Lozan Sömürge Planı ve gerilla direnişi

Sömürgeci TC’nin Lozan’ın yıl dönümü olan 24 Temmuz 2015’te gerilla alanlarına dönük hava saldırıları başlatarak bir sürecin sonlanmasına neden olduğunu hatırlamakta fayda var.

TC tarafından ilk hava saldırılarının başladığı o günden bugüne sekiz yılı geride bırakmış bulunuyoruz. Tüm dünya ülkelerinin katıldığı Birinci Dünya Savaşı 1914-1918, İkinci Dünya Savaşı da 1944-1948 yılları arasında yaşanmıştı. Her iki dünya savaşının toplam süresi 8 yıl. Sadece bu karşılaştırmayı yapmak bile gerillaya karşı sürdürülen savaşın ne kadar yoğunluklu ve derinlikli olduğunu anlatır.

TC’nin, 1. Dünya Savaşı’nı sonlandıran anlaşma olarak bilinen ve 24 Temmuz 1923 tarihinde gerçekleşen Lozan’ın yıl dönümünde gerillayı ortadan kaldırmaya yönelik böylesi bir savaşı başlatması üzerinde düşünülmeyi gerektiren bir konu. Kısaca o sürecin atmosferine dönmekte fayda var.

Tarihi belgeler gösteriyor ki, Lozan’da Kürtler ve Türkler aynı heyette, tek bir irade olarak temsil edilmiştir. Taraf devletlerin, “Kürtleri kim temsil edecek’’ sorusuna heyette bulunan iki Kürt temsilci işaret edilerek, Kürtler ve Türkler tek irade olarak temsil etme aşamasına ulaşmıştır, denilmiştir. Hatta Kürt geleneksel kıyafetlerine bürünmüş temsilcilerin fotoğrafları dönemin gazetelerine yansıtılarak, Kürtlerin de Lozan’da temsil edildiği havası yaratılmıştır. Doğrusu Kürtlerin o dönemde böyle düşünmesi çok doğaldır. Türkiye’nin kurulmasını sağlayan savaşlarda tüm cephelerde Kürtler en önde çarpışmış ve yüz binlerce şehit vermiştir.

Yine ilk mecliste ‘Kurdistan Mebusları’ olarak yerlerini almış ve Türkiye’nin kurucu gücü oldukları düşüncesine kapılmışlardır. Kürtlerin bu durumuna sosyolojik açıdan bakıldığında ortaya şu gerçek çıkar: Kürtlerde dostluk çok önemlidir. Bu nedenle yazılı anlaşmalardan daha çok sözlü anlaşmalara riayet ederler. Bu kültür Kürtlerde tüm yaşanan olumsuz durumlara rağmen çok derindir, yani söz anlamını hâlâ yitirmemiştir. O dönemin koşulları düşünüldüğünde Lozan’da ortaya çıkan durum, Kürtler açısından ‘bir komplo ve sırtından bıçaklanma’ pratiğidir. Tüm o Erzurum, Amasya görüşmelerinde verilen ‘söz’ler, Lozan imzalandıktan sonra havaya uçmuştur. Hatta öyle ki Lozan’ın ‘azınlıklara’ haklar tanıyan 37. Maddesi bile Kürtler açısından uygulamaya konulmamıştır. Kürtler ne o dönemne de bugün de azınlık durumundadır. Yani Kürtler açısından en küçük bir hak kırıntısı bile fazla görülmüş; Ermeni soykırımından daha derin bir yok etme mengenesine alınmışlardır. Tüm bu nedenlerden dolayı Lozan’ın yüzüncü yılına yaklaştığımız bugünlerde, ilki 24 Temmuz’da gerillaya karşı başlatılan operasyonlar önemlidir. Bu operasyonların ardından gelenleri ise, Türkiye’nin resmi kuruluşunu ifade eden 23 Nisan, Ermeni Soykırımı’nın yıl dönümü olan 24 Nisan tarihlerine denk getirilmiştir. Peki neden?

