Uysal: İmralı’daki yasaklar şantajdır

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerinde uygulanan tecridin hukuki olmadığının altını çizen Yeşil Sol Parti Şirnex Milletvekili Newroz Uysal, görüş yasaklarının tamamının politik bir şantaj aracı olarak kullanıldığını söyledi.

Türkiye'de hukukun en fazla hiçe sayıldığı, kişiye özel hukuk uygulamalarının yaratıldığı, hukukun keyfi bir şekilde sistematik olarak politika ve siyasete alet edildiği yerin İmralı Adası olduğunu belirten Yeşil Sol Parti Milletvekili Newroz Uysal, “Orada hukuk işlediğinde, değişim yaşandığında Türkiye'de bir değişim söz konusu olabilecektir” dedi. 

ANF’ye konuşan Yeşil Sol Parti Şirnex (Şırnak) Milletvekili Newroz Uysal, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin hem Türkiye'nin iç siyaseti, iç hukuku hem de uluslararası güçlerin Türkiye'ye verdiği rolle doğrudan bağlantılı olarak ele alınması gerektiğini söyledi. Tek başına Türkiye'nin gerçekleştirdiği politik süreç olmaktan öte hem bölgesel hem de uluslararası belirleyicisi ve uygulayıcısı olduğunu savunan Uysal, şunları ifade etti: “Son yıllarda özellikle Ortadoğu'da ortaya çıkan devrimci isyan süreci ve halk ayaklanmalarından sonra aslında Sayın Abdullah Öcalan'ın paradigmasının yaşam bulabilme ihtimaline karşı bir politika ve yaklaşım değişikliği söz konusu. Bugün Abdullah Öcalan üzerinde gerçekleşen 24 yıllık tecrit, 2013-2015 sürecinden sonra derinleşen mutlak tecrit, bilhassa 27 aydır hiç haber haber alamama haline, hatta artık onu da aşan hukuki anlamda aynı zamanda politik anlamda bir süreçle karşı karşıyayız.”

ŞANTAJ POLİTİKASI YÜRÜTÜLÜYOR

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın Türkiye siyasetinde ve çözüm politikalarında belirleyici bir konumda olduğunu kaydeden Newroz Uysal, şöyle devam etti: “Hem politikalarda hem de askeri, siyasi, hukuki değişimlerde, hukuka etkisinde. Yani yargı, yasama, yürütmenin tamamına etki eden belirleyici bir pozisyon ve Türkiye'nin Kürt sorununun çözümü noktasında çözümsüzlük ve savaş politikasını mı ya da çözüm ya da demokratikleşme politikasını mı ele alacağına dair belirlemesi ya da bu konuda ortaya çıkarmış olduğu tavır, kendini ilk önce Sayın Abdullah Öcalan üzerindeki tecritte göstermektedir. Çünkü devletin okunması uluslararası güçlerin okunması yeni oluşacak dünya düzeninde, alternatif olarak ortaya çıkan paradigmanın sahibi, paradigmayı oluşturan ve buna önderlik eden, liderlik eden, Kürt halkına öncü pozisyonda taşıyan Abdullah Öcalan ve kendisinin üzerindeki tecrit, aslında hem halkın, hem düşüncenin, hem siyasetin hem de ulusal ve uluslararası alanda tecrit edilmesi anlamına gelmekte. Abdullah Öcalan üzerindeki 27 ayı aşkındır hiçbir haber alamama hali ve buna karşın 6 ayda bir avukat yasaklama kararları, üç ayda bir disiplin cezasıyla aile görüş yasağı getirilmesi sürecinin tamamı, sistematik olarak devam ettirilmesi hukuki olmaktan çok politiktir, siyasidir, araçsallaştırılmıştır. Şantaj haline getirilmektedir. Hem Sayın Abdullah Öcalan'ın şahsi iradesi üzerinde bir rehine olarak şantaj politikası yürütülmektedir hem de genel Türkiye siyasetine, Kürt siyasetine bir yön vermeye ya da doğrultuyu şaşırtma noktasında bir amacı da kendi tecrit üzerinden yaşanan bir manipülasyon, siyasi algı, özel savaş var. Sayın Abdullah Öcalan üzerindeki tecridi aşan bir durum, şahsına dönük manipülasyonlar, özel savaş politikaları yürütülüyor, aynı zamanda tecridin genel politikasından kaynaklı cezaevlerine, topluma, siyasete, hukuka, kadına, gençliğe dönük politikalarda da esas belirleyici bir konumu var. Bu nedenle aslında Sayın Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit, Türkiye siyasetinin ve Kürtlere dönük çözüm politikasının asıl belirleyicisidir. Bunu böyle anlamlandırmak buna cevap verebilmek, buna karşı mücadele etmek de en başlıca sorumluluktur.”

