“Çöktürme Planı” kapsamında Kürtlere yönelik savaşı derinleştiren Türk devleti, infaz yasalarında yaptığı değişikliklerden siyasi tutsakları yararlandırmıyor. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a 28 aydır mutlak tecrit uygulanırken, siyasi tutsaklara da yönelik baskılar farklı metotlarla uygulanmaya başlandı. Siyasi tutsakların iradesini kırmaya yönelik yeni hapishane sistemleri ve gayri hukuki yöntemleri devreye koyun Türk devleti, tutsaklar etrafında oluşan toplumsal dayanışmayı kırmak için hukuk mekanizmalarını kullanarak toplum üzerinde bir baskı oluşturuyor.
Türk devletinin 2014 yılında karar altına aldığı “Çöktürme Planı” kapsamında cezaevindeki siyasi tutsaklara yönelik de baskılarını artırdı. Bu karar sonucu çok yönlü savaş stratejisi izleyen Türk devleti, binlerce Kürt siyasetçiyi tutsak etti. Onlarca yeni hapishane inşa ederek, yenilerinin yapılması için de çalışmalar yürütüyor.
Türk devleti, Kürt siyasi tutsakları ikametgahlarından uzak hapishanelere göndererek, binlerce aileyi mağdur etti. Siyasi tutsakların iradesini kırmak için kendi yasalarını ve bağlı olduğu tüm uluslararası yasaları hiçe sayıyor. Ağır hasta tutsakların tedavi edilmemesi ve tedavi süreçlerinin keyfi bir şekilde aksatılması, onlarca tutsağın yaşamını yitirmesine neden oldu.
AKP hükümetleri döneminde çıkarılan yeni kanunlarla infaz yasasındaki değişikliklerin kapsamı, sadece adli tutukluları kapsayacak şekilde düzenlendi. İnfaz yasasındaki düzenlemeler ile yüz kızartıcı suç işleyen, mafya ve çete unsuru binlerce kişi serbest kalırken, siyasi tutsaklar ise bu yasalardan yararlandırılmıyor. Türk hukuk sisteminde yapılan düzenlemeler, hukuki olmaktan çok Kürt halkına yönelik geliştirilen savaş konseptinin bir parçası olarak işlev görüyor.
‘CEZAEVLERİNE SALDIRILAR ABDULLAH ÖCALAN’A YÖNELİK TECRİT KOŞULLARININ YANSIMASIDIR’
Türk hukuk sisteminin siyasal konjonktürün bir parçası haline gelmesinin en bariz örneği ise, İmralı’da Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik sürdürülen mutlak tecrit uygulaması. 28 ayı aşkın bir süredir İmralı hapishanesinde aile ve avukat görüşmeleri engelleniyor.
Yeşil Sol Parti Mêrdîn Milletvekili Kamuran Tanhan, siyasi tutsaklara yönelik izole şartların Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit koşullarının cezaevlerine yansıması olarak görülmesi gerektiğini belirterek, Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin insanlık tarihinde istisnai bir durum olduğunu söylüyor. Abdullah Öcalan’a yaklaşımın Kürt siyasetine yaklaşımı belirlediğini kaydeden Tanhan, şöyle devam ediyor: “Sayın Öcalan üzerindeki mutlak tecrit, tümüyle siyasi ve düşmanlık hukuku üzerine geliştirilen bir siyasi yaptırımdır. İmralı cezaevi başlı başlına izolasyondur. Eşi benzeri olmayan bir cezaevidir. Tüm yerleşim yerleri ile bağı kesilmiş ve denizin ortasında bulunan bir ada. Abdullah Öcalan’a bir de içeride hapishane yönetmenliklerine aykırı keyfi yaptırımlar söz konusu. Günlük yaşamı tümüyle gözetim altında. Dışarıdaki izolasyon yetmezmiş gibi, bir de içeride ayrı bir tecride tabi tutuluyor. Hukuki hiçbir hakkı kullandırılmıyor. Avukatları ve ailesi ile görüştürülmüyor. Kimsenin orada ne olup bittiği hakkında bir bilgisi bulunmuyor. Bir devletin kendi yasalarına bu derecede aykırı davranması kabul edilemez. Abdullah Öcalan’a derhal hukuki haklarının kullandırılması, avukat aile görüşlerinin yapılması Kürt toplumun talebidir.”
