Derinleşen ekonomik krizin sonuçlarından bir tanesi de konut krizi oldu. Artan konut fiyatları ve kiraları özellikle büyükşehirler açısından barınma problemini ciddi bir şekilde etkiliyor.
Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi’nin (BETAM) Mayıs 2023’te yayınladığı araştırma verilerine göre, Türkiye genelinde ortalama kiralık konut metrekare fiyatındaki yıllık artış oranı Nisan’da yüzde 117 olurken, ortalama kiralık konutun metrekare fiyatı 105,2 TL’ye yükseldi. Öte yandan yıllık kira artış oranı İstanbul’da yüzde 117,4, Ankara’da yüzde 192,2, İzmir’de ise yüzde 160,9 oldu. İktidar her ne kadar kira artışını ev sahiplerinin üzerine atsa da enflasyonun yükselmesi kiraların artmasını da tetikliyor.
Geçtiğimiz yıl Adalet Bakanlığı tarafından uygulanan ve kira sözleşmesinde yüzde 25 zam kısıtlamasının bu yıl yeniden bazı değişikliklerle de birlikte düzenlenmesi bekleniyor. Zira kira artışını yüzde 25 ile sınırlayan karar 1 Temmuz’da sona erecek. Bu çerçevede basında çıkan haberlere göre bu sürenin uzatılması beklenirken aynı zamanda Adalet Bakanlığı’nı TCK’da bazı değişiklikler yaparak piyasa ortalamasının üzerinde fahiş kira artışıyla haksız kazanç sağlayanlara bir ila üç yıl hapis cezası verilmesi de planlanıyor.
Dünya Gazetesi’nin haberine göre bu düzenlemeler yapılsa da yüzde 25 zam sınırından memnun olmayan ve piyasanın yükselmesini bekleyen mülk sahipleri evlerini boş tutuyor. Yabancı mülk sahipleri özellikle de Çin ve bazı Arap ülke vatandaşlarının da gerek tatil, gerekse de kar satışı için evlerini kiralamadığı belirtilen haberde, boş tutulan bu “hayalet evlerin” yeni zammı da tetiklediği vurgulanıyor.
SULH MAHKEMESİ DOSYALARINDA ARTIŞ YAŞANDI
Kira konusunda bu düzenlemeler düşünülürken, önceki dönem yüzde 25 zammın özellikle hukuk alanında nelere yol açtığını ANF’ye değerlendiren Avukat Nurettin Kuzu şunları aktardı: “Kira hukukunda sözleşme serbestliğinin sınırlandırılması önceki uygulama bakımından şunlara neden oldu. Kira hukukuyla ilgili tüm davalar sulh hukuk mahkemelerinde görülmeye başladı ve geçmiş yıllarda yıllık her bir sulh hukuk mahkemesine düşen dosya sayısı yaklaşık olarak 350- 400 arasıyken, bu yılın henüz altıncı ayında bile dosya sayıları 1300-1400’e ulaştı.
Eskiden sulh hukuk mahkemelerinde iki duruşma arası veya ön inceleme duruşması siz dava dilekçesini verdikten yaklaşık iki buçuk, üç ay sonra verilirken şu anlık 2024’ün ocak ve şubat aylarına verilmeye başlandı. Yani duruşma tarihleri sizin başvuru tarihinizden 10, 12 ay sonrasına verilmeye başlandı. Aslında bu hem yargılamayı uzatıyor, hem kiracının hem ev sahibinin mağdur olmasına ve de yargıda büyük bir iş yüküne neden oluyor.”
FARKLI YOLLARA BAŞVURUYORLAR
Avukat Kuzu, birçok ev sahibinin bu düzenleme sebebiyle farklı yollara başvurduğunun da altını çizerek şöyle devam etti: “Artışın sınırlandırılmasıyla birlikte kiraya veren, yani mülk sahipleri değişik yollara başvurmak durumunda kalıyor. Ya ihtiyaç nedeniyle, ya tadilat ya da kendi kullanımına, akrabasının veya çocuğunun kullanılmasına tahsis edeceği iddialarıyla tahliye davaları açıyor. Başka gerekçelere yöneliyorlar. Kaldı ki bunun ötesinde en baştan beri evin kiraya verildiğinde ve maalesef ki Yargıtay'ın da ‘boş olsa bile tahliye taahhütnamesinin imzalanması durumunda’ daha sonraki tarihlerdeki tahliye taahhütnamesinin geçerlilik şartları var.
Bu geçerlilik şartlarının en başında da kira sözleşmesinin yapıldığı tarihten daha sonraki bir tarihte imzalanmış olması geliyor. Halk diliyle sadece beyaz kâğıda imza şeklinde tabir edilen imzaların alınması daha sonra artış konusunda kiracı ve ev sahibi arasında bir uyuşmazlık çıkması durumunda tahliye taahhütnamesine dayanarak tahliye talep edilmesi demek. Bu aşamada da tahliye taahhütnamesi yazılı delil olduğu için aksini ispatlayamıyorlar. Yine bir mağduriyet ortaya çıkıyor ve bu anlamda kiracı da mağdur oluyor.
Belki bu düzenleme zam anlamında bir sınırlandırılma getiriyor ama toplumda bunun karşılığı nedir? Yüzde 25’e uyup kirasını kabul edenlerin oranı tahminen yüzde 10’u geçmemektedir. Zaten ya daha fazla bir artışla kiracı ve ev sahibi anlaşıyor ya da tahliyeye sebep oluyor. Bu artış sınırından dolayı mahkeme önüne götüremedikleri için bambaşka tahliye sebepleri sıralanıyor. Dolayısıyla bu sınırlamanın getirilmesi tam anlamıyla bir kiracıların sorununun çözülmesi anlamına geldiğini kesinlikle söyleyemeyiz.”