Kurdistan gerillasının mayası: 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu Direnişi

14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu Direnişi’ni Kurdistan gerillasının mayası olarak nitelendiren PKK Yürütme Komitesi üyesi Murat Karayılan, günümüzdeki fedai direnişi, 14 Temmuz ruhu üzerinde zirvesel bir düzey olarak tanımladı.

14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu Direnişi’nin 41’inci yıl dönümü vesilesiyle bir makale kaleme alan Murat Karayılan, günümüzdeki gerilla direnişini 14 Temmuz ruhunun zirveleşmesi olarak tanımlamanın doğru bir tespit olacağını belirterek, “Sadece Zap’ta değil, aynı ruh Kuzey Kurdistan’ın tüm eyaletlerinde de söz konusudur. Örneğin sadece son yıl içerisinde Leyla Sorxwînlerin, Yaşar Botanların, Hêjar Zozanların, Canşêr Rojhilatların ve Xemgîn Serhatların göstermiş olduğu büyük direniş bunun en çarpıcı örnekleridir. Dolayısıyla bir bütünen gerillanın 14 Temmuz ruhu üzerinde bugün gelmiş olduğu düzeyi zirvesel bir düzey olarak tanımlamak mümkündür” ifadelerini kullandı.

14 Temmuz çizgisinin gelecekte büyük gelişmelerin de yaratıcısı olacağına yönelik inancını vurgulayan Karayılan, Gerçekten gerilla ordusu 14 Temmuz ekseninde Apocu fedaileşmeyi belli bir düzeye çıkarmıştır. Aslında bu konuda bir yetersizlikten söz etmek mümkün değil. Ancak yetersizlik yine taktik halkada söz konusudur. O konuda henüz tamamlanamayan durumlar var; yine henüz aşılamayan, süreci geriye çeken alışkanlıklar, klasik gerilla özellikleri vardır. Klasik gerillanın bütün boyutlarıyla aşılmış olduğunu söylememiz mümkün değil. Bundan kaynaklı yaşanan yetersizlikler ve hatalar da bulunmaktadır. Fakat önemli olan temel halkanın doğru yakalanmış olmasıdır. Bunun da başarıldığını söylemek mümkündür” dedi.

PKK Yürütme Komitesi üyesi Karayılan’ın 14 Temmuz şehitleri için kaleme aldığı yazı şöyle:  

Öncelikle 41’inci yıl dönümünde, 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu’nun önder direnişçileri M. Hayri Durmuş, Kemal Pir, Akif Yılmaz, Ali Çiçek yoldaşları saygı ve minnetle anıyorum. Anıları önünde saygıyla eğiliyor, sonuna kadar çizgilerinde yürüyeceğimiz ve anılarını yaşatacağımız sözünü bir kez daha yineliyorum.

14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu Direnişi, Önder Apo’nun daha başlangıçta yoğunlaşarak şekillendirdiği ideolojik-felsefi duruşun ete-kemiğe bürünmüş halidir. Kurdistan toplumu acımasızca yürütülen soykırım uygulama ve politikaları ile her anlamda yerle bir edilmiş ve ölüm sancılarını yaşayan bir toplum haline getirilmişti. Takatsiz kılınmış, bitirilmenin son aşamasına getirilmiş bu topluma yeniden can vermek, ruh vermek, onu ayağa kaldırarak direnişe yönlendirmek ancak ve ancak büyük bir fedakarlıkla yürüyen, kendini feda etme duruşu ve büyük bir cesaretle her türlü zorluğa göğüs geren önderlerin öncülüğünde olabilirdi. Bunu daha ilk adımlarında iyi gören ve doğru tespit yapan Önder Apo, ilk grup yoğunlaşmalarını, eğitimini bu eksende geliştirip derinleştirmişti. Kuşkusuz bunu kendisinde geliştirerek adım attı. Bu anlamda hareketimizde kendini feda etme duygusuyla ilk hareket eden kişi Önder Apo’nun kendisidir. Önderliğimizin bu duruşu, bu ruhu gruba yedirmesi, yoğunlaşmanın bu eksende derinleşmesi temelinde çekirdek kadro biçim kazanmıştır.

