Sakık: Halk iradesini ortaya koydu
DEM Parti Agirî Milletvekili Sırrı Sakık, halkın özgürlük yürüyüşüne sahip çıktığını belirterek, “Halk, iradesini bir kez daha ortaya koydu, çözümsüzlüğe karşı taleplerini haykırdı” dedi.
DEM Parti Agirî Milletvekili Sırrı Sakık, halkın özgürlük yürüyüşüne sahip çıktığını belirterek, “Halk, iradesini bir kez daha ortaya koydu, çözümsüzlüğe karşı taleplerini haykırdı” dedi.
Türkiye’nin iki siyasi partinin oluşturduğu bir atmosfere mahkum edilmeye çalışıldığını kaydeden DEM Parti Agirî Milletvekili Sırrı Sakık, buna karşı tek alternatif yolun, DEM Parti’nin öncülük ettiği 3. Yol olduğunu söyledi.
HEP’ten itibaren Kürt siyasetinin içinde yer alan, hapis yatan, vekillik ve belediye eşbaşkanlığını yapan DEM Parti Agirî Milletvekili Sırrı Sakık, ANF’nin sorularını yanıtladı.
Uzun yıllardır devam eden tecrit politikasını ve buna karşı başlayan açlık grevleri, adalet nöbetleri ve özgürlük yürüyüşünü nasıl değerlendiriyorsunuz, gözlemleriniz nelerdir?
Sayın Abdullah Öcalan, Türkiye ve Ortadoğu’da bölgesel ve toplumsal barışa, birlikte yaşam iradesine, halklar arası dayanışmaya çok önemli katkılar sunacak biridir. Sayın Öcalan’ın bu konumunu geçmiş yıllarda defalarca gördük. Dolayısıyla İmralı tecridi, esasında ülkeye ve bölgeye dayatılmış çözümsüzlük politikasının sonucudur. Bizim bu konuda talebimiz ne yeni bir yasa ne de başka bir şeydir. Bizim talebimiz sadece hukukun işletilmesidir. Mevcut İmralı tecridi, bırakın uluslararası hukuku, Türkiye’nin hem anayasal hem de yasal mevzuatlarına da aykırıdır. Biz diyoruz ki; Sayın Öcalan üzerindeki tecrit ne hukuki ne vicdani ne insani ne de İslamidir. Çözümsüzlükte ısrar etmekten başka hiçbir gerekçesi ve anlamı olmayan bir politikadır.
BU DURUM, SÜRDÜRÜLEBİLİR DEĞİL
Müzakerelerin sürdüğü dönemde İmralı’yı su yoluna çeviren iktidar, şimdi de çözümsüzlüğün bir göstergesi olarak kapıları kapalı tutuyor. Halkların geleceği ve bir arada yaşama iradesi bakımından bu durum sürdürülebilir değildir. İşte halkın Büyük Özgürlük Yürüyüşü’ne olan bu ilgisi de çözüme ve barışa olan talebinin bir göstergesidir. Cezaevlerindeki açlık grevleri ve adalet nöbetleri, çıkmaza giren siyasetin önünü tecrit politikalarına son vererek açmak isteyenlerin çabalarıdır. Kürt halkı ile demokrasiyi, barışı talep eden bütün kesimler, tecrit politikalarına son verilip kalıcı çözüm arayışlarının başlamasını istiyor. Türkiye bugün dünyanın öbür ucundaki Filipinler’de Moro gerillaları ile Filipinler arasındaki barış müzakerelerinin en önemli arabulucu aktörlerinden biriyken burada çözümsüzlük siyasetini yürütüyor, hamasete teslim oluyor. Kendi vatandaşlarına çözümsüzlüğü dayatan bir devlet ve iktidar uzun süre böyle devam edemeyecektir.
İmralı tecridine ilişkin DEM Parti olarak hükümet kanadıyla herhangi bir temasınız oldu mu ve AKP-MHP hükümetinin bu konudaki tutumu nedir?
Bizim doğal olarak halktan gelen talep ve sorunların çözümü noktasında bakanlarla, bürokratlarla, siyasetçilerle temaslarımız oluyor ama Kürt meselesine çözüm iradesi onları aşan bir noktadadır. Bu tek başına birkaç bakan, siyasetçi veya bürokratın karar vereceği bir durum değildir. Bizim talebimiz; devletin bütün kurumlarıyla dahil olduğu, diğer dünya örneklerinde olduğu gibi, - tıpkı İngiltere’de, Kolombiya’da az önce bahsettiğimiz ve Türkiye’nin de bir parçası olduğu Filipinler’de olduğu gibi- kapsamlı bir çözüm ve barış planının devreye konularak gittikçe ağırlaşan bir hal alan Kürt meselesinin çözülmesidir.
