Tarihi üç Newroz mektubu

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan 2013’ten başlayarak 2015’e kadar her Newroz’da barışın ağlarını ördü mektuplarında. Sürecin artık Türkiye ve Ortadoğu halkları için demokratik siyaset olduğunun altını çizdi.

Ortadoğu haklarının bahar bayramı olarak kutladığı Newroz, Kürt halkı için sadece baharı karşılama değil aynı zamanda direnişin de simgesi. Katliamların olduğu, barışın deklare edildiği ve binlerin Demirci Kawa’nın ateşini bir arada yakmaya geldiği bir simge bu. O yüzdendir ki Kürt halkının mücadele hafızası için de dönüm noktasıdır.

Birçok katliama, baskıya, yasağa rağmen Newroz tarihi, Türkiye ve Kuzey Kürdistan için barışın da dönüm noktalarından biri oldu.

Amed’deki 2015 Newroz’u bunlardan biri. Sadece 2015 değil, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 2013’ten 2015’ye kadar kaleme aldığı Newroz mektupları, bu süreçteki barışın da tarihini anlatan nitelikte. Bu mektuplar sürecin başlangıcından barışın ilanına kadar giden bir yolda Amed’de milyonların önünde okundu.

İLK BARIŞ MÜJDESİ 2013’TEN

2015’e gelmeden önce aslında o barış mesajına giden yol, öncelikle 2013’te döşendi. Abdullah Öcalan, 2013’ten başlayarak mesajlarıyla barışın ağlarını örmeye başlamıştı. İlk olarak 2013’teki mesajında yeni bir sürecin başladığını söylüyordu. Bu süreç siyasal bir süreçti. Zira mücadelenin artık bir “noktaya” ulaştığının altının çiziyordu. Abdullah Öcalan’ın mesajındaki o kısım şöyle:

 “Newroz ateşiyle yüreği tutuşan, meydanları hınca hınç dolduran yüz binler, milyonlar artık barış diyor, kardeşlik diyor, çözüm istiyor. İçinde doğduğumuz çaresizliğe, bilgisizliğe, köleliğe karşı bireysel isyanımla başlayan bu mücadele, her türlü dayatmaya karşı bir bilinci, bir anlayışı, bir ruhu oluşturmayı amaçlıyordu. Bugün görüyorum ki, bu haykırış bir noktaya ulaşmıştır.

Bizim kavgamız hiçbir ırka, dine, mezhebe veya gruba karşı olmamıştır, olamaz. Bizim kavgamız ezilmişliğe, bilgisizliğe, haksızlığa, geri bırakılmışlığa her türlü baskı ve ezilmeye karşı olmuştur. Bugün artık yeni bir Türkiye’ye, yeni bir Ortadoğu’ya ve yeni bir geleceğe uyanıyoruz. Çağrımı bağrına basan gençler, mesajımı yüreğine katan yüce kadınlar, söylemlerimi baş-göz üstüne diyerek kabul eden dostlar, sesime kulak kesilen insanlar; bugün yeni bir dönem başlıyor. Silahlı direniş sürecinden demokratik siyaset sürecine kapı açılıyor. Siyasi, sosyal ve ekonomik yanı ağır basan bir süreç başlıyor; demokratik hakları, özgürlükleri, eşitliği esas alan bir anlayış gelişiyor.”

2014’TE ÇATALLAŞMAYA BAŞLAYAN SÜRECİ İŞARET ETTİ

Kürt Halk Önderi’nin 2013’te Newroz alanında okunan bu mesajı, bir çözüm sürecinin de başlangıcıydı. PKK’nin geri çekilmesiyle başlayan bu süreçte AKP birçok noktayı ağırdan aldı. O yüzdendir ki Abdullah Öcalan’ın yazdığı bu üç tarihi mektup sürecin başlangıcı, işleyişi ve deklarasyonu anlatan tarihi belgeler niteliğinde.

