Pirsûs’tan 8 yıl sonra yine yıkılmış bir kente yolculuk…

8 yıl önce Pirsûs Katliamında birçok yoldaşını kaybeden Merve Nur İşleyici, yine yıkılmış bir şehirde, yine çocuklar için bir şeyler yapmaya karar verdi ve yoldaşlarıyla birlikte depremin yaşandığı kentlerden biri olan Hatay’a gitti.

20 Temmuz 2015 yılında Riha'nın Pirsûs (Suruç) ilçesinde bulunan Amara Kültür Merkezi’nde savaşın yıktığı Kobanê’ye destek ve yaraların sarılmasına yardım etmek için gitmek isteyen sosyalist gençlerden 33’ü, DAİŞ’in canlı bomba saldırısında katledildi. Katiller ve onlara emir verenler hala yargılanmadı. Pirsûs Katliamında yaralanan, katliama tanık olan sosyalist gençler ise, bu sekiz yıl içerisinde hem hayata tutunmak hem de yoldaşlarının hayallerini gerçekleştirmek için çabalayıp durdu. 

Merve Nur İşleyici de bu sosyalist gençlerden biri. Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu Üyesi olan Merve Nur, Kobanê’ye gitmek için Pirsûs'a gidenler arasındaydı. Orada gözlerinin önünde yoldaşları katledildi. Kendisinin de kulağında kısmi işitme kaybı yaşandı. 

Merve Nur, lise yıllarından beri sosyalist mücadele içerisinde olan biri. Lise yıllarında Liseli Öğrenci Birliği ile sosyalist mücadele ile tanışan Merve Nur, o yıllarda yaşanan şifre skandalı sonrası Türkiye ve Kurdistan’da yapılan protestolarda yerini aldı. Sonrasında mücadeleye üniversitede devam etti. 

Pirsûs Katliamından sonra 5 yıldan fazla bir süre cezaevinde yatan İşleyici, sonrasında BEKSAV bünyesinde çalışmalarını sürdüren Tiyatro İmge’de tiyatro çalışmalarına katıldı. Bugünlerde Düş Gezginleri adlı bir interaktif çocuk oyunu oynayan grup, son olarak Türkiye ve Kurdistan’da on binlerce kişinin ölümüne neden olan depremden etkilenen illere gidip çocuklarla birlikte oyunlarını oynadılar. 

Merve Nur, Kobanê’ye gitme nedenini ve yaşananları şöyle anlattı: “Suruç’a niye gittik? Sonuçta orada, sınırların ötesinde bir kent vardı; bu kenti yeniden inşa etmek için arkadaşlarımızla birlikte yola çıkmak istiyorduk. Biz zaten oraya gitmeden önce şunu düşündük. Biz bu yaz kıyılarda mı olmalıyız yoksa yıkılan bir kente gidip oranın yaralarını mı sarmalıyız? Orada bir şeyler mi yapmalıyız? Bizde şu an böyle bir şey varken, halkın bize ihtiyacı varken kıyılarda olamayacağımızı, deniz kenarlarında, bildiğimiz yaz kamplarında olamayacağımızı söyledik ve kampanyamızı oluşturduk. 

Çocuk parkı, orman, kütüphane, kimin elinden ne gelirse onu yapacaktık. Ama o atmosferi, oranın atmosferini solumak istiyorduk. Gidip, hayal ettiğimiz şeyleri gerçekleştirmek istiyorduk. Ben daha önce Kobanê sınırında yapılan sınır nöbetine de gitmiştim. Orada yalnızca üç gün kalmıştım ama o kısa sürede bile kendindeki değişimi görüyorsun. Giderken kaygılar taşıyorsun. Sonuçta normal şartlarda bir yer değil ama oraya gittiğinde fiziksel koşulları kendinin dışında görüyorsun. Oraya giderken barınma, beslenme, hijyen gibi kaygılar taşıyorsun ama oradayken böyle bir şey aklına gelmiyor; çünkü oradaki kolektif yaşamı görüyorsun, yardımlaşmayı görüyorsun. 

Kulağınla işitip gözünle görebiliyorsun. Hemen o sınırın ötesinde bir savaş var, silah sesleri geliyor, belki birileri ölüyor. O halkın bir parçası ise burada yanı başımızda, o halkla dayanışmak isteyen insanlar yanı başımızda. Türkiye’nin dört bir yanından yardıma, dayanışmaya gelen insanlar orada. Isparta’dan onlarca genç vardı benim arkadaşlarım. Orada bir ay kaldılar ve o köyde kalırken ilk nöbetimi Kader Ortakaya ile yaptım, Rıfat Horoz’un yaptığı barakada yattım. Nasıl emek verdiklerini gördüm. Bedrettin Akdeniz de oradaydı.”