KÜRTLER YÜZ YIL ÖNCEKİ KADERİNİ TEKRAR ETMEYECEK

Bilindiği gibi öncesinde devlet, Önder Apo’yla görüşmeleri gündemine alarak bir ‘çözüm süreci’ başlatmıştı. Bu görüşmelerde devletin Kürt sorununu çözmedeki ciddiyeti defalarca kez Önder Apo tarafından gündeme getirilmişti. Bu bağlamda Dolmabahçe Mutabakatı olarak da bilinen o dönemin içişleri bakanı ve resmi devlet görevlilerinin katıldığı Önder Apo’nun devletin ciddiyetini test ettiği bir zemin oluşturulmuştu. Henüz görüşmeler devam ederken AKP’li Erdoğan, ‘’Ben masayı devirdim’’ çıkışları yaparak, devletin asıl tutumunu kendi şahsında somutlaştırmıştı. Ve aslında devletin Kürt sorununu çözmek gibi bir derdi olmadığını bu tutumuyla ilan etmişti.

Bununla açığa çıkan, devletin sinsi planıydı. Kürt Özgürlük Hareketi şahsında Kürt iradesinin ‘güzel sözlere’ kanmayacağı, aldanmayacağı kesinleşmişti. Kürtler yüz yıl önceki kaderini tekrar etmeyecekti. Yüz yıl önce Mustafa Kemal’in her sözünü senet kabul eden Kürtler artık yoktu. Yüz yıl içinde çok direnmiş, çok kan dökmüş, düşmanını iyi tanımıştı. İşte devlet en derinde yaptığı planlarla bu gerçeği ortadan kaldırmak istemişti. Çözüm adı altında gerillayı pasifize etmek ve ortaya çıkan Kürt iradesini içten çürüterek yüz yıl önceki pozisyona geri götürmek, devletin asıl hedefiydi. Ve tabii yapabilirse Ermeni Soykırımı'ndan beter bir soykırımla Kürt varlığına tamamen son vermek istiyordu.   

SEKİZ YILDA TC HİÇBİR ŞEY BAŞARAMADI

İşte gerillaya saldırmak için 24 Temmuz gününün seçilmesi, bu anlamda önemlidir. Devlet bugünü seçerek şu mesajı veriyor: Biz yüz yıl önceki apolitik Kürt'ü geri getirmek istiyoruz. Bunun için de Kürt Özgürlük Hareketini ve öncülerini, gerillasını ortadan kaldırmamız şart. 

Ve o günden bugüne tam 8 yıl geçti. TC’nin bu süreçte başardığı herhangi bir şey yok. 

Sürekli isimleri güncellenen operasyonlarla yeni işgal saldırıları başlatılıyor. 23-24 Nisan 2021’de Zap, Avaşîn ve Metîna’ya dönük saldırılar yapıldı. TC’nin 2021 yılı hedefleri gerilla tarafından boşa çıkarıldı. Ardından 14-17 Nisan 2022 tarihinde aynı konseptin devamı olarak Zap, Avaşîn ve Metîna’da başlatılan saldırılar daha da yoğunlaştırılarak sürdürüldü. 2021 ve 2022 operasyonlarında TC savaş tarihinin en büyük suçlarını işledi. Kimyasal gazlara, uluslararası yasalarla yasaklanmış silahlara, atom etkisindeki termobariklere karşı gerillanın ortaya koymuş olduğu direniş sayesinde TC 2022 yılından da beklediği sonucu alamadı. Medya Savunma Alanları’nı işgal ederek Kurdistan Özgürlük Hareketi’ni önemli orada zayıflatıp başta Başûrê Kurdistan, Şengal ve Rojavayê Kurdistan olmak üzere yeni yerleri işgal ederek Misak-ı Milli sınırlarını tamamlamayı planlayan TC, pirince giderken evdeki bulgurdan da oldu.