14 TEMMUZ DİRENİŞİ, ZAFER DURUŞUNU ORTAYA KOYMUŞTUR

Fedailik duygusu, tutumu ve duruşu ön planda olan ideolojik yoğunlaşma ve mücadelesini bu çerçevede geliştiren Apocu hareketin partileşme süreci bu temelde gelişmiştir. Haki Karerlerden başlayan; en zor koşullarda tereddütsüzce fedai eylemini gerçekleştiren Mazlum Doğan yoldaşla zindana taşırılan; Ferhat Kurtay, Mahmut Zengin, Eşref Anyık ve Necmi Önerlerin o acımasız zor koşullarda hiç çekinmeden bedenlerini cayır cayır yakan duruşun ifade ettiği gerçeklik budur. Ferhatların eyleminden sonra, mahkemeye giderken karşılaşma fırsatını yakalayan Hayri Durmuş yoldaşın Kemal Pir yoldaşa, “Ne yapalım Kemal?” demesi karşısında Kemal Pir arkadaşın, “Kanımızı dökmeliyiz, kanımızı” cevabını vermesi, bu fedai-ruhsal duruşun keskin bir tonla dışa vurumudur. Bu açıdan 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu direnişi, tarihsel bir direniştir; Apocu hareketin fedaileşmede çizgiyi koyan en üst bir aşamadır. En zor koşullarda bile imkansızlıkların kol gezdiği ortamda zafer duruşunun nasıl olması gerektiğini ortaya koyan bir duruştur. İmkansızlıklar ortamında çıkış yolunun nasıl bulunacağının, zaferin nasıl yaratılacağının yüksek irade ve fedakarlıkla ortaya konulmasıdır.

Hakilerden Mazlumlara ve 14 Temmuz direnişine kadar gelişen süreç boyunca ortaya konulan yüksek fedai ruha dayalı görkemli duruş, aslında PKK’nin zaferini müjdelemiş ve başarı yolunu göstermiştir. Bu hareketin zoru nasıl başarıya dönüştüreceği, nasıl her türlü engel ve zorluk karşısında başarıyı kesinleştireceğinin perspektifi bu süreçte somut bir biçimde ortaya konulmuştur.

Hayri, Kemal ve Mazlum yoldaşların, dışarıda yürüttükleri mücadele sürecinde geliştirdikleri pratik ve katılımlarıyla Önder Apo’ya en çok destekçi olan yoldaşlar oldukları biliniyor. Pratikte en büyük hizmeti yapmış olmalarına rağmen bu öncü yoldaşlarımız zindan sürecinde özeleştirisel bir yaklaşımda bulunarak zindan direnişine yönelmişlerdir. Hayri yoldaş mahkemedeki konuşmasında, “Kurtuluş̧ saflarında Kurdistan halkının ulusal kurtuluş̧ mücadelesi için yıllarca mücadele verdim. Kişisel hiçbir beklenti ve hesabım olmadı. Daha fazlasını yapamadığım için mezar taşıma, bu adam halkına borçlu gitti diye yazın” demiştir. Yine mahkeme ifadesinde kendisine, ‘Halk ordusunu kurdunuz’ diyen hakime Kemal Pir yoldaş, “Biz Kurdistan Halk Kurtuluş Ordusu’nu kurmayı çok istedik ama bunu başaramadık; eğer halk ordusunu kurmuş olsaydık burada sayımız daha az ama sesimiz daha gür olurdu” demiştir. Bu sözler, bu öncü yoldaşlarımızın dile getirdiği gerçekler olmasının yanı sıra, aynı zamanda Önderliğe, halka ve mücadeleye verilmiş en samimi birer özeleştiridir. Zaten bu eksendeki bir yaklaşım temelinde büyük zulüm kalesi olan Amed Zindanı’nda son ortaya koydukları bu tarihsel eylemleriyle yine Önderliğe en büyük desteği sunmuşlardır. O zor koşullarda ülkeye dönüşün, mücadelenin geliştirilmesinin önünde bin bir türlü engellerin çıkarıldığı, çeşitli tasfiyeci anlayışların cirit attığı bir ortamda Amed Zindanı’ndan yükselen bu haykırış ve bu tarihsel çıkış, Önder Apo’nun ve mücadele yürüten devrimcilerin elini güçlendiren en güçlü ve önemli bir çıkış olmuştur.

