Zaman aşımının halkta karşılığı yok

Türk devletinin 1993’te katlettiği DEP Milletvekili Mehmet Sincar’ın dosyası zaman aşımı riskiyle karşı karşıya. Eşi Cihan Sincar, “Zaman aşımına uğrasa bile halk asla unutmayacak ve mücadelesini yürütecek” dedi.

“Bu cinayeti devlet işledi ve hesabını da onlar ödeyecek” diyen Mehmet Sincar’ın eşi Cihan Sincar, şunun altını çizdi: “İstedikleri kadar zaman aşımına uğratsınlar, biz onların mücadelesiyle onurlanmış ve gururlanmış bir halkız.”

Kürt siyasal hareketinin 1990’lı yıllarda gelişmesiyle birlikte Türk devleti, kendisine bağlı JİTEM, Türk İntikam Tugayı (TİT) ve Hizbullah gibi paramiliter yapıları da Kürtlerin üzerine saldı. Sokak ortasında, işkencelerde katledilen, kaybettirilen binlerce Kürt’ün arasında gazeteci, doktor, avukat, sendikacı ve siyasetçiler de vardı. Demokrasi Partisi (DEP) Mardin Milletvekili Mehmet Sincar da bunlardan biriydi. 

Sincar, 1953’te Mêrdîn'in Omeryan (Ömerli) ilçesine bağlı Terê köyünde dünyaya geldi. İlkokulu doğduğu köyde, ortaöğrenimini Mêrdîn’de tamamladıktan sonra lise eğitimi için Adana’ya gitti. Burada Adana Meslek Lisesi’nden mezun olduktan sonra 1973’te Ankara Gazi Üniversitesi Teknik Eğitim Fakültesi’ni kazandı. Okulunda etkin olan sağcı öğrencilerin saldırıları nedeniyle ara verse de 1978’de mezun oldu. Bu arada 1976’da akrabası olan Cihan Ciziri ile evlendi. Bu evlilikten Felat, Ferhat ve Kamuran adlarında üç çocukları dünyaya geldi.

DERSIM’DE ÖĞRETMEN

Öğretmen olarak Dersim’e tayini çıkan Sincar, yaklaşık bir sene çalıştıktan sonra Mereş Katliamı boykotu nedeniyle devlet tarafından Afyon’un Bolvadin ilçesine sürgün edildi. Bu ilçede sağcı gruplar tarafından tehditlere ve saldırılara maruz kalınca daha görevine başlamadan ailesinin yanına dönmek zorunda kaldı. Uzunca bir süre değişik mesleklerde çalıştıktan sonra 1991’de DEP tarafından teklif edilen Mêrdîn Milletvekilliği adaylığını kabul etti.

ÊLIH'TE KATLEDİLDİ

Sincar, Mêrdîn Milletvekili olarak seçildi. Meclis’te özellikle bölgedeki ‘faili meçhul’ cinayetler ve korucuların saldırılarını gündeme getirdi. Sadece seçildiği Mêrdîn’de değil, diğer Kurdistan kentlerinde de JİTEM, korucular ve Hizbulkontra’nın (Hizbullah) gerçekleştirdiği katliam ve cinayetlere ilişkin soru önergeleri verdi, halkın yanında durdu. Birçok kez tehditlere maruz kalsa da mücadelesine 4 Eylül 1993 günü yine ‘faili meçhul’  bir cinayet için bulunduğu Êlih'te (Batman) katledilinceye kadar devam etti. Katledildiğinde 39 yaşında olan ve sadece iki sene kadar milletvekilliği yapan Sincar da diğer on binlerce insan gibi ‘faili meçhuller’ listesine eklendi.

DAVA 30 YILDIR SÜRÜYOR

Sincar, katledildikten sonra failinin bulunup yargılanması için açılan dava 30 yıldır devam ediyor. Davanın tek sanığı olan Hizbulkontra elemanı Cihan Yıldız idi. Yıldız, işlediği diğer cinayetlerle birlikte sadece 11 yıl ceza yattı. Yeniden yargılamayla tahliye olan Yıldız, halen yargılanıyor. AKP döneminde çıkarılan zaman aşımı yasası, Sincar davasının da raflara kaldırılmasının yolunu açıyor.

