Türk devletinin suç örgütü: Koruculuk

Türk devleti, koruculuğu Kürtlere karşı bir suç örgütü olarak kullandı, kullanmaya devam ediyor. Katliamdan uyuşturucu ticaretine, işkenceye, tecavüze kadar pek çok suç koruculara işletildi ve Türk devleti-yargısı da bu suçlara arka çıktı.

Devletin köy boşaltmalarında, yakıp yıkmalarında korucular kullanıldı. Korucular, köylülerin mallarına, arazisine, köyün hayvanlarına çöktü ve devamında, faili meçhullerde kullanıldı; asit kuyularına atmalarda yine bu korucular kullanıldı. Bugün ise paramiliter ordu haline getirilip sınır ötesi operasyonlarda kullanılıyor.

Kürt Özgürlük Mücadelesinin 15 Ağustos’ta yeni aşamaya geçmesiyle Türk devleti, devşirme Kürt arayışına girdi. Devlet aklında yanan ilk ampul koruculuk oldu. Turgut Özal hükümetinin 26 Mart 1985 tarihindeki 3175 sayılı kanunu ve İçişleri Bakanlığı’nın Geçici Köy Koruculuğu yönetmeliği ile “Köy sınırı içinde herkesin ırzını, canını ve malını korumak için köy korucuları bulundurulur" gerekçesi uydurularak koruculuk devreye sokuldu. 1985'te 22 ilde yürürlüğe giren köy koruculuğu, 1993 yılından itibaren 13 ilde de uygulanmaya başladı ve toplam sayı 35'e çıktı. Korucu  sayısı yıllar içinde arttı ve Mayıs 2023 rakamlarına göre 57 bin 584'ü “güvenlik korucusu”, 17 bin 600 ise “gönüllü korucu” olmak üzere toplam sayı 75.184’e ulaştı.

38 yılda insan öldürmeden işkenceye, kaçırmadan gasba, silah kaçakçılığından dolandırıcılığa, ırza geçmeden köy yakmaya, köy boşaltmadan uyuşturucu madde kaçakçılığına, gerilla cenazelerine işkence yapmaya kadar işledikleri suçlara bakıldığında 1985’ten bugüne korucular, devletin suç şebekesine dönüşmüş durumda.

21 yıl önce iktidara geldiğinde koruculuğu kaldıracağını taahhüt eden AKP, koruculuğu kaldırmak yerine koruculuğu kalıcı bir sistem haline getirdi ve köylerden kentlere, sınır içinden sınır dışına taşıdı. Koruculuk, ilk çıkarıldığı dönemde “geçici” ve “köy koruculuğu” olarak oluşturulan bu paramiliter örgütlenme iken, 15 Temmuz 2016 sonrasında yapılan düzenlemelerle yeni bir ordu görünümüne kavuştu. Kürtçe bildikleri için “mayın eşeği” misali kullanılan korucular; asker, jandarma, polis ile birlikte köy ve şehirlerde ve hatta sınır ötesinde soykırımcı-işgalci saldırılara katılıyor. Eskiden yasal dayanağı olmadan çalıştırılan korucular, AKP iktidarı ile  kurumsallaştırıldı ve yasallaştırıldı.

Bu yazıda, masum bir yapı olmayan, aksine devletin en büyük suç örgütü haline gelene koruculuk sistemi üzerinde duracağız.

KORUCULUĞUN DOĞUŞU VE YAYGINLAŞMASI

Kökleri Hamidiye Alaylarına dayanan koruculuk sistemi 12 Eylül Darbesi sonrası Kürt Özgürlük Hareketi’ni (KÖH) bastırmak için devlet tarafından geliştirildi. 12 Eylül sonrası devletin ‘ezdik, bitirdik, yok ettik’ dediği KÖH, önce Amed zindanında direnmiş ve sonrasında 15 Ağustos Atılımı ile varlığını dünyaya ilan etmişti. Dönemin Başbakanı Turgut Özal’ın “bir grup şaki, başlarını ezeceğiz” demesine rağmen KÖH’ün halk içerisinde hızlı yükselişi engellenemedi.

Çareyi Hamidiye Alaylarını güncellemekte bulan Özal hükümeti, 26 Mart 1985 tarihinde 3175 sayılı kanun ve İçişleri Bakanlığı’nın Geçici Köy Koruculuğu yönetmeliği ile koruculuk sistemini getirdi. Koruculuk sisteminin devlet tarafından yaygınlaştırılmak istenmesinin iki nedeni olduğu söylenebilir: birincisi, yükselişi durdurulamayan KÖH’ün önüne geçmek yani yaygın söylemiyle devletin “güvenlik” kaygısı. Nitekim devlet bu kaygıdan yola çıkarak Olağanüstü Hal’in uygulandığı kentlerde yürürlüğe konan koruculuğu kabul etmeyen köylüleri zorla yerinden etti, göçertti. Halkın koruculuğu kabul etmesi için her türlü baskı uygulandı. Koruculuğu kabul etmeyenler köylerinden sürüldü, işkencelere, faili meçhule uğradı. Türk devleti koruculuğu kabul ettirmek için asker, polis, yargı, hapishane vb. tüm zor aygıtlarını kullandı.

