YJA Star Merkez Karargah Komutanlarından Şerda Mazlum Gabar, 15 Ağustos Diriliş Bayramının 39’uncu yıl dönümü vesilesiyle bir değerlendirme kaleme aldı.
Zaferin Egîd çizgisinde yürüyen gerillanın olacağını ifade eden Şerda Mazlum Gabar, “Bugün 40 yıllık bir mücadele deneyimimiz, binlerce şehidimiz, demokratik ulus paradigması ve demokratik modernite gerillacılığı ilkeleri temelinde savaşan bir gerilla ordumuz var. Bu gerilla ordusunu kimsenin durdurması mümkün olmayacaktır” dedi.
Şerda Mazlum Gabar’ın değerlendirmeleri şöyle:
Tarihi ve şanlı 15 Ağustos Atılımı’nın 39’uncu yılını geride bırakıp 40’ıncı yılına girerken, başta yiğit komutanımız Egîd (Mahsum Korkmaz) yoldaş olmak üzere süreklileşen bir türküye dönüşen özgürlük mücadelemizin soy damarları, insanlığın özgürlük çiçekleri şehitlerimizin anıları önünde saygıyla eğiliyor, gerilla ordumuzun Egîd ve Zîlan çizgisinde yürüyerek zaferi kazanacağının sözünü bugün vesilesiyle birkez daha yineliyorum; Önder Apo’nun, yurtsever halkımızın, halkların, kadınların ve tüm gerilla güçlerimizin 15 Ağustos Gerilla Bayramı’nı kutluyorum.
Eylemler, gerçekleştirildikleri zaman ve mekanda toplumların en hayati, en can alıcı sorunlarına işaret ettikleri ve bu sorunlara çözüm oldukları zaman tarihi nitelik taşırlar. Her eylem tarihi eylem olma niteliğini taşımaz. Bir eylemin güncel anlamı kadar tarihi anlamları içermesi için yeni bir aşamaya sıçramayı ifade etmesi gereklidir. Doğru zaman, doğru mekan ve toplumsal sonuç alıcılığın bütünleştiği tarihi eylemler, bu nitelikleriyle normal eylemlerden ayrışırlar; bir ruh ve çizgi olurlar. İşte 15 Ağustos 1984 tarihinde kimsenin adını bile duymadığı Kurdistan ülkesinin en ücra mekanlarından Dihê (Eruh) kasabasında yiğit komutanımız Egîd arkadaşın komutasında gerçekleştirilen özgürlük eylemi de bu özellikleriyle bir ruhtur, bir çizgidir.
Özgürlük, adalet ve onurlu bir yaşam için savaşmanın, yaşamın savaşmakla anlam ve aydınlık kazandığı bir gerçekliktir. Bu gerçeklik, Kürt halkı gibi yok oluşun eşiğine getirilmiş bir halkın küllerinden yeniden doğması, kurtuluşu ve özgürlük mücadelesini verebilmesi açısından çok büyük bir değer taşır. Özgürlüğe, direnişe ve yaşama büyük bağlılık, anlam katline ve onursuzluğa ise büyük düşmanlık söz konusudur. Soykırım kıskacındaki, sömürge bile olduğu kabul edilmeyen, yok sayılan bir ülke ve halk gerçeği içerisinde böylesine bir özgürlük eylemini gerçekleştirmek büyük anlam gücü, duygu derinliği ve sınırsız inançla mümkündür. Güzel ve doğru olanı sevmek, onu sahiplenmek ve büyütmek ancak onu güçlü yaşamsallaştırmakla mümkündür. Yaşanılmayan, anlamı güçlü konulmayan hiçbir olgu insanı büyük bir eyleme sevk etmez. Eğer bir yerde büyük bir eylem varsa bilinmeli ki, orada büyük bir anlam derinliği ve inanç gücü vardır. İşte bu yönleriyle şanlı 15 Ağustos Atılımı da taşıdığı büyük anlam derinliği ve inanç gücü açısından tarihi niteliktedir.
