Lozan’dan idama Hasan Hayri

Aşiret mektebinden orduya, Meclis’ten idama uzanan 44 yıllık ömrüyle Hasan Hayri, Mustafa Kemal’i ve devlet geleneğini bilen biridir. Türk-Kürt ilişkileri için söyledikleri ve yaptıkları için ne “hain” ne de “kandırıldı” demek doğrudur.

Hasan Hayri Gango, 1881’de Xozat'ın (Hozat) Axzunik köyünde doğdu. Şeyh Hasan Aşireti’nin Karaballı koluna mensup olan ailesi, Xozat'ın ileri gelen ailelerindendir. İlk ve orta öğrenimini Dersim'de tamamlayan Hasan Hayri, İstanbul'a giderek eğitimine "Mekteb-i Aşîret-i Hümâyun"da devam etti.

Hasan Hayri'nin eğitim serüveni, Osmanlı'da merkezileşme politikasının çok yönlü bir şekilde ele alınıp devletin tüm kurumlarının seferber edildiği bir döneme denk gelmektedir. Doğduğu yer olan Xozat, Dersim Sancağı'nın merkezidir. Dersim Sancağı ise "Aziz'in imar ettiği" anlamına gelen Ma'mûretü'l-Azîz vilayetine bağlıdır. 1864’te Sultan Abdülaziz döneminde Teşkil-i Vilayet Nizamnamesi ile kurulmuştur. Merkezden uzak vilayetleri yeniden yapılandıran kanun kapsamınca devletin amacı, kurumsallaşma yolu ile idareyi pekiştirmektir. Vilayet genelinde idari birimlerin belirlenmesi ve görevlilerin atanması sonrasında okulların ve devlete ait kurumların açılışına hız verilmiştir. Osmanlı kayıtlarına göre Hasan Hayri'nin doğduğu yer olan Xozat'taki ilk devlet okulu, 1873’te  kurulan Rüştiye Mektebi'dir. İlk iptidai mektep (ilkokul) ise 1877'de kurulmuştur.

AŞİRET MEKTEPLERİNİN AMACI

Abdülhamit, Abdülaziz'in merkezileşme politikasını çok daha ileri götürmüştür. Uzak vilayetlerde devlet otoritesinin çok boyutlu tesisi için okul açmanın yeterli olmayacağını düşünen Abdülhamit'in talimatıyla 1892’de İstanbul'da "Mekteb-i Aşîret-i Hümâyun" açılır. İlk öğrencileri Halep, Suriye, Bağdat, Basra, Musul vilayetlerinden gelen Arap öğrencileri olan aşiret mektebinin temel amacı merkezden uzak yerlerde nüfuz sahibi ailelerin çocuklarını devlet adamı olarak yetiştirip bölgelerine geri göndermek, yani otoriteyi yerel gücün ehlileştirilip kendine bağlanması üzerinden tahsis etmektir. Zira bu çocuklar ileride kendi aşiretlerinin yönetimini devralacaktır. İsyan potansiyeline göre kontrol altında tutulmaya çalışılan tüm Müslüman tebanın çocukları yavaş yavaş aşiret mektebi bünyesinde toplanır. Araplardan sonra Arnavutlara açılan aşiret mektebi, en çok Kürtlerle özdeşleşecektir. Zira Abdülhamit'in Kürt aşiretleri kendine bağlamaya dair ayrıntılı planları vardır; aşiret mekteplerinde okuyan çocuklar üzerinden otoritesini pekiştirmek için Kurdistan'da kurduğu Hamidiye Alayları'nın önemli birimlerinin başına aşiret okulundan mezun Kürtleri koyacaktır.

HARBİYE VEYA MÜLKİYE

İstanbul'da Akaretler'deki Mekteb-i Aşîret-i Hümâyun, 4 Ekim 1882'de açılmış, bir yıl sonra Kabataş'taki Esma Sultan Yalısı'na taşınmış ve 1906’da bir öğrenci ayaklanması ile kapatılana kadar varlığını burada sürdürmüştür. Eğitim, okulun açıldığı ilk dönemlerde iki yıllık iken zaman içerisinde 5 yıla çıkartılmıştır. Müfredatında Kur'an, fıkıh, ilmihal gibi derslerle birlikte, zamanın fen bilgileri, Fransızca, Türkçe, coğrafya, tarih, edebiyat ve askeri derslerin de bulunduğu aşiret mektebinden mezun olanlar, Harbiye veya Mülkiye mekteplerinden birinde tahsiline devam ederdi.

