Şerik: Yapılması gereken Önder Apo’nun büyük direnişine layık olmaktır

Kürt Halk Önderi Öcalan’ın İmralı’da büyük bir direniş yürüttüğünü belirten PKK Merkez Komite Üyesi Cemal Şerik, “Yapılması gereken, Önder Apo’nun büyük direnişine layık olmaktır” dedi.

PKK Merkez Komite Üyesi Cemal Şerik, Kürt halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik 15 Şubat Uluslararası Komplonun yıl dönümü vesilesiyle ANF’ye değerlendirmelerde bulundu.

Kürt Halk Önderi Öcalan’ın 15 Şubat 1999 yılında komplo sonucu esir alınmasının ardından İmralı’da sergilediği direnişle yol göstermeye, düşünceleriyle ufuk açmaya, aydınlatmaya, doğrultu kazandırmaya, devrimlerde devrim yaratmaya devam ettiğine dikkat çeken Şerik, Kurdistan halkı ve dostlarının her alanda, Önder Apo’ya, Önder Apo’nun öncülük ettiği mücadeleye sahip çıkması gerektiğini vurguladı. Bundan dolayı 17 Şubat günü Almanya’nın Köln şehrinde düzenlenecek mitingin çok önemli olduğunun altını çizen Şerik, Avrupa’daki tüm Kurdistanlılara mitinge katılım çağrısında bulundu.

PKK Merkez Komite Üyesi Cemal Şerik’in değerlendirmeleri şöyle:

Uluslararası komplonun yıl dönümündeyiz, neler belirtebilirsiniz?

Önder Apo’nun esir alınışının 25. yılını geride bırakıyoruz. 25 yıl, yaşam içerisinde çeyrek asır gibi bir süreyi kapsıyor. Çeyrek asır ise yaşam içerisinde önemli süreçlerin yaşandığı, gelişmelerin sığdırıldığı bir süreyi anlatıyor. O nedenledir ki Önder Apo’nun mutlak rehin olarak tutulduğu bu sürenin herhangi bir zaman dilimi olarak ele alınmaması gerekiyor. Bu süreçte yaşananlar da dikkate alındığında, neden olduğu sonuçlar değerlendirildiğinde bunun ne anlama geldiği, nasıl ifadelendirilmesi ve ele alınması gerektiği çok daha net bir şekilde anlaşılmış oluyor.

25 yıldır mutlak rehin olarak tutulan ve bu 25 yılın her bir anını, saniyesini, dakikasını, saatini, gününü, ayını, yılını büyük bir mücadele ile dolu dolu bir direnişle yaşayan Önder Apo’yu selamladığımı ve direnişinin tüm insanlık için esin kaynağı ve yol gösterici olduğunu belirtmek istiyorum. Yine Önder Apo’nun esir alınmasından önce, 9 Ekim tarihinde devreye konulmuş olan uluslararası komplo ile birlikte “Güneşimizi Karartamazsınız” şiarıyla bedenlerini meşaleleştirerek varlıklarını, yaşamlarını Önder Apo’ya adayan tüm fedai şehitlerimizin anısı önünde de saygıyla ve minnetle eğildiğimi belirtmek istiyorum.

Önder Apo’nun rehin alındığı günden bugüne, içerisinde tutulduğu mutlak tecrit, sürekli olmakla birlikte aynı zamanda devamlı bir tırmanış halinde oldu ve bugün bu tırmanış çok daha ileri bir safhaya taşınmıştır. Önder Apo’nun herkesle ve ulaşabileceği her şeyle bağı koparılarak oluşturulan mutlak izolasyonla görüş ve düşüncelerinin insanlığa ulaşması engellenilmek isteniyor. Yine bununla birlikte dışarıdan da Önder Apo’ya herhangi bir bilginin ulaşması engellenerek uygulanan izolasyon, her yönüyle çok katı bir şekilde uygulanmaya konulmuş oluyor. Dünya tarihinde birçok devrimci önder esaret altına alınmış ve rehin tutulmuştur. Onlar üzerinde de çok yoğun baskılar uygulanmıştır. Fakat Önder Apo’ya olduğu gibi bir boyuta dönüştürülmemiştir. Tabi bunun nedenleri vardır. Önder Apo’nun rehin alınmasının nedenlerinin içerdiği boyutlar dikkate alındığında, değerlendirildiğinde aradaki farkın neden ve sonuçları da anlaşılmış olacaktır. Çünkü Önder Apo, sadece bir ülkede özgürlük mücadelesinin, demokrasi mücadelesinin önderliğini yapmakla sınırlı kalan bir önderlik değildir, bunun çok ötesindedir. Bölgesel bir Önderlik olma özelliğine sahiptir.