15 AĞUSTOS ATILIMI KURDISTAN’DA GERİLLA MÜCADELESİNİN BAŞLANGICIDIR
Elbette 15 Ağustos Atılımı’nın geliştirilmesi, Kurdistan’da hangi mücadele yöntemiyle sonuç alınacağının yoğun araştırma-inceleme ve tartışmaları sonucunda oldu. Sözle silahın sözleşmesi olarak da adlandırabileceğimiz 15 Ağustos Özgürlük Atılımı, salt bir silahlı eylemin başlangıcı olarak ele alınamaz. Varoluş sorununa verilen en doğru yanıttır. Kurdistan’da uygulanan şiddetin, sömürünün sonucunda ortaya çıkmıştır. Başka ülkelerin, halkların kurtuluş mücadeleleri incelenmiş ve gerilla savaşında karar kılınmıştır.
Gerilla kavramına ilk kez yazılı olarak Karl Marx’ın 1850’lerde kaleme aldığı ‘İspanya’da Gerilla Savaşı’ adlı yazısında, Friedrich Engels’in ise 1852 yılında genel anlamda savaşı incelediği ‘Gerilla Savaşı Üstüne’ adlı yapıtında rastlanmıştır. Sonrasında ise 1856 yılında İspanyolların Napolyon’a karşı yürüttüğü savaşta gerilla kavramının kullanıldığı görülmüştür. Gerilla kavramına ilk kez 1800’lü yılların başlarında İspanyolların Napolyon ordularına karşı yürüttüğü bağımsızlık savaşında rastlanılmıştır. 1850’lere gelindiğinde ise Karl Marx kaleme aldığı ‘İspanya’da Gerilla Savaşı’ adlı yazısında, Friedrich Engels ise genel anlamda savaşı incelediği ‘Gerilla Savaşı Üstüne’ adlı yapıtında bu kavramı ele almıştır. Gerilla savaşının küçük ve zayıf bir gücün büyük bir düşmana karşı verdiği mücadele biçimi olarak da tanımlanmasının mümkün olduğu sonucuna ulaşılmış, nerede zayıf ve kurumlaşmamış bir güç var ise buna karşı geliştirilen saldırılar karşısında kendini savunmak için gerilla tarzında mücadele yürütüldüğü görülmüştür. Vietnam, Küba, Angola ve daha birçok örnek yakından incelenmiştir. 20’inci yüzyılda Mao tarafından siyasi bir perspektife kavuşturularak kavramlaştırılmış ve kurumlaştırılmış gerilla savaşı küçük birimlere dayalı savaş, ezilen halkların egemenlere ve sömürgeciliğe karşı yürüttüğü savaş tarzı olarak tanımlandığından bir seçenek olarak tercih edilmiştir. Gerilla teorisini uzun süreli halk savaşı olarak adlandıran Mao Zedung Sun Tzu’nun düşüncelerini Marksist fikirlerle birleştirerek yürütmüştür. Kendi topraklarında var olan direniş geleneğini bir strateji doğrultusunda formüle etmiş, adını da ‘Uzun Süreli Halk Savaşı Stratejisi’ koymuştur. Gerilla savaşı ezilen halkların egemenlere, güçsüzlerin güçlülere, teknik donanımı az olanların teknik donanımı fazla olanlara karşı yürüttüğü savaş olduğundan Kurdistan özgürlük savaşçıları tarafından da en temel mücadele stratejisi olarak belirlendi.
Bu dönemlerde gerilla savaşının kırda mı yoksa şehirde mi geliştirileceği hususu gerilla savaşı yürütenlerin, özelde de gerilla teorisyenlerinin uzun süreden beridir tartıştıkları konulardı. Türkiye sol örgütlerinin en fazla tartıştığı ve ortaklaşamadığı konulardan biri de buydu. Sol-sosyalist ve devrimci örgütlerin bir kısmı, ‘gerilla şehirden savaşmaya başlamalı’ derken bir kısmı da kırsaldan başlamasının daha doğru olduğunu ileri sürüyordu. Filistin gibi dağları olmayan ülkeler ise savaşan halk gerçekliğini yaratarak halkı kendileri için dağ haline getirdi. Yine İrlanda İngiliz sömürgeciliğine karşı gerilla mücadelesini geliştirirken coğrafyanın da etkisiyle şehirleri esas aldı.
