Türkiye’de Hazine ve Maliye Bakanlığı verilerine göre, 2020 yılının tamamında 172,7 milyar TL açık verildi. 2021 yılına gelindiğinde sayı katlandı ve 2020’yi geçti ve bütçe 2021'de 192,2 milyar TL açık verdi. 2022 yılını tamamında ise toplam 139 milyar TL olan bütçe açığı verildi.
ERDOĞAN’IN TERCİHLERİ BELİRLEDİ
Ekonomik tablonun Erdoğan’ın tercihleri doğrultusunda gerçekleştiğini ifade eden Yeşil Sol Parti Milletvekili Sezai Temelli, bu tercihlerinde de faşizmi yeniden tahsis etmek üzerine kurulu olduğunun altını çizdi. Temelli, şunları söyledi: “Ekonomi yönetimi gerçekten büyük bir felaket senaryosunu önümüze koydu bugüne kadar. Özellikle son beş yıldır sürdürülen ekonomi politikaları faşizmin temelinde biçimlendiği için, bugün yaşadığımız ekonomik sorunun nedeni oldu. Yani bugünkü ekonomik sorunlar ekonominin kendi iç yapısından kaynaklanan sorunların ötesinde siyaseten alınan kararlarla doğrudan ilişkili. Bu sürece baktığımızda Erdoğan'ın siyasi tercihleri ve girdiği yol ekonomiyi de buraya sürükledi.
Evet, dünyadaki bazı gelişmelerden, salgından, küresel krizden etkilenme elbette oldu ama bugün içinde bulunduğumuz durumu açıklayacak kadar bir etki yok. Çünkü diğer ülkelere ve dünyaya baktığınızda Türkiye'nin yaşadığı bu derin krizi yaşayan başka ülke görmüyorsunuz. Sefalet endeksine bakıyorsunuz, Türkiye onuncu sırada. Önünde de Sudan gibi ülkeler var. Dolayısıyla yoksulluğun, ekonomik çöküşün nerelere kadar geldiğini bu bize gösteriyor. Bunun en temel nedenlerinden biri, faşizmi kurumsallaştırmak. Bunu sürdürebilmek için savaş ekonomisinde ısrar ettiler. Diğer taraftan yolsuzluk inanılmaz boyutlara ulaştı. Dünyada yolsuzlukla ilgili yapılan çalışmalarda da Türkiye ilk beşe giriyor. Ve tabii ki haksız zenginleşme ve ülke kaynaklarının plansız, programsız kullanılmaması da bu sıralamada önemli bir yerde.”
TÜRKİYE SON BEŞ YILDA SÜREKLİ BÜTÇE AÇIĞI VERDİ
Temelli, bu ekonominin ne kadar sürdürülebilir olduğu sorusuna ise şöyle yanıt verdi: “Böyle bir ekonomiyi sürdürmenin yolu bütün kaynakların israfıyla mümkün oluyor. Aslında bütçe kaynakların nasıl kullanıldığını gösteriyor. Bütçeye dönüp baktığınızda da son beş yılın bütçeleri sürekli olarak böyle bir ekonomi anlayışını sürdürmeye yönelik hazırlanmış. Böyle bir bütçe anlayışı, doğal olarak ekonomik krizi önleyici değil krizi derinleştirici niteliğe sahip. En önemli ölçülerden biri de bütçe açığı ve bunun nasıl edildiği konusudur. Türkiye son süreçte sürekli bütçe açığı verdi ve bütçe açığı giderek büyüdü. Bu sene devasa bir bütçe açığı ortaya çıkacak ve bunu zaten 2022 bütçe açığı bize gösterdi. 2023 yılı açığı 2022 yılının da üzerinde olacak.