EŞİ, ANF’YE ANLATTI

Mehmet Sincar’ın eşi Cihan Sincar, hem eşinin mücadele yaşamını hem de katledildikten sonra gelişen tüm süreçleri ANF’ye anlattı.

Eşinin, bir Kürt olarak kendini bildiğini ve mücadelesinin gerekliliklerini yerine getirmeye çalıştığını belirten Sincar, “Mehmet, ailenin sahip olduğu Kürt geleneklerini her zaman bilerek yaşadı. Eğitimli ve Kürtlüğüyle barışık biriydi” dedi.  Milletvekilliği teklifini, o dönemin koşullarında halkının mücadelesine daha fazla katkı sunmak için kabul ettiğini kaydeden Sincar, şöyle devam etti: “Ailesi olarak, kendisine ‘vekil olduktan sonra seni yaşatmayacaklar’ ikazlarında bulunmuştuk. ‘Ömrüm yetene kadar mücadele edeceğim’ diye cevaplamıştı bizi. Zaten vekil olduktan sonra da ateş çemberinin ortasına düştü. Koruculuk sistemi yaygınlaştı, köyleri yakma ve faili meçhul cinayetler başladı. Mehmet de tüm bu olup bitenlere sessiz kalamayan biriydi. Halen de o dönemde yaptığı araştırma ve incelemelerin notları evdedir.” 

DEMİREL ‘BIRAK’ DEMİŞTİ

Eşinin, mücadelesini verdiği yolda yaşamını yitirdiğini ifade eden Sincar, katledildiği süreci şu sözlerle anlattı: “Kayınbabamı bir hafta gözaltında tutmuşlardı. Mehmet’in mücadeleyi bırakması veya devletin kirli işlerinin peşine düşmemesi için ikazlarda bulunmuşlardı. Kayınbabam ise oğlunun yetişkin ve kendi kararlarını alabilecek biri olduğunu söylemişti. Hatta Süleyman Demirel, Mehmet katledilmeden çok kısa bir önce onu odasında ağırlamış, ‘Faili meçhul cinayetlerin peşini bırak. Köy yakmaları ve benzeri olayları araştırmak senin işin değil. Gel, ihale işlerini sana verelim’ demişti. Mehmet’in çok zoruna gitmişti bu teklif. Günlerce ‘Bana nasıl böyle bir teklif yaparlar’ diye dövünüp durdu. Sonrasında Demirel, 1 Eylül’de Meclis açılışı için Genel Kurul’a geldiğinde Mehmet ayağa kalkmamıştı. Zaten üç gün sonra da katledildi.”

İTİRAFÇI KANAT, SİNCAR’I TEHDİT ETTİ

Eşiyle katledilmeden bir gün önceki son görüşmesini hatırlatan Sincar, “Babamı hastaneye götürmemiz gerekiyordu. Mehmet beni aradı, durumunu sordu. Kendisinin de Batman’da olduğunu, yarın da işlerini halledip diğer gün döneceklerini söyledi. Zaten itirafçı Alaattin Kanat ile yanındakiler, Mehmet ve arkadaşları uçaktan indikleri gibi önleri kesiyor. Tehdit ediyorlar. Mehmet ve arkadaşları, birkaç gün önce katledilen bir partilinin cenazesine katılıp esnaf ziyareti gerçekleştirip dönecekti. Alaattin Kanat ile yanındakiler, bir sokakta Mehmet ve arkadaşlarını kıstırıp yaylım ateşine alıyor. Metin Özdemir ve Mehmet’i orada katlettiler. Benim haberim yoktu. Ahmet Türk’ün eşi Mülkiye Hanım beni aradı. Batman’da bir olay olduğunu söyledi. Ben de Mehmet’in orada olduğunu ama döneceğini söyledim. Sonra da zaten televizyonlar olayı vermeye başladı” şeklinde konuştu.