2014’te yazılan mektuptaki bir kısım özellikle Türkiye halkına seslenişti. Zira Abdullah Öcalan 2013’te ve daha sonra 2015’te yazacağı bu tarihi mektuplarda genellikle tek bir coğrafyadan bahsetmiyordu; Türkiye ve Ortadoğu’dan bahsediyordu. Çünkü Abdullah Öcalan’ın işaret ettiği bu iki coğrafyanın barışı, birbirini etkileyen bir devinim içindeydi. 2014’te Türkiye halkına ve bir coğrafyaya seslenme sebebiyse barış fırsatının iyi değerlendirilmesiydi. Zira Abdullah Öcalan burada aksaklıklara ve ağırdan alınan barışın heba olabileceğine işaret ediyordu:

TÜRKİYE HALKINA SESLENDİ

“Sevgili Türkiye halkı!

Tarih bize göstermiştir k,i eğer kararlı bir barış önderliği sergilenmezse tarihsel sorunlar bildiğini okur ve genellikle çok kayıplı dönüşümlerle cevaplarını üretirler. Önümüzde en yakıcı bir şekilde cevap bekleyen şey, birbirini tekrarlayan darbelerle mi yoksa tam ve radikal bir demokrasiyle mi yola devam edeceğimiz sorusudur.

Son Newroz’dan bugüne yaşadığımız güncel somut durum tam da çatallaşmaya başlayan bu yol ayrımını ifade etmektedir. Ya son 200 yıllık kapitalist moderniteye dayalı komplocu-darbeci rejim kendini yeniden restore ederek sürdürecektir ya da tarihsel rotasına oturtulmuş Türk-Kürt ilişkileri en kapsamlı demokratik reformlardan geçerek demokratik anayasal bir rejimle komplocu-darbeci mekanizmaları parçalayarak çözümlenecektir. Bütün ara yollar ve geçici biçimler artık miadını doldurmuştur.

Şu ana kadar yürütülen bir diyalog süreciydi ve önemliydi. Bu süreçte iki taraf da birbirlerinin iyi niyetini, gerçekçiliğini, yeterliliğini test etmiştir. Bu testten hükümetin ağırdan alma, tek taraflı yürütme, yasal temelden kaçınma ve uzatma tutumuna rağmen iki taraf da barış arayışından kararlılıkla çıkmıştır. Gel gelelim; diyalog süreçleri önemli olmakla birlikte bir bağlayıcılık içermezler. Bundan dolayı da kalıcı bir barış için yeterli güvence oluşturamazlar. Gelinen noktada müzakere sistematiği için yasal bir çerçeve kaçınılmaz olmuştur.

Barış savaştan daha zordur ama her savaşın da mutlaka bir barışı vardır. Biz direnirken korkmadık, barışırken de korkmayacağız.”

TARİHİ 2015 MEKTUBU

Tarihi 2015 Newroz mektubunun okunacağı Amed, yine milyonların akınına uğradı. Abdullah Öcalan’ın barış ve demokratik siyaseti savunduğu Ortadoğu savaş içindeydi. Abdullah Öcalan, bu mektubunda savaşlara ve emperyalizmin yakıcı sonuçlarına değindi öncelikle:

“Emperyalist kapitalizmin ve despotik yerel işbirlikçilerinin tüm dünyaya dayattığı neo liberal politikaların yol açtığı kriz, bölgemiz ve ülkemizde çok yıkıcı bir şekilde yaşanmaktadır. Halklarımızın ve kültürlerinin etnik ve dini farklılıkları, bu kriz ortamında, anlamsız ve acımasız kimlik savaşlarıyla tüketilmektedir. Ne tarihi ne çağdaş ne de vicdani ve siyasi değerlerimiz bu tabloya asla sessiz ve bigâne kalamaz. Bilakis acil bir müdahale, dini inançlarımız, siyasi ve ahlaki sorumluluğumuzun gereğidir.”

