Newroz'da direniş ateşine kendini katan devrimciler

Newroz direniş geleneği Kürt Ulusal Mücadelesi tarihinde Mazlum Doğan'ın 1982 yılındaki eylemiyle başladı ve bu süreçte çok sayıda devrimci Newroz'da tarihsel dönüm noktalarında kendilerini feda etti.

Mazlum Doğan, 1955 yılında Elazığ'ın Karakoçan ile Dersim'in Mazgirt ilçesi sınırlarındaki Teman Köyü'nde dünyaya geldi. İlk, orta ve lise öğrenimini Karakoçan’da tamamlayan Mazlum Doğan, Balıkesir’deki öğretmen okulunun ardından 1974 yılında Ankara Hacetepe Üniversitesi Ekonomi bölümüne kaydını yaptırdı. İşte o dönem 1973 yılında Ankara-Çubuk barajında bir araya gelen, daha sonra Tuzluçayır ve Dikmen toplantıları gruplaşma kararı alan Abdullah Öcalan’ın önderliğindeki devrimle tanıştı.

Apocular olarak bilinen hareketin öncü kadrolarının ilk işi Kürdistan tarihini araştırmak, Kürt halkının özgürlük sorunlarını tespit etmekti. Grubun iş dağılımında bu görev Mazlum Doğan’ın öncülüğündeki bazı öğrencilere düşecek ve kitapları adeta yutarcasına okuduğu için de arkadaşları arasında “yürüyen kütüphane” olarak anılacaktı.

1970’lerin ortasında Kürt özgürlük hareketinin öncü kadroları Kürdistan’a dönüş kararı aldıkların Mazlum Doğan’a Batman düşecektir. Ondan önce kısa bir süre Batman’a giden hareketin ilk kadrosu Haki Karer’dir. Ancak Karer’in Kürtçe bilmemesi nedeniyle görevini Mazlum Doğan’a devretmiştir. Mazlum Doğan, Türk devletinin mahkemelerinde yaptığı savunmada Batman’a gidişini ve ilk örgütleme çalışmalarına nasıl girdiğini şöyle anlatacaktı:

“Batman'da kimi tanıyorsam, onun peşinden gidip mümkünse onu kazanmak, onun vasıtasıyla orada bir çevre edinmek çabası içerisine giriyordum. Batman'da geniş bir kitle temeli oluşturabilmek, her siyasi organizasyonu özellikle, ben işçi sınıfını temsil etme iddiasındayım diyenlerin arzusudur, amacıdır. Bir ara benden önce Haki arkadaş Batman'a gelmiş; fakat Kürtçe bilmediği için ve Batman'daki burjuva milliyetçileri tarafından da bu Türk’tür burada ne arıyor, işte bu hem Türk’tür hem Kürtçülük yapıyor biçimindeki suçlama ile karşı karşıya kaldığı için Batman’ı terk etmek zorunda kalmıştı. Daha doğrusu Batman'ı terk etmeden önce bana Kürtçe bilen bir arkadaş falan yok mu yanıma gelsin biçiminde bir arzu belirtmişti. Ben bunu duydum, çırpındım illa Haki'nin yanına gideceğim dedim.”

MÜTEVAZİ, BİLGELİ VE ÖRGÜTLEYİCİ…

Mütevazi kişiliği, bilgeliği ve militan duruşu sayesinde o kısa bir sürede Batman’da gençleri etrafında topladı. Mazlum Doğan ilk olarak liseli öğrencilerin okul sonrasında zamanlarını geçirmesi için onun öncülüğünde 1976’da Batman Devrimci Liseliler Derneği adıyla bir dernek kurdu. Bu dernekte onun etrafında toplanan gençler siyasi, kültürel ve eğitim çalışmalar da yürütmektedirler. Ancak Mazlum Doğan’ın Batman’da bazen gidip kalacağı ev yoktur. Daha sonraki günlüklerinde ve Diyarbakır zindanındaki savunmasında Mazlum Doğan, Batman günlerinde başından geçenleri şöyle tarihe not düşecektir:

