Savaş dalgası İran’a geliyor

KCK Yürütme Konseyi üyesi Rıza Altun, Ortadoğu’daki savaş dalgasının artık İran’a geldiğini belirtti.

Yeni ABD yönetiminin, denge politikasından vazgeçerek İran’ın etrafında bir blok oluşturmaya çalıştığını belirten KCK Yürütme Konseyi Üyesi Rıza Altun, Suriye ve Irak’taki kan kaybetmesiyle birlikte artık Ortadoğu’da yürüttüğü savaşı kendi içinde yaşamak zorunda kalacağını söyledi.

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Rıza Altun, İran’ın etnik topluluklar, dinler, mezhepler mozaiği olduğuna dikkat çekerek, "Bir sefer çatışma İran’a sıçrarsa kıyamet kopabilir. Etnik topluluklar mozaiğini sadece ideolojik olarak bir mezhebe dayalı zihniyetle, o zihniyetin bağnaz iktidar biçimleriyle yürütemez. O zaman zihniyetin ve siyasal rejimin sorgulanması temelinde İran’ın değişim ve dönüşüme, reformlara ihtiyacı vardır" dedi.

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Rıza Altun ile söyleşimizin dördüncü ve son bölümünde devam eden Musul operasyonunun olası sonuçlarını, İran’ın bölgedeki oyun planı, yeni ABD yönetiminin İran’a yönelik oluşturmak istediği çember ve İran’ın nasıl gerçekçi bir çıkış bulmayı yönelmesi gerektiğiyle ilgili soruları yönelttik.

Devam eden Musul operasyonuyla ilgili daha önceki bir değerlendirmenizde asıl savaşın, operasyon bittikten sonra başlayacağını söylemiştiniz. Hala o noktada mısın, sonuçları ne olur?

O zaman söylediğim, benim açımdan geçerliliğini koruyor. Şimdi operasyon devam ediyor ve nihayetinde Musul’daki DAİŞ işgali biter. Aktörler üzerinden sorunlara göz atalım.

* Türkiye: Güney Kürdistan’da, Başika’da, giderek Şengal ve diğer alanlardaki varlığıyla Irak’ta siyaset yapıyor, KDP ittifakı temelinde savaşa kadar da tırmandırdı. Musul'un dışında konumlanmış ve düşmesini bekliyor. Musul düştükten sonra Türkiye ile KDP’nin yerlerinde oturacak halleri yok. Başika’ya kadar geldilerse, Şengal’e ve Tel Afer’e kadar gidiyorlarsa Musul operasyonunun sonuçlarından bir hesapları var.

* Şia-Sünni çatışması: Musul bir Sünni bölgesidir. Koalisyon’un partneri Ebadi güçleri, Şiadır. Tel Afer mıntıkasında da Şia ağırlıklı bir yerleşik güç mücadeleyi yürütüyor. Musul kurtarılınca Sünni-Şia meselesi nasıl çözülecek?

* Uluslararası Koalisyon: Koalisyon, Ebadi ile ittifak içerisinde. Koalisyon’un  DAİŞ yenilgiye uğratıldıktan sonra beklentileri nedir, nasıl bir Musul istiyor? Ebadi’nin istediği Musul’la onların istediği Musul bir midir? bu da bir sorun alanıdır.

* İran: Ebadi, ABD ittifakıyla ortak payda yakalamış ama bir de eskiden beri orada hâkim olan İran eksenli güçler var. Musul düştükten sonra İran ve İran’la ilişki içerisinde olan güçler, üzerine gidecek. Musul düştüğü gün Ebadi’nin de iktidarı düşebilir. Daha çok İran yanlısı bir iktidar oluşabilir. Bu olmazsa korkunç bir iç savaşa neden olur.

* Kürtler: Kürtlerin de kendi sorunları var, işte Anayasa’nın 140. maddesi halen sorunludur ve pratikte de ciddi bir sorun var. Tel Afer’de, Şengal’de sorun var. Kürtlerle merkezi devlet arasında sorun var.

Hiçbir aktör sorunları çözelim, demeyecek mi?

Hiç kimse sorunları özgürce çözelim, demeyecek. Herkes kendi iktidarı için sorunları kaşıyacaktır. Sorunları kaşırken de kırdırırken kendisine güç devşirip başkasının üzerinde egemen olmak için siyaset yapacak. Musul düştüğünde kıyametin kopması anlamana gelebilir.

Bunu istemeyen kim var?

Biz varız. Herkesin varlığını meşru görüp de demokratik bir ortamda, herkesin kendini özgürce ifade ettiği paradigmaya sahip biz varız. İkinci bir güç yok. Sadece biziz ama bunlar, el birliği yapıp Musul operasyonuna katılmamamızı sağladı.