Bütçe açığı verildiği gibi bütçe açığının nasıl finanse edildiği de çok önemli. Bütçe açığı da enflasyonist bir politikayla finanse edilmeye çalışılıyor. Yani zamlar yoluyla aslında zenginlerden alamadığı vergiyi halktan alıp bir nebze bütçe açığını kapatmaya çalışıyor. Öte yandan Merkez Bankası yoluyla para basarak yine enflasyonu hem körüklüyor hem de hazinenin nakit açığını kapatmaya yönelik hamleler yapıyor. Aşırı borçlanıyor ve bütün bunlar üst üste geldiğinde hem bütçe açığı veren ekonomi politikaları hem de finansmandaki bu yaklaşım, bir yanıyla krizi körüklüyor, bir yanıyla da yoksulluğu derinleştiriyor. Fakat tabii sadece bütçe açığı gibi bir derdi yok ekonominin. Bütçe açığının yanı sıra dış ticaret ve cari açığı var, tasarruf açığı var; dolayısıyla çoklu açık ve bunun baskısı altında bir ekonomi söz konusu. Böyle bir ekonomide tabii ki çok ciddi anlamda ekonominin disipline edilmesi gerek. Ekonominin disipline edilmesi yoksulluğun bu düzeyde olduğu, emekçilerin bu denli sömürüldüğü bir düzlemde hala emekçiler ve halkın üzerinden yapılacak bir seçenekle söz konusu olacaksa, bu halk için yıkım ve katlanılamaz bir yaşam anlamına gelir.
Anladığımız kadarıyla başarılı bir ekonomi politikası izlenecek gibi bir durum da söz konusu değil. Özellikle seçim döneminde verilen sözler, seçim ekonomisi hamleleri, içinde bulunduğu durumu daha da zor bir hale getirdi ekonominin. Buradan çıkılacak bir şey gözükmüyor. Bunu yapacak bir siyasi irade söz konusu değil. Çünkü faşizmi kurumsallaştırmaya yönelik siyasi hattın ısrarı önümüzdeki dönemde de karşımızda olacaktır.”
ON TANE MEHMET ŞİMŞEK DE GELSE OLMAZ
Sezai Temelli, finans piyasalarını rahatlatmak için Mehmet Şimşek’in başına getirildiği bir ekonominin ise halka ve emekçilere bir şey sağlamayacağı kanısında: “Mehmet Şimşek neoliberal politikaların savunucusu olan bir insan. Mehmet Şimşek'in önceliği finans piyasaları olacaktır. Finans piyasalarının güvenini kazanıp yeni krediler, yeni borçlar, yeni nefes alma boruları açmak gibi bir anlayışla Şimşek’in göreve getirilmesi isteniyor. Şimşek ekonomiyi bilir mi? Elbette ama tabii ki sermaye açısından bilir. Ama toplum açısından, yaşadığımız sorunları çözmek açısından ekonomiyi ne kadar bilir meselesini yanıtını Şimşek'in geçmiş dönemde uygulamalarına bakarak anlayabiliriz.
Mehmet Şimşek ve o dönemin ekibi ekonomiyi belki de ayakta tutabilecek, belki de bu tür kriz anlarında krizle mücadele edebilecek en önemli dayanaklarını yerinden söküp özelleştirmelerle, borçlanma politikalarıyla riske atan bir anlayışa sahip. Yani neoliberal iktisat anlayışı, neoliberal piyasacılığın önemli isimlerinden biri. Böyle bir zihniyet, bugün içine sürüklendiğiniz krizi çözmek adına hiçbir icraat gerçekleştiremez. Ama Türkiye'yi yeniden pazarlamak, yeni bir özelleştirme dalgası yaratmak, yeni kredi muslukları açmak anlamında belli sermaye gruplarına ekonomiyi düzeltme konusunda, 'bakın, kararlıyız' mesajı verir. On tane Mehmet Şimşek getirseler içine sürüklendiğimiz bu ekonomik krizden, bu ekonomik çöküşten bu anlayışa çıkış yolu gözükmemektedir.”