12 EYLÜL’E KARŞI EN TEMEL GÜÇ KAYNAĞI ZİNDAN DİRENİŞİ OLMUŞTUR

1982 yılına gelindiğinde 12 Eylül Askeri-Faşist Cuntası tüm Türkiye’de ve Kurdistan’da hakimiyetini kurarak ülkenin bir ucundan diğerine kadar adeta bir ölüm sessizliği yaratmıştı. Öylesi bir ortamda yönünü ülkeye vermek, hele hele hiç kimsenin o zamana kadar bilmediği, tanımadığı, yaşamadığı dağlara yönelmek, fedai olmadan, kendini feda etme duygusunu en üst düzeyde yaşamadan yapılabilmesi mümkün olan bir şey değildi. Nitekim bu konuda zayıflık yaşayan birçok kişinin değişik biçimlerde döküldüğünü biliyoruz. Ancak hareketimizin bunu başarmasındaki en büyük güç kaynağı Amed Zindan Direnişi’nin haykırışı, 14 Temmuz direnişinin göstermiş olduğu fedai ruhtu. Bu ruh, tüm kadrolarda ve sempatizanlarda, “O yoldaşlar en zor koşullarda bu biçimde ölüm oruçlarıyla kendilerini feda ediyorken, biz de dışarıda onların yoldaşları olarak her türlü zorluğa göğüs germeli, her türlü zorluk karşısında mücadele yürütmeli, gerekirse canımızı ortaya koymalıyız” duygusunu perçinlemiştir. Bu anlamda Mazlumlardan başlayan, Ferhatlarla yükselen ve 14 Temmuz direnişiyle doruğa çıkan Amed Zindan Direnişi, en temel güç kaynağı olmuştur.

Kurdistan’da gerillanın oturtulması ve gerilla hareketinin geliştirilmesinin mayası, Önder Apo’nun şekillendiği bu direniş ruhu olmuştur. O zamana kadar okul okumuş, şehirlerde yaşamış, kırsal-dağlık yaşamı az tanımış, hiçbir tecrübesi olmayan ve ülkenin Botan, Garzan gibi değişik alanlarını hiç tanımayan kadroların yönünü buralara vermesi, harita ve pusulayla geri dönüşü gerçekleştirmesi kolay bir şey değildi. Şimdi söylemesi kolay; şu an Kurdistan’ın her tarafında gerillanın ayak izleri vardır ve toplum tanınmıştır ama o zaman böyle bir şey yoktu. Ne dağlar tanınıyordu ne de toplum tanınıyordu. Kadroların büyük çoğunluğu Kurdistan’ın bilinen şehirleri ve metropollerde yaşamış, mücadele yürütmüş bir hareket olarak Botan’a açılmak, Garzan’a ve Kurdistan’ın iç hatlarına yerleşmek, oradaki insanlarımızı tanımak, ilişki kurmak; dağları, araziyi, ülkeyi tanımak, o zor koşullar ortamında sıradan bir şey değildi. Bunu ancak fedakarlık duygusunun çok yüksek olduğu ve büyük bir inanç ve aşkla hedefe kilitlenen insanlar topluluğu yapabilirdi. İşte bunun temelini Önderliğin ideolojik hazırlık çabaları ve Amed Zindan Direniş Ruhu atmıştır. Amed Zindan Direniş Ruhu zorlukların üstesinden gelme, en zor koşullarda bile çözümü geliştirmenin önünü açmış; “zorlukları nasıl aşabiliriz; nasıl yüksek bir irade ve kararlılıkla olmazı olur hale getirebiliriz” perspektifini sunmuştur. Dolayısıyla ülkeye dönüşün gerçekleşmesi ve ardından da yiğit komutanlarımız Egîdlerin, Erdalların, Bedranların, Gözlüklü Alilerin, Emin Taştanların ve Sarı Ömerlerin öncülüğünde geliştirilen şanlı 15 Ağustos Hamlesi’nin temelinde de bu gerçeklik vardır.

15 Ağustos Hamlesi de büyük bir fedai ruhla pratikleşen bir hamledir. Eruh Jandarma Karakolu’nun bir buçuk dakika içerisinde teslim alınmasının başka bir izahı yoktur. Böylesi bir yerin tereddütsüzce saldırılarak kısa sürede ele geçirilmesi, ancak yüksek bir cesaret, korkusuzluk ve fedailikle mümkün olabilecek bir şeydir. Bu direniş ve saldırı ruhunun gerillada giderek bir tarz haline gelmesinin, sonradan gerilla mücadelesinin yüz yüze geldiği bütün zorluklar karşısında temel çıkış ruhu olduğunu söylemek mümkündür. Bir bütünen gerilla bu eksende yoğunlaştığı oranda zorlukların üstesinden gelmiş ve dayanma-başarma iradesinin önünü açmıştır.