Buradan İran konusuna geçmek istiyoruz. ABD Başkanı Donald Trump’ın son dönemlerde İran’a yönelik söylemleri var. ABD ne yapmaya çalışıyor?

İran’ı basite almamak gerekiyor. Yemen’den tutalım Suriye’ye kadar her yerde belli bir varlık gösteriyor. Varlığını tarihsel, ideolojik, politik olarak belli bir zemine oturtuyor;

* Tarihsel olarak bir imparatorluğu temsil eden güçtür.

* İdeolojik olarak Şia mezhebinin yaklaşımı içerisindedir.

Onun için her yerde var, bazen belli mevziler de elde ediyor. Örneğin; Yemen’de yaptıkları, Körfez ülkeleri üzerindeki etkileri, yine Suudiler ve İsrail’le olan çelişkileri, giderek Irak’taki hakimiyeti, Suriye’deki oynamış olduğu rol açısından çok önemli bir güç.

Obama yönetimi, İran’ın bu gücünü dikkate alarak bir denge kurmak istedi. İran’ı bir yanıyla Ortadoğu’da çok önemli bir güç konumunu koruyabileceği fırsatı verdi ama karşılığında da atom enerjisini engelleme ve benzeri birçok faktör. Böyle bir denge kurmak istedi. Bu denge, İran’ın lehine bir sonuç ortaya çıkardı. Ambargonun kalkması ve uluslararası ilişkileri geliştirmesi sayesinde toplum üzerinde belli bir rahatlama sağladı. Başta Irak, Suriye ve Yemen üzerinde çok daha köklü, daha başarılı siyaset yapmaya başladı. İsrail’in en büyük korkusu konumuna geldi.

Trump’ın iktidara gelmesiyle birlikte yaptığı açıklamalara baktığımız zaman sanki durumu böyle kabul etmiyor. Ve kabul etmediği bazı pratik yaklaşımlarında da bellidir. Özellikle ABD seçimlerinden sonra Beyaz Saray’ın, Trump’ın bizzat yapmış olduğu açıklamalar, İran için yeni bir dönemin başlangıcı olarak ele alınabilir. Şimdiye kadar yapılan anlaşmaların geçerliliği yoktur ve İran önemli bir tehlikedir, deyip düşman kategorisine yerleştirdi. Bu şu anlama geliyor; Ortadoğu çapında Amerika bundan sonra İran’a karşı siyaset yapacak.

Bunun pratik adımları oldu mu, hangi adımlar atıldı?

Şimdi Trump’ın iktidara gelir gelmez birinci derecede aradığı aradığı kesimlere bakalım:

* İsrail’i aradı; İsrail’i birinci derecede aramak 'temel stratejik müttefikimsin, senin düşmanın benim de düşmanım' anlamına geliyor.

* Suudi Arabistan’ı aradı; Suudi Arabistan küçük bir krallık. Ama 'senin temel düşmanın karşısında seni korumaya hazırım' dedi. Suudilerin temel düşmanı İran’dır.

* Ürdün’ü aradı; Ürdün daha çok Filistin, İsrail denklemi içerisinde Arap dünyasında özellikle de İngiltere ve benzeri yerlerde biraz da etki yapabilen bir konumdadır.

* Mısır’ı aradı; Mısır’ı aradıktan sonra yaptığı açıklamayla ‘biz İran tehlikesine karşı, nasıl ki DAİŞ’e karşı bir birlik oluşturduysak İran’a karşıda bir Arap birliği kuracağız’ diyor. Yani bir Arap Koalisyonu kuracağız, anlamına geliyor. Mısır, böyle kurulacak bir birliğin öncüsüdür. Tarih boyunca Mısır’ın siyasal öncü misyonu vardır. Sisi’yi araması, peşinden Sisi’yi götürüp Beyaz Saray’da ağırlaması kurulacak bir Arap Birliği’nin liderliğinin Mısır’da olacağı anlamına geliyor. Mısır, en büyük ülkedir, en büyük siyaset yapma gücüdür, Arapları etkileyebilecek güçtür. Aynı zamanda İsrail’le çelişkilerini çözmüş bir konumda. O zaman hem İsrail’i korumak için hem de Arapları bir çatı altında toplamak için Mısır’ın rolü önemlidir.

Böyle bir çalışma yürütülüyor İran’a karşı.

Bunu başarırsa ne olur?