Tanhan, Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit ile Kürt siyasetine yönelik topyekûn saldırıların başlatıldığını ve bunun bir yansımasının da cezaevlerine yönelik haksız uygulamalar olduğunu söyledi.
TUTSAK AİLELERİ CEZALANDIRILIYOR
Hapishanelerde siyasi tutsaklara yönelik hak ihlalleri ve baskılar son dönemde giderek artarken, dışarıda ise tutsak aileler üzerinde çeşitli yöntemlerle sindirme politikası devreye konulmuş durumda. Özelikle son yıllarda tutsakların ikametgahlarından uzak yerlerdeki hapishanelere gönderilmesi, birçok aile için görüş yapabilme şartlarını ortadan kaldırıyor. Ayrıca hapishanelere dayanışma amaçlı gönderilen mektuplar, kitaplar ve maddi yardımlar hukuka aykırı bir biçimde soruşturmaya tabi tutuluyor. İktidar dışarıda tutsaklarla gelişen toplumsal dayanışmayı geriletmek ve kontrol altında tutmak için aile duyarlı çevreler üzerinde baskı mekanizmalarını devreye koyuyor.
HAPİSHANELERDEKİ SORUNLAR
Siyasi tutsakların kaldığı hapishanelerde kötü koşulların düzeltilmesi bir yana günden güne giderek daha da derinleşiyor. Sıcak suyun haftanın belirli gün ve saatlerde verilmesi ve bunun da hapishane yönetimlerinin keyfine göre belirlemesi yaşam koşullarını daha da zorlaştırıyor. Salgın süreci ile tutsakların birçok etkinliği askıya alındı. Örneğin salgın nedeniyle kaldırılan spor etkinliği hakkı birçok hapishanede hala verilmiyor. Birçok hapishanede aileler tarafından gönderilen eşyalar keyfi bir biçimde ya alınmıyor ya da tutsaklara geç veriliyor. Yemeklerin kötü oluşu ve kantin fiyatlarının yüksek oluşu da hapishanelerde yaşam koşullarını daha da zorlaştırıyor. Tutsakların yakınlarını ziyaret etme hakkı ve yakınlarının cenazelerine katılımı ise tümüyle keyfi kararlarla değerlendiriliyor.
Siyasi tutsaklara yönelik iletişim cezaları da ayrı bir sorun olarak duruyor. Keyfi olarak yasanın dışına çıkan hapishane yönetimleri, tutsakların haftalık aile ile telefon görüşmelerini çoğu zaman engellerken, tutsakların iç görüşme haklarını kullanmasına da çoğu zaman izin verilmiyor.
Bu duruma tepki veren siyasi tutsaklar ya tek kişilik hücrelerle ya da sürgün marifeti ile cezalandırılıyor.
HASTA TUTSAKLAR ÖLÜME TERK EDİLİYOR
Hırsızlık, cinayet, tecavüz gibi yüz kızartıcı suçlardan cezaevine girenler af ile çıkarken, siyasi tutsaklara ise düşmanlık hukuku uygulanıyor. Siyasi tutsakların hastane başvuruları hapishane yönetimleri tarafından keyfi bir şekilde geciktiriliyor. Hastaneye geciktirilen sevk yüzünden birçok hasta tutsağın sağlık durumu daha da kötüleşti. İHD’nin Nisan 2022 yılının verilerine göre hapishanelerde 651’i ağır olmak üzere bin 517 sağlık durumu ağırlaşan tutsak bulunmaktadır.
Hasta tutsaklardan Mehmet Emin Özkan’ın yaşlı ve cezaevinde kalma koşullarının kalmadığı şeklindeki hastane raporları sonrası, cezası sadece 3 ay ertelendi. Yine ALS hastası olan ve yüzde 84 engelli olan Abdülkadir Kuday, sağlık durumunun hapishanede kalmaya müsait olmamasına rağmen cezasının ertelenmesi için yapılan başvurular dikkate alınmıyor. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan af yetkisini kullanarak, birçok insanı öldürmekten tutuklu bulunan Hizbullah liderlerinin tahliye olmasının önünü açtı. Kürt hasta siyasi tutsaklara yönelik ise düşmanca tavırlar, devletin tüm mekanizmalarının işbirliği ile sistematik olarak sürdürülüyor.