GERİLLANIN YENİLMEZLİĞİNİN 2 FAKTÖRÜ: FEDAİ RUH VE TAKTİK YARATICILIK

Tabii ki gerillada salt fedai duruş ve kendini feda etme yetmez. Bunun yanında taktik yaratıcılık da olmazsa olmaz gerekli bir faktördür. Fedai ruhun yanında taktik yaratıcılığın, öncülüğün geliştirildiği oranda gerilla da gelişme göstermiş ve rol oynamıştır. Bu ruhsal duruş, ‘90’lara geldiğimizde Bêrîtan (Gülnaz Karataş) yoldaşın ve daha nice militanların fedaice çıkışı, yine Zîlan (Zeynep Kınacı) yoldaşın şahsında ’96 yılında bir tarza-taktiğe dönüşmüştür. Egîdleşme ve Zîlanlaşma olarak da değerlendirdiğimiz bu ruhun Önderliğimize karşı gelişen Uluslararası Komplo gerçeği karşısında “Güneşimizi Karartamazsınız!” şiarıyla kendini ateş topuna dönüştüren, zindanlarda ve dışarıda yükselen bir karaktere bürünmesi, aynı zamanda bu ruhun ve taktik anlayışın kurumlaşarak fedailer örgütünün kurulmasına dönüşmesiyle taçlanmıştır. Hiç kuşku yok ki bunun altında, daha başlangıçta Önder Apo’nun geliştirdiği felsefe temelinde ideolojik yoğunlaşmanın örgütsel boyuta taşınması ve kadrolaşmanın gelişmesiyle hakikat uğruna kendini feda etme duygusunun şekillendiği gerçeklik yatmaktadır.

Şurası bir gerçek ki, Kurdistan’da gerillanın gelişim tarihine bakıldığında sadece doğa koşulları, yine küresel sermaye desteğindeki düşman güçlerin saldırılarına karşı bir direniş ve duruş geliştirilmemiştir. İç ihanetin, Kürt işbirlikçi-ihanetçi çizgisinin düşmanla bütünleşerek birçok saldırının geliştirildiği, yine Uluslararası Komplo’nun büyük saldırılar yürüttüğü bütün durumlar karşısında gerillanın bir duruşu ve direnişi hep olmuştur. Her dönemde karşılaşılan bütün zorluklara büyük bir fedakarlıkla, kahramanlıkla cevap veren gerillanın en temel dayanağı Apocu ideolojik ruhsal duruşu, yoldaşlığı; Apocu fedai duruştan kaynaklı gelişen yüksek fedakarlık, cesaret ve kararlılık olmuştur. Ancak bu kararlılık ve fedakarlık duruşunun zeminini de 14 Temmuz direnişi formüle kavuşturmuştur. Özcesi, her dönemde bütün zorluklar karşısında gerillanın güç kaynağı ve büyük dayanağı haline gelen, inanılmaz zorluklarla boğuşarak üstesinden gelebilen gücün ve kudretin temel kaynağı bu direniş ruhu olmuştur. Apocu fedailik ülküsü bu biçimde şekillenip gerilla için temel güç kaynağı haline gelmiştir. Bununla birlikte mücadele tarihimizde bizim bilinen diğer bir gerçeğimiz de vardır: Hegemonik ve sömürgeci-soykırımcı güçlerin Kürt işbirlikçilerin desteği ile geliştirdiği saldırılardan hareketimiz hiçbir zaman ciddi bir zorlanma yaşamamıştır. Yaşanan zorlanmalar taktik öncülüğün rolünü oynaması nedeniyle ortaya çıkan çizgi sorunları ve iç tasfiyeciliklerin yarattığı sorunlar olmuştur. Özellikle taktik öncülüğün rolünü oynamaması, görevlerine yeterince sahip çıkamamasının da yarattığı büyük boşluklar tahribatlara yol açmıştır. Bu tür yaşanan çizgisel ve örgütsel sorunlara karşı Önder Apo’nun amansız mücadelesi yanında gerillanın ve tüm parti kadro-sempatizan kesimlerin temel dayanma gücü Apocu kararlılık, inanç ve fedakarlık ruhu olmuş ve bu temel bütün zorlukların aşılması başarılmıştır.

