Yazılı bir açıklama yapan KBDH Genel Konseyi, “Medya Savunma Alanları ve Güney Kürdistan’a yönelik burjuva Türk devletinin başlattığı işgal saldırılarının geldiği yeni aşama, faşist Türk ordusu ve çetelerinin büyük zorlanma içerisinde olduğuna işaret ediyor. Gerillaya yıllardır yoldaşlık yapan dağlarda düşman ilerlemek ve tutunmak için, her türlü kirli savaş yöntemini kullanıyor. Kürdistan topraklarında vahşi katil sürüleri, savaş mevzisi olan şikeftleri ve gerillaları ararken, yaratıcı fedai gerilla eylemleriyle karşılaşmaktan bitap düşmüş durumda. Soykırımcı ordu mensupları, olabildiğince, teknik silahların üstünlüğüne yaslanarak, kendini koruma altına alma, gerillayla bire bir sıcak temastan kaçınmayı tercih ediyor” dedi.
SADDAM’IN YAPTIĞINDAN FARKSIZ
Açıklamada devamla şunlar ifade edildi:
Faşist diktatör Saddam tarzı, toplu alana bir kere de kimyasal atmakla, parça parça şikeft, tünel bölgesine kimyasal silah kullanmak arasında, özünde bir fark yoktur. Halepçe’de Kürt halkımıza bir kerede uygulanan ve binlerce kişinin ölümüyle sonuçlanan, 2009’da Sri Lanka’da Tamil Kaplanları gerillalarının imhası için uygulanan kimyasal silah saldırıları bugün Zap, Avaşîn ve Metîna bölgelerinde uygulanıyor.
Kimyasal silah, taktik nükleer silah, gerillanın avucunun içi gibi bildiği alanlarda, Türk ordusunun korkusu nedeniyle devreye konuldu. Açığa çıkan bütün delillere rağmen başvurdukları kimyasal savaş tarzını, faşist şef Erdoğan da, bakanları da hızla inkar etti. Kimyasal silah tekniğini uygularken, faşist rejimin dikkat kesildiği nokta, kamuoyunun konuya yaklaşımının ne olduğudur. Öyle ki gerilla üzerinde kimyasal silah kullanımının somut örneğinin HPG BİM tarafından basına verilmesi ardından, halk ve kamuoyu tepkisinde belirgin bir artış yaşandı. Ve ilk kez faşizm üst düzeyde bu konuda açıklama yapmak zorunda kalmıştır. Bunu yaptıran gerilla direnişi ve askeri misilleme eylemleri olduğu kadar, demokratik kamuoyunun yetersizliğine rağmen eylemsel aktiviteleridir. Buradan hareketle, ilericiler, devrimciler, sosyalistler, halklarımız ve kadınlar, işgal saldırılarına karşı birleşik bir kitle hareketini açığa çıkarmalıdır. Gerilla ve milis kuvvetleri de daha güçlü ve yaygın eylemlerle, düşmandan hesap sormaya devam ederek, kimyasal silah kullanımını da, işgal saldırılarını da durdurmaya odaklanmalıdır.
GENÇLER VE KADINLAR SAHİP ÇIKMALI
Vietnam devriminin zaferini hazırlayan, gerilla ve milis güçlerini yalnız bırakmayan, halk eylemselliği olmuştur. Genel grev-genel direniş örgütlemek, halk yürüyüşlerinde süreklilik yakalamak Vietnam devrimci mücadelesinin başarısının sacayaklarından birisiydi. Birbirini koruyan, bütünleyen bir direniş ve mücadele dinamiği, faşist Türk ordusunu yenilgiye mahkum edecektir. Halkına, devrimci antifaşist güçlere yönelik gerçekleşen saldırılarda, düşmanının üstüne yürümekte, hesap sormakta tereddütsüz öne çıkan gerillaya, şimdi halklarımız, gençler ve kadınlar sahip çıkmalıdır.
‘Bana dokunmayan yılan bin yaşasın’ sözünü geçerli kılarcasına kör sağır dilsiz kalan, ölü taklidi yapan kesimler, bilmelidir ki, faşizm dağıtılmadıkça sıra kendilerine de gelecektir. Faşizmin saldırılarından nasiplerini alacaklardır. Kürdistan’da uygulanan savaş siyasetinin, Türkiye’deki yansıması, politik özgürlük mücadelesi üzerindeki yoğun faşist baskı ve yasaklardır. Sokakta, gözaltında, zindanda işkenceli saldırıları rutinleştirerek, kitle hareketinin yükselişinin önüne geçmek için her türlü psikolojik ve fiziki saldırganlık meşrulaştırılmaya çalışılmaktadır.
Halka ise dayatılan, açlık, yoksulluk ve kölece ve ölümüne yaşam koşullarına biat etmedir. Türk toplumuna reva gördüğü, Bartın Amasra’da olduğu gibi kölece çalıştırdığı 41 maden emekçisini metan gazıyla katletmedir. Sonrasında arsızca ‘fıtratımızda vardır’ diyen, sermayedarların kar hırsını koruyan politik İslamcı sahtekarlıklardır. Faşist Diktatör Erdoğan’ın gerçek yüzü, devrimcilere karşı saldırganlıkta, sermayenin çıkarını kollayan iş cinayetlerinde ve kadınlara dönük cinsiyetçi politikalarında en yalın haliyle ortaya çıkıyor. Türkiye ve Kuzey Kürdistan halklarından, insanlık değerlerini ayaklar altına alan, aşağılayan, onur kıran kapitalizmin ekonomik ve siyasi açıdan yozlaşmış düzenini kabul etmesi isteniyor. İnsanı iradesizleştiren, hiçleştiren bu faşist iktidar içe kapanmış bir toplum yaratabilirse, sessizlik ve kayıtsızlık atmosferi oluşturabilirse, halkın öncü devrimcilerini daha kolay imha edebileceğini düşünüyor.