Arap politikasını artık Suriye’ye ve Irak’a taşıyacak, demektir. Şu anda Irak ve Suriye Arap politikasından kopmuş. Daha çok uluslararası ve bölgesel güçlerinin geliştirdiği ilginç politik bir duruş vardır. Arap Birliği oluşturulursa Suriye ve Irak’ı Arap politikasına entegre etme gibi bir sonuç ortaya çıkar ki; İran’ın Suriye ve Irak’taki varlığının da elinden alınması, demektir.

Karşısında bir blok oluşturulacak. Bu blok, Ortadoğu çapında ekonomik ve askeri savaşabilecek, aynı zamanda da İran’ın içlerini karıştıracak değişik güçleri finans edebilecek ekonomik ve askeri kaynaklara da sahiptir. Bu her ikisini de kullanarak adeta Ortadoğu’daki krizi İran’ın içine taşıma gibi bir siyaset güdüyor.

İran’ın refleksi olmayacak mı?

İran bunun ne kadar farkındadır bilemiyorum ama muhtemelen farkındadır. İran’ın bunu boşa çıkarmak için yapabileceği fazla bir şeyin olduğunu göremiyorum. En fazla ne yapabilir; Suriye’deki ve Irak’taki konumunu güçlendirmeye çalışır ama Suriye’deki ve Irak’taki konumu tehlikeli. Bir yanda Rusya tırtıklıyor mevcut Suriye’deki iktidarı, diğer tarafta ABD devrededir. İran burada sadece rejimle olan ilişkisi ve fiili varlığıyla hepsini yenilgiye uğratıp da orada istediği bir iktidarı ortaya çıkarıp temel stratejik müttefikini ne kadar diri tutabilir. Hele böyle bir blok oluştuktan sonra. Orada İran’ın güç kaybetme tehlikesi var. İran mevcut yaklaşımlarıyla da orada bir kırılma yaşayabilir.

Bu Irak’taki konumu için de geçerlidir. Uluslararası Koalisyon ve Arap Birliği’nin desteğini alan bir yeni iktidarlaşma döneminde İran orda da darbe yiyebilir. Orda darbe yediği zaman içe büzülme ortaya çıkar. Bu iki noktada kan kaybederse artık Ortadoğu’da yürüttüğü savaşı kendi içinde yaşamak zorundadır. Çünkü bir mozaiktir İran; etnik topluluklar, dinler, mezhepler mozaiğidir. Bir sefer çatışma İran’a sıçrarsa kıyamet kopabilir ve İran’da kıyamet koparsa bir daha düzeltemeyecek.

Başka çıkış yolu, alternatifi yok mu?

İran mevcut siyasetini böyle sürdürürse yok. Çünkü İran’ın temel sorunları var. Bu temel sorunlarına siyasal ve toplumsal çözümler üretmek zorundadır. Başta Kürt meselesi olmak üzere. Etnik topluluklar mozaiğini sadece ideolojik olarak bir mezhebe dayalı zihniyetle, o zihniyetin bağnaz iktidar biçimleriyle yürütemez. O zaman zihniyetin ve siyasal rejimin sorgulanması temelinde İran’ın değişim ve dönüşüme, reformlara ihtiyacı vardır.

Burada Kürtler rol oynayamaz mı?

Kürtler bunun için çok önemli bir rol oynayabilir. Hem İran içinin karışmasında hem de istikrarda temel rol oynayabilirler. Kürtlerin nasıl bir rol oynayacağı İran’ın yaklaşımına bağlıdır. İran’ın, Kürt varlığını kabul eden çözümler üretmemesi, patlamanın öncü potansiyelidir. Bu öncü potansiyel harekete geçtiğinde İran’da sorunlar ortaya çıkar.

Cumhurbaşkanlığı seçimleri var. Buradan beklentilere karşılık gelebilir mi?

İran’da şu anda bir değişim, reform tartışması, rejimi yenileme çabası yok. Seçim, bu argümanlar üzerinde değil, geleneksel İran üzerinde gelişiyor. Çok abartılıyor; muhafazakarlar ve liberaller gibi bir siyaset var gibi. böyle bir şey yok. Muhafazakar denilen biraz sert konuştu, liberal denilen de biraz yumuşak konuştu ama ikisi de aynı şeyi yaptı. İran’ın geleneksel yaklaşımıdır, yönetim taktiğidir. İran farklı bir ülkedir. Devlet, iktidar kurmada ve yönetmede, iktidarı toplum üzerinde hakim kılmada, İran’ın tarihsel birikimleri ve tecrübesi çok derindir. İran’da şu anda köklü değişiklik tartışmaları olmadığı için gelişecek seçim, İran’ın kaderini değiştirebilecek bir seçim değildir. Geleneksel İran’ın yeni bir temsil düzeyi ortaya çıkacaktır.