“1977'e doğru artık ben Batman'da kalmaya başladım. Sık sık Batman'a gidiyordum, bir hafta kalıyordum, 3 gün kalıyordum, 5 gün kalıyordum. Bazen dışarıda kaldığım da oldu. Yani yaz aylarına doğru. Nisan ayına doğru yatacak ev bulamıyordum, yemek de bulamıyordum. Ne yapıyordum; dışarıda yatıyordum. Ama diyelim ben TÖBDER'e gidip oturuyordum ya da LisDer var, gidip oturuyordum, akşama doğru oluyor bir genç, bir delikanlı ‘ağabey bu gece bizim eve gidelim’ diyorsa, hiç fırsatı kaçırmıyor, direkt onların evine gidiyordum. Yani zar zor idare ederek kalmaya, propaganda yapmaya çalışıyordum.”

Fakat bu zorluklara rağmen Batman’daki örgütleme çalışmaları kısa bir süre içinde sonuç veren Mazlum Doğan, 27 Kasım 1978’de Lice’nin Fis köyünde PKK’nin birinci kongresine katılacak ve burada Merkez Komite üyeliğine seçilecek, bir süre Amed’de ardından da Urfa’da hareketin çalışmalarını sürdürecekti. PKK hareketinin Urfa ovasında Hilvan ve Siverek direnişlerini örgütlediği sırada 30 Eylül 1979 günü Urfa-Mardin yolunda Mazlum Doğan sahte kimlikle gözaltına alındı. Ağır işkencelere maruz kalan Doğan gerçek kimliğini söylemedi, Türk devleti bir süre sonra onun gerçek kimliğini ortaya çıkardı.

“5 Nolu” olarak bilinen Diyarbakır zindanına gönderilen Mazlum Doğan, tarih yazacak direnişi daha ilk günden hedefine koymuştu. Türk devletinin mahkemelerinde amansızca PKK hareketini savunan Mazlum Doğan, faşist cunta rejiminin uyguladığı vahşetin doruğa çıktığı günlerde 21 Mart 1982’de üç kibrit çöpüyle Newroz’u kutlayarak yaşamına son verdiğinde hem içeride hem de dışarıda özgürlük hareketinin en kritik eşiğinde direniş geleneğini başlattı. Mazlum Doğan’ın şehadetinin ardından Ferhat Kurtay, Eşref Anyık, Necmi Öner, Mahmut Zengin de bedenlerini ateşe vererek onun izinde giderek, 14 Temmuz 1982’de yine hareketin öncü kadrolarından Kemal Pir ve Hayri Durmuş’un öncülüğünde ölüm orucu direnişi başladı.

ZEKİYE ALKAN’IN DEVRALDIĞI NEWROZ GELENEĞİ

Türk devletinin Kürt halkının yeni filizlenen modern özgürlük hareketini bastırmak için “laboratuvar” olarak gördüğü Amed zindanı PKK’li kadrolar için bir hesaplaşma meydanına dönüşmüştü. Bu hesaplaşmada Türk devletinin faşist cunta rejimi de ilk yenilgisini tadacaktı. Aynı zamanda PKK’nin resmi yaygın organı Serxwebûn gazetesinin ilk genel yayın yönetmeni olan, cezaevinde de Hawar dergisinin çıkartan isimlerden olan Mazlum Doğan’ın ateşini fitillediği Amed zindan direnişi ardından 15 Ağustos 1984’de başlayan silahlı mücadeleyle Abdullah Öcalan önderliğindeki Kürdistan devrimi birkaç yıl içinde kitleleri etrafında topladı.

Newroz’u Demirci Kawa’dan bu yana yeniden direniş ruhuyla birleştiren Mazlum Doğan Kürt halkı arasında “Kawayê Hemdem” (Modern Kawa) olarak anılırken, onun arkasında bıraktığı üç kibrit çöpü ise tam 8 yıl sonra 21 Mart 1990 günü öğlen saatlerinde tarihi Amed surlarında bu kez bir kadının bedeninde ateşe dönüşecekti. Surların Urfa Kapı olarak bilinen noktasında “Bijî Newroz” sloganları bedenini ateşe veren genç kadının adı; Zekiye Alkan’dı.