Adli Tıp Kurumu ise siyasi hasta tutsaklara yönelik ayrımcılığın ve zulmün ikinci ayağını oluşturuyor. Ağır hastalara sürekli "hapishanede kalabilir" yönünde rapor düzenleyerek, hükümetten bağımsız hareket etmeyen bir kurum olarak işlevini sürdürüyor.
SİYASİ TUTSAKLAR YENİ İNFAZ YASASININ DIŞINDA TUTULDU
İnfaz yasasında yapılan değişiklikler sonucu, Covid-19 izninde bulunan adli tutukluların denetimli serbestliğe ayrılmalarına izin verilecek ve cezasının tamamlanmasına 5 yıl ve daha az süre kalanlar tekrar cezaevine dönmeyecek. Söz konusu kişilerin kalan süreleri, denetimli serbestlik altında infaz edilecek.
Yasada yapılan değişikliğe göre, 31 Temmuz tarihinden itibaren kapalı ceza infaz kurumunda bulunan ve cezasının belirli bir süresini bu kurumda geçiren tutuklular “İyi halli” olmak şartı ile 3 yıl daha erken açık ceza infaz kurumuna ayrılabilecek. Bu hükümler cezalarının süresine göre en az 3 ay açık ceza infaz kurumunda kalmak koşulu ile 3 yıl daha erken denetimli serbestliğe ayrılabilecek. Siyasi tutsaklar ise açık ceza infaz kurumuna erken ayrılma veya denetimli serbestliğe erken ayrılma düzenlemelerinde yararlandırılmayacak. Türk hukuk sisteminin siyasi tutsaklara yönelik ayrımcı ve lehte olan infaz düzenlemeleri ‘Terörle Mücadele Kanunu’nun 5. Maddesi uyarınca verilen cezaların yarı oranda artırılması şeklinde aleyhte düzenliyor. Cezaların yarı oranında artırılması, lehte olan infaz düzenlemelerine rağmen ayrımcılık yapılarak siyasi tutsakların infazları yakılıyor.
İnfaz yasasındaki değişikliğin siyasi tutsaklara uygulanmamasının Kürt düşmanlığı zihniyetinden kaynaklandığını ifade eden Yeşil Sol Parti Mêrdîn Milletvekili Kamuran Tanhan, yapılan her düzenlemenin Kürt siyasi tutsakların faydalanmaması üzerine kurgulandığını ve bunun da siyasi tutsaklara yönelik hukuksuzluğu derinleştirdiğini söylüyor.
‘İNFAZ YASASI KÜRT DÜŞMANLIĞI ÜZERİNDEN KURGULANMIŞ’
Bu durumun ayrımcı ve anayasada yer alan eşitlik ilkesine aykırı olduğunu belirten Tanhan, “Kürt düşmanlığı üzerinde kurgulanan hukuki düzenlemeler mevcut yasalara aykırı. Ancak kendi hukukunu bile çiğneyen bir siyasi iktidar anlayışı ile karşı karşıyayız. Yeni infaz yasasında Kürt düşmanlığı göze çarpıyor. Siyasi iktidar bu konuda sorumsuz ve düşmanca davranarak tutsaklar arasındaki ayrımcılığı derinleştirmiştir” diyor.
