Karasu: HDP özel savaş saldırılarıyla yıpratılmak isteniyor

Seçimlerden sonra HDP konusundaki tartışmaları değerlendiren KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu, bazı söylemleri özel savaş saldırısı olarak nitelendirdi.

28 Mayıs seçimlerinin ardından Emek ve Özgürlük İttifakı, ittifakın bileşenleri, HDP ve Kürt Özgürlük Hareketi konusunda tartışmalar sürüyor. Özellikle son dönemde HDP'ye yönelik artan bir şekilde yürütülen yıpratma kampanyalarını değerlendiren KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu, HDP’nin özel savaş saldırılarıyla yıpratılmak ve zayıflatılmak istendiğini söyledi.

HDP için zaten eleştirilerin yapıldığını, eleştiri ve özeleştiriyi gelişmenin dinamiği olarak gördüklerini ifade eden Karasu, “Ancak HDP Kürt halkının özgürlüğü için mücadele etmiyor, demek tam bir özel savaş saldırısıdır. Kara propagandadır” dedi.

Bakurê Kurdistan’da HDP kadar legal koşullarda Kürt halkının mücadelesini savunan başka bir siyasi hareket olmadığını da vurgulayan Karasu, “Bu nedenle binlercesi zindanlara atılmıştır, her gün ağır baskılar görmektedirler. Tüm bunlar Kürt halkının özgürlük mücadelesinden vazgeçmiyor diye yapılıyor. Bu mücadeleden vazgeçirilmek isteniyor. Bu gerçeklik ortadayken Kürtleri savunmuyormuş gibi söylemlerde bulunmak en hafif deyimle vicdansızlıktır. Aslında bunu gündeme almak, tartıştırmak bile akla ziyan bir şeydir. Sadece HDP’yi Kürt halkının gözünde yıpratmak ve zayıflatmak isteyenlerdir” şeklinde konuştu.

HDP’NİN 2015’TEKİ OY ORANININ ÜSTÜNE ÇIKMASI GEREKİRDİ

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu’nun ANF’nin sorularına verdiği cevaplar şöyle:

HDP üzerinde yürütülen baskı ve saldırılar var. Ayrıca ciddi bir özel savaş saldırılarının da yürütüldüğü görülüyor. Bu saldırıların birçok boyutu var elbette ama buna geçmeden önce şunu sormak istiyorum; HDP bu seçimden başarısız çıktı mı, başarısızlık varsa bu hangi eksikliklerden kaynaklandı?

HDP ile bu seçime girilemedi. 2 yıldır kapatma davası gündemdeydi. Kapatma ile ilgili kararı seçim sürecine bıraktılar. HDP ile seçime girilseydi kapatacaklardı. Aslında bir partiyle seçime giremeyebilirlerdi. Bu açıdan bir partiyle seçime girmeleri de başarıdır. Herhalde uzun süre arafta kalmanın yarattığı sorunlar da olmuştur. HDP’nin Emek ve Özgürlük İttifakı içinde Yeşil Sol’un seçimde aldığı sonuçları başarı ve başarısızlık ikilemi içinde ele almak doğru değerlendirmeler yapmada sorunlar yaratır.

Önemli hedefleri vardı. 2015’teki oy oranının da üstüne çıkmayı hedefliyorlardı. Bu hedeflere ulaşamama anlamında başarılı olamamışlardır. Bu hedeflere ulaşmaları gerekiyordu. Çünkü tüm baskılara rağmen Kürt özgürlük mücadelesini zayıflatamamışlardı. AKP-MHP iktidarı da çöküş noktasına getirilmişti. Bu ortamda iyi örgütlenip iyi çalışılırsa bu sonuçlara ulaşılabilirdi. HDP çizgisinin gücü düşünüldüğünde bunu söylüyoruz. Yoksa bu düzeyde ağır saldırılar altında hiçbir siyasi parti var bile olamaz. HDP’nin sekiz yıllık direnişi bu partinin ideolojik, politik ve toplumsal olarak ne kadar güçlü bir temele dayandığının açık kanıtıdır.

Yetersizliği, istenen sonuçları alamamayı HDP’nin temel politikalarında aramak bir saptırmadır. HDP çizgisi ve izlediği politikalar azami yüzde 6,5 olan oyları yüzde 13,5 çıkarmıştır. Bu çizgi tüm tasfiye politikalarına rağmen hala gücünü de etkisini de korumaktadır. Yetersizlikler, eksiklikler ve istenen sonuçlara ulaşamama bu çizginin pratikleştirme sorunlarıyla ilgilidir.

Bizler de yıllardır demokratik siyasal alanın örgütlenme ve çalışma tarzını eleştiriyoruz. Rêber Apo da 5 Nisan’dan önce demokratik siyasal alanı halkı örgütleme ve eylemler geliştirme konusunda yaptığı eleştirilerde örgütsüzlüğü ve pasifizmi eleştiriyordu. Kuşkusuz küçük burjuva ve orta sınıf kesimler de özgürlük mücadelesinde yer alabilir. Ancak baskılar karşısında bu kesimler kendi siyasi, örgütsel ve eylemsel anlayışlarını genel siyasi, örgütsel ve eylemsel çizgi haline getirme yaklaşımı içinde oldular. Böylece örgütsel ve eylemsel çalışmaları geriye çektiler. Son yıllarda örgütsel ve eylemsel alanda yaşanan geriye çekmelerde bu anlayış ve tutumların payı önemlidir. Kuşkusuz baskılar ağırdır; bunlar görmezlikten gelinemez. Ancak anlayış doğru olursa yeni yol, yöntem ve tarzlarla bu baskılar aşılıp, örgütleme geliştirilip mücadele yükseltilebilir.

