43 aydır hiçbir haber alınamayan Abdullah Öcalan ile ilk defa aile görüşü gerçekleştirildi. Abdullah Öcalan’ın, ziyaretine giden yeğeni DEM Parti Milletvekili Ömer Öcalan’a, “Koşullar oluşursa bu süreci çatışma ve şiddet zemininden hukuki ve siyasi zemine çekecek teorik ve pratik güce sahibim” mesajı ise hukuki zemin meselesini bir kez daha gündeme getirdi. Konuyu ANF’ye değerlendiren Hukukçu Ercan Kanar, gerek tecrit gerekse ‘Umut Hakkı’nın pazarlık konusu yapılmaması gerektiğini, tecridin zaten bir işkence olarak Mandela Kurallarına aykırı olduğunu, Umut Hakkı’nın ise artık en temel insan haklarından biri olarak kabul edildiğini belirtti.
Bugüne kadar kamuoyunda özgürlüğü umut etme hakkının çok fazla tartışılmadığını hatırlatan Kanar, oysa gerek tecrit açısından gerekse yaşam hakkı açısından özgürlüğü umut etme hakkının özellikle son 75 yıldır temel bir insan hakkı olarak kabul edildiğine işaret etti.
Umut Hakkı’nın, teknik anlamda ceza hukuku açısından bakıldığında, şartlı salıverilme hakkını umut etme olduğunu anlatan Kanar, “Bu da her insanın yaşam hakkının önemli olduğu ve kişinin hangi cezayı almış olursa olsun veya suç ne olursa olsun, günün birinde özgürlüğüne kavuşma hakkı olması gerektiği anlamına gelir. Yani, şartlar uygun olduğunda, en ağır cezayı da almış olsa mutlaka o cezanın tekrar gözden geçirilmesi ve gerektiğinde salıverilmesi gerekir” dedi.
‘UMUT HAKKI İNSAN ONURU VE DEĞERİYLE YAKINDAN İLİŞKİLİDİR’
Umut Hakkı’nın hem Alman Anayasa Mahkemesi'nde hem de İtalyan Anayasa Mahkemesi’nde gündeme getirildiğini aktaran Kanar, ayrıca birçok Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararında da Umut Hakkı’nın gündeme getirildiğini belirtti. Bunun insan onuru ve değeriyle çok yakından ilişkili bir hak olduğunu ifade eden Kanar, bu açıdan bu hakkın yaygınlaştırılıp, yasal hale getirilmesi gerektiğinin altını çizdi. Umut Hakkı’nın birçok ülkede uygulandığını belirten Kanar, “Norveç, İspanya, Portekiz, Sırbistan, Bosna Hersek gibi ülkelerde, bırakın ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını, normal müebbet hapis cezası bile yıllar önce kaldırıldı. Portekiz, 18’inci yüzyılda müebbet hapis cezasını kaldırdı. Şu an Avrupa'da, Türkiye'nin dışında, ölünceye kadar ağır hapis cezası uygulayan ve buna ait mevzuatı olan bir başka ülke söz konusu değil. Ama normal müebbet hapis cezası uygulayan Avrupa ülkeleri var. Fakat bu saydığım Avrupa ülkelerinde normal müebbet hapis cezası da söz konusu değil” diye konuştu.
‘ABDULLAH ÖCALAN’A UYGULANAN AĞIR TECRİT BM’NİN MANDELA KURALLARINA AYKIRI’
Kanar, İmralı tecridini Bahçeli’nin kabul ettiğini, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ise bu açıklamaları desteklediğini, dolayısıyla iki hafta önce Avrupa Konseyi Parlamenterler Komitesi'nin sorularına yanıt olarak böyle bir tecrit olmadığını öne süren iktidarın kendini tekzip ettiğini vurguladı. Bahçeli’nin Öcalan’a yaptığı, “Tecrit kaldırılırsa gelsin TBMM’de DEM grup toplantısında konuşsun, terörün tamamen bittiğini ve örgütün lağvedildiğini haykırsın. Umut Hakkı’nın kullanımıyla ilgili yasal düzenlemenin yapılması ve bundan yararlanmasının önü de ardına kadar açılsın" çağrısını hatırlatan Kanar, böyle bir şart öne sürülmeden zaten tecridin kaldırılması ve şartlı salıvermenin yasalara girmesi gerektiğini belirtti. Öcalan’a uygulanan ağır tecrit koşullarının zaten Mandela Kurallarına aykırı olduğunu kaydeden Kanar, “Tutsaklar konusunda uyulması gerekli Birleşmiş Milletler (BM) Asgari Standart Kuralları 2015 yılında revize edildi ve Mandela Kuralları adını aldı. Mandela, hapishanede tecride karşı çok mücadele ettiği için onun adı verildi ve bu kurallara göre asla uzun süreli hücre ve tecrit uygulanamaz. Ayrıca, ailesinin evine yakın bir cezaevinde tutulması gerekir. Bunun dışında da yasal tüm yayınları okuyabilmesi gerekir. Aile ve avukat görüşü en ağır disiplin cezası olsa bile engellenemez” dedi.
