Patronlara teşvik, işçiye sendikasızlık
Birçoğu vergi ödemeyen patronlar iktidardan yeni teşvikler isterken, tekstil kenti olan Denizli’de işçiler sendikalaşamıyor, asgari ücrete yakın maaşlarla yarını bile hesaplayamıyor.
Birçoğu vergi ödemeyen patronlar iktidardan yeni teşvikler isterken, tekstil kenti olan Denizli’de işçiler sendikalaşamıyor, asgari ücrete yakın maaşlarla yarını bile hesaplayamıyor.
Denizli’de sendikalı ve toplu sözleşmeli tek tekstil fabrikasının olmadığını belirten tekstil işçisi, "Patronlar gayet planlı hareket ediyor, biz işçiler de artık bir mücadele planının parçası olmalıyız” dedi.
Birleşmiş Markalar Derneği (BMD) Başkanı Sinan Öncel ile Türkiye Ayakkabı Sanayicileri Derneği (TASD) Başkanı Berke İçten ve Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği (TGSD) Başkanı Ramazan Kaya, geçtiğimiz günlerde yaptıkları bir üçlü toplantıda kamudan öncelikli beklentilerini açıkladı. Bu beklentiler arasında bölgesel asgari ücret uygulamasına geçilmesi, asgari ücret desteği verilmesi, SGK yüklerinin azaltılması gibi talepler vardı. Açıklanan vergi tabloları ise patronların vergi ödemediğini gözler önüne seriyor. Buna rağmen bölgesel asgari ücret, hatta SGK primlerine destek istiyorlar. Asgari ücrete ara zam yapılmamışken ve patronlar bu kadar teşviş isterken tekstil kenti Denizli’deki işçiler ne durumda? Patronların istekleri bunlarken işçilerin genel talebi ne? Var olan sendikalar, konfederasyonlar talepleri ne kadar savunuyor, işçinin bu anlamda sendikal mücadeleye bakışı ne? Denizli’de bir tekstil işçisi olarak çalışan ve adına Ayşe diyeceğimiz bir tekstil işçisi, tablonun işçilerden yana olan tarafını ANF’ye anlatıyor.
BORÇLARI BİR KALEMDE SİLİNİYOR
Öncelikle patronların açıkladıkları bu talepler listesini soruyoruz Ayşe’ye. Ayşe, onca teşvik alan ve milyon dolarlar kazanan patronların ayrıca teşvik istemesini eleştiriyor. Özellikle bölgesel asgari ücretin ise Kürt illerinde ucuz iş gücü yaratmak anlamına geldiğini de işaret ediyor: “Patronların zaten halihazırda almış olduğu birçok teşvik varken örneğin işçilerin kendi sigorta primlerinin hükümet/devlet tarafından ödenmesi, işverenlerin vergi borçlarının bir kalemde silinmesi, birçok kalemden milyon dolarlar elde etmeleri yetmezmiş gibi bir de sermaye gruplarının bölgesel asgari ücret talebi var. Bölgesel asgari ücret Doğu -Güneydoğu bölgeleri gibi sanayinin gelişmediği yerlerde, ‘bizler teşvik alırsak işyerleri açacağız fakat ücretler düşük olsun ki biz buralara yatırım yapabilelim’ demek. Halihazırda asgari ücret 17 bin TL iken enflasyon karşısında eriyen maaşlarımız geçim sıkıntılarımızı artırırken, bugün sadece asgari ücret belirleyerek kalkınma olmaz. Her bölgenin kendi içinde yaşam koşulları farklı olabilir ama markete gittiğimizde memleketin her yerinde aynı ücreti veriyoruz. Bu bizim alım gücümüzü direkt değiştiren bir etken değil maalesef. Bir kalemde hükümet tarafından silinen milyon dolarlar varken 1000 TL'nin hesabında, yaşamlarımızı cehenneme çeviren bir sermaye sınıfı ve sözcüsü iktidar var karşımızda.”
GÜN IŞIĞINI GÖRMEDEN ÇALIŞIYORUZ
Ayşe, aldıkları ücretlerle yarını bile hesaplayamadıklarını anlatırken patronların bölgesel asgari ücret talebine karşı çıkılması gerektiğini söylüyor: “Ben bir tekstil işçiyim, yıllardır çalışıyorum, yarın ne yiyeceğimi bilmiyorum. Borçla yaşamlarımızı idame ettiriyoruz. Saatlerce kaldığımız mesai ücretlerinden bir fayda göremiyoruz. Neredeyse gün ışığını görmeden çalışıyoruz. Bu düzen böyle devam edemez. Patronların gayesi büyükşehirde asgari ücreti yükseltmek değil, sanayinin gelişmediği illerde düşürmek. Evet, İstanbul gibi kentlerde kiralar daha yüksek. Asgari ücret verilebilecek en alt ücret. Asgari ücret insanca yaşanacak bir alt limitte olsun. Büyükşehirlerde işçi ücretleri yaşam koşulları ölçüsünde daha fazla olsun. Bölgesel asgari ücreti ne şekilde reklam ederlerse etsinler işçiler ve sendikalar bunun karşısında durmalı.”