Hareketimiz ise direnişin ilk adımını kentlerde attı. Sonrasında 15 Ağustos 1984’te devrimci bir atılım gerçekleştirerek kırsal alanda da gerilla mücadelesi başlatıldı. Daha sonraki yıllarda mücadelenin gelişmesi ve büyümesiyle birlikte halk serhıldanları yayılmaya başladı. Halk serhıldanlarıyla ova ve kentlerde o coğrafyaların koşullarına uygun gerillacılığın geliştirilmesi için önemli çabalar sarf edildi ve çalışmalar yürütüldü. Özgürlük mücadelemiz açısından kentlerde başlayan direniş dağlara, sonrasında yine ova ve kentlere taşındı. PKK hareketinin kendisi bir öz savunma örgütlülüğü olarak ortaya çıktı. ‘Kurdistan sömürgedir’ denilerek sömürgeciliğe, inkarcı, soykırımcı ve faşist politikalara karşı direnişle mücadeleye başlandı. ARGK şiddetin ya da savaşın nedeni değil sonucu oldu.
Doğadaki tüm canlıların üç temel özelliği vardır: Bunlar çoğalma, savunma ve beslenmedir. Bunlar olmazsa canlılığın devamı, yani yaşamak mümkün değildir. Bu da öz savunmanın ne kadar varoluşsal bir gerçeklik olduğunu dışa vurmaktadır. Yaşamak sadece nefes alıp vermek olamaz. Yaşamın biyolojik olarak devam etmesine indirgenemez. Yaşamak farkına varmaktır, farkına vardıkça anlamaya başlamaktır. Önder Apo bu gerçekliği ‘Gül Teorisi’ adını verdiği değerlendirmelerinde bir gülün bile kendi güzelliğini korumak için dikenlerinin olduğu biçiminde oldukça sade ve yalın bir biçimde örneklendirmiştir. Öz savunması olmayan bir halk onuruna, değerlerine, ülkesine, özgürlüğüne hatta biyolojik yaşamına dahi sahip çıkamaz.
KURDISTAN GERİLLASI KENDİ STRATEJİSİNİ ORTAYA ÇIKARDI
Yukarıda da belirttiğim gibi, 40’ıncı yılına giren silahlı mücadele tarihimiz farklı halkların mücadele deneyimlerinden öğretici sonuçlar çıkararak bu deneyimlerden yararlandı. Ancak şunu da bilmek gerekir ki ne Kurdistan halkının gerçeği ne de jeostratejik ve jeopolitik konumundan kaynaklı ülkemizin düşmanlarının gerçeği hiçbir ülkedeki gerçekliğe benzememektedir. Bu nedenlerle gerçekleştirilen gerilla mücadelesi de diğer deneyimlerden faydalanmak kadar hiçbir yerdekine benzemeyen bir biçimde geliştirildi. Bir de savaşta tekrar yoktur ve belki de değişimin en fazla olduğu alan savaş alanıdır. Savaş gerçeğine, dogmatik, tekdüze, şematik ve kalıplarla yaklaşılamaz. Bu nedenle bir yerde uygulanan taktikler olduğu gibi başka bir yerde uygulanamaz. Ancak bu deneyimlerden faydalanabilir, yaşanan hataları sorgulayarak başarısızlığının nedenlerini anlayarak kazanma ihtimalini güçlendirebilir ve kaybetme olasılığını en aza indirgeyebiliriz.
Özgürlük mücadelemiz açısından Vietnam, Çin, Latin Amerika, Meksika, Nikaragua’daki gerilla deneyimlerini incelemek şimdiye kadar bir anlam ifade ediyordu. Hareketimiz geçmişin doğru ve kalıcı ögelerini bir miras olarak bugün de yaşamsallaştırmaya çalışırken egemen zihniyetin yansıması olan veya 20’inci yüzyılın konjonktürüne dayalı ama bugüne hitap etmeyen yanlarını ise aşmaya çalıştı. İçinde bulunduğumuz çağda ise teknolojik gelişmeler ve bunun savaşlara etkisi incelendiğinde, yine bizim gerilla mücadelemizin geldiği aşama göz önüne alındığında bu deneyimleri aştığımız ve içinden geçtiğimiz zamanda eskisi kadar geçerliliklerinin kalmadığı görülecektir.