Bu açıdan gerillanın ayakta kalması, her türlü zorluk karşısında direnebilmesinin aslında iki temel faktörü vardır: Birisi fedai ruh, ikincisi ise taktik yaratıcılığıdır. Yakından takip edenlerin bildiği üzere tarihimizin kimi önemli aşamalarında taktik yaratıcılığın yeterince geliştirilememesi ve taktik öncülüğün sorunlara cevap olamamasının yarattığı boşluktan istifade eden çeşitli tasfiyeci eğilimlerin ağırlık kazandığı dönemler de yaşanmıştır. Ancak gerilla, bütün bu yaşananlara rağmen Apocu fedai ruh, fedakarlık ve kararlılık sayesinde tasfiyeci-çizgi dışı anlayışlara karşı ayakta kalmayı, yine Önderlik çizgisine sahip çıkmayı başaran bir yapılanmadır.

Kuşkusuz gerillanın böylesi iç ve dış zorluklar karşısında temel dayanma gücü, Apocu ideoloji, felsefe ve onun yarattığı fedakarlık duygusu ile oluşan güçlü iradesidir. Yine bu iradenin geliştirdiği özgürlükçü çizgisidir. Kadın Özgürlük Çizgisi ekseninde yaratılan özgürlükçü yaşam tarzı ve yoldaşlık duygusu, dayanışma ruhu ve iradeleşme gücünün, aslında Apocu gerillanın yenilmezliğini perçinlediğini rahatlıkla söylemek mümkündür. Özgür kadın duruşunun bunda önemli bir yere sahip olduğu kesindir.

GERİLLANIN DİRENİŞ RUHU OLMASAYDI DAİŞ’İ YENEBİLMEK MÜMKÜN OLMAZDI

Bilindiği gibi Ortadoğu’da başta El Kaide, sonra da DAİŞ gibi yapılanmaların ortaya çıktığı bir dönem söz konusu olmuştur. DAİŞ’in en belirgin yanı, geliştirmiş olduğu hikaye temelinde insanlar açısından ölümü kolaylaştırmasıdır. Öldüğünde cennete gideceğine inandırdığı insanlarda müthiş bir kendini feda etme duygusunu geliştirdiği biliniyor. Bu yüzden de 2014 yılında DAİŞ, çok kısa bir zaman diliminde büyük bir güç haline geldi. Öyle ki, sadece Ortadoğu değil tüm dünya açısından büyük bir tehdide dönüştü. O dönemde hiçbir örgüt ve devlet gücü, DAİŞ’in saldırıları karşısında duracak kudreti gösteremedi. DAİŞ saldırdığı her yeri mutlak surette ele geçirdi. Çünkü Daîş’i ölümden korkmayan, ölümün üzerine yürüyen insanlar topluluğu olarak gören hiç kimse bu güç karşısında duramıyordu.

Böylesi bir yapının tüm gücüyle önce Şengal’e sonrasında ise Kobanê’ye saldırısı karşısında bir tek Apocu hareketin durabilmesi tesadüfi bir şey değildir. Onların o saldırı dozajları karşısında ancak Apocu fedai ruh durabilmiştir. Önce Şengal’e gerçekleştirilen müdahaleyle birlikte Berxwedanların, Dilgeşlerin, Armancların ve Gencoların büyük direnişi; ardından da Kobanê’de Arîn Mîrkanların ve Gelhatların şahsında simgeleşen yüzlerce kahramanın büyük fedai direnişi sayesinde DAİŞ belası bertaraf edilmiştir. Eğer bu büyük direnme ruhu olmasaydı, DAİŞ karşısında herhangi bir biçimde durabilmek ve DAİŞ’i yenebilmek mümkün olamazdı.

İşte bunlar, vb. tüm zaferler göz önünde bulundurulduğunda, gerillanın gelişim tarihi boyunca 14 Temmuz fedai ruhunun nasıl belirleyici bir rol oynadığı açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır.