Gelinen aşamada ise evrensel bir Önderlik olarak kabul edilmektedir. Bugün ki mutlak rehineliğin tam bir izolasyon şeklinde uygulanmasının en temel nedenlerinden birini de bu oluşturmaktadır. Bu nedenledir ki, mutlak rehin olarak tutulurken, içerisine alındığı tam bir izolasyon altında görüşlerinin sadece Kurdistan halkına, PKK’ye değil aynı zamanda tüm dünya insanlığına ulaşmasının da önü alınmak istenmektedir. Böyle bir izolasyon politikası uygulanırken uluslararası komploya ortak olan, komplo karşısında sessiz kalan herkesin de bu insanlık suçuna ortak olması sağlanmış oluyor. O nedenledir ki Önder Apo’nun içerisinde tutulduğu mutlak rehinelik ve tecrit koşullarında üzerinde uygulanan tüm insanlık suçlarından sadece soykırımcı, sömürgeci TC devleti değil, aynı zamanda uluslararası komploya dahil olan güçler de sorumludurlar.

ULUSLARARASI GÜÇLER TÜRK DEVLETİ İLE SUÇ ORTAĞIDIR

Bugün uluslararası alanda hakim olan egemen güçlerin siyasetleri içerisinde yaşanan tam bir ‘sessizliğin’ ve ayrıca soykırımcı, sömürgeci TC devletine sunmuş oldukları desteğin de asıl nedeni de bu gerçekliktir. Tekrar ifade etmek gerekirse TC ile yapmış oldukları suç ortaklığı, sessizliklerinin asıl nedenini oluşturmaktadır. Aslında buna bir sessizlik de demek doğru değildir. Çünkü Önder Apo’nun üzerinde uygulanan mutlak tecrit karşısındaki duruşları bir sessizlik anlamına gelmiyor. Aksine bunun çok ötesine geçerek uluslararası komplonun tırmandırılarak Önder Apo üzerindeki mutlak tecridin derinleştirilmesinin asıl sorumluları olduklarını ifade etmektedir. Mevcut tutumları, kaynağını buradan almaktadır. Eğer böyle bir yaklaşım içerisinde olunmazsa, sanki Önder Apo üzerinde uygulanan mutlak tecritten sorumlu olan onlar değilmişçesine bir beklenti içerisine girilmiş olacaktır. Bu ise son derece yanılgılı bir yaklaşımdır. Çünkü uluslararası komplo diyoruz. Uluslararası komplo denildiği zaman artık o komplonun uygulama biçiminin, komploya dahil olanların kimler olduğunun ve sadece komplonun tek bir güçle sınırlı olmadığının da anlaşılması gerekiyor. Bu güçler sessiz kalanlar değil, suç ortaklarıdır. Uluslararası komplonun gerçekliği de bunun böyle olduğunu gösteriyor, günümüzdeki yaşananlar bunu doğruluyor.

Uluslararası komplo, 9 Ekim 1998 tarihinde, 3. Dünya Savaşı süreci içerisinde uygulanmaya konulmuştur. Bilindiği üzere 3. Dünya Savaşı, 1. Körfez Savaşı ile başladı. Aslında bir provokasyonla Irak’ın Kuveyt’e saldırtılması bunun da bir gerekçesi olarak kullanıldı. 1990 yılının Ağustos ayında başlayan bu savaşta, 1991 yılının Şubat ayının sonlarına doğru olan Irak rejimi ile koalisyon güçleri arasında bir anlaşmaya varılarak çatışmalar durduruldu. Ancak bu Körfez’de fitili ateşlenen 3. Dünya Savaşı’nın başladığı gibi, bittiği anlamına gelmedi. Aksine, savaşın o andan sonra nasıl bir seyir izleyeceğinin belirleneceği bir süreç içerisine girilmesi anlamına geldi. Uluslararası komplo ile birlikte de 3. Dünya Savaşı’nın nasıl bir seyir izleyeceği her yönüyle bir belirginlik kazandı. O andan itibaren de fitilinin ateşlendiği Ortadoğu’da daha şiddetli bir hal alarak yeni bir sürece girdi.  Uluslararası komplo, 3. Dünya Savaşı’nın belirli bir aşamaya girilmesi anlamına geldi. Bu yönüyle Uluslararası Komplo ile 3. Dünya Savaşı’nda yeni bir döneme girilmiş oldu. Aslında hedeflenen de buydu, 3. Dünya Savaşı’nın başlatılmasının nedeni olan hedefe ulaşmaktı. Çünkü Irak-Kuveyt savaşından sonra yapılan müdahaleyle asıl yapılmak istenen, “Yeni Dünya Düzeni”nin modelinin ilk uygulama alanı olarak görülen Ortadoğu’dan kendileri için bir alan açmaktı.