Kurdistan’da olduğu kadar dünya gerçekliği açısından da şimdiye kadar var olan gerilla mücadelesinde strateji, tarz ve taktik duruşlarda çok köklü değişiklikler yapılması ve yeniliklerin ortaya çıkarılması gereken bir sürece gelmiş bulunmaktayız. Sınırlı değişimlerle, dar ve yüzeysel yenilenme çabalarıyla, uzun süreye yayılmış hep dillendirilen aslında restorasyon anlamına gelen değişimlerle köklü yenilikler gerçekleştirilemez. Mevcut dünya konjoktürü, yapay zekanın savaşa etkileri ve teknolojik gelişmeler Asya’da, Afrika’da, Avrupa’da, Amerika’da gerçekleştirilmiş olan ve 1980’li yıllarda Kurdistan’da, 1970’li yıllarda Türkiye’de devrimcilerin çıkış yapmaya çalıştığı gerillacılığın bilinen tarzlarla yürütülme koşullarını değiştirmiştir.
Geçmiş 40 yıllık savaş taktiğimize yön veren temel strateji, uzun süreli halk savaşı stratejisi oldu. 20’inci yüzyılın temel çelişkilerinin ele alınış biçimi olarak ortaya çıkan bu strateji, 1970’lerin başında şekillenmeye başlayan hareketimiz için de esas alınan bir strateji oldu. Bu doğrultuda yürütülen gerilla savaşı ile varlık savaşı yürütüldü. İnkar edilen ve imha edilmek istenen bir halk olmaktan çıkıp kimlik sahibi bir halk haline gelindi. Ancak 1990’larla birlikte değişen dünya dengeleri yine gerek ezilenlerin mücadelesi gerekse de bilimsel teknolojik gelişmelerin sonucu öne çıkan demokrasi, eşitlik ve özgürlük kavramları halkların özgürlük mücadelesinde de geliştirilmesi gereken mücadele stratejisinde değişimi zorunlu kıldı. Bu kapsamda gecikmeli de olsa hareketimiz Önder Apo’nun öngördüğü biçimde böyle bir stratejik değişiklik içerisine girdi. Gerilla değişen stratejiye göre mevzilenmesini, taktik hedeflerini, hareket sahasını, yine önüne koyduğu siyasal çözüm hedefine göre yeni gidişatını belirledi.
Elbette bu değişimin kendisi, başlangıçtaki özüne yabancılaşma veya onun inkarı üzerinden gelişen bir değişim olarak değil, bilakis bu özün gelişmesini, serpilmesini engelleyen bazı yönlerinden arındırma üzerinden gelişen bir değişim oldu. Burada yaşanan değişim bir inkar olarak değil, gerilla özüne daha akışkan, süreklilik ve derinlik kazandıran bir yaklaşımla gündeme geldi. Reel sosyalizmin ve diğer gerilla örgütlerinin yapamadığı ve kendilerini tekrara götüren en temel neden de buydu. Hareketimiz ise kendi tarihi gelişim seyri içerisinde bunu geliştirme gücünü gösterdi. Bu halkların sosyalist, demokratik mücadelesi açısından da çok önemli bir deneyim olarak gelişti.
Doğadaki yaşam gücü gösteren her olgu, kendi yaşam amacı ve çizgisinde bir iç tutarlılıkla değişim evrelerinden geçer. Bu değişim diyalektiği insan toplumları ve oluşturduğu kurum ve kavramlar açısından da geçerli bir diyalektiktir. Değişmeyen ise artık yaşam gücünü ortaya koyamayan, ölen veya ölüme yakınlaşmış olan demektir. Kürdistan’da ideolojik amaçlarını ortaya koyarak gelişen özgürlük hareketimiz de doğanın ve toplumun bu değişim diyalektiğine sadık kalarak bir değişim sürecine girdi. Başta da ifade etmeye çalıştığımız gibi, daha başından itibaren kendi ulusal kimlik gelişimini mutlak anlamda özgürlük çizgisine bağlayan hareketimiz, tüm gelişim süreçlerinde de bunu esas aldı. Bu nedenle de bizim için sorun hiçbir zaman salt Kürt ulusal mücadelesi ile sınırlı kalmadı, inkar edilen ve imhaya yatırılan Kürt kimliğinin bir bütün özgürlük, adalet ilkeleri yani sosyalizm ideolojisi ekseninde gelişimi esas alındı. Mücadelenin bu esaslar etrafında geliştirilmesi hem dünya ulusal mücadelelerine hem de sosyalist mücadelelere çok önemli bir gelişim kazandırdı, yepyeni bir deneyim yarattı.
