‘Rojava’ya saldırılar dünyadaki kadın özgürlüğünü hedef alıyor'

Dünyanın farklı ülkelerinden feminist kadın hakları savunucuları, bilim insanı ve aktivistler, Rojava Devrimi’nin savunulmasının bölgenin ve tüm insanlığın geleceği için önemli olduğunun altını çiziyor.

ABD, Macaristan, Hırvatistan ve Britanya’da yaşayan çok sayıda mücadeleci kadın, Rojava devrimiyle dayanışma içinde olduklarını ifade ederken, Türkiye’nin 9 Ekim’den bu yana halklara yönelik işgal saldırılarını mahkûm etti. Saldırıların aynı zamanda tüm dünyada kadın özgürlüğünün sağlanmasına yönelik olduğunu dile getiren kadınlar, Rojava’daki kadın direnişinin tüm dünyadaki kadınlar için esin kaynağı olduğunu vurguluyorlar.

ANF’ye konuşan Zsófia Ádám, Rahila Gupta, Anita Lunic, Dr. Johanna Riha ve Janet Biehl’in mesajlarını yayınlıyoruz. 

Zsófia Ádám, Aktivist, Budapeşte: “Bizler Kürtlerin dağlarıyız”. Bir başka açıdan bakılışa, Kürtler ve Rojava’nın tüm halkları da bizim dağlarımızdır. Rojava bizim geleceğimizdir. Macaristan’da dayanışmamızı gösterdiğimizde sadece Rojava’daki halklara yönelik soykırımı reddetmiş olmuyoruz, aynı zamanda ekolojik olarak sürdürülebilir ve sosyal açıdan adil bir sistem öngören aynı vizyonu savunmuş oluyoruz.

Dayanışmanın temeli, ulus devletin, kapitalizmin ve ataerkilliğin baskılarının global düzeyde olduğu bir ortamda bizlerin de mücadelelerimizin ortak olduğuna inanmamızdır. Rojava halkı, başta Macaristan olmak üzere çevresel veya yarı çevresel pozisyondaki tüm ülkelere baskılara hayır demenin yolunu göstermenin yanı sıra çevresel yıkım, cinsiyetçilik ve karar alma mekanizmalarındaki eşit olmayan katılıma karşı bütünlüklü mücadele verilebileceğini gösterdi.

Rojava’yı savunmak zorundayız ve yine ülkelerimizin özgür kadınlar tarafından özgürleştirilmesi konusunda öğrenmek zorundayız. Ben Macaristan Rojava Dayanışma Hareketi içerisinde kurulan kadın konseyi üyesiyim ve bu konsey (Rojava kadınlarını) örnek aldı. Bizler YPJ içinde savaşan, siyasetçi olarak hayatlarını riske atan, işgal edilmiş topraklarda tıbbi veya sosyal çalışma yürüten veya sivil yerleşimci olarak göçe zorlanan tüm kadın kardeşlerimizin yanındayız.

Bizler, demokratik, özerk ve özgür Kürt halkına karşı emperyalist büyük güçlerin tüm saldırılarına karşı kızgınlığımızı ifade ediyoruz; özellikle de Türk ve Macar hükümetleri (Budapeşte’de Erdoğan’ı ağırlayan) ile eylemleri insan yaşamına neden olan Amerikan ve Rus hükümetlerine karşı kızgınız. 

Bizler ölüme karşı yaşam ve barışın güçlenmesini umuyoruz. Yaşasın feminist ekolojist Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi! Yaşasın kadın devrimi!

Rahila Gupta, gazeteci-yazar ve kadın hakları aktivisti (Londra): 2016 yılında Rojava’yı ziyaret edip, hayretler içinde acımasız koşullarda ve DAİŞ’le amansız mücadelenin sürdürüldüğü cephe gerisinde bir kadın devriminin yeşillendiğini gördüğümden bu yana tek işim bu devrime bir şekilde yardımcı olmak oldu.

Başta Britanya’da siyahi kadınlara olmak üzere kadınlara yönelik şiddete karşı yasal, siyasi ve kültürel duruş için verdiğim siyasi eylemlerin aksine Kürt halkının siyasi mücadelesi o denli uluslararası jeopolitik düzeyde rol oynuyordu ki, ben nasıl ve nerede devreye gireceğimi bilemiyordum. Medyanın iş birliği nedeniyle bu etnisiteleri içeren ve ekolojik olarak sürdürülebilir her yönüyle demokratik deneyime yönelik sessizliğe karşı en önemli stratejim, bu deneyimi yaymaktır.

Birçok konuşmamı hep şu sözlerle bitiriyorum: “Başka bir dünya sadece mümkün değil; o dünya burada ve nefes almak için mücadele ediyor”. Rojava deneyiminin sonlanmamasının sağlanması bizim siyasi sorumluluğumuzdur.

Kürt halkının mücadelesine, örgütlerine ve kimi zaman üst düzey siyasi elit içinde bulduğu desteğe rağmen Suriye’nin geleceğine ilişkin Cenevre Barış görüşmelerinde yerlerini alamamaları, kelimeleri anlamsız kılıyor.

Londra’daki NATO zirvesinde Rojava’yı kısmen işgal ettiği için Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın neredeyse tüm kesimlerce kınanmış olması ve Suriye Kürtlerinin geleceğinin ajandalarında önemli yer alıyor olması, bir tür başarıdır. Umarım ki, bu Kürtlerin gelecekte varlıkları için bir garanti olsun.