“33’LERİN DÜŞLERİNİ GERÇEKLEŞTİRDİK AMA YETMİYOR”

Pirsûs Katliamından 8 yıl sonra, yine yıkılmış bir kente, yine çocuklar için bir şeyler yapmaya karar veren Merve Nur, Tiyatro İmge ile birlikte Pirsûs Katliamından 8 yıl sonra, yine bir Temmuz ayında bu sefer başka yoldaşları ile birlikte Hatay’a gitti. 

Deprem bölgesine gitmenin biraz daha farklı bir durum olduğunu söyleyen Merve Nur İşleyici, orada toplumsal bir yıkım yaşandığını, insanların içe dönük bir hesaplaşmaya girdiğini, kendilerinin de bu toplumsal yıkım karşısında sanat boyutuyla bir şeyler yapmak istediklerini belirterek şunları dile getirdi: “İnsanlar toplumsal olarak bir yıkım yaşadı, içine dönük bir şey yaşadı. Biz de sanat boyutuyla bir şeyler yapılması gerektiğini düşündük. Arkadaşlarımız şunu dedi; biz duramayız, gitmeliyiz. Diğer sanat kurumlarına çağrı yaptılar, “Gelin, buradaki insanlarla, çocuklarla, gençlerle ilgilenin. İnsanların buna ihtiyacı var. Burada zaten çok büyük bir yıkım var ve burada, bu insanların yanında olunması gerekiyor” dediler ve birçok kente de gittiler.”

Yolculuk boyunca hem Kobanê’ye hem de Hatay’a gitme isteklerinin nedenlerini düşündüğünü söyleyen Merve Nur, 8 yıl sonra yine yıkılmış bir kente; ama bu sefer 33’lerin düşlerini gerçekleştirmeye gittiğini anladığını belirterek, “Benim gidişim yine Temmuz ayına denk geliyordu. Yine yıkılan bir kente gidiyoruz. Biri savaşın yarattığı yıkım; bırakmadılar gidelim, gidemedik, diğeri de sistem temelli bir yıkım. Sonuç olarak her ikisinde de yıkım var. Biri insan eliyle, diğeri de sistemin neticesi olarak yıkılmış bir kent ve bunu şöyle gördüm. Orada gerçekleştiremediğimiz düşün, bu kez onlara gidiyormuş gibi düşündüm. 33’lerin bir düşü vardı, sekiz yıl sonra o düşü gerçekleştirdim.

Gittikleri şehirde polis taciziyle, devletin engellemeleriyle karşılaştıklarını, halka dokunduklarını gören devletin yine onları rahatsız etmek için uğraştığını vurgulayan İşleyici, “Biz bir oyunu gerçekleştirmek için bir yere gitmiştik, orada daha önce İslamcıların oynadığı bir oyun oynanmıştı; o mahalleye gittik. Aileler önce tedirgin oldu; daha önceki gibi olmayacak değil mi diye. Biz oyunumuzu sahnelerken hemen köşede iki jandarma gördük. Sonra o jandarmalar çok kalabalık oldu, beraberinde polis de olduğu söylendi. Bizi oradan izlediler. Bittiğinde de hiçbir şey olmamış gibi davranmaya devam ettiler.  Biz sokak tiyatrosu yapıyoruz, yıkılmış bir kentteyiz, sahilde oynadığımızda polisler telsizlerini göstererek taciz ettiler. Oradaki çocuklar, aileler mutlu olduğu halde bunu yaptılar. 

33’lerin düşlerini gerçekleştirdik Hatay’da ama yetmedi. Tekrar gideceğiz, çocuklarla bir şeyler gerçekleştireceğiz. Zaten oraya gidip dönünce duramıyorsun, yeniden gitmek istiyorsun. Bu kez sana yetmiyor; eylemin içinde olmak, orada olmak istiyorsun. Bir yandan da oradaki insanları gözlemliyorsun. Depremi yaşamış insanların, insanlar için emek vermesine şahit oluyorsun. Sen de bu atmosferi daha fazla solumak istiyorsun. O adımı attıktan sonra bırakıp gitmek istemiyorsun” diyerek konuşmasını sonlandırdı.