İDEOLOJİK VE POLİTİK SAPTIRMA VE SALDIRILARA KARŞI CEVAP VEREMEME DURUMU ORTAYA ÇIKTI

İstenen başarıya ulaşmamada eğitim ve ideolojik çalışmanın yetersiz olduğu seçim sonrası ortaya çıkan tartışmalardan da anlaşılmaktadır. AKP-MHP, MİT ve KDP yanlılarının kafa karıştırma, ideolojik ve politik saptırma ve saldırılarına karşı doğru cevap verememe de ortaya çıkmıştır. Eleştiri adı altında HDP’nin kuruluş felsefesi, ideolojik ve siyasi çizgisine ağır saldırı varken bunları doğru cevapla etkisizleştirememeleri bu konuda eğitim eksikliğini gözler önüne seriyor. İdeolojik saldırılar karşısında gösterilen bu yetersizlik çalışmaların ve istenilen sonuçların alınamamasının kaynağını göstermektedir.

Kuşkusuz demokratik toplumcu bir parti olarak milletvekili adaylarını halkın katılımıyla belirlemek esas alınmalıdır. Bunu yapamamaları büyük bir eksikliktir. Eskiden bunu biraz yapıyorlardı. Anlaşılıyor ki bu defa yapamadılar. Hangi partiyle girileceğinin geç belirlenmesi, ittifaklar konusunda geç kalınması ve iyi yönetilememesi ve deprem bu yöntemi kullanamamalarını beraberinde getirmiş. Zaten kendileri de bu eksikliğin farkındadırlar. Tüm bu eksiklilere rağmen Kurdistan’da eskiye göre tek bir milletvekili bile azalmamıştır. HDP’nin esas gövdesinde Kürt demokratik hareketi varsa koşullar dikkate alındığında negatif bir yaklaşım ve üslupla ele almak bu sonuçları yaratanlara haksızlık yapılmış olur.

HDP demokratik toplum çizgisinde bir siyasi hareket olduğunu söylemektedir. Böyle olunca tabandan toplumu örgütlemek en temel görevdir. Son yıllarda bu konuda bir daralma yaşamış, kendini toplumun üstünde örgütleyen klasik bir parti haline gelmiştir. Kuşkusuz bu durum HDP fikriyatının doğru pratikleşmemesinde ve istenilen sonuçların alınamamasında en önemli etken olarak görülmelidir.

MÜCADELE PARLAMENTO İLE SINIRLANMAMALIYDI

Öte yandan mücadeleyi bu düzeyde parlamento içine sıkıştırmak, sanki Kurdistan halkının özgürlük mücadelesi ve Türkiye’nin demokrasi mücadelesi esas burada gelişecek gibi görme bir ideolojik, politik ve örgütsel sapmadır. Artık Avrupa’da bile demokrasi 4 yılda bir sandığa gidip parlamentoyu belirlemek olarak görülmüyor. Bu açıdan mücadelenin parlamento ile sınırlanması ve demokratikleşmenin buradaki konumlanma ile gelişeceği gibisinden yaklaşımların eleştirilmesinin tümüne katılıyoruz. HDP’nin fikriyatında radikal demokrasi var. O zaman toplumu tabandan örgütleme ve mücadeleyi buraya dayandırma esas alınmalıdır.

Seçim sonuçlarına matematiksel yaklaşımlarla yapılan değerlendirmeler çok fazla ön plana çıkıyor. Özellikle söz konusu HDP olduğunda bu matematiksel bakış açısı ayyuka çıkarılıyor. Genel olarak seçim sonuçlarını salt matematiksel ele almak ne kadar doğru; matematiksel verilerle bir HDP analizi yapmak ne kadar gerçekçi?

Matematiksel sonuçlar da değerlendirmelere konu olabilir. Ancak bunu da kendine göre ele alma yanında koşullar hiç dikkate alınmadan değerlendirmelerin yapıldığı görülmektedir.

Şu açıktır ki, hiçbir matematiksel değerlendirme Kürt halkının HDP’ye bağlılığının zayıfladığı biçiminde yapılamaz. Halk tüm baskılara rağmen bağlılığını sürdürmektedir; Kürt halkı üzerinde soykırım politikası yürüten AKP-MHP’ye karşı tutumunu açıkça ortaya koymuştur. AKP-MHP Kürt halkının özgürlük iradesini kırmak istemiştir. Kürt halkı özgürlük iradesinin kırılamayacağını ve özgürlükte ısrar ettiğini her fırsatta olduğu gibi bu seçimde de ortaya koymuştur. HDP’nin ağır baskı altına alınması ve binlercesinin tutuklanması da Kürt halkının var olma ve özgür yaşama iradesinin kırılamaması ve bu konudaki mücadelesinde ısrar etmesinin sonucudur. Bir kere hem halk açısından hem HDP açısından şunu söylemek gerekir; bu kadar baskılara rağmen ayakta kalıyor, bir yenilgi ve ciddi bir başarısızlık yaşamıyorsa bu çeliğe su verilmesi gibi bir güçlenmenin on yıllara dayalı mücadele içinde gerçekleştiğini ifade eder. Şurada birkaç yüz bin oy kaybı bu gerçeği farklı gösteremez. Buna dayanılarak bir yenilgi ve ciddi bir başarısızlık varmış algısı yaratılamaz. Bu yapılıyorsa burada kesinlikle art niyet aramak gerekir. Eleştiri olmalı, özeleştiri olmalı, ama doğru temelde olmalı, güçlendirici temelde olmalı. Özünde zayıflatmayı hedefleyen eleştiriler ve değerlendirmelerin ise dikkate alınacak bir yanı olamaz.

SEÇİMLERİN NORMALLİĞİ, MEŞRUİYETİ TARTIŞILMALI

Salt bazı rakamlar üzeri değerlendirme yapmak sanki normal bir seçimin yapılmış olmasını da kabul etmektir. İlk önce bu seçim normal koşullarda mı yapıldı, meşru mu değil mi, buna karar vermek lazım. Ondan sonra değerlendirmeler yapılmalı. Nerede eksiklik, nerede yetersizlik, nerede başarılı olmama durumu var, ortaya konulmalıdır. Yoksa toptancı biçimde bir başarısızlık tablosu çizmek mevcut gerçekliği farklı göstermek dışında bir anlam taşımaz.