GERİLLA MÜCADELEMİZ BİREYDE VE TOPLUMDA YER EDİNDİ
Partimizde ortaya çıkan bu deneyimin ve gelişimin temel ayakları, yeni yaşamı ve yeni insanı, kadını, erkeği oluşturma amaçlı geliştirilen toplum ve kişilik çözümlemelerine dayandı. Silahlı mücadele tarihimiz boyunca yeni insanı yaratma açısından büyük bir iç savaşım gelişti. Tabii ki PKK deneyiminin Ortadoğu coğrafyası ve tarihsel kültürel şekillenmesi içerisinden çok değişik ve orijinal bir deneyim olarak çıkış yapabilmesi, en başta Önderlikten ve Onun sürekli bir iç devinim yaşayan, sorgulama, yaratma karakterinden ve yine ortaya konulan bu çizgiye kendini fedaice yatıran şehitler gerçeğinden ileri gelmektedir. Kurdistan’da Kürt kimliği binlerce yılın soykırım politikaları tarafından tarihi köklerinden koparılıp savrulmaya, kölelik girdabında boğulmaya mahkum edildi. Tüm kavramlar özünden boşaltılıp tersine çevrildi. Bu nedenle mücadelenin mutlaka bu kişilik kördüğümünden başlaması zorunlu idi.
PKK mücadelesinin kendisi her şeyden önce büyük bir iç savaşımı, kişilik savaşımını gerektiriyordu. Başlangıçta bazı temel hatları ile konulan özgürlük mücadelesi, süreç ilerledikçe ve pratik iç engellerle de karşılaştıkça derinleşmeye başladı. Bu klasik tüm anlamlarını aşan alışılageldik tarz ve yöntemlerle yürütülen bir mücadele olmadı. Coğrafyamızın en büyük devrimi gerçekleştirilerek erkek, kadın, siyaset, savaş, devlet, kültür, ahlak, gelenek, aile, sevgi, aşk, davranış, kişilik ve tüm insan yaşamını ilgilendiren olgular, bu özgür yaşam anlayışının geliştirilmesinde bir mücadele gerekçesi olarak ortaya konuldu. İnsanımızı yürekten ve beyinden boğan klasik ve feodal anlayışlara karşı en radikal bir biçimde mücadele edecek yeni ve özgür ahlak anlayışını geliştirdi ki bunun kendisi yeni insan, yeni kadın, yeni erkek ve toplumsal şekillenişten başka bir şey değildir. Bu karakterinden kaynaklı özgürlük hareketimiz yüzeyden değil, bireyin ve toplumun yüreğinde, beyninde yer edinerek gelişen bir gerilla mücadelesi oldu.
KURDISTAN GERİLLASININ BAŞARISI, DİĞER GERİLLA ÖRGÜTLERİNİN DE FEYZ ALMASINI SAĞLADI
Tabii ki bu mücadele öyle pürüzsüz, rahat geliştirilen bir mücadele olmadı. Bir yandan düşmanına karşı kıyasıya verilen bir mücadele bir yandan da bu mücadelenin militan gerçekliğinin sınıfsal, ulusal, cinsel, yöresel kördüğümlerine karşı da kıyasıya verilen bir mücadele yaşandı. Hareketimiz içerisinde bu çizgi mücadelesine kendisini yatıran ve adayan direnişçi gerçeklik ortaya çıktığı gibi bu çizgiye karşıt gelişen egemen sistem gerçekliğini parti ortamında da yaşatmaya ve iktidarlaştırmaya çalışan çeteci ihanetçi gerçeklik de ortaya çıktı. Sayısı binleri bulan nadide güzellikte ve karakterde şehitlerimiz, mücadelenin yolunun çatallaşan ayrımında direniş yolunun aydınlatıcısı, yol göstericisi oldular. Diğeri ise Ortadoğu’nun kördüğümünde onursuzlukta ısrar ederek ihanette boğulan bir gerçeklik oldu.
Sonuçta bu iki çizginin amansız mücadelesi ve direniş çizgisinin başarı gücünü ortaya koyması, mücadelemizin bugüne kadar ulaşan kalıcı değerlerini yarattı. Kurdistan’daki gerilla güçlerimizin başarısı aynı zamanda Ortadoğu ve dünyadaki bütün sistem karşıtı direniş güçleri ve gerilla hareketleri için de başarının önünü açan, diğer gerilla örgütlenmelerinin feyiz almasını sağlayan, zafer ve özgürlük perspektifi oldu. Mücadelemizin kırk yıllık gerillacılık tecrübesi ve birikimi ile NATO Gladiosu’nun desteklediği aynı zamanda da beslediği Türk ordusunun başarısızlığa uğratılmasında oynadığı rol, birçok yerde ve özellikle de Zap’ta çok çarpıcı bir biçimde ortaya çıktı. Aynı zamanda tüm dünyanın tanık olduğu en vahşi çete gücü olan DAİŞ’in yenilgisinde Kurdistan Halk Savunma Güçleri’nin belirleyici rolünü dünya halkları ve kadınlar gördü.