İLK KÜRTLERDEN BİRİ HASAN HAYRİ

Hasan Hayri, aşiret mektebine alınan ilk Kürtlerden biridir. Yeğeni Ahmet Ramiz ile birlikte Dersim'den İstanbul'a gelmiş ve okuldan birlikte mezun olmuşlardır. İkisi de diğer bir aşiret mektebi mezunu olan Cibranlı Halit gibi eğitimlerine Harbiye'de devam etmeye karar verir. 24 Şubat 1898'de Harbiye'den süvari teğmen olarak mezun olan Hasan Hayri, Siverek Aşiret Süvari Alayı'na atanır. Tahmin edileceği üzere bu alay, bir Hamidiye Alayı'dır.

HAMİDİYE ALAYLARI’NIN KÜRT AĞIRLIĞI

Hamidiye Alayları'nın sadece Kürtlerden oluşan bir yapı olarak kurulduğunu düşünmek, doğru değildir. Kuruluş nizamnamesinde teşekkülü “Askerlik hizmetinin umumileştirilmesi ve dolayısıyla Osmanlı Devleti’nin silâhlı kuvvetlerinin sayıca arttırılması gayesiyle, askerî nizam ve hizmet altında tutulmayan, binicilik ve nişancılıkta meşhur, çadırda yaşayan aşiret fertlerinden süvari birlikleri oluşturulması” olarak açıklanan alayların içerisinde Araplar, Türkmen ve Çerkesler de bulunmaktadır. Başlangıçta farklı etnik unsurlardan 21 alay olarak tasarlanan Hamidiye Alayları'na Kürtler fazlasıyla rağbet göstermiş, aşiret yapılarını sağlam şekilde korudukları ve kendi etkinlik alanları içinde yaptırım gücüne fazlasıyla sahip oldukları için bu durum Osmanlı'nın işine gelmiş ve alaylar git gide Kürt alayları halini almıştır.

İTTİHAT VE TERAKKİ DARBESİ SONRASI

1910’a kadar Hamidiye Alayları olarak bilinen birliklerin İttihat ve Terakki'nin darbe ile yönetimi ele geçirmesi sonrasında yapılan düzenleme ile "Aşiret Hafif Süvari Alaylari" olarak isim değiştirilmiş, bağlı bulundukları askeri bölgeler düzenlenmiş ancak yapıları korunmuştur. Alaylar kuruluş amacı doğrultusunda en çok Ermenilere karşı kullanılmıştır. Süryanilere yönelik Seyfo Katliamı'nda da büyük pay sahibi olan Hamidiye Alayları, 1916 sonrasında Alevi Kürtlere yönelik kullanılmıştır.

HASAN HAYRİ’NİN İSTİFA SÜRECİ

Hasan Hayri, askeri hayatı boyunca Hamidiye Alayları içerisinde kalmamış, ordunun farklı alanlarında görev almıştır. Ordudaki görevinden istifa etmesine sebep olan olay, Erzincan Şurası'nın dağıtılması esnasında bölgede Ermeni ve Alevilere yapılan zulme bire bir şahit olmasıdır. Erzincan Şurası, I. Dünya Savaşı esnasında Rus işgaline uğrayan Erzincan'da, Ekim Devrimi sonrasında kurulan sosyalist yönetim girişimidir. Sovyet ordusuna bağlı askerlerin de yer aldığı oluşumda yerel Ermeni ve Kürt aşiretlerinin ileri gelenleri de bulunmaktadır. Koçgiri isyanı önderleri Alişan Bey ve Alişêr de şurada yer almaktadır. Osmanlı orduları şurayı dağıtmak için Erzincan'a girdiğinde adeta sivillere yönelik katliam gerçekleştirmiştir. Bu katliamda eski Hamidiye birlikleri de görev almıştır. Hasan Hayri o esnada Erzincan'da 3. Kolordu'dadır. Bölgede yapılan zulmü durdurması için karşısına çıktığı kolordu komutanının kendisine olumsuz yanıt vermesi üzerine kılıcını kolordu komutanına fırlatır. Komutan yaralanmaz, ancak Hasan Hayri'nin Divanı Harp’e sevk edilmesine karar verilir. Araya giren askeri doktor ve komutanlar sayesinde yargılanmaz ve yeni görev yeri olarak Diyarbakır'a atanır. Son yaşadıklarından sonra ordudan ayrılmaya karar veren Hasan Hayri, gitmez ve askerlikten istifa eder.

