İmralı’da uygulanan tecrit, iki yıldır aralıksız devam ediyor. Son olarak TELE 1’den Gazeteci Merdan Yanardağ’ın TV’deki bir program sırasında konuyu dile getirmesinin ardından apar topar tutuklandı. Bu olayla yeniden gündeme gelen tecrit konusu ise, yine aynı hızla kapandı.
KİMSE KONUŞMUYOR
ANF’ye konuşan Yeşil Sol Parti Muş Milletvekili Sezai Temelli, her kesim tarafından konuşulması gereken tecrit meselesinin kimse tarafından konuşulmamasına şöyle tepki gösterdi: “Merdan Yanardağ'ın açıklamasıyla beraber tecrit, Türkiye kamuoyuna bir kez daha düşmüş oldu. Türkiye kamuoyu açısından çok ihmal edilen bir konu bu. Aslında Türkiye siyasetini de, bölge siyasetini de yakından ilgilendiren belki de en önemli konuların başında Abdullah Öcalan'a uygulanan tecrit geliyor. Çünkü bunu çok iyi biliyoruz ki, Türkiye siyasetinin önünde bu engel olduğu sürece siyaset özgürleşemiyor. Demokratikleşme meselesi yönünde adımlar atılamıyor ve otoriter rejim adeta bundan besleniyor.
Bunun rahatsızlığını duymayan yok aslında, fakat bunu dile getiren de yok. Toplumun geniş kesimleri hukuksuzluktan, adaletsiz bahsediyor, siyasetin neden böyle bir yere sürüklendiği konusunda birçok açıklama geliyor. Ama bunun en temel nedeninin ne olduğu konusunda kimse konuşmuyor. Ne Kürt meselesini konuşuyorlar ne de bu meselenin en önemli çözüm adımı olacak olan İmralı tecridinin kalkmasını konuşuyorlar.”
İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ ÇERÇEVESİNE SIKIŞTIRILMAYA ÇALIŞILDI
Temelli, bu meselenin hızla gündeme gelip yine hızla gündemden düşmesini de şöyle eleştirdi: “Merdan Yanardağ'ın biraz da ironi ile dile getirdiği konu, bir anda Türkiye kamuoyuna hızlı bir giriş yaptı ama aynı hızla da yine çıktı. Mesele sadece ifade özgürlüğü çerçevesine sıkıştırılmaya çalışıldı. Bir de öyle bir nefret söylemiyle hedef gösterildi ki, bu tartışmayı sürdürmek isteyenler yine sessizliğe gömüldü. Kamuoyu bunu mutlaka tartışmalı. Tecrit sisteminin sonlanması konusu ister ifade özgürlüğü, ister insan hakları kapsamında olsun; ister hukuk devleti, ister siyasi özgürlükler ve siyasetin Türkiye'deki gelişmeleri hakkında olsun mutlaka konuşmak gerekiyor. Fikirlerine karşı olabilirsiniz ama siyaseten muhatap almak zorundasınız. Siyasetçilerin payına düşen budur. Hukukçuların, hukuk devletini savunanların, insan hakları mücadelesi verenlerin; Türkiye'deki demokratikleşme için çaba harcayan herkesin bunu gelmez görmezden gelerek ortaya koymuş olduğu görüşlerin bir şey ifade etmediğini, geride bıraktığımız sekiz yıl boyunca yaşadık. Dolayısıyla bir mesafe kat edemedik.
Hala çok ciddi sorunlarla boğuşan bir ülkede yaşıyorsak ve giderek otoriterleşmenin dozu artıyorsa ve bundan dolayı da herkesin payına ister siyaseten, ister iktisadi açıdan çok olumsuz şeyler düşüyorsa, artık bunun için bir adım atmak zorundayız. Ben bu konunun ciddi anlamda tartışılması gerektiğine inanıyorum. Tabii bu tartışmayı kamuoyunun, bütün çevrelerinin sürdürmesi, bu duyarlılığın her yere sirayet etmesi gerekir. Hem hukuki, hem insan hakları olarak hem de siyaseten tartışmanın çok boyutlu sürdürülmesinin önemli olduğunu düşünüyorum. Fakat bu tartışmayı sürdürürken şunu da unutmayalım; 24 yıldır tecrit koşullarında yaşayan bir insan var. Her türlü hak gasbıyla karşı karşıya. Bu hak gasplarının bir an önce sonlanması konusunda da artık herkes inisiyatif almalıdır. Bu kabul edilebilir bir durum değildir. Siyaseten tartışmaları sürdürürken de bir yanıyla da bu insanlık dışı uygulamanın sürdüğünü de unutmamamız gerekiyor. Bu açıdan hukukçulara, tıpçılara, insan hakları örgütlerine, sivil toplum örgütlerine çok çok önemli sorumluluklar düştüğünü özellikle belirtmek isterim.