Savaşın başında Ortadoğu’nun seçilmesinin ve Irak’ın en uygun bir zemin olarak belirlenmesinin temel nedeni de buydu. Ama bunun böyle olmadığını, daha atılan ilk adımda görmüşlerdi. Bu gördükleri arasında ise, Saddam Hüseyin rejimi yıkıldıktan sonra Irak’ta ne olacağı ve yaşanacak olanlara dair beliren emarelerde vardı. Saddam Hüseyin rejimi yıkıldığı zaman Irak devletinin siyasi sınırları içerisinde yer alan halklar ve inançlar arasında yaşanan parçalılığın çok daha farklı boyutlara ulaşabileceğini görmüş olmaları ise bu emareler içerisinde en belirgin olanı olarak karşılarına çıkmıştı. Bu parçalanma içerisinde de Şia–Sünni ayrışma ve Kürtlerin varlığı üçe bölünmüş bir Irak’a işaret etmekteydi. Savaşın daha ileri bir boyuta taşınması halinde böyle bir sonuçla karşılaşacaklarını ve bunun da başta dört parçaya bölünmüş olan Kurdistan halkı ve Kurdistan’ı aralarında paylaşmış olan uluslararası güçler ve devletler olmak üzere tüm Ortadoğu’yu ve emperyalist devletleri etkisi altına alacağını göstermekteydi.

PKK GÜNEY’DEN ÇIKARILSIN KARARI ALINDI

Müdahaleyi gerçekleştiren koalisyon güçleri de buna hazır değillerdi. 3. Dünya Savaşı’nı başlatan güçler de buna hazır değildi. Zaten Irak Saddam rejimi ile bu nedenle ateşkes imzalanmıştı. Yoksa Bağdat yoluna girmişken, teslim olmaktan başka bir çıkış yolu kalmayan Saddam rejimi devirmekten neden vazgeçsinler ki?   O nedenle Irak Saddam Hüseyin rejimi ile yapılan ateşkesle birlikte, Ortadoğu’da olası gördükleri bu tehlikeli sonuçların, ortaya çıkmasının engellenmesine yönelik hazırlıklar içerisine girildi. O hazırlıkların başında da hedef olarak belirlenen Kürtler yer aldı. Tabi burada hedef olarak belirlenen Kürtler derken kastedilenler arasında işbirlikçi, ihanetçi KDP ve onların izdüşümleri yoktu. Çünkü onlar, 3. Dünya Savaşı’nı başlatan güçler önünde bir engel değillerdi. Aksine onlar tarafından yanı başlarında hazırda tuttukları kullanılacak olan araçların başında gelmekteydiler.

Burada hedef alınan Kürtler derken, kastedilen Önder Apo’ydu. Önder Apo şahsında temsilini bulan Kurdistan Özgürlük Mücadelesi ve PKK direnişiyle dirilerek yeni bir ruhsal şekilleniş içerisine giren yurtsever Kurdistan halkıydı. Irak’ın üçe bölünmesi halinde yaşanacaklar, Kürtler içerisinde Önder Apo’nun temsil ettiği, öncülük ettiği çizginin pratikleşmesine hizmet etme olasılığını öne çıkarmaktaydı. O nedenledir ki Önder Apo’nun, PKK’nin bunu sağlamasının önüne geçilmesi en temel hedef olarak belirlendi. Birinci Körfez Savaşı sonrasında da bu doğrultuda harekete geçildi. 2 Ekim 1992 günü Irak Kurdistan’ı Bölgesel Yönetim Parlamentosu’nun (IKBYP) almış olduğu “PKK Güney Kurdistan’dan çıksın” kararından iki gün sonra 4 Ekim 1992’de NATO güdümünde soykırımcı, sömürgeci TC devletinin işbirlikçi, ihanetçi KDP ile diğer bazı Kürt güçlerini de yanına alarak PKK’ye karşı başlattıkları saldırılar da bunun bir sonucudur.