ON BİNLERİN KATILIMI ENGELLENDİ

Bir hafta boyunca eşinin cenazesinin beklediğini, devletin tören eşliğinde defnetmelerine izin vermediğini söyleyen Sincar, şunları dile getirdi: “Tüm halkımız, Kurdistan kentlerinden Mehmet’in cenazesine katılmak için yollara düştü. Törene gelmek isteyen halkımıza işkenceler yaptılar, aç bıraktılar, gözaltına aldılar. Devlet, beni ve kayınbabamı defalarca aradı. Onlarla birlikte hareket etmemizi istediler. Biz kabul etmedik, cenazenin bizim olmadığını, Kürt halkının olduğunu söyledik onlara. Doğrudur, eşimdi, çocuklarımın babasıydı ama halkının da evladıydı. Sonra bizden umutlarını kestiklerinde bu kez uçakla Amed’e, oradan da helikopterle Kızıltepe’deki askeriyeye getirdiler. Daha sonra kayınbabamı arayıp cenazeyi getirdiklerini söylediler. Kayınbabam, ‘Oğlumun partisi, eşi ve çocukları, törenine katılmak için gelen halkı onunla mı?’ diye sordu onlara. Komutan, ‘Hayır’ dedi. ‘Oğlumu, günlerdir yollarda olan halkımızla birlikte defnetmemize izin verecek misiniz?’ diye sorunca, komutan yine ‘Hayır’ dedi. Kayınbabam da ‘Sadece benim oğlum değil o, halkının evladıdır’ dedi ve onların teklifini reddetti. Onlarda baskılarında ısrarcı oldular ve bizim onu defnetmemize müsaade etmediler. Birkaç belediye işçisi gidip defnetti.”

MÜCADELE HEP DİRİ TUTTU

Eşinin ölümünden sonra hiçbir zaman karamsarlığa düşmediğini, mücadelenin içerisinde olmanın kendisini her zaman diri tuttuğunu vurgulayan Sincar, şöyle konuştu: “Benim için mücadelede yer alan hiç kimsenin Mehmet’ten farkı yoktu. Ben de onlara layık olmaya çalıştım. Bizler, değerlerimize ve kendimize söz vermişiz. Mehmet yaşarken de parti çalışmalarındaydım ama sonrasında parti meclisine alındım. Halkımız için mücadele etmeye devam ettik. Tabii ki eşim katledilmiş, çocuklarımla yalnız kalmışım ve bu çok büyük bir acı ama halkımızdan aldığım güç beni diri kıldı. Cezaevine de girdim ama çalışmalarımdan hiçbir zaman geri durmadım. 1999’da da Kızıltepe Belediye Başkanlığı’na seçildim. 2009’a kadar devam ettim. Bir Kürt kadın olarak mücadelemi asla terk etmedim. Halen de devam ediyorum. Tüm mücadele yaşamım beni güçlendirdi.” 

ZAMAN AŞIMI RİSKİ

Mehmet Sincar davasının gelişim sürecine ilişkin de bilgiler veren Cihan Sincar, şunları paylaştı: “Esasında yıllarca sürünceme kaldı. Avrupa’da açılan davanın hukuk yolları tükenmişti. Hizbullah dosyası açılınca Mehmet’in de olayı yeniden dosyaya dâhil edildi. Biz aile olarak dosyaya müdahil olduk. Bugün zaman aşımı konuşuluyor. Ne olursa olsun Mehmet halkının gönlünde adını altın harflerle yazdırmıştır. O yüzden de zaman aşımına uğrasa bile, halk bunu asla unutmayacak ve mücadelesini yürütecek. Bu cinayeti devlet işledi ve hesabını da onlar ödeyecek. İstedikleri kadar zaman aşımına uğratsınlar, biz onların mücadelesiyle onurlanmış ve gururlanmış bir halkız.”