ZAP DİRENİŞİ, 14 TEMMUZ RUHUNUN ZİRVELEŞMESİDİR

Son dönemde Türk devletinin NATO’nun desteği, KDP’nin işbirliği ve yine Irak, vb. kimi güçlerin de nötrleştirilerek sessiz kalması temelinde Medya Savunma Alanları’nın ortadan kaldırılması ve ardından da Kurdistan halkının bütün kazanımlarının yok edilmesini hedefleyen büyük bir saldırı dalgasını geliştirdiği biliniyor. Bu konsept temelinde son yıllarda doğrudan Medya Savunma Alanları’na yönelerek sonuç almaya dönük bir planlama hayata geçirildi. Bu planlamaya göre, 2021 yılının Şubat ayında, daha kışın ortasında gerillanın merkezi olan Garê alanına dönük sürpriz bir saldırıyla Merkez Karargah alanının ele geçirilmesi hedeflendi. Mücadelemiz açısından bu derece stratejik olan bir alanın ele geçirilmesine dönük başlatılan saldırılar karşısında Siyanê Tüneli’nde Şoreş Beytüşşebap, Cûdî, Bawer, Erdal, Argeş ve Avareş yoldaşlar öncülüğünde geliştirilen direniş, yine dışarıdan tim savaşıyla buna katılım gösteren Sara Goyîlerin, Fermanların, Rojhatların, Xeyrîlerin, Seyfilerin o görkemli duruşuyla Türk devletinin bu büyük konseptine fedaice bir cevap verildi ve ilk adımı bozguna uğratıldı. Bunun ardından, 2021 Nisan ayına gelindiğinde ise Türk devleti daha geniş bir yelpazede, Kuzey sınırından büyük bir saldırı dalgasını başlattı. O zamandan beri Türk devleti Avaşîn, Zap ve Metîna hatlarını ele geçirmeye, gerillayı oralardan tümden söküp atmaya dönük yoğun bir çaba sergilemektedir.

Bu süreç boyunca KDP’nin desteği, uluslararası güçlerin yasak silahları kullanma onayı, Irak’ın bir biçimde bu sürece dahil edilmesi durumu temelinde çok büyük saldırılar yapıldı. Neredeyse 2 buçuk yıldır bu alana dönük görülmedik bir biçimde, yüz binlerce kez bombardıman yapıldı, her türlü kimyasal madde denendi. Termobarik bombalar kullanıldı; fosfor bombası atıldı ve en son, sadece NATO üyesi ülkelerin envanterinde bulunan ve ancak NATO’nun onayıyla kullanılabilen taktik nükleer bombayı da Zap, Avaşîn ve Metîna’da güçlerimize karşı kullandı. Çağın her türlü gelişmiş teknolojisinin kullanıldığı bu saldırılarda Türk devletinin sonuç almadığı açık ortadadır. Hiç kuşku yok ki gerillanın bu başarısının altındaki en temel güç kaynağı da 2021’de Şoreş Beytüşşebaplardan başlayarak, Serhat, Botan, Zinarîn, Cumali, Çavrê, Hêjar ve Rêber yoldaşlara kadar uzanan, ardından 2022 yılında da daha yüksek dozajda gelişen saldırılar karşısında Bager Gever, Avzem Çiya, Şerzan, Arîn, Delîl Zagros, Nalîn, Güven, Nuri, Berfin, Helbest ve Fedai Kobanêlerin göstermiş olduğu büyük fedailik ruhudur.

Çeşitli yoldaşlarımız Zap direnişine dair yaptıkları değerlendirmelerde, bu direnişin 14 Temmuz ruhunun zirveleşmesi olarak değerlendirdiler. Esasında günümüzde gerillada gelişen düzeyi 14 Temmuz ruhunun zirveleşmesi olarak tanımlamak çok doğru bir tespittir. Tabi sadece Zap’ta değil, aynı ruh Kuzey Kurdistan’ın tüm eyaletlerinde de söz konusudur. Örneğin sadece son yıl içerisinde Leyla Sorxwînlerin, Yaşar Botanların, Hêjar Zozanların, Canşêr Rojhilatların ve Xemgîn Serhatların göstermiş olduğu büyük direniş bunun en çarpıcı örnekleridir. Dolayısıyla bir bütünen gerillanın 14 Temmuz ruhu üzerinde bugün gelmiş olduğu düzeyi zirvesel bir düzey olarak tanımlamak mümkündür.