DERSİM VEKİLİ OLARAK ANKARA’YA

Memleketi Xozat'a dönen Hasan Hayri, Haziran’da 1920’de Ankara'ya Dersim vekili olarak gelir. Dersim'i Meclis’te temsil eden 6 vekil vardır, ancak içlerinde Mustafa Kemal ile kan uyuşmazlığı en fazla olan Hasan Hayri'dir. Sözünü kimseden sakınmayan, uzlaşmayan, biat kültürüne uzak bir yapıya sahip olan Hasan Hayri, kısa sürede Meclis’in muhalif isimlerinden biri olarak tanınır. Dersim ve Koçgiri'de özerk Kurdistan'ı savunan aşiret reisleri ile ilişkileri her daim sağlam olan Hasan Hayri'nin, Seyit Rıza'nın güvendiği ve istişare halinde olduğu isimlerden biri olduğu biliniyor. Meclis arşivinden bugüne ulaşan tutanak kayıtlarındaki konuşmalarında, hükümete eleştirel tutumu ön plana çıkmaktadır. Dikkatleri en üzerine çeken konuşmaları Koçgiri'de yapılan katliam, katliama Meclis’in kayıtsız kalması ve Sakallı Nurettin'e yönelik değerlendirmeleri ile Mustafa Kemal'in tüm yetkilileri kendisinde toplamasını Enver Paşa'ya benzetmesine dair eleştirisidir. Kindar tutumu ile bilinen Mustafa Kemal, muhtemeldir ki Hasan Hayri'yi bu konuşmadan sonra kara listeye almıştır. 1920-1923 yılları arasında ilk Meclis’te yer alan Hasan Hayri, Mustafa Kemal'in "Kız gibi bir meclis kuracağım" diyerek oluşturduğu ve kendisine muhalif ve "sakıncalı"ları barındırmayacağını söylediği 2. Meclis’te yoktur.

HASAN HAYRİ’NİN LOZAN’A TELGRAFI

Lozan Barış Konferansı, 11 Kasım 1922’de başlamıştır. Kapitülasyonlara dair tartışma esnasında uzlaşmaya varılamayınca Türk heyeti, 4 Şubat 1923’te görüşmelere katılmama kararı almıştır. 23 Nisan 1923 tarihinde yeniden başlayan görüşmeler esnasında Meclis kapalıdır. Dolayısıyla Lozan'daki ikinci görüşmelerde yürütülen tartışmalara Meclis’teki vekillerin müdahale imkanı yoktur. Hasan Hayri, 4 Şubat 1923'te görüşmeler kesilmeden önce Meclis’e Kürt ulusal kıyafetleri ile gelmiş, konuşma yapmış ve Kürtler ile Türklerin birbirinden ayrılmayacağına yönelik Lozan Konferansı heyetine telgraf çekmiştir. Peki bu olayın arka planı nasıldır?

MUSTAFA KEMAL’İN ÖZERKLİK SÖYLEMİ

Lozan'da azınlıklar ve hakları konuşulurken, Kürtlerin statüsü de tartışmaya açılmıştır. İnönü başkanlığındaki heyet, Kürtlerin azınlık olmadığını ve Meclis’in kurucu unsuru olduğunu belirterek tartışmanın önüne geçmek istemiştir. Kürtlerin kendilerini nasıl tanımladıklarının önemli olduğunu belirten uluslararası heyetin tavrından sonra Mustafa Kemal, Meclis’teki Kürtlerden tutum belirtmelerini ister. Görüşmeler kesilmeden önce 16 Ocak 1923’tee İzmit'te gazeteci Ahmet Emin Yalman'a verdiği röportajda şöyle der: ”…Kürtlük adına bir sınır çizmek istersek Türklüğü ve Türkiye’yi mahvetmek gerekir. Sözgelimi, Erzurum’a kadar giden, Erzincan’a, Sivas’a kadar giden, Harput’a kadar giden bir sınır aramak gerekir. Ve hatta, Konya çöllerindeki Kürt aşiretlerini de gözden uzak tutmamak gerekir. Dolayısıyla başlı başına bir Kürtlük düşünmektense, bizim Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nu gereğince zaten bir tür yerel özerklikler oluşacaktır. O halde, hangi livanın (sancak) halkı Kürt ise onlar kendi kendilerini özerk olarak idare edeceklerdir. Bundan başka Türkiye’nin halkı söz konusu olurken onları da beraber ifade etmek gerekir." 