2023 yılı, doların 26 lirayı geçtiği bir yıl olarak tarihe geçecek, ki bu yükseliş bu yazıyı yazdığımız anlarda bile sürmekte. Salt Kürt iradesini kırmak üzerinden girilen bu savaşta, Türkiye ekonomisinin beli kırıldı. Türkiye halkları bir yandan açlıkla mücadele ederken öte yandan kucaklarında ateş topu gibi yüz yıllık bir Kürt nefreti buldular. Bu da toplumun moral açısından zayıflamasına ve günlük olarak cinayetlerin, kazaların, çeteleşmelerin artmasına neden oldu. Yani Kürtlerin iradesini kırayım derken Türkiye’nin tamamı kırımdan geçirilmiş oldu. Baştan beri yanlış olan stratejik devlet aklı, bu boş havanda hâlâ çok su döveceğe benziyor, ki stoklarındaki nefret ve kimyasalın tamamını tedavüle koymaktan çekinmiyor.

Kürt savaşında TC’nin elinde iki araç kalmıştır. Birincisi ‘nefret’, ikincisi ‘kimyasal silahlar’. Bu ikisi de uluslararası anlaşmalarda suçtur. HPG Basın İrtibat Merkezi’nin paylaştığı Şubat bilançosunda, gerilla direniş mevzileri 142 kez fosfor içerikli toplar, yasaklı bombalar ve kimyasal silahlarla bombalandığı belirtilmiştir. Ardından açıklanan Mart ayı bilançosunda, -ki bu süreçte gerillanın eylemsizlik halinde olduğunu hatırlatalım- 53 kez fosfor içerikli toplar, yasaklı bombalar ve kimyasal silahlar gerilla mevzileri imha edilmek istenmiştir.

Yine HPG Basın İrtibat Merkezi’nin Nisan ayında açıkladığı yıllık bilançoda, gerilla mevzilerine karşı 3730 kez yasaklı bomba ve kimyasal silah saldırısı gerçekleştirildiği ifade edilmiştir. Bu yoğunlukta kimyasal silah kullanımı devletin gerilla karşısındaki acizliğini gösteriyor.

Olaya biraz da gerilla cephesinden bakalım.

Lozan’ın yüzüncü yılına yaklaşmakta olduğumuz bugünlerde gerilla cephesindeki gelişmelere baktığımızda, önemli sonuçların açığa çıktığını görüyoruz. Yılın ilk yarısı geride kaldı. Gerilla yılın ilk yarısının büyük bir bölümünde Türkiye ve Kurdistan’da yaşanan depremden dolayı eylemsizlik pozisyonuna geçmişti. Fakat eylemsizlik kararının kaldırılmasının ardından Botan’dan, Besta’dan, Xakurkê ve Zap’tan işgalcilerin ölüm haberleri gelmeye başladı. Gerilla eylemsizlik sürecinde şehadete ulaşan 32 yoldaşının intikamını almakla başladı yeni sürece ve Xakurkê’de 18 işgalci öldürüldü. Ardından gerilla eylemleri yoğunlaşarak devam etti. Sîda’da özgürlük gerillası Şerzan Mawa’nın şehadete ulaştığı termobarik saldırısı, TC’nin bu yılı da kimyasal silahlarla götürmeye çalıştığının işareti. "Her gün biz Zap’tayız, burada gerilla kalmadı" propagandası yapılırken, diğer taraftan termobariklerin kullanılması da yalan propagandasının da çöktüğünü gösteriyor. Savaştan başka bir yol bırakmayan TC’nin 2023 hedeflerinin gerilla tarafından boşa çıkarılacağı daha şimdiden netleşmiş durumda. Kürtleri Lozan koşullarına mahkum etmek isteyen TC’nin bu amacını gerçekleştiremeyeceğinin ifadesi oluyor gerilla direnişi.