Son zamanlarda HDP değerlendirmesini yapanlar sürekli Kürtlerin tutumu üzerinden değerlendiriyor. Kurdistan’da seçimin hangi koşullarda yapıldığını en iyi Kürt halkı biliyor. Belirttiğimiz gibi Kurdistan’da milletvekili sayısı azalmamıştır, hatta az sayıda artış vardır. Bir miktar oy düşüşünden söz edilmektedir. Kuşkusuz HDP-Yeşil Sol Parti daha başarılı olmalıydı. Bu yönlü eleştirilere bir diyeceğimiz olmaz. Ancak sanki bir yenilgi ve büyük başarısızlık varmış gibi göstermek isteyenler olduğu için bunları belirtmeyi gerekli gördük.

Kürt halkında üst üste 2 defa belediye eşbaşkanlarının seçilmesi ve bunlara kayyumların atanmasının yarattığı sandığa inançsızlığın kısmi olarak gelişmesinde etkileri olmuştur. Öte yandan bu kayyumların tümüyle AKP-MHP politikaları doğrultusunda baskıların başka boyutlarını yoğunca uygulaması da söz konusudur. Kuşkusuz bunlar HDP’nin gerçek anlamda eksiklik ve yetersizliklerine gerekçe yapılmamalı.

Cumhurbaşkanlığı seçimleri konusunda Kürt halkının tutumu çok net olmuştur. Tereddütsüz ezici bir çoğunlukla Erdoğan’a kaybettirme yönünde oy kullanmıştır. 2. turda CHP’nin Ümit Özdağ ile kurduğu ilişki nedeniyle 150 bin civarında sandığa gidilmemesi Kürt halkının tutumunda bir değişikliği ifade etmez. 2. turdaki bu azalmanın anlaşılır yanı vardır. Ancak başka nedenlerle gitmeyenler olduğu da bilinmektedir.

SENELERDİR SÜREN İDEOLOJİK POLİTİK SALDIRILAR YENİDEN GÜNDEME GETİRİLİYOR

HDP, Yeşil Sol Parti üzerinde ciddi ve kapsamlı tartışmalar yürütülüyor. Her şeyden önce tüm bu tartışmaların doğru anlaşılması açısından HDP fikriyatı nedir, nasıl bir amaç taşıyor?

Özellikle sanal medya üzerinden yapılan ve bazı TV’lerde dile getirilen HDP’ye yönelik eleştirilerin esası HDP’nin yaptığı eksiklikleri giderme ve HDP’nin daha güçlü ve etkili olmasını sağlama yönünde değildir. Aslında Kürt Özgürlük Hareketine on yıllardır yapılan ideolojik-politik saldırıların bu vesileyle yeniden gündeme getirilmesidir. HDP’nin bazı eksiklikleri ve başarılı olmaması durumunu fırsat bilip buna dayanarak bu saldırıların güncellenmesidir. Bu gerçeklik görülmeden seçim sonrası yapılan saldırıları ve kafa karışıklığını anlamlandırmak mümkün olmaz. Esas saldırı HDP’nin kuruluş felsefesi ve fikriyatınadır. Dolayısıyla da bu felsefe ve fikriyatı ortaya koyanlaradır.

HDP kuruluş felsefesi ve fikriyatının Rêber Apo’nun ulus devlet karşıtı demokratik ulus anlayışı, devletçi zihniyete karşı demokratik konfederalizmi ortaya koyması ve bu temelde de Türkiye gerçekliğinde demokratik özerklik çözümünü önermesine dayandığı bilinmektedir. Rêber Apo kadın özgürlükçü ekolojik demokratik toplum paradigması doğrultusunda Kürt sorununun demokratik çözümünün ve Türkiye’nin demokratikleşmesinin nasıl olması gerektiğini adım adım ortaya koymuştur. İlk önce bunun felsefi ve ideolojik doğrultusunu, sonra bunun örgütsel ve eylem çizgisini ve bu temelde Kürt sorununun demokratik çözümü ve Türkiye’nin demokratikleştirilmesi konusundaki görüşlerini daha da somutlaştırmıştır. HDP öncesi partiler de kendilerini bu yeni paradigma temelinde örgütleme ve siyasi çizgilerini bu temelde belirleme ve pratikleştirme içinde olmuşlardır.

Kurdistan’ın 4 parçasındaki tüm Kürt hareketlerinin ve demokratik siyasi çizginin nasıl ortaya çıktığını bilmeden ne Kürt demokratik siyasi hareketini ne de bunun son temsilcilerinden olan HDP’yi doğru anlayabiliriz. 1984’te Bakurê Kurdistan’da gerilla savaşı başladı. Halk gerillaya hem destek verdi hem de ilgiyle takip etti. Gerillanın ezilemeyeceği anlaşılınca 1989 yılından itibaren serhildana kalktı. Gerilla mücadelesi sonucu 1990’lı yıllarda büyük serhildanlar gelişti. Bunlar aynı zamanda demokratik devrimdi. HEP ve daha sonraki partiler bu serhildanlara ve demokratik devrime dayanan demokratik siyasi hareketler olarak tarih sahnesine çıktı. Bu gerçeklik görülmeden ne HDP ne de önceki partiler anlaşılabilir. Kurdistan’da demokratik siyasi hareket derken bu gerçekliği görmek gerekir. Özcesi dayandığı temeller budur. Dolayısıyla hiç kimse bu siyasi hareketleri dayandığı temellerden kopuk ele alamaz ve farklı bir yöne evriltemez.

HDP SADECE BİR KÜRT PARTİSİ DEĞİL

HDP, Kurdistan’da gelişen demokratik devrime dayalı bu demokratik toplumsallıkla Türkiye’nin devrimci demokratik hareketinin yarattığı demokratik devrimci zihniyet ve bunun yarattığı siyasi ve toplumsal hareketin buluşmasını ifade etmektedir. HDP çizgisini değerlendirirken ve eleştirirken ancak bu gerçeklik temelinde yapılıyorsa bir anlam ifade eder. HDP’nin eksikliklerini, yetersizliklerini giderip güçlendirme için yapıldığı kabul edilir.