Gerilla mücadelemizin öz savunma direnişinde ortaya koyduğu öncülüğün ve açığa çıkan gelişmelerin bugün Kurdistan’da olduğu kadar bölge, dünya halkları, kadınları ve toplumları için de umut, cesaret ve irade kaynağı olduğu açıktır. Kendini bilen ve savunan örgütlü insan iradesinin ortaya çıkardığı gerilla savaşının kadınların, toplumun ve ülkenin özgürlüğünün teminatı olduğu hakikatini herkes net ve somut bir biçimde gördü.
KADIN GERİLLA KÜRT KADININA ÖZGÜRLÜĞÜ İÇİN SAVAŞMAYI ÖĞRETTİ
Günümüzde gerilla mücadelemiz Kurdistan’ın dört parçasını aşarak Ortadoğu geneline hitap eden bir düzeye ulaştı. Hatta bunu da aşarak dünya genelinde sistem karşıtı güçlerin öykündüğü bir gerçekliğe dönüştü. Gerilla güçlerimiz, bu anlamlı görevi yerine getirmenin çabası içerisindedir. Dünya çapında ve Ortadoğu’da özgün bir deneyim olarak ortaya çıkan HPG ve YJA Star birliklerimiz salt eline silah alıp savaşan, silahlı mücadele yürüten bir güç değildir. Hiçbir zaman da böyle bir güç olmadı. Kadını ve erkeği, sınıfsal-milliyetçi bakış açılarını en köklü yanlarıyla sorgulayan bir hareket oldu. Önderliğimizin özgürlük mücadelemizde bir yöntem olarak mücadelenin en zorlu süreçlerinde devreye koyduğu kadın gerillacılığı, kopuş teorisi, kadın kurtuluş ideolojisi, kadın partileşmesi esasları üzerinden kendini örgütleyerek değer kazandı. En başta da belirttiğimiz gibi Kurdistan özgürlük sorunsallığı kadar kadın özgürlük sorunu da böylesine karmaşıklaştırılmış ve iç içe girmiş sömürü biçimini doğru çözümlemeyi esas aldı.
Şüphesiz bunun kendisi hemen özgürleşen bireyleri yaratmadı ancak özgürleşmenin ilkesel bir adımı olan kendini tanımayı, bağımsız kalabilmeyi, kadın aklıyla yaşamını örgütleyebilmeyi öğretti. Hareketimiz içerisinde kadın erkeksiz yaşamayı, en zor koşullarda mücadele etmeyi, kendi yaşamını örgütlemeyi, kendi ayakları üzerinde durmayı, özgürlüğü için savaşmayı ve komutanlaşmayı öğrendi. Kadına yaklaşım çok önemli bir değer yargısına dönüştü ve bir gelenek oldu.
Belki bu durumlar bizler için sıradanlaşmış durumlardır ancak dünyanın Kurdistan gibi bir coğrafyasında böyle bir yaşam ve mücadele gerçekliğinin yaratılması çok önemli bir kazanım ve çok önemli bir deneyimdir. Erkeklerin ve kadınların tarihi çelişkileriyle birlikte hem birarada kalmaları ve hem de böyle özgür ilişki ölçülerini geliştirmeleri gerçekten doğru anlaşılması gereken durumlardır. Belirttiğimiz gibi bunlar tümden özgürleştiğimizin bir göstergesi değildir. Ancak özgürlük yolunda asla küçümsenmemesi gereken gelişmelerdir. Çağımızın gerilla mücadelesi bu anlamda önce kadınları erkekçi sistemin tuzaklarından kurtarma ve bu tuzakların dışında bir yaşam alanı yaratma mücadelesidir. Bu öyle geçmişte ve diğer devrim deneyimlerinde olduğu gibi hep geleceğe ertelenen bir devrim anlayışıyla ele alınamayacak düzeyde ciddi ve yaşamsal bir tutumdur. Bilinçle birlikte yaşanan an’da mücadele edilmesi ve inşa edilmesi gereken bir zihniyettir. Komünal değerler kadınların iradesinin, bedeninin, ruhunun ve bilincinin yok edilmesi ile zehirlenmekte, kirletilmekte ve hatta korkunç düzeylerde marjinaleştirilmektedir. O halde komünalizm mücadelesi olan gerilla mücadelesi bu en temel ve kilit soruna mutlaka el atıp çözümlemek zorundadır.