DOLMABAHÇE MUTABAKATI

Abdullah Öcalan’ın asıl vurgularından biriyse Dolmabahçe’de yapılan mutabakattı: “Tarih ve halklarımız bizden dönemin ruhuna uygun bir demokratik çözümü ve barışı talep etmektedir. Bu temelde tarihi Dolmabahçe Sarayı’nda, hepimizce resmen ilan edilen on maddelik deklarasyon temelinde yeni bir süreci başlatma görevi ile karşı karşıyayız.

Deklarasyon gereği ilkelerde mutabakat oluşmasıyla birlikte PKK'nin Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı yaklaşık kırk yıldır yürüttüğü silahlı olan mücadeleyi sonlandırmak ve yeni dönemin ruhuna uygun siyasal ve toplumsal strateji ve taktiklerini belirlemek için bir kongre yapmalarını gerekli ve tarihi görmekteyim. Umarım ilkesel mutabakata en kısa sürede varıp, Parlamento üyeleri ve İzleme Heyetinden teşkil edilen bir Hakikat ve Yüzleşme Komisyonu’ndan geçerek bu kongreyi başarıyla realize etme durumunu yaşarız. Bu kongremizle birlikte artık yeni dönem başlamaktadır. Bu yeni dönemde, Türkiye Cumhuriyeti dahilinde özgür ve eşit anayasal yurttaşlık temelinde demokratik kimlik sahibi demokratik toplum olarak, barış içinde ve kardeşçe yaşama sürecine giriyoruz.”

‘ORTADOĞU'NUN DEMOKRATİK ORTAK EVİNİ İNŞA ETMEYE ÇAĞIRIYORUM’

Abdullah Öcalan, 2013 mektubunda olduğu gibi sadece Türkiye için değil Ortadoğu için de barış talebini dile getirmeye devam etti: “Bilmeliyiz ki Ortadoğu üzerindeki emellerinden vazgeçmeyen emperyalist güçlerin yol açtığı son zorbalık IŞİD görüntüsünde ortaya çıkmıştır. Barbarlığın bile anlamını zorlayan bu örgüt, kadın çocuk demeden, Kürtler, Türkmenler, Araplar, Êzidîler ve Asuri-Süryaniler başta olmak üzere bütün bölge halklarına ve inançlarına dönük vahşice katliamlar sergiledi.

Artık gün, bu acımasız ve yıkıcı tarihi sonlandırıp gerçek geçmişimize uygun barış, kardeşlik ve demokrasiye geçiş yapma günüdür. Doğru bildiğim ve inancım gereği; çatışmacı, tüketici, yıkıcı milliyetçiliğin doğurduğu ulus devletleri demokratik siyasetle aşarak açık demokratik kimliklerle bir ortaklaşmaya geçmenin mecburiyetidir. Bunun için ulus devletleri kendi içinde demokratik siyasetle demokratik ortaklaşmanın yeni bir türünü gerçekleştirmeye ve yine ulus devletleri kendi aralarında Ortadoğu'nun demokratik ortak evini inşa etmeye çağırıyorum.”

‘EŞME RUHU’

Abdullah Öcalan, mektubunda son olarak “Eşme ruhunun” halklar arasında yeni tarihin sembolü olarak selamlayacaktı: “Ayrıca bugün vesilesiyle mahşeri topluluğunuzun ezici çoğunluğunu teşkil eden özgürlüğe kanat çırpan kadınları ve gençleri önümüzdeki dönemin ekonomik, sosyal, siyasal ve güvenlik alanlarında özgürlük ve eşitlik mücadelesinde en aktif bir biçimde yer almaya ve başarmaya çağırıyorum. Ayrıyeten hem bölgemiz için hem de uluslararası dünya için büyük anlamı olan Kobanê direnişini ve zaferini selamlıyorum. Bu temelde gelişen 'Eşme ruhunu' halklarımız arasında yeni tarihin sembolü olarak selamlıyorum. Yukarıda belirlemeye çalıştığım tüm bu saptamalar, tek cümleyle tarihimizin ve güncelliğimizin toplum olarak yeniden revizyonu, restorasyonu ve yeniden inşası için değerli bir çağrıdır.”