HDP sadece bir Kürt partisi değildir. HDP hem Kürtlerin hem Türkiyeli tüm demokrasi güçlerinin, tüm ezilen etnik ve inanç topluluklarının, kadınların, gençlerin partisidir. Bu açıdan HDP’yi sadece bir Kürt partisi olarak ele alıp değerlendirmek yanlış bir değerlendirmedir. HDP’nin birçok bileşeni vardır. DBP de bunlardan biridir. Kuşkusuz HDP’nin toplumsal gövdesi esas olarak Kürt demokratik hareketinden, dolayısıyla Kürtlerden oluşmaktadır. Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürt sorununun çözümünü hedeflemektedir. Çünkü Kürt sorunu çözülmeden Türkiye’nin demokratikleşmeyeceği bu fikriyatın ve siyasi çizginin en temel önermesidir. Bu nedenle Kürt sorununun çözümü politikasının esaslarındandır.

HDP DEMOKRATİK ULUS ANLAYIŞINI GERÇEKLEŞTİRMEYİ HEDEFLİYOR

50 yıllık mücadele ile Kürtler kendi kimliği ile siyasi örgütlenmelerini gerçekleştirmişler; önemli örgütsel yapılar, siyasi toplumsal örgütlenmeler, kültürel alanda önemli gelişmeler yaratmışlardır. Artık Kürtlerin kendi kimlikleriyle toplumsal, siyasi, kültürel ve askeri örgütlenmeleri vardır. Şimdi görev yaratılan tüm bu gelişmeleri somut kazanımlara dönüştürmek olmalıdır. 50 yıllık mücadeleyle birçok bakımdan muazzam gelişmeler yaratılmıştır. Şu anda Kurdistan’ın 4 parçasında hangi önemli bir gelişme ve kazanım varsa bu 50 yıllık mücadelenin sonucudur; ya da büyük oranda bunun damgasını taşımaktadır.

Bakurê Kurdistan’da da çok önemli kazanımlar ortaya çıkarılmıştır. HDP fikriyatı ve mücadelesi de bu kazanımları demokratik Türkiye ve Özgür Kurdistan’la somut kazanımlar haline getirmeyi amaçlamaktadır. Bunu da ulus devlet anlayışlarını aşarak demokratik ulus anlayışı temelinde gerçekleştirmeyi hedeflemektedir. Bu anlayış Türk devletinin soykırım politikasını sonlandırma stratejisi ve politikasını ifade etmektedir. Türk devleti söz konusu olduğunda temel politikasının soykırım olduğu hiç akıldan çıkarılmamalıdır. Rêber Apo Kurdistan sömürgedir, dediği ilk günde Türk devletinin aynı zamanda soykırımcı olduğunu vurgulamıştır. Türk devleti Kurdistan’ı Türk uluslaşmasının yayılma alanı haline getirmeyi hedefliyor, diyerek bu gerçekliği çarpıcı biçimde ifade etmiştir. Rêber Apo bu bilinçle büyük bir mücadele başlatmış, tüm mücadelesini, strateji, politika ve taktiklerini de bu uğursuz amacı boşa çıkarıp Kürt varlığını kalıcılaştırıp özgürlüğünü sağlamayı esas almıştır. Rêber Apo’nun tüm yaşamı, mücadelesi ve izlediği politikalar değerlendirilirken bu gerçeklik hiç unutulmamalıdır.

HDP fikriyatının ortaya çıkması da bu çerçevede ele alınmalıdır. Bu çerçeve dışında yapılan tüm değerlendirmeler çarpıtmadır yada demagojik söylemlerdir.

KÜRTLER SOYKIRIM KISKACINDAN DEMOKRATİKLEŞMEYLE KURTULUR

Kurdistan deniz aşırı bir sömürge ülke değildir. Bu gerçeklik dikkate alındığında soykırımcı sömürgecilerin Türkiye genelinde izlediği politikalar doğrudan Kurdistan’ı etkilemektedir. Bu açıdan Türkiye’nin demokratikleşmesi doğrudan Kürtleri ilgilendirmektedir. Türkiye’nin demokratikleşmesi bizi ilgilendirmez gibi yaklaşımların siyasi bir değeri yoktur. Boş, demagojik bir söylemdir. Yada bir kahvehanedeki oyun masasında söylenebilecek şeylerdir. Aksine Türkiye’nin demokratikleşmesi bizi doğrudan ilgilendirmekte; bu nedenle bizlere büyük sorumluluklar yüklemektedir. Kürtler gerçekleştirdiği mücadele ve serhildanlarla demokratik bir halk gerçeği haline gelmiş ve Türkiye’nin demokratikleştirilmesinin motor gücü konumuna ulaşmışlardır. HDP oluşumu bu sorumluluk çerçevesinde geliştirilmiştir. Bu esas olarak Kürt halkını özgürleştirme sorumluluğudur. Çünkü demokratikleştirme temelinde soykırım politikasının önü alınmadığı taktirde Kürt halkını özgürlüğüne kavuşturmak da zordur. Soykırımcı Türk devleti de Kürtler yararlanır ve soykırım kıskacından kurtulur ve özgürlüğüne kavuşur anlayışıyla demokrasi düşmanlığı yapmaktadır. Bu açıdan Türkiye’nin demokratikleşmesi ile Kürtlerin demokratik özerklik temelinde özgür ve demokratik yaşama kavuşması arasında doğrudan bağ vardır.

HDP fikriyatı ve politikaları da bunu amaçlamaktadır. HDP üzerinde ağır baskılar uygulanması ve binlercesinin tutuklanması da bu nedenledir. Çünkü HDP Türk devletinin yüz yıllık politikasını boşa çıkarmaktadır. Türkiye’nin demokratikleşmesinin önlenip Kürtleri yalnızlaştırıp ezme bu devletin en temel politikasıdır. HDP bu politikaya yönelik bir hamle ve darbe olarak görüldüğünden düşman olarak görülmektedir.