Bildiğiniz gibi yerel seçimlere kısa bir süre kala ittifak tartışmaları yeniden siyasetin gündemine oturdu. DEM Parti seçimlere kendi adaylarıyla girme kararı aldı. Bazı çevreler tarafından bu karara yönelik eleştiriler, hatta karalamalar oldu. Sizin bu konudaki düşünceniz nedir?
Son yıllarda Türkiye’de sanki sadece iki parti, iki siyaset tarzı varmış gibi bir algı çalışması yürütülüyor. Tabii bu siyasi tarz rakipmiş gibi görünen büyük partilere çok yarıyor, bu durumdan faydalanıp oylarına oy katmak ve diğer siyasi partileri bu denklemin içine sokup rehin almak istiyorlar. Oysa ki esasında birbirine benzeyen, birbiriyle milliyetçilik yarışına giren, ölüm koroları kuran, aynı sermaye gruplarına göz kırpan, militarist ve çözüm karşıtı iki blok var ortada.
ÖLÜM-SITMA İKİLEMİNDEN UZAK DURUYORUZ
Bu farklı gibi duran ama aslında bir olan bütün anlayışları reddediyoruz. Çok uzun yıllardır biz buna 3. Yol siyaseti diyoruz. Peki nedir bu siyasetimiz? Irkçı, milliyetçi hamasi politikalardan uzak, demokrasiyi esas alan, eşitlikçi ve barışçıl siyasettir. Bizim ömrümüz kan ve acılar içinde geçti, bu ülkenin çocuklarına çatışmasız, barış içinde bir gelecek kurma zorunluluğumuz var. Bunu yaratmanın yolu da demokrasi, barış, eşitlik ve adaletten geçer. Elbette adalet, eşitlik ve barış yürüyüşümüzde yan yana olacağımız, birlikte mücadele edeceğimiz birçok kesim var ama sadece ‘AKP gitsincilik’ üzerinden kimseye destek olmayacağız. Dolayısıyla bu seçimde ölüm-sıtma ikilliğinden uzak durup 3. Yol dediğimiz demokratik siyaseti örüyoruz.
Son 20 yıldır geleneksel bir hal alan her seçim öncesi ‘yeni bir süreç’ konusu yeniden gündeme geldi. Sayın Leyla Zana’nın da iktidara ‘süreci buzdolabından çıkarın’ şeklinde bir çağrısı oldu. Size göre böyle bir süreç yeniden başlar mı, yoksa hükümet her seçim öncesi yaptığı gibi Kürt oylarını nispi oranda almak için bile olsa bunu bir taktik olarak mı gündeme getiriyor?
Bölgesel, hatta küresel bir hal alan Kürt meselesinde yeni bir demokratik çözüm süreci elbette olmalıdır ama şu anda böyle bir durum yok. Olmasını istemek ayrı, devletin buna karar vermesi ayrı. Şu anda bir demokratikleşme eğilimi olduğunu ortaya çıkaracak bir gelişme yok. Hasta tutsaklar ağır şartlar içerisinde hücrelerde tutuluyor, birçoğu cezaevlerinde ölüme terk ediliyor. Sayın Öcalan, Türkiye Cumhuriyeti’nin kendi yasaları hiçe sayılarak tecrit altında tutuluyor. Bizim başvurularımız var, ailenin, avukatların başvuruları var, hiçbirine cevap verilmiyor. Bu saydıklarım yasal zorunluluk olan şeyler. Devlet kendi yasasını bile uygulamıyorken bir süreçten bahsetmek mümkün değil. Sorunların çözümü için diyalog kanallarının açılması olmazsa olmazdır. Bunun hep böyle sürüp gideceğini düşünmek tarihe aykırıdır.
DEM Parti’nin 31 Mart yerel seçimlerinde göstereceği başarının siyasi sonuçları ne olacak?
Bizim için esas önemli olan 31 Mart’tan sonraki gün, yani 1 Nisan’dır. Seçim sonuçlarının, seçim sonrası siyaset alanını ne ölçüde değiştireceği önemlidir. Seçimin ertesi günü genel seçimlerde yaşadığımız kayıplarımızı telafi etmeyi, kayyum rejimine son vermeyi ve bu topraklarda barışı tesis edecek, yeni demokratik inşayı mümkün kılacak bir atmosferi oluşturmayı hedefliyoruz. Merkezin tasallutuna karşı halkın iktidarı için yerel seçimlerden başarıyla çıkmamız önemli, çünkü 8 yıldır Kürt coğrafyasında halkın seçim iradesi ortadan kaldırılmış durumda. Kürt halkının mücadele gücünü sürdürdüğü ve demokrasi talebini bırakmadığının göstergesi olacak bu seçimlerden elde edeceğimiz başarı, önümüzdeki günlerde demokratik siyaseti çok daha güçlü noktalara taşıyacaktır.