“Newroz ateşi çalı-çırpıyla yakılmaz, Newroz ateşi en iyi insan ateşiyle yanar” sözleriyle hafızalara kazılan Zekiye Alkan, 1965 yılında Gümüşhane’nin Kelkit İlçesi’nin Akdağ köyünde dünyaya geldi. Ailesi ise 1920 yılında Koçgiri serhildanına önderlik eden Ali Şêr’in akrabasıydı. Ankara rejiminin 1921 yılında Koçgiri ayaklanması kanla bastırmasından sonra Zekiye Alkan'ın da ailesinin arasında bulunduğu Koçgirililer Gümüşhane'ye sürgüne gönderilmişti. Şüphesiz 64 yıl sonra, Alişêr’in ailesinden genç bir kadınının direniş bayrağını devralacağını kimse tahmin bile edemezdi, çünkü Koçgirililer sürgünde her türlü asimilasyona tabi tutulmuşlardı.

8 yaşındayken ailesi Gümüşhane'den Erzincan’a oradan ada İzmir’e göç etti. Ailenin bir kısmının göç yolculuğu ise Almanya’da sonuçlanırken, İzmir'deki lise eğitiminin ardından 1987 yılında Diyarbakır Dicle Üniversitesi'nde Tıp Fakültesi’ni kazandı. Amed’e gidiş şüphesiz onun için Kürtlüğünü ve Kürdistan coğrafyasını keşfetme yolculuğuna dönüşürken, bir süre sonra okuyacağı “Dörtlerin Gecesi” kitabıyla da bedenini ateşe veren Amed zindan direnişçilerini tanıyacaktı. 14 Mart 1990 günü Savur’da 13 ARGK gerillasının katledilmesi, ardından da bu gerillalardan Kamuran Dündar (Zana)’nın cenaze töreni sonrası Türk devlet güçlerinin Nusaybin’de terör estirmesi, Newroz kutlamalarını yasaklaması Zekiye Alkan’ın öfkesini artırmış, eylem gününü de bu yüzden 21 Mart’a denk getirmişti. Cenazesi İzmir’in Bornova ilçesinde küçük bir grubun katıldığı törenle toprağa verilen Zeki Alkan’ın direnişi direnişin sembollerinden biri oldu.

İZMİR-KADİFEKALE’DE YANAN ATEŞ…

Zekiye Alkan’ın eyleminden tam bir yıl sonra 21 Mart 1992 günü ise bu kez Türkiye metropollerinde Rahşan Demirel ismindeki genç bir kadın onun izinden yürüyecekti. O 1975 yılında Mardin’in Nusaybin ilçesinde dünyaya gelmiş, küçük yaşta ailesiyle birlikte İzmir’e göç etmişti. Yurtsever bir ortamda büyüyen Rahşan Demirel, çocuk yaşına rağmen Kürt özgürlük mücadelesini izlemeye çalışıyordu.

Zira Kürdistan'da patlak veren serhildanlar, 1990’lı yılların başında Türkiye metropollerine de sıçramıştı. 21 Mart 1992 günkü Newroz kutlamasının ise Türk devlet güçlerince kanlı şekilde bastırması, özellikle Cizre ve Şırnak'ta onlarca Kürdü katletmesi Rahşan Demirel’i bu eyleme sürükledi. 22 Mart 1992 günü İzmir’in Kadifekale semtinde bedenini ateşe veren Rahşan Demirel, arkasında bir karton parçasına "Ben kendimi Newroz yapıyorum Kadifekale'de” notu ve eyleminin amacını anlattığı Kürtçe ve Türkçe bir ses kaydı bıraktı.