HDP’nin öngördüğü amaçlara ulaşma açısından da Kürt halkının en güçlü örgütlenme ve mücadele gücüne ulaşması gerekmektedir. Yine Türkiye’deki demokrasiden yana tüm siyasi güçleri, etnik ve dinsel toplulukları, demokratik toplumsal örgütlenmeleri içine alabilmeli, Türkiye’deki siyaseti belirlemede en büyük ve etkili siyasi güç haline gelebilmelidir. HDP’ye yapılacak tüm eleştiriler ve değerlendirmeler bu eksende yapıldığında anlamlıdır. HDP’ye yapılan eleştiriler olarak görülür. Yoksa HDP’yi bu oluşum felsefesi, fikriyatı ve buna dayalı politikalardan uzaklaştırmak HDP karşıtı güçlerin ve HDP’yi tasfiye etmek isteyenlerin işi olabilir.

ADAY ÇIKARMAMA TARTIŞMALARI ÜZERİNE

Tabi HDP fikriyatı değerlendirilirken 3. Yol konusu da çok önemli. HDP’nin üçüncü yoldan çıktığı, saptığı değerlendirmeleri yapılıyor. Sizin bu konudaki izlenimleriniz nasıl?

HDP’nin 3. yol olduğu açıktır. Bu, AKP-MHP’de ifadesini bulan dinci-milliyetçilik ile esas olarak CHP’nin temsil ettiği Kemalist-ulusalcılık dışında bir ideolojik-politik duruşa sahip olmasını ifade ediyor. Bundan sapma diye bir şeyin nasıl söz konusu olduğunu anlamış değiliz. Siyasi mücadelede taktikler her zaman olur. Bunlar ideolojik siyasi çizgiden sapma olarak değerlendirilemez. HDP parlamento seçimlerinde kendisi için oy istemiştir. Oy verenler de ne için oy verdiğini bilmektedirler. Cumhurbaşkanlığı seçiminde aday çıkarmaması, başka bir adayı desteklemesi 3. Yoldan ayrılma olarak değerlendirilemez. Kuşkusuz HDP’nin çizgisini etkili kılmak için yapılan önemli eleştiriler vardır. Ancak HDP 3. Yoldan çıktı, diyerek esas olarak HDP’nin kuruluş felsefesi ve fikriyatından sapılmasını isteyenler de olmaktadır.

HDP 2019 yerel seçimlerinde AKP-MHP’ye kaybettirmek için bir taktik izledi. Bunun önemli sonuçları da oldu. Bu taktiği CHP’ye kazandırmak için değil, kendisi için uyguladı. Yoksa AKP-MHP daha fazla güçlenip Kürtler üzerindeki saldırıları daha pervasız yürütecekti. HDP’nin demokrasiden yana tavrı çeşitli kesimlerin ve demokrasiden yana olan Türkiye halklarının HDP’ye sahiplenmesini sağladı. Bu politikası 3. yoldan sapma olarak değerlendirilemez. 14-28 Mayıs cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan kaybetseydi demokratik değişim anlamında bazı objektif zeminler ortaya çıkabilirdi. Bu politika da yanlış değildi ama başarılı olunamadı. Birinci turda aday çıkarılsaydı belki Erdoğan’ın 2. turda kaybetmesi sağlanabilirdi diyenler var. Bu bir düşünce, kesin böyle olurdu denilemez. Şimdiki sonuca bakarak böyle olsaydı daha iyi olurdu denilebilir. Ancak 3. Yol uygulanmadı diyenlerin çoğunluğu niye Kılıçdaroğlu desteklendi, diyenlerdir ve bunlar HDP’yi yıpratma amaçlı söylemlerdir. 1. turda aday gösterilseydi Erdoğan’a belki kaybettirilebilirdi diyenlerin ne kadar haklı olduğunu da tam bilemeyiz.

Ancak depremden sonra öyle bir hava oluştu ki herhalde HDP kendi adayını çıkarsaydı AKP-MHP’nin gitmesini isteyenlerin çoğunluğu HDP’yi günah keçisi yapardı. Şu anda 1. turda aday çıkarmalıydı diyenlerin bir kısmı da o zaman eleştirenler tarafında olurdu.

HDP-YSP ne zaman 3.yoldan çıkar! Eğer Türkiye halklarına, demokrasi güçlerine seslenmez, en geniş çevreleri içine almaz; sadece bir Kürt partisi haline gelirse o zaman 3. çizgi konumunu kaybeder. Çünkü 3. yol Türkiye’nin genelinde etkili olan iki blok karşısında Türkiye geneline seslenen ayrı bir yol olmaktadır.

3. yol tabi ki taktik izleyecek; belki de diğerlerinden daha fazla yaratıcı taktikler ve ittifaklar yaparak 3. yol haline gelebilir. Tabi ki bunu da kuruluş felsefesi ve fikriyatını oluşturan ideolojik-politik çizgisinden uzaklaşmadan yapabilir.

Eğer Erdoğan’a kaybettirilmiş olsaydı bunu sağlatan esas olarak HDP olurdu. HDP ve Kürtler bu konuda üslerine düşeni 1.turda da 2. turda da yapmışlardır. Erdoğan’a kaybettirememede esas sorumlu olan başta CHP olmak üzere 6’lı masadır.

HDP 3. yoldan çıktı diyenler aslında 3. yolun ne olduğunu anlamayanlardır. AKP-MHP’ye kaybettirme politikasını 3. yoldan çıkma olarak değerlendirenler aslında HDP ve Kürtler politika, taktik yapmasın diyenlerdir.

HDP TÜM EMEKÇİLERİ ÖZGÜR VE DEMOKRATİK YAŞAMA KAVUŞTURMANIN PARTİSİDİR

HDP üzerinde yürütülen özel savaş, temelde iki boyutlu yürütülüyor. Paradoks biçimde bir taraftan neden Türkiyelileşiyor, eskiye dönmeli minvalinde yorumlar yapılırken, diğer taraftan HDP’nin çok yerel kaldığı ve Türkiyelileşemediği şeklinde değerlendirmeler var. Öncelikle HDP’nin Kurdilikten uzaklaştığı, Türkiye demokrasi güçleriyle ittifakın kazandırmadığı ve eski politikalarına dönmesi gerektiği yorumlarıyla esas amaçlanan ne oluyor?