Diğer neden ise bu güvenlik kaygısına bağlı olarak Kürdü Kürde kırdırmak, Kürtler arasında çatışma çıkarıp Kürdü sömürmeye devam etmek. Devlet, koruculuk için sadece KÖH’e karşı savaşta eli silahlı bir güç algısı yaratmak istedi. Ancak, bu sistem, Kürt toplumunun özgürlük, adalet ve eşitlik mücadelesini kırmanın yollarından biri olarak kullanıldı. Bu nedenle koruculuk sistemi ile amaç sadece korucuları çatışmalarda kullanmak olmadı, her yönüyle, fikirsel, duygusal ve militer olarak bu insanları kendine bağlama çabası vardı devlette. Böylelikle, Kurdistan’da hakimiyeti sadece silahla değil, aynı zamanda Kürt halkını birbirine düşürerek, biat etme duygusunu yerleştirerek kurma çabası vardı.

Devlet bu amacını gerçekleştirmek için birkaç temel yol izledi. İlki koruculuk sistemini zorla dayatmasına rağmen, ismini cilalayıp değiştirdi. Koruculuk sistemi zoraki Kürt toplumuna dayatılmasına karşılık devlet “gönüllü köy koruculuğu” adını koydu. Daha sonra ise bu isim 2016-17’de “güvenlik koruculuğu” adı ile değiştirildi.

Buna bağlı olarak koruculuk sisteminde bazı değişikliklere gidildi. Özellikle öz yönetim direnişlerinden sonra 2016-2017 yıllarında köy koruculuğunun yapısında ciddi değişimler yapıldı. Yaşlı korucular emekli edildi, onların kardeş ve çocukları yeni korucu olarak alındı. Korucuların giyim, kuşam ve teçhizatları, görev parası, harcırah, ödül, operasyon tazminatı, sigorta primlerinin tamamı devlet tarafından karşılanmaya başlandı. “Yeni Kimlik Kartları” verildi, yeni cep telefonları dağıtıldı. Korucu maaşları en düşük memur maaşına endekslendi. 

Koruculara şehir dışı ve yurt dışı operasyonlara katılmaları için baskı uygulandı. Operasyonlara katılan koruculara günlük harcırah verilmeye başlandı. Koruculara uzman erbaş olabilecekleri yönünde yasal değişiklik yapıldı. Koruculuk sisteminin uygulandığı il sayısı arttırıldı. Bu dönemde yapılan en kritik değişiklik ise: Görevlerinden dolayı suç işlemeleri halinde 3 avukata kadar avukatlık ücretleri valiliklerce ödenmeye başlandı. Bir bakıma korucuların işleyeceği suçlara karşı devlet tarafından korunacaklarının güvencesi verildi. Böylece her türlü kirli işlere bulaşan koruculara devlet yasal koruma da sağlamış oldu. Peki devlet neden böylesi bir korumayı sağlamış olabilir? Suç şebekesi olduğu için!

KORUCULAR EROİN ŞEBEKESİ GİBİ ÇALIŞTI

Türk devleti koruculuk sisteminin suç şebekesi olduğunu biliyor ve destekliyor. Nitekim Türk İçişleri Bakanlığı'nın 1996'da "Hizmete Özel" diye hazırladığı belgelere göre, her üç köy korucusundan birinin suç işlediği ortaya çıkmıştı. Sadece 1986 ile 1996 arasındaki 10 yıllık sürede 23 bin 222 geçici köy korucusunun görevine işledikleri çeşitli suçlar nedeniyle son verildiği kayıtlara geçti. 1996’da Başbakan Necmettin Erbakan, MİT raporunu kaynak göstererek, "Güneydoğu’da koruculuk sistemi adeta eroin şebekeleri gibi çalışıyor" demişti.

İçişleri Bakanlığı'nın, 2006'da korucuların işledikleri bu suçların bir dökümünü yaptı 5.000 korucunun suç işlediğini belirledi. İşledikleri suçların dökümleri şöyle:

"Terör suçlarıyla ilgili 2.384, mala karşı işlenen suçlarla ilgili 934, şahsa karşı suçlarla ilgili 1234, kaçakçılık suçlarıyla ilgili 420 olmak üzere, toplam 5.000 civarında geçici köy korucusu suç işledi. 853 geçici köy korucusu tutuklandı.”  

