Sanatçı Kurttekin: Tüm saldırılara rağmen direniyoruz

1988 yılından beri Kürt kültür kurumlarında çalışan sanatçı Yılmaz Kurttekin, Kurdistan’daki kültür soykırımı ve devletin çok boyutlu saldırılarını değerlendirerek, “Tüm dejenerasyon ve saldırılara rağmen direniyor, üretmeye devam ediyoruz” dedi.

Türk devletinin Kurdistan’daki kültürel asimilasyon politikaları bir yandan devletin aygıtları diğer yandan ise taşeron firmalar üzerinden devam ediyor. Amed, Van, Hakkari ve Dersim gibi Kürdistan kentlerinden büyük yerli Türk ve uluslar arası markaların reklamlarını yapmak, popüler Türk şarkıcıların sahne aldığı konserler düzenlemek ve sosyolojik erozyona uğratacak fuarların düzenlemesi bu kültürel soykırım politikalarının başında geliyorlar.


Dosso Dossi ve Audi gibi markaların cirit attığı, ‘Cilo Fest’ adı altında Türk kültürünün hakim olduğu konserlerin organize edilmesi son yıllarda karşılaşılan sadece birkaç faaliyettir.

Peki, Kürt kültürünün yok sayıldığı, toplumsal duyarlılığın gerilemesini amaçlayan politikaların hızlandığı bu süreçte Kürt kurumları nasıl bir direniş sergiliyorlar? Tüm bu olup bitenlere ne diyorlar?

1988 yılından beri Kürt kültür kurumlarında emek veren Yılmaz Kurttekin, bu soruları ANF’ye yanıtladı.

Kurttekin, bölgede 45 yıldır sürdürülen kirli savaşın asimilasyon politikalarını sadece tankla, topla ve savaş uçaklarıyla yapılmadığını söyledi. Kapitalizmin yozlaşmayı hedef alan politikalarının her geçen gün daha fazla ilerlediğini belirten Kurttekin, Kürtlere ait olmayan bir kültürün kendilerine dayatıldığını kaydetti.

KAPİTALİST KÜLTÜRÜ KIRMAYA ÇALIŞIYORUZ

Kürtlere dayatılan kültürel soykırımın nasıl yapıldığını anlatan Kurttekin, şöyle devam etti: “Bunların hepsi kapital argümanlarla yapılıyor. X araba markasının Amed'de On Gözlü Köprü’nün üzerinde tarihi kullanarak dezenformasyon yaratarak orada hem senin kültürünü yok etmeye çalışıyor hem de kapital bir sistemi sana empoze etmeye çalışıyor. Biz sanatçılar, kültür çalışanları ve halk olarak bunun karşısında ne kadar durabiliyoruz? Aslında bunları biraz tartışmak gerekiyor. Ne yapmalıyız? Biz bunların üzerine biraz yoğunlaşırsak çok daha başarılı olacağımızı düşünüyoruz. Maalesef ki dünya bu anlamda yenileniyor. O yenilenmeyle birlikte bütün kültürler etkileniyorlar. Sadece Kürtler de değil, birçok Orta Doğu ülkesinin de durumları böyledir. Her yere kapitalist bir kültür dağıtılmaya çalışılıyor. Biz de bunu kendi çalışmalarımızla kırmaya çalışıyoruz.”

RÖNESANS BİR AĞACIN ALTINDA DA GERÇEKLEŞEBİLİR

Bir dönem bölgenin Rönesans’ının gerçekleştirilmesine ilişkin bir açıklamanın yapıldığını ancak bunun yanlış anlaşılıp, uygulandığını söyleyen Kurttekin, “O süreçte maalesef bu açıklama yanlış anlaşıldı. Bunu bir özeleştiri olarak kabul etmemiz gerekiyor. Herkes bunu bir bina, bir kültür merkezi inşa etmek olarak algıladı. Tabii ki bunlar da olsun fakat biz bu binaların içlerini ne kadar doldurabildik? Biz kültür merkezlerini ne kadar vasıflı hale getirebildik? Bir halk, oluşum ve birey olarak bunu hakikaten buradan tartışmamız gerekiyor. Akademi ya da rönesansı bir tane ağacın ve çatının altında da insanlar yapabiliyorlar. Ama sadece böyle koca koca binalarla rönesans olmuyor. Sen beyinde rönesansı gerçekleştirmediğin sürece o talep ettiğin yaşam şekli de oluşmuyor” diye konuştu.

BURASI ASIL ÜRETEN MERKEZDİR

Kürt kültür kurumları olarak var olan asimilasyon politikalarına direndiklerini vurgulayan Kurttekin, şu değerlendirmelerde bulundu: “Ben 12-13 devlet gezdim, Kürt müziği tanıtmak, çalışmak ve paylaşım yapmak için. Bütün devletlerde iş bulabilirsiniz. Ama biz özümüzü yaşamak zorundayız. Doğrudur zaman zaman çok dar kalıyoruz. Bunun sebebi de kendimize karşı eleştirel davranmamızdan kaynaklanıyor. Örneğin bir genci veya küçük bir çocuğumuzu alıp sanatsal eğitim veriyoruz. Yine kültür ve enstrüman eğitimi veriyoruz. Ama insanların sosyal kaygılarını anlayamıyoruz. Bu da meselenin ekonomik boyutudur. Bunu bizler hep ötelemiş ve tartışma konusu haline getirmemişiz. En azından tartışmamız gerekiyor bunu. Bir yandan da tüm bunlara rağmen bunca kültürel soykırım politikalarına direniyoruz. Bizim gibi kurumlar sistem tarafından sürekli saldırılara maruz kalıyorlar. Biz bu süreçte bile burayı açık tutabiliyorsak hakikaten varız. Halen direnmeye devam ediyoruz ve bu bizim alanımız, evimizdir. Çünkü burası asıl üreten ana merkezdir. Dünyanın birçok yerine buradan üst düzeyde müzisyenler, eğitmenler yetişiyoruz. Elbette bir yerlere eksikler de yapıyoruz. Bunları da tartışarak, çözüm yolları bularak aşmamız gerekiyor.”

ROJAVA’DAN İLHAM ALIYORUZ

Kuzey Kurdistan’daki kültür kurumları olarak devlet tarafından sürekli tehditlere, kapatılmalara ve diğer saldırılara maruz kaldıkları için birçok arkadaşlarının sürgün edildiğini, tutuklandığını veya katledildiğinin altını çizen Kurttekin, konuşmasını şu sözlerle tamamladı: “2012 yılından devletin üst düzey yöneticileri, Kültür kurumlarının Kürt hareketinin arka bahçesi olduğunu ifade eden bir açıklama yaparak bizleri hedefe koydular. Hedefe koydukları için baskılar ve saldırılar artmaya başladı. Bundan dolayı da birçok arkadaşımız yurt dışına sürgün edildiler. Yine cezaevine girenler oldu. Buna rağmen burada kalan arkadaşlarla bir şey yapmaya çalışıyoruz. Yani sistemin bizi sadece kültür dejenerasyonuyla yok etmeye çalışmadığını biliyoruz. O yüzden de Kültür çalışmaları bakımından Rojava’daki kurumlar gelişmeye başladılar. Çünkü orada savaş ve üretim bir arada yürüyor. Dolayısıyla özgün, orijinal ve kaliteli içeriklerin ortaya çıktığını görüyoruz. Bakur’daki kurumlara da ilham kaynağı oluyorlar. Bizler de neden Rojava’daki gibi üretimler yapamadığımızı kendi aramızdaki tartışıyor ve sonuca varacağımızı düşünüyorum.”