HEP’ten, HADEP’e, DTP’ye kadar seçimlerde her zaman Türkiyeli devrimci demokratlar aday gösterilmiştir. Bu, Kürt Özgürlük Hareketinin milliyetçi olmayan karakterinden gelen bir tutum olmuştur. Her zaman Türkiyeli sol demokratlar özelikle Türkiye metropollerinden aday gösterilmiştir. Bu, daha çok demokratik Kürt hareketinin ve partilerin bir politikası olarak pratikleşiyordu. Bu açıdan sol demokratların, sosyalistlerin aday gösterilmesi HDP ile başlamış değildir. Ancak HDP’nin kuruluş felsefesi ve fikriyatı ise daha kapsamlı bir strateji ve politikayı esas almıştır. Bu strateji sadece bir parti çatısında bazı Türkiyeli demokratları ve sosyalistleri milletvekili yapmak değildir. Önceki sorularda belirttiğimiz gibi Kürt demokratik hareketi ve birikimi ile Türkiye’nin tüm demokratik ve sol birikimini bu partide buluşturmayı ve ortak mücadele yürütmeyi hedeflemiştir. Bu açıdan sadece Kürtlerin değil sol ve sosyalistler dahil tüm demokrasi güçlerinin, farklı etnik ve dinsel toplulukların partisi olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Kürtlerin partisidir; ancak sadece Kürtlerin partisi değildir. Tüm ezilenlerin ve demokrasiden yana olanların partisidir. Çünkü Türkiye’yi demokratikleştirme temelinde başta Kürtler ve Aleviler olmak üzere tüm ezilenleri ve emekçileri özgür ve demokratik yaşama kavuşturmanın partisidir.

Bu parti ortaya çıktığında neden Kürt partisi olmuyor, neden kendine Kürt partisi demiyor, diye HDP’yi yıpratma kampanyaları yürütülmüştü. Bu açıdan Kurdilikten uzaklaştı söylemleri yeni değildir. Bir taraftan devletin özel savaş aygıtları bunu yaparken, diğer taraftan ilkel milliyetçi KDP yanlıları tarafından bu tür propagandalar yapılıyordu. Bununla da esas olarak bu fikriyatın yaratıcıları ve dayandığı siyasi zemin hedefleniyordu. Kürtlüğe faydası olmayanlar, Kürtlük için bedel ödemeyenler ve Kürtlüğü bir-iki şehirde halk üzerinde hakimiyet kurma olarak gören KDP bu yönlü saldırı ve kara propagandalar yapıyordu. Şimdi HDP, seçimlerde önüne koyduğu hedeflere ulaşamayınca hem bu çevreler hem de özel savaş ve MİT bu tür kara propagandaları köpürtmeye başlamışlardır. Bununla esas olarak HDP ve Kürt Özgürlük Hareketi zayıflatılmak istenmektedir. Kürtlerin talepleri sahiplenilmiyor, biçimindeki söylemler HDP’nin eksiklikleri ve yetersizliklerini giderme ile uzaktan yakından ilgisi olmayan, yine gerçekleri ifade etmeyen, saptıran kara propagandalar olmaktadır.

HDP için zaten eleştiri yapılıyor. Eleştiri ve özeleştiri gelişmenin dinamiğidir. Ancak HDP Kürt halkının özgürlüğü için mücadele etmiyor, demek tam bir özel savaş saldırısıdır. Kara propagandadır. Herhalde bir kişiye 40 defa deli dersek deli olduğuna inanır yada delirir gibi bir mantıkla bunlar dillendiriliyor. Bakurê Kurdistan’da HDP kadar legal koşullarda Kürt halkının mücadelesini savunan başka bir siyasi hareket yoktur. Bu nedenle binlercesi zindanlara atılmıştır, her gün ağır baskılar görmektedirler. Tüm bunlar Kürt halkının özgürlük mücadelesinden vazgeçmiyor diye yapılıyor. Bu mücadeleden vazgeçirilmek isteniyor. Bu gerçeklik ortadayken Kürtleri savunmuyormuş gibi söylemlerde bulunmak en hafif deyimle vicdansızlıktır. Aslında bunu gündeme almak, tartıştırmak bile akla ziyan bir şeydir. Sadece HDP’yi Kürt halkının gözünde yıpratmak ve zayıflatmak isteyenlerdir. Ama güneş balçıkla sıvanamazmış. Kürt halkı da Kürt demokratik siyasi güçleri de ne dışarda ne zindanda teslim alınabilmiştir. Kürtlüğün onurunu da özgür ve demokratik yaşamını da tüm haklarını da tereddütsüz savunmuşlardır. Bu tür şeylerin söylenmesi bile bunu söyleyen çevrelerin kastının ne olduğunu ortaya koymaktadır. Yoğun trol saldırıları ve özel savaş kampanyası nedeniyle bu tür söylemler gerçekmiş gibi inanan bazı yurtsever ve dürüst insanlar olmaktadır. Onlar da kısa sürede gerçeğin böyle olmadığını anlayacaklardır. Çünkü bu söylemlerin algı yaratma operasyonları olduğu gerçekler karşısında kısa sürede açığa çıkar.

TÜRK DEVLETİ KDP İLE BİRLİKTE MÜCADELEYİ GÜÇTEN DÜŞÜRMEYE ÇALIŞIYOR

HDP Kürtlerin de partisidir, ama sadece Kürtlerin partisi değildir. Milliyetçi bir parti değildir. Aslında HDP’yi dayandığı 50 yıllık mücadele çizgisinden koparıp Kürtlere kaybettirecek bir milliyetçi çizgiye çekmek istiyorlar. Bunun olması mümkün değildir. O zaman dayandığı güç kaynaklarını kaybeder. En başta da Kürt halkı kaybeder. Kürtler 50 yıldır milliyetçilikten uzak yurtsever demokratik zihniyet ve mücadeleleriyle kazandılar. Bununla şimdi dünyanın onurlu halkları arasına girdiler. Bu çizgiyle soykırım kafesini parçaladılar. Soykırımcı Türk devleti ve özel savaş güçleri, işbirlikçileri KDP ile birlikte Kürt halkının mücadelesini güçten düşürmeye çalışıyorlar.