‘AKBK UMUT HAKKI KONUSUNDA TÜRKİYE’Yİ UYARMIŞTI’
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'nin (AKBK) ve AİHM’in uzun süreli hapis cezaları konusundaki yaklaşımını anımsatan Kanar, “AKBK’ye göre 8 ila 14 yılda bir, AİHM’e göre ise 25 yılda bir cezaların gözden geçirilmesi gerekir. Zaten AİHM, ölene kadar hapis cezasının bir işkence ve insanlık dışı bir muamele olduğunu ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 3’üncü maddesinin ihlali anlamına geldiğini birçok kararında belirtti. AKBK ise en son eylül ayında yaptığı toplantıda, Umut Hakkı’yla ilgili Türkiye’yi tekrar uyardı ve önümüzdeki bir yıl içinde bu konuda adım atmaması halinde sekretaryaya bir ara karar taslağı hazırlamasını söyledi” diye belirtti.
‘UMUT HAKKI OLMAMASI AİHM’E GÖRE İŞKENCE’
AİHM’in Umut Hakkı konusunda sadece Abdullah Öcalan değil birçok kararı olduğuna dikkat çeken Kanar, Türkiye ve diğer ülkeleri kapsayan bu kararları şöyle sıraladı: “Kurt Türkiye kararı, Çiçek Türkiye kararı, Taş Türkiye kararı, Akdeniz kararı, Tanış ve diğerleri kararları. Diğer ülkelerde ise Winter Birleşik Krallık kararı, Kafkaris Kıbrıs kararı, Harkis ve Edwards Birleşik Krallık Kararı.” AİHM’in bu kararlarla Umut Hakkı denilen koşullu salıverilme hakkının olmamasını bir işkence olarak kabul ettiğini, işkence ve kötü muamele yasağının ihlali olarak değerlendirdiğini söyleyen Kanar, Türkiye’nin bir an önce Umut Hakkı için yasal bir düzenleme yapması gerektiğinin altını çizdi.
‘TCK VE TMK’DAKİ AĞIRLAŞTIRILMIŞ MÜEBBET KALDIRILMALI’
Bu düzenlemenin yapılabilmesi için önce ölünceye kadar ağır hapis cezasının kaldırılması gerektiğini vurgulayan Kanar, zaten bu cezanın Abdullah Öcalan getirildikten sonra idam cezasının kaldırılmasıyla gündeme geldiğini dile getirdi. Ağırlaştırılmış hapis cezasının infazının normalde 30 yıl olduğunu, ancak Abdullah Öcalan'ın getirilmesiyle ölene kadar hapis cezası düzenlemesi yapıldığını belirten Kanar, şöyle konuştu: “Şimdi bu durumda olan sadece Öcalan değil. Şu anda en az 10'a yakın kişi de ölene kadar hapis cezasıyla mahkûm edilmiş durumda. Siyasi nedenli olarak ağırlaştırılmış müebbet almış ise onlar için uygulama, ölene kadar ağır hapis cezası. Bu zaten ceza infaz yasasının amacına da aykırı. Çünkü infaz yasası teorik olarak iyileştirmeyi, topluma kazandırmayı ve rehabilite etmeyi hedefler. Oysa ölene kadar hapis cezası olunca, yani dışarıya çıkma umudu olmayınca zaten iyileştirme ve rehabilitasyon olmaz ki. O zaman infaz, tam tersine ikinci bir cezaya dönüşmüş olur. Bu açıdan, ölene kadar hapis cezasının kaldırılması gerekir mevzuattan. Ayrıca, ben bir hukukçu olarak sadece ağırlaştırılmış müebbet cezasının değil, normal müebbet cezasının da kaldırılmasından yanayım. Yani, müebbet ceza diye bir cezanın olmaması gerekir. Norveç, Portekiz, İspanya, Sırbistan, Bosna Hersek’te olduğu gibi, ceza mevzuatında asla müebbet hapis cezalarının olmaması gerekir. O nedenle de lafta değil somut adım atılarak Türk Ceza Kanunu’ndaki (TCK) ve Terörle Mücadele Kanunu’ndaki (TMK) ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası hükmünün tamamen lağvedilip kaldırılması gerekir.”
‘ABDULLAH ÖCALAN’IN TECRİT SÜRECİ MANDELA’YA BENZİYOR’
Bunun bir örneğinin Güney Afrika’da yaşandığını belirten Kanar, zaten Abdullah Öcalan’ın tecrit sürecinin de Nelson Mandela’nınkine benzediğini dile getirdi. Güney Afrika’da dönemin diktatörünün, çok ağır tecrit koşulları altında tutulan Mandela ile görüşmek istediğini anımsatan Kanar, şunları kaydetti: “Nelson Mandela önce reddetti. Fakat daha sonra birçok çevrenin ısrarıyla görüştüler. Onun üzerine Nelson Mandela'nın tecridi kaldırıldı. Cezaevine yakın bir yerde ona ev yapıldı. O evde kaldı. Ailesinin, gazetecilerin ve değişik heyetlerin onunla görüşme yapmasına izin verildi. Yani şimdi de biraz benzetiyorum bu süreci. Orada da diktatör gündeme getirdi tecridin kaldırılmasını. O açıdan bence Bahçeli'nin çıkışı, işin doğasına aykırı değil. Zaten barış, savaşan güçler arasında yapılır. Şimdi bu durumda adım atılırsa, yasal düzenleme yapılması ve Öcalan’ın Mandela gibi önce tecritten çıkarılıp kendisine koşulları uygun bir ikamet sağlanması ve daha sonra da serbest bırakılması gerekir” dedi.