İnsan Hakları Derneği verilerine göre 1985-2023 yılları arasında korucuların karıştıkları suçlar köy yakma, köy boşaltma, taciz ve tecavüz, insan kaçırma, silahlı saldırı, gasp, infaz gibi suçlar yer almaktadır. Ayrıca korucular insan öldürme, yaralama, zorla kaybetme, işkence ve kötü muamele, intihara sebebiyet verme, ormanlık alan yakma savaş suçları, insanlığa karşı suçlar, eko-kırım gibi suçlar işlemiştir.

KORUCULUK HAKKINDAKİ ÖNERGELER YANITSIZ

Suç örgütü haline gelen koruculuğun yarattığı tahribatı incelemek, araştırmak için farklı tarihlerden günümüze dek milletvekilleri tarafından yazılı-sözlü soru ve araştırma önergesi verildi. HDP ve BDP’lilerin farklı tarihlerde koruculuk sistemi hakkındaki soru önergeleri yanıtsız kaldı.

Gazeteci Burcu Karakaş ise Bilgi Edinme Kanunu çerçevesinde vatandaşlık hakkını kullandığını belirterek koruculuk sistemi hakkında İçişleri Bakanlığı ve valiliklere, köy korucularıhakkında çeşitli sorular yönelttiğini, sorduğu sorulara çoğunlukla ‘hizmete özel ve açıklanması yasak’ olduğu gerekçesiyle cevap alamadığını yazdı.

KORUCULAR ‘CEZASIZLIK ZIRHI’NDAN FAYDALANDI

 Kurdistan’da en bilinen sabıkalı simalardan biri de korucubaşı Kamil Atak idi. Atak'ın ismi çok sayıda faili meçhul cinayete  karışmasına rağmen bir süre cezaevinde kaldıktan sonra AKP yargısı onu serbest bıraktı. Kamil Atak’a karşı açılan dava sınırlı ve münferit olarak görüldü. Çünkü korucular devlet korumasına alındı. Nitekim Atak da dahil olmak üzere Kürtlere yönelik eylemlerden dolayı kimse suçlanmadı. Kamil Atak’ın tahliyesi üzerine basına demeç veren Av. Emin Aktar, "Tahliye olmaması için dosyada bütün gerekçeler vardı. Sonuçta, delilleri karartma, tanıkları baskılama ve onları yönlendirme gibi girişimlerin tümü var. Bunlar zaten tutukluluğun sürdürülmesi için yeterli gerekçeler. Mahkemeler diğer davalarda aynı tutumu göstermiyor, daha sert bir tutum sergiliyor ve tahliye etmiyor. Bizim çıkardığımız temel sonuç şu: Devlet, 'Ben bundan sonrasını yapmayacağım' diyor. Bundan sonra kimse faili meçhul cinayetlerin aydınlatılmasını beklemesin. Şu durumda JİTEM davası yok zaten. Bir ana dava var, orada da bir tek kişiye bile yakalama kararı çıkarmadılar."

ÇOCUKLARI KATLETTİLER, RAHİBİ FİDYE İÇİN KAÇIRDILAR

Korucuların en çok kirli işler gerçekleştirdiği yerlerden biri Mardin oldu. Mardin'de farklı tarihlerde korucular devletin verdiği silaha dayanarak farklı toplumsal kesimlerden insanları kaçırıp katletti. 18 Kasım 2008'de Midyat'ın Derinkaya köyünde Mehmet (9) ve İzzettin Ersoy (13) isimli çocuklar korucular tarafından kaçırıldı ve cesetleri bir kuyuda bulundu. Ancak olayın üstüne gidilmedi. Çünkü failleri koruculardı.

Mardin’deki bir başka vaka ise rahibin kaçırılması olayı oldu. 28 Kasım 2008'de Mardin Midyat ilçesi çıkışında bulunan Moryakup Kilisesi'nden Barıştepe köyüne giden 43 yaşındaki Rahip Edip Daniel Savcı'nın, köy yolunda aracı terk edilmiş bir vaziyette bulundu. Daha sonra bazı kişiler Süryani Kültür Derneği Başkanı Yohanna Aktaş'ı aradı ve Rahip Edip Daniel Savcı'yı bırakma karşılığında 300 bin euro fidye istedi. AKP medyası Rahip Daniel Savcı'nın PKK tarafından kaçırıldığını yazdı. Ancak yapılan incelemeler sonrasında rahibi kaçıranların  Şırnak'ın İdil ilçesi Karalar köyü nüfusuna kayıtlı gönüllü köy korucusu H.E'nin elebaşı olduğu 7 kişilik çete tarafından kaçırıldığı ortaya çıktı.