Rêber Apo, Amed merkezli özgür Kürtlükten ve Hewlêr merkezli işbirlikçi Kürtlükten söz etti. Önderliğin belirttikleri çerçevede KDP’de somutlaşan Kürtlük kullanılarak Amed merkezli özgür Kürtlük tasfiye edilmek isteniyor. Seçimlerde istenilen başarıya ulaşılamaması sonucu bizler ve halkımız tarafından yapılan bazı eleştiriler fırsat bilinip Amed merkezli Kürtlüğe yönelik bir saldırı yapılmaktadır.

Kuşkusuz her seçimde yapılan propagandanın öne çıkan yanları olur. Bu seçimde AKP-MHP iktidarının düşürülmesinin hedef olarak konulması Kürt halkının özgürlük ve demokrasi taleplerinin bir tarafa bırakıldığı anlamına gelmez. Kaldı ki kamuoyuna yapılan açıklamalarda ve çeşitli toplantılarda bunlar ortaya konulmuştur. AKP-MHP iktidarını düşürme politikasının nedeni bellidir. Çünkü Kürt varlığına, diline, kültürüne, kimliğine, kazanımlarına, özgür ve demokratik yaşam istemine bu iktidar özellikle 2015’ten bu yana azgınca saldırmaktadır. Kürt soykırım politikası yürütmektedir. Böyle bir iktidarı düşürmek kadar başka büyük Kürt savunuculuğu olabilir mi? Sadece Kürtlüğe düşman değil; ortadan kaldırmak istiyor. Bu nedenle bu seçimde AKP-MHP iktidarının hedef alınması anlaşılırdır. Bunun yanlışlığı neresinde? Kürt dilini, kimliğini, özgür ve demokratik yaşamını savunmak ve demokratik özerklik gibi bir siyasi statüye kavuşmak için bu tutum ortaya konulmuştur. Bunu demagojik yaklaşımlarla Kürdün haklarını savunmamak olarak ifade etmek bir iğne ile patlayacak bir balon şişirmektir. Hiç kimse yapılan doğru eleştirilerin üzerine binerek kendi yanlışlarını bir gerçekmiş gibi kabul ettireceğini sanmamalıdır.

Türkiye demokrasi güçleriyle ittifakın kazandırmadığı da diğer bir saptırmadır. Kuşkusuz demokratik ittifakın daha fazla genişletilmesi gerekir. Demokratik zihniyetteki İslami kesimler, yani demokratik İslam anlayışında olanların da ittifakta önemli yer almaları gerekir. Bu ve diğer bazı çevreleri katma konusunda dar kalındığı yönündeki eleştirilere biz de katılıyoruz. Bunu bizler daha seçimden önce ifade etmiştik. Eskiye dönmek de ne demek! Bu tür eleştiriler seçim sonuçlarıyla ilgili değerlendiriliyorsa zaten çok yanlıştır. HDP öncesi baraj aşılamadığından bağımsız adaylarla seçime giriliyordu ve en fazla 35 milletvekili seçilebiliyordu. Bu sayı HDP fikriyatı ve temelde bir araya gelen bileşenleriyle yüzde13,5 oya ve 80 milletvekiline çıkarıldı. Ancak 7 Haziran sonrası ağır saldırılar sonucu ve tabi ki hilelerle 1 Kasım seçimlerinde yüzde 10’la 59 milletvekilliği durumu ortaya çıktı. Bu gerçekler HDP’nin çok bileşenli parti olması ve bazı siyasi güçlerle ittifak yapmasının kazandırdığının kanıtıdır. 7 Haziran öncesi HDP parti olarak seçime girme kararı aldığında bunu yeni bir mücadele stratejisi olarak görmeyenler Türkiye’den bazılarıyla bir olmak ve milletvekili yapmak için niye bu riske giriliyor, diyerek; daha doğrusu baraj altında kalıp milletvekili olamama korkusuyla parti ile seçime girmeye karşı çıkıyorlardı. Aslında bu tür karşı çıkışlar bugün ittifaklar kazandırmıyor diyenlerle benzer yaklaşım içindeydi. Önceden Türkiye demokrasi güçlerinden birileri milletvekili yapılıyordu, HDP’yle birlikte ise Türkiye’nin demokratikleşmesi doğrultusunda yeni bir strateji ortaya konulmuştur. Tabi ki önceden meclise Kürt kimliği ile Kürt halkının taleplerini dillendiren milletvekilleri olarak seçilmenin de bir politik değeri vardı. Ancak HDP bunu daha da ileriye götüren bir siyasi çizgi ve mücadele anlayışı ortaya koyuyor. Önceki siyasi partiler ve mücadelesi HDP’de içkin biçimde varlığını sürdürmektedir. Eskilerin deyimiyle mündemiçtir.

TÜRKİYE’DEKİ DEMOKRATİK GÜÇLERLE ORTAK MÜCADELE GELİŞTİRİLMELİ

Kuşkusuz Kurdistani bir ittifak da vardır. Bunlar birbirinin karşısına ve yerine konulacak yada biri diğerini yadsıyacak ittifaklar değildir. Ancak her ittifak belli bir anlayış ortaklığını ve birliğini de gerektirir. Nasıl ki Türkiye’deki her sol sosyalist, demokratik olduğunu söyleyenlerle ittifak kurulamıyorsa bu, Kurdistan’da da olamıyor. 50 yıllık mücadeleye, bugün yürütülen mücadeleye küfreden ve saldıranla nasıl ittifak kurulabilir! KDP yönlendirmesinde olan partiler zaten ittifaka gelmez. HDP’nin Kurdi ittifak konusunda hassas olduğunu biliyoruz. Esas olarak DBP’nin Kürdistani ittifak kurması, bunların da HDP ile mücadele yada seçim ittifakı kurması gerekir. HDP sadece bir Kürt partisi değildir ki Kurdi ittifakın bileşeni olsun. DBP Kurdi ittifak kurar. Doğru olan da budur. DBP HDP’nin bir bileşenidir. HDP içindeki Kürtler DBP çizgisindeki Kürtler olmaktadır.