GERİLLA ÖZGÜRLÜĞE TUTKUYLA BAĞLI OLMAK DEMEKTİR
Gerilla mücadelesinin başarısının garantisi temel zafer gücü olan kadınların ve halkların iradesinin katıldığı bir yaşam sistemi kurmaktır. Artık devrim ve çözüm dediğimiz gerçeklik, yıllar sonrası gerçekleşecek bir hayal, ütopya ya da kurgu değildir. Şimdiden yaratılan bir gerçekliktir. Bunun anlaşılması çok önemlidir. Çünkü aslında çağlar boyunca verilen özgürlük mücadelelerinin bir yetersizliği de buradadır. Kadının köleleştirilmesine, iradesizleştirilmesine karşı özgürlüğü istediğimiz ve bildiğimiz an’da kendimizde ve yaşadığımız toplumsal sistem içerisinde bu özgürlüğü oldurma, inşa etme görevi, sorumluluğu ile karşı karşıyayız demektir. Burada bilinçlenmek çok önemlidir. Bilmeye, öğrenmeye, yaşamı, tarihi, kadını, erkeği, bilimi, dini, politikayı, örgütselliği, doğayı, kısaca yaşama dair her şeyi merak etmek, hakikat aşkıyla bilme an’ı ile olma an’ını bütünleştiren bir zihniyet dünyasını yaratmak temel bir felsefedir. Kadının ne bedenini, ne ruhunu, ne duygusunu ne de düşüncesini asla ve asla egemen sistemlere kaptırmamak, kendine, doğallığına ve anlamına ait olanı açığa çıkarmak gerekmektedir. Bu yönleriyle jineolojik bakış açısıyla geliştirdiğimiz gerilla mücadelemiz feminen değerleri toplumun tüm hücrelerine yaymaya çalışan bir mücadeledir. Öz anlamıyla gerilla olmak demek özgürlüğe tutkuyla bağlı olan özgür birey olmak demektir. Gerillacılık bir yaşam tarzıdır. Gerilla olmak demek zamana aykırı yaşamak demektir. Gerilla olmak alışılageldik bakış açılarını, yaşam tarzlarını, kişilik özelliklerini aşmak demektir. Gerilla özgür insandır.
Jineolojik bakış açısını esas alan gerilla güçlerimiz aynı zamanda ekolojik ilkelere dayalı doğayla da uyumlu bir yaşam tarzını geliştirmektedir. Eko gerilla olarak da tanımlayabileceğimiz Kurdistan özgürlük gerillası bir tohumun çatlayışına, filizlenişine tanıklık ettiği kadar, bir karıncanın incinmesinden kaçınacak ekolojik bir duyarlılığa sahiptir. Yine kendi üstlenme alanlarını yaparken doğaya zarar vermekten kaçınarak üstlenme alanlarını belirlemekte, Kurdistan coğrafyasını yeraltı tünelleriyle bir nakkaş inceliğinde minyatür işler gibi işlemektedir. Akbelen’de kesilen ağaçlar için de, Cûdî’de, Gabar’da, Dersim’de yakılan ormanlar için de yüreği yanan bir inceliğe sahiptir. Kurdistan Özgürlük Gerillası Jineoloji bilimine dayalı ekolojik bakış açısı, feminal karakteri ve kuantumik yöntemleriyle gerilla doktrininde yeni bir sayfa açmıştır. 21’inci yüzyıl gerillacılığı Egîd ve Zîlan çizgisinde derinleşerek Kurdistan’da özgürlük tarihini yazmaktadır.