Anita Lunic, felsefeci, Hırvatistan Split Üniversitesi: Çok halklı, çok dinli ve en alttan üste doğru demokratik kurumlara, kendi kendini yönetme ve konfederalizme dayanan Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi veya Rojava, savaş suçlarının oyun alanı olmak yerine bölgede gelecekteki örgütlenme için rol modeli görevi görmeliydi.

Özellikle savaş ve terör durumlarında olmak üzere barışçıl birlikte yaşam, kültürel ve sosyal haklar, ekolojizm ve çevresel istikrar, kadın özgürlüğü ve cins eşitliğine dayanan bu sistem, bizlerin tümümüzün sempati ve desteğini hak ediyor.

Bizler, ‘onları koruyan dağları’ olmak için çabalamalıyız, çünkü bizlerin değerlerini temsil ediyorlar. Eğer şimdi Kuzey ve Doğu Suriye’deki işgale karşı sesimizi yükseltmezsek, bir kez daha insan yaşamı ve insan hakları değerlerinin keyfi olduğu kaypak zeminde bulacağız kendimizi. Umarım ki, buna izin vermeyeceğiz.

Onları koruyan dağları olmak için çabalamalıyız, çünkü bu hepimizi ilgilendiriyor. Kürt halkına ve onlarla beraber duran herkese DAİŞ’i yok etme ve bölgeyi yeniden inşadaki çabaları, fedakarlıkları ve liyakatleri için saygı borçluyuz.

Onları koruyan dağları olmak için çabalamalıyız, çünkü onlar umut veriyorlar.

Umarım, uluslararası kuruluşlarca tespit edilen insan hakları ihlalleri ile şiddet, savaş suçları, kültürel ve etnik ayrımcılık, zorla göçertmeler ve insan yaşamını güç oyunlarında kullanan eylemlere karşı sesimiz duyulur. Ve umarım, Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi bölgenin geleceğine ilişkin barışçıl diyalogda partner olarak tanınır.

Dr. Johanna Riha, epidemiolog ve Cambridge Üniversitesi’nde doktora tezi sahibi: Türkiye’nin Kuzey Suriye’ye yönelik illegal ve insanlık dışı muamelesi bölgedeki barışçı yaşam üzerinde felaket etkisi yaratırken, yüz binlerce kişinin göçmesine ve insan haklarına karşı yoğun vahşete yol açtı.

Rojava’da inşa edilen ilham verici nitelikteki doğrudan demokrasi ve kadın özgürlüğü projesi tüm dünyadaki tiranlıklara ve daimî savaşlara karşı radikal bir alternatif sunuyor. Kürt halkının kendi kendini yönetme projesine yönelik saldırı, gerçekte bizlerin tümünün geleceğine yönelik bir saldırıdır. Yaşasın Rojava Devrimi! Jin Jiyan Azadi!

Janet Biehl, yazar, editör ve grafik sanatçısı (Burlington, ABD): Kuzey-Doğu Suriye’deki Kürtler, Araplar ve Hristiyanların maruz kaldığı felaket büyük bir tarihsel adaletsizliktir. Bunu hak edecek hiçbir şey yapmadılar. Tam aksine QSD, ABD öncülüğündeki koalisyonun DAİŞ’e karşı savaşta hayal edebileceği en iyi müttefiki idi; QSD savaşçıları sadece etkili olmakla kalmayıp onur, cesaret ve asaletle savaştılar. Tüm dünyanın teşekkürü, saygısı ve onurlandırmasını hak ediyorlar; onurluca savundukları topluma ve kendilerine yönelik soykırım niteliğindeki ihaneti değil.

Suriye’nin kuzeydoğusunda 2012 yılından bu yana diktatörlüğe karşı yeni bir demokrasi mantalitesine dayanan dikkate değer bir toplum inşa edildi. Birkaç yıllık bir sürede demokratik meclisler ve komünler toplumun tüm üyelerinin özerk yönetime katılımını mümkün kıldılar. Kadınları ataerkil baskıdan kurtaran ve güçleri, yaratıcılıkları ve de görkemlerinin önünü açan bir devrim. Halkları ve dinleri içine alan bu sistemde ısrar edilerek, barışçıl birlikte yaşam kavimsel nefretin yerini aldı. DAİŞ’e karşı savaş tüm bu bileşenleri bir ölüm-kalım mücadelesinde bir araya getirdi, ki herkes ya birlikte ayakta kalacakları ya da birlikte yok olacaklarını anlamıştı.

Bugün bölgenin birçok şehit mezarlığında Kürtler, Araplar ve Hristiyanlar; kadınlar ve erkekler yan yana yatıyorlar, tıpkı yan yana, silah kardeşleri olarak mücadele ettikleri gibi. Kuzey ve Doğu Suriye halkı hızlı toplumsal gelişmeler sağladı; neredeyse sanki zamana karşı yarışır gibi özerkliğin her bir dakikasına mümkün olduğunca çok sosyal gelişmeyi kaydettiler. Yedi yıl boyunca kendi kendini yönetimi tecrübe ettiler ve bunu Türkiye destekli hiçbir silah yok edemez veya onun yerine kölelik mantalitesini, kavimsel nefreti veya ataerkilliği koyamaz. Artık geçmiştekinden çok daha fazla bir şekilde dünyanın her yanından insanlar Suriye Kürtlerinin başardıklarını takdir ediyor ve onların devam eden direnişleriyle dayanışmasını gösteriyor. Bugün insanlar kendi ülkelerindeki baskıcı yönetimlere karşı savaşırken Kürt hareketinin uzun yıllar öğrettiğini daha iyi anlıyorlar: Yaşamak direnmektir. Bu uluslararası dayanışma hepimizin mücadelesine umut veriyor.