Kürt ittifakını yapalım, Türkiye’deki ittifakları küçümseyelim, yaklaşımı DBP’nin çizgisi değildir. Bu yaklaşım yanlıştır. Kürt hareketinin en temel bir görevi de Türkiye’deki demokrasi güçleriyle ortak mücadeleyi geliştirerek soykırımcı sömürgeciliğin Türkiye cephesini Kürt halkının özgürlük mücadelesine karşı kullanmasının önüne geçmektir. Kürt halkının özgür ve demokratik yaşama kavuşmasının önemli bir boyutu da budur. Kürt Özgürlük Hareketinin Kürt halkının birliği açısından büyük bir çaba gösterdiğini herkes bilmektedir. Nitekim doğru bir politika izlendiğinden Kürt halkının birliği ve ortak hareket etmesinde önemli bir gelişme yaşanmıştır. Bakurê Kurdistan’da yüzde 70-80 arasında bir birlik sağlandığı bilinmektedir. Kuşkusuz bunun daha da geliştirilmesi gerekmektedir.

Özcesi HDP’nin Kürt halkının haklarını yeterince savunmadığı söylemleri doğru değildir. Kuşkusuz soykırımcı sömürgeci Türk devletine karşı mücadelede yetersiz kaldığı doğrudur. Bu mücadele etkili verilmeden de Kürt halkının haklarını elde etmesi ve bir statüye kavuşması söz konusu olamaz. Dolayısıyla bu yönlü ne kadar eleştirilirse yeridir. Yeterli ve etkili mücadele edememenin nedenlerinin ortadan kaldırılması gerekir. Ancak HDP’nin kuruluş felsefesi ve fikriyatının en önemli boyutu olan Türkiyeli demokrasi güçleriyle birleşme ve ittifak kurma aleyhine bir kampanya yürütme esasında Kürt halkının özgürlük mücadelesini zayıflatma saldırısıdır. Aslında bu saldırıyla esas hedeflenen de genel olarak Kürt Özgürlük Hareketi ve onun 50 yıldır büyük kazandıran ideolojik-politik çizgisidir. HDP’nin yetersizlikleri, eksiklikleri, zayıflıkları bunun için kullanılmaktadır. HDP çizgisi doğrudur; bu pratikleşmiyor, eksikliklerinin giderilmesi gerekir denildiğinde eleştiriler anlam kazanır ve değerlidir. HDP’yi güçlendirmek için yapılan eleştiriler doğrudur. Ancak HDP kuruluş felsefesi ve fikriyatını bıraksın, denilmesi ise farklı bir eleştiri düzlemini ifade etmektedir. Bunların halkın içinden gelen eleştirilermiş gibi gösterilmeye çalışılması da özel savaşın, MİT’in ve KDP’nin yaratmak istediği algı operasyonundan başka bir şey değildir. Bazı insanlarımızın iyi niyetlice bu yönlü şeyler ifade etmeleri bu gerçeği değiştirmez.

HDP TÜRKİYE GENELİNE SESLENEN BİR PARTİDİR

Diğer cenahta ise HDP’nin bir türlü Türkiyelileşemediği ve yerel kaldığı propagandası yapılıyor. HDP’nin Türkiyelileşerek Kürt sorununu çözme ve Kürt sorununu çözerek Türkiye’yi demokratikleştirme fikriyatından koptuğu değerlendirmeleri ne kadar gerçekçi, değilse bu değerlendirmelerle ne ile karşı karşıyayız?

HDP Türkiye geneli ve Türkiye’nin temel sorunlarına çözüm öneren bir parti. Öte yandan Kurdistan ve Türkiye’nin tüm demokrasi birikimini kendinde somutlaştırmış bir parti. Türkiye’nin temel sorunlarını Türkiye’nin demokratikleşmesi temelinde çözmek isteyen bir parti. Kürt sorunu çözümü ile Türkiye’nin demokratikleşmesi konusu iç içe geçmiş durumdadır. Türkiye gerçeği nedeniyle her ikisi de aynı süreçte ve anda gerçekleşecektir. Kuşkusuz Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürt sorununun özgürlük ve demokrasi temelinde çözümü sadece HDP ile gerçekleşecek bir konu değildir. Birçok boyutu ve aktörü bulunmaktadır. Sadece HDP ile ve onun yürüttüğü mücadele ile çözülebileceğini sanmak bir yanılgıdır. HDP Türkiye geneline seslenen bir partidir. Türkiye’de özgürlük ve demokrasi isteyen herkesin partisidir. Bu açıdan zaten kuruluşuyla Türkiyelileşmiştir. Programı ile, politikası ile bunu gerçekleştirmiştir. Bu konuda bir sorun yoktur. Kuşkusuz pratikleşmede sorunlar olmaktadır. Öte yandan dönemsel siyasal duruma göre bazı konular daha öne çıkabilmektedir. Bu HDP’nin çizgisinden koptuğu biçiminde değerlendirilemez. Bu açıdan Kürt sorunu gibi, Alevi sorunu gibi, kadın sorunu gibi, emekçiler sorunu gibi temel sorunlardan bazılarının zaman zaman daha fazla öne çıkması yerel kaldığı yada dar bir politika izlediği şeklinde ele alınamaz. Önemli olan genel politik yaklaşım ve politikalarında bir daralma ve yerellik varsa o zaman eleştirilebilir.

Türkiye’ye seslenme konusunda HDP bileşenleri içinde olan Türkiyeli demokrasi güçlerine daha fazla görev düşmektedir. Orta Anadolu ve Karadeniz gibi alanlarda Türkiyeli demokrasi güçlerinin, demokratların, sosyalistlerin daha fazla çalışmaları gerekiyor. Türkiyelileşemiyor, yerel kalıyor diyenler esas olarak Kürt sorununu Türkiye’nin en temel sorunu olarak görmeyenlerdir. Kürt sorununu Türkiye’nin herhangi bir sorunu gibi görenler, Kürt sorununu Türkiye’nin en temel sorunlarının başında gören HDP için böyle değerlendirmeler yapabilir. Bu anlaşılır bir durumdur. Ancak HDP felsefesi ve fikriyatı dikkate alındığında bu eleştiriler HDP'nin çizgisine göre değil de kendi ideolojik politik yaklaşımlarına göre olan değerlendirmeler olarak görülmelidir.

Devam edecek