GERİLLA ORDUMUZU KİMSENİN DURDURMASI MÜMKÜN DEĞİL
15 Ağustos Atılımı tüm bu yönleriyle özgür Kürt kimliği açısından bir milat olduğu kadar özgür insan, özgür kadın kimliği açısından da bir çıkış günüdür. Her özgürlük çıkışı, tarihi toplumsal bir ihtiyacın ürünü olarak gelişir. Bu çıkış salt ideolojik boyutuyla değil, örgütsel, eylemsel, felsefi, ahlaki yanlarıyla da toplumun yüreğine, beynine, yaşam ihtiyaçlarına kendi izini bırakmışsa, görkemli bir yürüyüş olarak kendi yolunu bulmuş demektir. 15 Ağustos 1984’te resmi başlangıç yapan gerilla yürüyüşümüz de bu özgürlük diyalektiğine bağlı olarak görkemli yürüyüşüne devam etmektedir. Kürt sorunu gibi tüm sorunların girift bir hal aldığı, hemen hemen tüm egemen güçlerin işin içinde olduğu, eşi benzeri görülmemiş bir yok sayılma politikasının yürürlükte olduğu bir soruna el atmak, büyük bir cesaret işiydi. Ve Önderlik bu soruna el atmanın, çözmenin büyük cesaretini ortaya koyarak büyük bir halk savaşını geliştirdi. Kürt halkının yıllarca inkar ve imha politikası doğrultusunda gördüğü zulüm ve baskıdan kaynaklı inançsızlığını, olmaz mantığını da eklemek gerekir.
Kurdistan’da gerilla mücadelesine cesaret etmek demek, geniş bir yelpazede mücadele etmek demektir. Yeni gelişen hareketin önderliğinin ve zihniyet, hareket yapısının özgür, bağımsız ve inatçı karakteri mücadelenin karakterine dönüşmüştü. Önderliğin örgütleme gücü ve geliştirdiği güçlü arkadaşlık bağı yönelimleri boşa çıkardı. Gerilla yürüyüşünde kararlaşma özgür insana, kutsal arkadaşlığa ve özgür yaşama bağlılık olarak 15 Ağustos kararlılığı oldu. Kurdistan’da gerillalaşmanın tarihsel gerekçeleri, güncel gerekçelerle bütünleşerek bir miladı yarattı. Başlangıçtaki bu özü görebilmek çok önemlidir. Her gelişim gösteren olgu, sonradan eklenen dışsal etkenlerden de etkilenir ancak esas olarak özündeki karakterin etkisindedir.
Gerilla mücadelemiz de ilk başladığı aşamadan itibaren egemenliğe karşı özgürlüğe cesaret, ideolojik mücadele ve bunun örgütlülüğünü yaratma inadı yoğundur. Özgürlük mücadelemizin bu karakteri bugün de gelişerek, güçlenerek ve derinleşerek devam etmektedir. Başka türlü de mücadelenin başarıya gitmesi mümkün olamaz. Bugün binlerce gerilla Egîd arkadaşın komutasında savaşmaktadır. 15 Ağustos ruhu ve Egîd arkadaşın tarzı Zap’ta zirveleşmektedir. Bu ruh düşmanın korkulu rüyası olmuştur. Garzan’da Rêdûr ve Ardem arkadaşların gösterdiği fedai direniş bu ruhtan bağımsız ele alınamaz. Nisêbîn’de Destan arkadaşın tavrı, Zîlan tarzından kopuk değerlendirilemez. Gerilla güçlerimiz bugün Egîd ve Zîlan çizgisinde zafere yürüyor. 15 Ağustos’un 39’uncu yılını geride bırakıp 40’ıncı yılına girdiğimiz bugünlerde, gerilla Zap Vadisi’ni düşmana dar ediyor, işgalciye geçit vermiyor. Batı Zap Vadisi faşizme mezar oluyor.
Aslında 2023 yılı Kurdistan’ın her karış toprağında 15 Ağustos ruhunun zirvesel ifadesinin yaşandığı bir yıl oldu. Dersim’den Botan’a, Serhad’dan Garzan’a, Amed’den Zap’a kadar bu yenilmez ruh ve çelikten irade dalga dalga yayıldı. Biz bu mücadeleye ilk başladığımızda inandığımız doğrularımızdan başka hiçbir şeyimiz yoktu. Ama bugün 40 yıllık bir mücadele deneyimimiz, binlerce şehidimiz, demokratik ulus paradigması ve demokratik modernite gerillacılığı ilkeleri temelinde savaşan bir gerilla ordumuz var. Bu gerilla ordusunu kimsenin durdurması mümkün olmayacaktır. Zafer Egîd çizgisinde savaşan gerillanın olacaktır.”