‘İYİ HALLİ OLMAK’ ŞARTI BİAT ETTİRMEK İÇİN ŞANTAJDIR
Söz konusu uygulamanın Anayasa'nın 10. Maddesi’nin eşitlik ilkesine aykırı olduğunu belirtene Tanhan, hükümetin bu düzenleme ile kendi çetelerini cezaevinden çıkarmayı hedeflediğini savunuyor. Tanhan, “Siyasi tutsaklar bu düzenleme dışında tutulmuştur. ‘Kürt annesini görmesin’ mantığı ile yapılan bir düzenleme. Kendi yasa ve anayasasına aykırı olarak verilen cezayı tamamlayan tutsaklar, sudan bahaneler ile tahliye edilmiyor. Üç yıl erken tahliye gibi bir durum siyasi tutsaklar için değil, kendi çeteleri ve adli suçlular için eklenen bir düzenlemedir. Ayrıca ‘iyi halli olmak’ deyimini bir tehdit, bir tuzak, bir biat etme olarak ele almak gerekir. 2016 yılından sonra her kurumda olduğu gibi ceza infaz kurumlarında, infaz hakimlikleri ve cezaevi savcıları faşist zihniyette olanlara özel görevlendirmeler ile yapıldı. Hukuka ve hayatın gerçeklerine uymayan eylemler bu zihniyetten kaynaklıdır. Bu düzenleme uluslararası ve anayasaya aykırıdır” değerlendirmesinde bulunuyor.
'HUZUR HAKKI' ADI ALTINDA DAHA ÇOK PARA ALMAK İÇİN Mİ İNFAZLAR YAKILIYOR?
Yüzlerce siyasi tutsak cezasını doldurmasına ve ‘şartlı salıverme’ hakkı Cezaevi İdare ve Gözlem Kurulu tarafından ‘iyi hal’ değerlendirmesi adı altında engelleniyor. ‘İyi hal’ adı altında yapılan değerlendirme ise, siyasi tutsaklara itirafçılık dayatmasıdır. Bunu kabul etmeyen tutsakların disiplin cezaları adı altında infazları yakılıyor. Cezaevi İdare ve Gözlem Kurulu’nda bulunan memurlar ise, bu işlemlerden dolayı ‘Huzur hakkı’ adı altında ekstra maaş alıyor.
HUZUR HAKKI İLE İLGİLİ DÜZENLEME
2020 yılında yapılan düzenleme ile infaz yasasına eklenen “5275 sayılı Kanunun 89. Maddesinin 3. Fıkrası uyarınca oluşturulan İdare ve Gözlem Kurulu'na, Türk Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ile izleme kurulundan katılan üyelere, katıldıkları her bir toplantı günü için memur maaş katsayısının (500) rakamı ile çarpımı sonucu bulunacak miktarda huzur hakkı ödenmesi ile ilgili işlemlerin yapılmasını sağlar” ek bir madde ile bu durum yasallaştı. Bu düzenleme ile her infaz yakma için o kurulda yer alan kişilere ödenek ödenmektedir. Bu da tutsaklara yönelik üretilen bahanelerin keyfi olduğu düşüncesini haklı çıkarıyor.
İNFAZ YAKMALAR ‘KANUNLARIN GERİYE YÜRÜMEZLİĞİ’ İLKESİNE AYKIRI
Hukuk dışı bu uygulamalarla, siyasi tutsakların ağır bedeller sonucu elde ettiği kazanımların ortadan kaldırılması hedefleniyor. Türk hukuk hiyerarşisi içinde bireysel başvuru kapsamında avukatların üst mahkemelere yaptığı itirazlar ise işleme konulmuyor.
Siyasi amaçlarla işletilen hukuk mekanizmalarını değerlendiren Tanhan, şunları söylüyor: “Türkiye bir hukuk devleti olmaktan çıktı. Tek kişinin iradesine bağlı bir hukuk işleyişi sürdürülüyor. Tüm hukuk devletlerinde ve uluslararası sözleşmelerde çıkarılan kanunlar aleyhte olması durumunda geriye yürümeyeceği ilkesi bulunmaktadır. Hukukta buna ‘Kanunların geriye yürümezliği ilkesi’ denilir. Özellikle siyasi Kürt tutsaklara karşı son zamanlarda yapılan infaz yakmalar en başta bu evrensel ilkeye aykırıdır. Çünkü bugün siyasi tutsaklara yönelik suç olarak tanımlanan eylemler, daha önce bu eylemi gerçekleştiren kişi hakkında bir ceza verilmesi -bu ilke uyarınca- mümkün değildir. Son zamanlarda yapılan infaz yakmalarına gerekçe yapılan cezalar 1990’lı yıllara ilişkindir. Dolayısıyla aleyhte bir düzenlemenin buna uygulanması hukuken mümkün değildir.”