RONAHΠVE BÊRÎVAN…

Rahşan Demirel’in eyleminden iki yıl sonra Newroz gününde bu kez iki genç Kürt kadını bedenlerini ateşe vererek direniş mesajı vereceklerdi. Almanya’nın Mannheim kentinde 21 Mart 1994 günü bedenlerini ateşe veren Kürt kadın devrimciler Nilgün Yıldırım (Berîvan) ve Bedriye Taş’ın (Ronahî) hedefinde Alman devletinin Newroz kutlamasını yasaklaması vardı. Bedenlerini Newroz’da ateş yapmaları hem Avrupa hem de Kürdistan’da büyük yankı uyandıran bu iki Kürt kadın devrimcisi arkalarında bıraktıkları mektupta şöyle diyorlardı:

“Alman Devleti son aylarda düşmanlığını açık açık ilan etmiştir. Derneklerimiz kapatılmış, ulusal renklerimiz, ulusal bayraklarımız gasp edilmiş, onlarca yurtseverimiz tutuklanmış, gözaltına alınmıştır. Almanya, Türk ırkçılarının peşinden gitmektedir. Demirel-Çiller-Güreş kliğinin "ya bitecek, ya bitecek" sözlerini ellerini ovuşturarak desteklemekte, kirli savaşın sürmesini ve Kürt halkının imha edilmesi için her türlü desteği sunmaktadır. Kürdistan'daki katliamlar Almanya'nın verdiği silahlarla gerçekleşmektedir. Son olarak '94 Newroz yürüyüşünde Almanya'nın çeşitli kentlerinde Kürt yurtseverlerine Hitler'i geride bırakacak uygulamaların gerçekleştirilmiş olması bizim için bardağı taşıran son damla olmuştur.”

‘AĞRI’NIN İSYAN KIZI’NIN YAKTIĞI ATEŞ

Ronahî ve Bêrîvan’ın eyleminden dört yıl sonra bu kez cezaevlerinin dört duvarları arasında genç bir kadın özgürlük tutkusuyla Newroz ateşini bedeniyle gürleştirecekti. “8 Mart’tan 21 Mart’a ateşten bir köprü olmak istiyorum” sözleriyle Çanakkale cezaevinde 21 Mart 1998 günü bedeni ateşe veren Sema Yüce, ağır yaralı olarak kaldırıldığı İstanbul Cerrahi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde 17 Haziran’da 84 günlük yaşam mücadelesinin ardından şehit düştü.

Şehadetinin ardından Hozan Serhat’ın (o da bir yıl sonra 1999 Haziran’da da şehit düştü) yaktığı “Ağrı’nın isyan kızı” türküsüyle mücadelesi ve tutkusu Kürdistan halkının hafızasına kayıt edilen Sema Yüce, 1971 yılında Ağrı merkezde dünyaya gözlerini açtı. İlköğrenimi ve liseyi Ağrı’da okuduktan sonra 1987’de ODTÜ Sosyoloji Bölümü’nü kazanan Sema Yüce, burada 3. sınıf öğrencisiyken 1991 yılında PKK saflarına katıldı. Gerilla hayatı kısa süren Sema Yüce, 1992’de bir ihbar sonucu Ağrı’da Türk devlet güçlerince gözaltına alındıktan sonra tutuklandı. Türk devletinin mahkemelerinde 22 yıl ağır hapis cezasına çarpıtılan Sema Yüce eyleminden önce Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, Kürt kadınları, Kürt, Anadolu ve dünya halklarına hitaben bir mektup kaleme aldı.

Newroz’da bedenini neden ateş vermek istediğini anlatan Sema Yüce sözleri, aslında Mazlum Doğan’dan itibaren başlayan Newroz’un direniş geleneğinin özeti gibiydi: “Beynimi, yüreğimi ve bedenimi 8 Mart’tan 21 Mart’a ulaşan ateşten bir köprü yapmak istiyorum. Çağdaş Kawa, Mazlum Doğan’ın iyi bir öğrencisi olabilmek için Zekiye gibi yanmak, Rahşan gibi Newrozlaşmak istiyorum. Diğer Newrozlaşan yoldaşlarımın izinde kararlıca yürümek istiyorum. Kadının da yoldaş olabileceğine olan inancımı soylu bir eylemle taçlandırmak istediğimin nedeni: Soyluluğu bilinen tüm tanımlardan arındırarak, kendisi basit düşleri büyük insanın erdemi olduğunu haykırmak isteyişimdir.”