ÖRNEKLERİNİ AŞAN BİR İZOLASYON

Hiçbir örneği olmayan yalnızlaştırma, tecride alma, siyaseten unutturma çabasına karşın Abdullah Öcalan’ın Kurdistan Özgürlük Mücadelesi'ni de aşan, Ortadoğu'daki halklar nezdinde umut yaratan ve dünyada bir alternatif olarak tartışılan paradigmasına işaret eden Newroz Uysal, şunları söyledi: “Abdullah Öcalan gittikçe kabul edilen, sahiplenmenin aşıldığı, kampanyaların yapıldığı, düşünceleri üzerine konferansların düzenlendiği, onursal vatandaşlıkların verildiği, üniversitede fahri doktorluk verildi gibi bir durum var. Dünya siyasetinde belirleyici bir güç olarak en etkili insanlardan biri olarak kabul ediliyor. Hukuken de siyaseten de geçmiş tarihindeki örnekleri de aşan bir tecritle karşı karşıya. Buna rağmen iradesini teslim etmeyen Sayın Abdullah Öcalan var karşımızda. O nedenle hem ortaya çıkardığı gücün uluslararasılaşması, kabul edilmesi, tanınması yönüyle hem de ortaya koymuş olduğu irade yönüyle farklılaşmakta. Bu da aynı zamanda onun etrafında bir kenetlenmeyi, aynı zamanda kendi üzerindeki tecridin kırılması noktasında daha güçlü bir karşı çıkış olması gerektiği noktasında da bizlere bir uyarı içeriği taşıyor.”

KİŞİYE ÖZEL HUKUK

Türkiye'deki hukuki altyapının, hiçbir zaman demokratik, eşitlikçi, ayrımcılığı aşan bir hukuk olmadığını hatırlatan Uysal, özellikle Kürt halkını inkara dayalı bir hukukun işletildiğini belirtti. Newroz Uysal, şöyle konuştu: “Sayın Abdullah Öcalan şahsında bir kanun değişikliği görüyoruz. Ağırlaşmış hapis cezasının getirilmesi, bugün cezaevlerindeki infaz kurullarının oluşturulmasının oradan besleniyor. Abdullah Öcalan’ın cezaevinden çıkmamasına dönük olarak oluşturulan kanunlar, aslında binleri etkileyecek sayıda yaygınlaştırıldı. Tüm temel ve hukuki ilkeleri hiçe sayarak kişiye özel muamele, açık açık ayrımcı uygulamalarda bulunuyor. Bugün bunun karşılığını verebilecek olan aslında Türkiye'nin uluslararası olarak bağlı olduğu sözleşmelerin uygulayıcısı olanlardır. Takip etmesi gereken, bunu denetlemesi gerekenlerdir, ancak söz konusu Abdullah Öcalan olduğunda bahsi geçen bu mekanizmaların da çok işlemediğini, görevini yerine getirmediğini görüyoruz. Sayın Abdullah Öcalan'a özel çıkarılan, cezaevinde kalacağına dönük bir madde var; Ceza İnfaz Kanunu'na buna dönük değişiklikler var. İşte bunları değiştirilmesine yönelik bir hukuki mücadele de verebilmek lazım. Bu mücadeleyi demokratik bir hukuk arayışında olan tarafsız, bağımsız yargı tartışması yürüten herkesin ele alması gerekir. Türkiye'de hukukun en fazla hiçe sayıldığı, kişiye özel hukuk uygulamalarının yaratıldığı, hukukun keyfi bir şekilde sistematik olarak politika ve siyasete alet edildiği yer İmralı Adası’dır. Bu sadece bir aylık, bir haftalık ya da AKP iktidarında olan bir durum değil, 24 yıldır bu süreç böyle işletiliyor.”

İMRALI ADASI’NA KARŞI ÇIKMALI

Anayasa değişikliği çağrısını yapanların, adil ve eşit bir hukuk arayışında olanların aslında başlıca değerlendirmesi gereken yerin İmralı Adası olduğuna dikkat çeken Newroz Uysal, şunları ekledi: “Baroların, hukukçuların, insan hakları anlamında çalışan aktivistlerin bugün hukuk alanında iddiası bulunan herkesin ya da Türkiye'deki tarafsız bağımsız yargı noktasında söz koyacak olan herkesin, öncelikle İmralı'da verilen cezalara, uygulamalara bakması lazım. Orada hukuk işlediğinde, değişim yaşandığında Türkiye'de bir değişim söz konusu olabilecektir.”