‘Ölüye saygısızlığa dur denilmeli’

Arslan'ın cenazesinin bir torba içerisinde babasına verildiğini gördüğünde 90’lı yıllarda kurşuna dizilerek katledilen yakınlarını hatırladığını anlatan Adnan Orhan, ölülere yapılan bu pervasızca yaklaşımların teşhir edilmesi gerektiğinin altını çizdi.

 Türk devletinin Kürtlerin ölülerine yönelik uygulamalarının bir asırdan bu yana değişmediğinin altını çizen Adnan Orhan, “ O yüzden Ölüye Saygı ve Adalet İnisiyatifi olarak bizim tutumumuz ve çalışmalarımız, ölülere ve mezarlıklara yapılan saygısızlığa ‘dur’ demek, insan onuruna yakışacak şekilde her inançtan insanların ölüsünü defin hakkının olduğunu savunmaktır” dedi.

Türk devletinin Kürtlerin cenazelerine yönelik saldırıları, kirli savaş yöntemlerinin bir ayağı olarak devam ediyor. Özellikle son yıllarda şehit düşen gerillaların cenazeleri ailelerine kargo yoluyla paketlerde gönderiliyor. Son olarak 2016 yılında Amed’in Sur ilçesinde başlatılan öz yönetim direnişlerinde katledilen Hakan Arslan’ın cenazesi, Diyarbakır Adliyesi’nde bir torbanın içerisinde bulunan kutuda babası Ali Rıza Arslan’a teslim edilmişti. Konu, basına yansıdıktan sonra kamuoyunun tepkilerine neden olmuştu.

Ölüye Saygı ve Adalet İnisiyatifi’nden Adnan Orhan, Türk devletinin cenazelere ve mezarlıklara yönelik saldırılarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Orhan, tarih boyunca etnik kimlik adı altında başta Kürtler olmak üzere ötekileştirilen kadim halkların ölülerine yönelik zulüm politikalarının yaşandığını belirtti. Farklı kimlik ve inançta olan toplumlara acı ve zulmün alasının cumhuriyet tarihinden sonra daha fazla yaşatıldığını söyleyen Orhan, Ağrı, Zilan, Dersim ve Koçgiri katliamlarını hatırlattı.

TÜM İKTİDARLAR BUNU YAPTI

Bir asra yakın zamandır Kürtlere karşı tutumun hiç değişmediğine dikkat çeken Orhan, şöyle devam etti: “Değişmeyen zihniyetler günümüzde de halen ırkçı ve faşist söylemler, eylemler halinde devam ediyor. Son 40 yılı ele aldığımızda yapılanların haddi hesabı yok. 90’lı yıllarda köy yaktıklarını, yargısız infaz, faili meçhuller yaptıklarını, helikopterden attıklarını, katlettiklerini dere kenarlarına ve asit kuyularına attıklarını biliyoruz. Yine katledilen insanların cenazelerini panzerlerin arkasına bağlayarak yerde sürüklendiklerini gördük. Sokağa çıkma yasakları döneminde cenazeleri günlerce defnetmediklerini, cenaze kemiklerini kargoyla veya adliyede bir kutu içerisinde ailelere verdiklerini,  mezarlıkları tahrip ettiklerini... Diğer yandan hapishanelerdeki hasta tutsakların ölüme terk edilmeleri söz konusudur. Ne yazık ki bunlar hiçbir iktidarın derdi olmadı. Günümüz iktidarı da bunları görmezden geldi, geleneği bozmadı.”

TEKÇİ ZİHNİYETİN ÜRÜNÜ

Hakan Arslan'ın cenazesinin adliyede bir torba içerisinde babasına verildiğini gördüğünde 90’lı yıllarda kurşuna dizilerek katledilen yakınlarını hatırladığını anlatan Orhan, “Babam, amcam ve kuzenlerim Kulp’un Bağcılar köyünde bir toplu mezara atılmıştı. Çıkan kemikler bir torba içerisinde ailemize verildi. Sonra savcılık kararı ile tek torba içinde kimsesizler mezarlığına gömüldüler. Ali Rıza amcaya yaşatılan bu acıyı en derin duygularla hissederek çok üzüldüm. Bu da şunu gösteriyor; 90’lı yıllardaki anlayış maalesef hala dimdik ayakta. Bunun hiçbir izahı yoktur. Ne insani, ne ahlaki ne de vicdanidir. Bu nedenle durum ortadadır ve pek bir şey değişmedi. Bu politikalar tekçi zihniyetin kendisinden başkasını kabul etmeme ve başkalarına yaşam hakkı tanımama zihniyetidir” diye konuştu.

GERİDE KALANLAR ÖLÜLERİNİ DEFNEDEBİLMELİ

Her toplumda ve kültürde ölüye saygının olduğunun ve olması da gerektiğinin altını çizen Orhan, “Çünkü kişinin yaşamı bitmiştir. Geride kalanlar ölülerine karşı son görevini yaparlar. Defin işleri aynı zamanda onunla vedalaşmadır. Geride kalanlar ölüleriyle hakkıyla vedalaşmak isterler. Bu her toplumda böyledir ve inançlarına göre gömmek isterler. Ölüye kötü muamele yapılması, toplumun vicdanını yaralar. İnsanların nefretini kabartır. İnsan onuruna yakışır bir biçimde herkes ölüsünü defnetme hakkına sahiptir. O yüzden Ölüye Saygı ve Adalet İnisiyatifi olarak bizim tutumumuz ve çalışmalarımız ölülere, mezarlıklara yapılan saygısızlığa ‘dur’ demek, insan onuruna yakışacak şekilde her inançtan insanların ölüsünü defin hakkının olduğunu savunmaktır. Bu pervasızca yaklaşımları teşhir etmek, demokratik ve onurlu bir yaşama herkesin ihtiyacının olduğunu vurgulamaktır.”