EZİLEN CİNSEL KİMLİKLER!
Gerillaya yönelik bu imha konseptine, Kürt halkının kolektif varlığına yönelik inkar ve asimilasyon, soykırım politikalarına ilk önce karşı durması gereken bizleriz. Erkek şiddetinin çok yönlü muhatabı olan, emeği bedeni erkek egemen kapitalist sistem tarafından sömürü altında olan, faşist rejimin saldırılarını en yoğun haliyle yaşayan biz kadınlarız. Bu nedenle kadın hareketinin Kürt ulusal özgürlük mücadelesinde ve gerilla direnişinde taraf olması, tutarlı bir duruş sahibi olması zorunluluktur. Bu konuda bilinçli bir politik tavır almamak, kendimize, hemcinsimize de yabancılaşmak anlamına gelecektir. Ezilenlerin birleşmesi mümkün olmazsa, kendine yabancılaşması da kaçınılmazdır. Kadın özgürlük mücadelemiz, Kürt ulusal özgürlük mücadelesiyle ve özgürlük gerillalarıyla, devrimcilerle birleşmek zorundadır. Bu doğru tutumu alamamak cins ayrımsız bir toplumu kurma hedefinde bir sapma anlamına gelir. Kürt halkının, Kürt kadınlarının özgürleşmesini savunmayan kadın örgütünün, kendini kadın eşitlik ve özgürlüğüne adayan bir kadının, cinsel özgürlüğü gerçek anlamda arzuladığından ve bu amaç için dövüştüğünden kuşku duymak gerekir.
Kadınların Birleşik Devrim Hareketi olarak, kadın özgürlük mücadelesinin öznesi olan kız kardeşlerimizi, özgürleşme istekleriyle doğru temelde ilişkileniş kurmaya çağırıyoruz. Kadın devrimi ve toplumsal devrimin birleşik mücadelesi ile kadınların cins olarak özgürleşebileceği gerçeğini kavranmalıdır. Birey olarak kadının gerçek özgürleşme süreci yaşayabilmesinin yolunun buradan geçtiğini bilince çıkarmak kadın hareketinin öznelerinin önemli bir sorunsalıdır.
Kadın gerillaların özgür yaşam alanları olan dağlar, faşist erkek devletin işgal saldırıları altındadır. Erkek devlet şiddeti, her türlü yöntemle, kimyasalla, taktik nükleer silahla kadın gerillalar üzerinde uygulanmaktadır. Kürt kadınlarına yönelik bu soykırım siyasetini durdurmak mümkündür. Tüm kadın örgütleri, eşitlikleri, özgürlükleri için mücadele yolunu seçen tüm kadınlar, işgal saldırılarına ve kimyasal silah kullanımına karşı sokağa, alanlara çıkmalıdır. Kadın dayanışmasının ertelenemez, ihmal edilemez derecede gerekli olduğu zamanlardayız. Eyleme geçelim, cesaretle, kararlılıkla birleşik kadın mücadelesini bu konu etrafında örgütleyelim.
KADIN DEVRİMİMİZ KAZANACAK
Mersin polis merkezine baskın eylemi yapan HPG gerillaları Sara Goyi ve Ruken Zelal arkadaşların haklı ve meşru mücadelelerini ve başarılı pratiklerini coşkuyla selamlıyoruz. Alçakça suikast saldırısında katledilen Nagihan Akarsel’i büyük bir sevgi ile anıyor, onu kadın özgürlük mücadelemizde yaşatacağımızın sözünü veriyoruz. Yine kadın ordulaşmasının öncü komutanlarından, teslimiyete karşı direniş geleneğinin yaratıcılarından Berîtan yoldaşı ölümsüzleştiği günün yıldönümünde bağlılık ve saygıyla anıyoruz. Yaklaşan şahadet yıldönümleri dolayısıyla Rojava devrim savunmasının öncü kadrolarından Birleşik Kadın Mücadelemizin öncü neferlerinden DKP/BÖG Merkez Komite üyesi Aynur Ada ve DKP/ Birlik Merkez Komite üyesi Ceren Güneş yoldaşları sevgi ve özlemle anıyoruz.
Kimyasal silah saldırısında şehit düşen gerillaların önünde saygıyla eğiliyor, erkek egemen faşist Türk burjuva devletini yıkıp, kadınlar için eşit, özgür, adil, mutlu bir Türkiye ve Kürdistan kuracağımıza söz veriyoruz. Ölümsüzleşen yoldaşlarımızın ve bu faşist zulmün hesabını mutlaka soracağız. Mücadelenin her alanında, yapabileceklerimizin tüm sınırlarını zorlayarak, şehitlerimizin fedai duruşunu yaşam pratiğimize uyarlayacağız. Faşizmi ve erkek egemenliğini yeneceğiz.”