14 TEMMUZ ÇİZGİSİ, GELECEĞİN BÜYÜK BAŞARILARININ DA YARATICISI OLACAKTIR

Çağımızda gelişen bilim ve teknolojinin bütün nimetlerini öldürücü silahlarda değerlendiren kapitalist modernitenin, uluslararası sermaye güçlerinin yarattığı bütün imha edici silahlarına karşı gerillanın direnebilmesi salt kendi başına fedakarlık ve fedai ruhla mümkün olamaz. Bu büyük saldırılar karşısında fedai ruh ya da diğer bir deyişle 14 Temmuz ruhu bir olmazsa olmazdır ve bunun en temel dayanağı da Apocu yaratıcı felsefi bakış açısı, özgürlükçü yoldaşlık ruhu ve duruşudur. Ama bunun yanında taktik açılım olmadan, yaratıcılık ve yenilik gelişmeden gerillanın çağın en modern, öldürücü silahlarla yapılan saldırılara dayanabilmesi mümkün olamazdı ve imhayla yüz yüze kalırdı. Dolayısıyla gerillanın özellikle son 3 yılda başardığı en temel olgulardan birincisi fedailik duygusu ve duruşunun daha da yükseltilmesi; ikincisi ise taktik açılımı başarmasıdır. Yeniden Yapılanma Projesi çerçevesinde gerillada uzmanlaşmanın geliştirilmesi; eskinin kalabalık birlikleri yerine daha küçük ama daha yetenekli-daha savaşkan, vurucu güce sahip uzmanlığa dayalı tim savaş tarzının geliştirilmesi; bir de yer altı savaşının geliştirilmesi biçiminde üç esas noktada taktik açılımın derinleştirilmesi söz konusudur. Taktik açıdan bu üç ana halkada yoğunlaşan ve bu konuda azımsanmayacak bir açılım yapan Kurdistan Özgürlük Gerillası, Önder Apo’nun Devrimci Halk Savaşı perspektifinde yoğunlaştığı oranda, onun gerekli kıldığı fedai ruh ve taktik açılımı yaratıcılıkla bütünleştirerek bugünkü düzeyi açığa çıkarmıştır.

Kuşkusuz bu, her şeyin başarılı bir şekilde son bulduğu anlamına gelmiyor. Öncelikle, savaşın devam ettiği biliniyor. Ancak ilk rauntta bütün ittifaklarına, iç ve dış desteklerine, yine kullandığı yasaklı silahlara ve teknolojik imkanlarına rağmen soykırımcı Türk devleti ve ordusu sonuçsuz bırakılmıştır. Bu bir gerçektir. İkinci raunt ise devam etmektedir. Tabii ki gerillanın daha fazla tecrübe kazanması ve taktik açılımda daha da derinleşmesi durumunun yanı sıra karşı tarafta yaşanan yıpranma, erozyon ve kriz durumu da göz önünde bulundurulduğunda, düşmanın ikinci raundu da kaybedeceği şimdiden görünen bir husustur.

Tabii bunları belirtirken, gerillanın dört dörtlük olduğunu da iddia etmek mümkün değil. Gerçekten gerilla ordusu 14 Temmuz ekseninde Apocu fedaileşmeyi belli bir düzeye çıkarmıştır. Aslında bu konuda bir yetersizlikten söz etmek mümkün değil. Ancak yetersizlik yine taktik halkada söz konusudur. O konuda henüz tamamlanamayan durumlar var; yine henüz aşılamayan, süreci geriye çeken alışkanlıklar, klasik gerilla özellikleri vardır. Klasik gerillanın bütün boyutlarıyla aşılmış olduğunu söylememiz mümkün değil. Bundan kaynaklı yaşanan yetersizlikler ve hatalar da bulunmaktadır. Fakat önemli olan temel halkanın doğru yakalanmış olmasıdır. Bunun da başarıldığını söylemek mümkündür.

Bugün gelinen aşamada gerillanın hem Kurdistan halkı hem Türkiye ve bölge halkları açısından yürüttüğü mücadelede soykırımcılığa karşı, faşizme karşı geliştirdiği direnişin sadece Kurdistan halkı için değil bölge halkları için de önemli sonuçlar açığa çıkardığı bir gerçektir. Bu sonuçlardan hareketle Kurdistan Özgürlük Gerillası’nın aynı zamanda faşizme karşı demokrasinin ve özgürlüklerin temsilcisi olarak önümüzdeki süreçte de önemli bir rol oynayacağı kesindir. Dayandığı Apocu fedai ruh, 14 Temmuz çizgisi, yine geliştirdiği taktik yaratıcılık gerillayı yenilmez kıldığı gibi, geleceğin büyük başarılarının da yaratıcısı olacağını açıkça göstermektedir.