ZANQIRT- BİLGE KÖYÜ KATLİAMI

Korucuların işledikleri suçlar arasında kuşkusuz en çok ses getireni Zanqırt-Bilge Köyü katliamı oldu. 29 Mart 2009’daki yerel seçimlerin ertesinde KCK’nin ateşkesinin sürdüğü 4 Mayıs 2009’da Mardin’de Mazıdağı ilçesine bağlı Zanqırt-Bilge köyünde, silahlı 8-10 kişilik bir grup, 6'sı çocuk, 16'sı kadın (3'ü hamile) ve 22'si erkek olmak üzere toplam 47 kişiyi uzun namlulu makineli tüfekler ile taradı. Uzun namlulu silahlı saldırı sonucunda 6'sı çocuk, 16'sı kadın, erkek 44 kişi öldü. Olay bir anda ülkenin gündemine oturdu. 14 Nisan’daki KCK Operasyonları ile bağlantısı olduğu ve PKK tarafından gerçekleştirildiği söylendi ilk önce. Ancak kısa sürede olayın faillerinin korucular olduğu ortaya çıktı. Saldırıyı gerçekleştiren "Şıh Mehmet" lakaplı korucu Mehmet Çelebi ilk ifadesinde suçlamaları kabul etmedi ve “köyü teröristler bastı ve saldırıdan sonra biz katliam evine giderek yaralılara yardım ettik” yalanına başvurdu. Fakat yapılan araştırmadan sonra katliamı kendisinin planladığı, köylüleri taradığı ortaya çıktı.

KORUCULARA DEVLET ÖVGÜSÜ

Devlet yetkilileri farklı tarihlerde yaptıkları basın toplantılarında koruculuk sistemini ‘başarılı’ buldu. Ergenekon’dan içeri giren dönemin Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ 14 Nisan 2008’de yaptığı basın toplantısında koruculuk sistemini başarılı bulanlardandı. Başbuğ düzenlediği basın toplantısında, "Geçici ve Gönüllü Köy Korucuları bugüne kadar bu mücadelede 1.335 şehit vermişlerdir. Geçici ve Gönüllü Köy Korucularının devlet yanında bu mücadelede yer alması, sorunun etnik bir çatışma olmadığının ve Bölücü Terör Örgütünün bölge halkının desteğini sağlayamadığının da çok önemli bir göstergesidir” dedi.

24 Ağustos 2015’te Başbakan Ahmet Davutoğlu, Çankaya Köşkü’nde Anadolu Köy Korucuları ve Türk Şehit Aileleri Konfederasyonu ile bir araya geldi. Başbakan, köy korucularına “Sizler Anadolu’nun, Mezopotamya'nın korucularısınız” diye seslendi. Davutoğlu, köy korucularının PKK ile mücadelede etkin bir çaba içinde olduğunu savundu. Konuşmasında köy korucularına övgüler yağdıran Davutoğlu, köy koruculuğunun geçici bir görev olmadığını dile getirip, “Sizler geçici bir misyonun yolcuları değilsiniz. Aslında sizler Anadolu’nun, Mezopotamya'nın yaylalarını, dağlarını korurken kendi evlerinizi koruyorsunuz” diyerek, korucuları Kürtler arası savaşa motive etti.

27 Nisan 2022’de eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, korucuların “1985 yılından beri devam eden bu müessesede bayrağı onurlu bir şekilde taşıdıklarını ve bu toprakları bölmek isteyenlere fırsat vermediklerini” söyleyerek koruculara sahip çıktı.

SONUÇ YERİNE…

Sonuç olarak devlet koruculuk sistemini yaratırken, geliştirirken ve günümüzde dönüştürürken bu sistemde yer alanların suçlarına göz yumdu, suç işlemelerini teşvik etti, destekledi. Bu nedenle devlet denetiminde koruculuk en büyük suç şebekesine dönüşmüş durumda. Türk devletinin Kürtlerle savaşı sürdüğü için de yukarıdaki örnekler ve devlet temsilcilerinin açıklamalarını bir araya getirip değerlendirdiğimizde, korucuların suç işlemesi aklanmaya devam edecektir. 

Peki, bir gün bu savaş biterse, o zaman eli silahlı bu on binlerce insan, ki aileleriyle birlikte yüz binleri buluyor, ne olacak? Toplum bu kadar suça bulaşmış insanlarla ne yapacak?  Ve çok daha önemlisi Kürt toplumu içerisinde toplumsal ilişkileri derinden sarsan, çocuğu babaya düşman eden bu sistemle Kürt toplumu ne yapacak?