SENDİKALI VE TİS'li BİR TEKSTİL FABRİKASI YOK
Asgari ücrete ara zam yapılmamışken ve patronlar bu kadar teşviş isterken tekstil işçilerinin Denizli’deki genel durumunun nasıl olduğunu sorduğumuz Ayşe, şunları anlatıyor: “Denizli’deki işçilerin durumu Uşak’tan, Afyon’dan çok farklı değil. Sendikalı ve toplu sözleşmeli bir tane tekstil fabrikası yok. Denizli’de Abalıoğlu Holding’e bağlı Filidea Tekstil'de işçiler sendikaya üye oldu diye işten çıkarıldı. Atılan iki işçinin davası da kapı önündeki direnişi de sürüyor, üçüncü ayına yaklaştı. Ücretler asgari ücret veya iki bin, üç bin fazlası. Makinacı, dokumacı, boyahane işçisi 30 bin liraya mesailerle ancak yaklaşıyor. Sanayi Odası Başkanı'nın da tekstil fabrikası var ve kurumlar vergisi ödemediği geçtiğimiz ay Evrensel'de manşet olmuştu. Patronlar teşviğe vergi affına doymuyor. İşçi hak isteyince satışlar düştü diyorlar.
Er-Bakır geçtiğimiz yıl 28 milyar lira satış yapmış. Bu mu düşmüş hali? Denizli'de tekstil işçileri karı koca, çalışacak mesaiye kalacak ki kira ödeyebilsin, çocuğunu okutabilsin. Kiralar 10 bin liradan başlıyor, 20 bin liraya çıkıyor. Tek odalı eve çıkmak 10 bin lira. Aile iki odalı eve çıkmak istese 15 bin. Yani evde iki kişi çalışacak ki biri kira ödesin, biri market alışverişi yapsın. Bu içler acısı durum patronların umurunda değil. İşçilerin kendi hakkını araması lazım. O da en ufak harekette işten çıkarma tehdidiyle karşılaşıyor. Hem sabırlı hem cesaretli hem de dikkatli olmak lazım. Patronlar gayet planlı hareket ediyor, biz işçiler de artık bir mücadele planının parçası olmalıyız.”
SENDİKALARA GÜVENSİZLİK ARTIYOR
Ayşe, işçilerin genel talebini, sendikal mücadeleye bakış açısını ve sendikaların durumunu ise şöyle özetliyor: “Bizler insanca yaşayacak bir ücret -enflasyon karşısında erimeyecek- ve sosyal hayatımızı devam ettirebileceğimiz, çocuklarımıza ve ailemize zaman ayırabileceğimiz, uygun çalışma saatleri istiyoruz. Sendikal hak ve özgürlüklerden yararlanmak istiyoruz. Patronlara karşı birliğimizi kurmazsak bu reva görülen yaşam biçimine mahkûm kalacağız. Tekstil sanayisinin güçlü olduğu, patronların kâr rekorları kırdığı Denizli'de sendikalı tek bir iş yeri yok. İrili ufaklı direniş oluyor fakat yeterince güçlü değil. İşten atmalar çoğalmış durumda. En ufak sendika talebi bile işçinin işinden atılmasına sebep olabiliyor. Böyle bir korku ortamında işçilerin örgütlenmesi istedikleri son şey bile değil…
Kaldı ki Hak-İş'in ve Türk-İş'in yaptıkları mitingler ortada. Zahmet edip de işçiyi çağırmamışlar bile. İşçi bunu görüyor elbette. Türk-İş, her ilde eylem kararı aldı, Denizli'de başka kurumların desteği ile 20-30 kişi katıldı. Madem işçiyi çağırmıyorsun, işçiye git. Fabrikada eylem yap. Amaç ses yükseltmek değil, işçinin sesini bastırmak. Sendika gelirinin belli bir aidat düzeyinde tutulması, koltuğun sağlamda durması, yeterli sendikal bürokrasi için. Sendikalara güvensizlik de artıyor bu yüzden. Yine de sendikalarda örgütlenmek bu sendikal anlayışı değiştirmek lazım. Peki, bu hep böyle mi devam edecek? Hayır biz örgütlenip taleplerimiz etrafında birleşirsek, örgütlenirsek değişir. Aksi takdirde hayatlarımız başkalarının iki dudağı arasında bize asgari ücret belirlemelerini, hayatlarımıza karar vermelerini beklemekle geçer.”