DAHA SONRA BUNUN İÇİN SUÇLANIYOR

Meclis içerisindeki Kürtlerle görüşmelerinde konu Kurdistan olduğunda meseleyi ele alma hattı budur. Mustafa Kemal Hasan Hayri'ye Lozan'da yaşanan diyaloğu aktarmış, Meclis’te asli unsur olarak Kürtlerin kendi vekillerince temsil edildiğini, iradelerinin ortak vatan olduğunu vurgulamasını "rica" etmiş ve Meclis’e ulusal kıyafetleri ile gelmesini istemiştir. Bunun üzerine Hasan Hayri, ulusal kıyafetleriyle gelmiş, ortak vatan vurgusu ile bir konuşma yapmış ve Lozan'a Kürtlerin Türklerden ayrılmayacağını belirten bir telgraf çekmiştir. Ne hazindir ki 1925'te idama mahkum edildiğinde Meclis’e ulusal kıyafetleriyle gelmesi ve yaptığı konuşma, konuşması icindeki Kürtçe kısım cezalandırılması istenen konular olacaktır.

HASAN HAYRİ HAİN Mİ?

Hasan Hayri'ye dair iki farklı fikir yürütmesi karşımıza çıkıyor. İlki onun durumundaki biri için çok uç bir tesbit olan "hainlik" tespitidir. Hasan Hayri, Kurdistan'ın bağımsızlığını savunan birçok Kürt ileri geleni ile ilişkileri olan biridir ve kendini hiçbir zaman bu isimlerle aynı düzlemde ifade etmemiştir. Onun için tüm kimliklerinin önünde Alevi ve Dersimli kimliği gelmektedir. Meclis’te yaptığı konuşmaların büyük çoğunluğu Dersim üzerinedir. Koçgiri direnişi sırasında yapılan katliama Meclis’in sessiz kalmasını eleştirdiği konuşmasında, Alişêr'i de sert bir dille eleştirmekte, onun 'inatçı ve isyankâr' tavrının Dersim’in genel tutumu olarak ele alınamayacağını söylemekte ve tutuklanan sivillerin bırakılmasını istemektedir. Bağımsız Kurdistan'ın Dersim'deki diğer bir yılmaz savunucusu Nuri Dersimi ile de ciddi fikir ayrılıkları yaşamaktadır. Kürtlerin bağımsız olma talebinin topyekun bir savaş sebebi olacağını, peşinde katliamları getireceğini düşünmekte, Osmanlı döneminden beri var olan konsensüsün devam etmesini, çoğunluğu Kürt olan yerlerde idarenin Kürtlere verilmesini savunmaktadır. Bu yüzden şahsi olarak sevmese de Mustafa Kemal'in talebini sorunlu bulmamış ve yerine getirmiştir.

HASAN HAYRİ KANDIRILDI MI?

İkincisi ise "kandırıldı" tespitidir. Bu değerlendirme, Lozan'ın imzalanması ve Mustafa Kemal'in 16 Ocak 1923'te İzmit'te verdiği röportajda belirttiği hakların verilmemesi üzerine Hasan Hayri'nin Mustafa Kemal'in üstüne yürüyüp silah çektiği iddiasına dayanır. Bu iddiaya birkaç kaynakta rastlamak mümkündür. Cesur ve asabi yapısı sebebiyle Hasan Hayri böyle bir çıkışı yapabilme potansiyeline sahiptir. Koçgiri direnişine dair Meclis’te yapılan görüşmeler sırasında Bursa milletvekilinin Alevilik ile alakalı aşağılayıcı sözlerinden sonra üzerine yürüyüp silah çekmiştir. Daha öncesinde Osmanlı ordularının Erzincan'a girerken sivillere yaptığı zulmü durdurması için emir vermesini istediği kolordu komutanı kendisini dinlemeyince kılıcını komutana fırlatmış ve tutuklanmıştır. Ancak Mustafa Kemal'e silah çektiği iddiası dönemsel koşullar içerisinde mümkün görünmemektedir. Zira Meclis 15 Nisan 1923’te kapanmıştır. Hasan Hayri bundan sonra memleketi Dersim'e gitmiş, bir sonraki Meclis’te vekil adayı gösterilmemiştir. Mustafa Kemal ile Meclis içerisinde bir araya gelmesi gibi bir durum söz konusu değildir.

Hasan Hayri dört dil bilen, dönemine göre çok iyi bir eğitim görmüş, ordunun çeşitli birimlerinde görev almış ve Dersim'in tüm aşiretleri ile ilişkilerini, öldüğü güne kadar korumuş biridir. Mustafa Kemal'i Trablusgarp'ta beraber savaştıkları zamandan beri yakından tanımakta, kendisinden hazzetmemekte, iktidar düşkünü bulmakta ve tarzını Enver Paşa'ya benzetmektedir. Bunu Meclis kürsüsünde Mustafa Kemal'in yüzüne söyleyecek kadar cesurdur. Lozan'a çektiği telgrafta kendi açısından doğru bulduğu hususları belirtmiştir. Meclis’te dönem dönem yaptığı konuşma içerikleri de bu yönlüdür. Dolayısıyla bir kandırılma durumu söz konusu değildir.

ANKARA SONRASI SÜREÇ

Esas olan Mustafa Kemal'in ikiyüzlü bir şekilde yürüttüğü Kürt politikası karşısında yekpare ve güçlü bir duruşun olmamasıdır. Bölgesel dinamikleri aşmış, mezhepsel ayrışmanın ve ötesine geçmiş, konjonktür okuması sağlam olan bir öncülük yoktur. İkinci Meclis oluşmaya başladığında Mustafa Kemal, Dersim için nüfusa dayalı bir vekillik talebinde bulunur. Meclis’e yalnızca iki Dersimli vekil girer ve bunlar da Mustafa Kemal'in belirlediği kişilerdir. Hasan Hayri bu noktadan sonra Seyit Rıza ile ilişkilerini güçlendirmeye başlamış ve Dersim aşiretleri ile sık sık bir araya gelmiştir. Şeyh Şerif'i evinde misafir ettiği için Şeyh Sait direnişine destek verme suçlamasıyla hakkında arama kararı çıkartıldığında Axzunik'ten ayrılıp Seyit Rıza'nın yanına gidecek ve bir süre Ağdat'ta saklanacaktır. Axzunik'e tekrar döndüğünde, aşiretin ileri gelenleri ile toplanan Hasan Hayri, teslim olma kararı alır. Aldığı kararda ailesinin kendisi yüzünden zarar görmesini istememesi etkilidir.

HASAN HAYRİ’NİN SAVUNMASINI BİLMİYORUZ

Şêx Saîd direnişi davasının mahkeme tutanakları, idam edilenlerin ailelerinin, sivil toplum kuruluşlarının ve partilerin tüm girişimlere rağmen devlet arşivlerinden çıkarılamamıştır. Ulaşılabilen mahkeme tutanakları, devletin şeriat ayaklanması tezini destekleyen savunma bölümleriyle sınırlıdır. Ancak her ne hikmetse yargılama "Bağımsız Kurdistan" doğrultusunda ayaklanma gerekçesiyle yapılmıştır. Cezalar "Kürt devleti kurmaya teşebbüs" suçlamasıyla verilmiştir. Hasan Hayri'nin mahkemede kendisini nasıl savunduğunu bu sebeple bilmiyoruz, ancak ne ile suçlandığını biliyoruz. “İsyana destek” vermenin dışında, “Meclis’e Kürt kıyafetleriyle gelip Kürtçe konuştuğu için” cezalandırılması istenen Hasan Hayri hakkında idam kararı verilir. 23 Kasım 1925'te 44 yaşındayken idam edilir. Mezarı, Elazığ/Hüseynik'tedir.