Tabii başlatılan bu saldırının, -IKBYP’nin almış olduğu karara verdiği isim ve dile getirdiği gerekçe ile ‘bir tezatlık oluşturuyor’ gibi oluşturduğu yanılsamaya rağmen-,  başka amaçları da vardı. Bunlar arasında, TC’nin özel-kirli savaşının, Güney Kurdistan’a taşınmasının yanı sıra, küresel sermaye güçlerinin Kürtler üzerinde yaptıkları başka hesaplar önünde en büyük engel olarak gördükleri Önder Apo’nun dolayısıyla PKK’nin sınırlandırılmasının da olanaklı bir hale geleceği düşüncesi bulunmaktaydı. Önder Apo’ya, PKK’ye ve yeniden bir doğuşu yaşayan yurtsever Kurdistan halkına karşı yoğunlaştırılan saldırıların amacı bunlarla da sınırlı değildi. Bir bütün olarak Bakur Kurdistan’ı, Türkiye metropollerini ve yurtdışında yaşamak zorunda bırakılan yurtsever halkımızı da içerisine almaktaydı. Bu doğrultuda da doğrudan Önder Apo’yu hedefleyen saldırılar daha yoğunlaştırılarak sistemli ve sürekli bir hale getirildi.

KOMPLODA YER ALAN GÜÇLER DE TECRİTTEN SORUMLUDUR

Avrupa’nın metropollerinde “Ortadoğu’da yeni bir Selahattin mi doğuyor?” soruları öne çıkarılmaya başlanıldığı böylesi bir süreçte, Önder Apo’ya yönelik psikolojik savaş saldırılarının dozajı artırılırken, fiili olarak varlığına kast edilen planlar devreye konuldu. 6 Mayıs 1996 tarihinde Şam’da bu temelde, başarısız kılınan, bir suikastta bulunuldu. Bunların hepsi küresel sermaye güçlerinin, soykırımcı, sömürgeci TC devleti ve işbirlikçi, ihanetçi güçlerin birlikte; Önder Apo’da ifadesini bulan Kürtlüğün sınırlandırılması, kırılması ve önlerinde duran bir engel olmaktan çıkarılmasına yönelik yaptıkları saldırılardı. Bu saldırılar hızından bir şey kaybetmeden 1996’dan yılından sonra da devam etti. Hatta o zamana kadar yapılmış olanları kat be kat aştı. Önderlik üzerinde çok büyük baskı kurulmaya çalışıldı. Bu baskıyı hem uluslararası hem de bölgesel düzeyde başka güçlerde dahil edildiler. Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek devreye girdi.

Suriye rejimi kuşatılarak baskı altına alınmak istenildi. En sonunda TC, 9 Ekim’den önceki günlerde Hatay sınırına giden zamanın Kara Kuvvetler Komutanı Atilla Ateş doğrudan Suriye’yi işgal tehdidinde bulundu. Uluslararası komplo oluşturulan böyle bir zeminde uygulamaya konuldu. Bu yönüyle 9 Ekim komplosu 3. Dünya Savaşı ile başlayan sürecin gelmiş olduğu noktada, savaşın asıl sorumlusu olan küresel sermaye güçlerinin işbirlikçilerini de devreye koyarak yapmış olduğu bir müdahaleydi. O müdahale Önderlik şahsında yaşandı. Kurdistan devrimine karşı geliştirildi ve doğrudan PKK’nin, Önderliğin sınırlandırılarak etkisiz bırakılmasını hedefledi.  Tüm bu yaşanmış olanlar dikkatle ele alınarak bir analize tabi tutulduğunda, bugün Önder Apo’nun neden mutlak tecrit altında tutulduğu ve uluslararası güçlerin de buna ortak olduğu çok daha net bir şekilde anlaşılmış olacaktır. Ki, 9 Ekim’den sonraki zaman hep bu doğrultuda yol almıştır.

Önder Apo’ya, PKK’ye, yurtsever Kurdistan halkına karşı başlatılan ve uluslararası komplo boyutuna varan yaşanan tüm bu saldırılarda işbirlikçi, ihanetçi güçler kendi rengini belli ettiler. Daha doğrusu rollerini hiçbir şekilde inkar etmediler. Aksine her fırsatta bunu savunmaktan geri kalmadılar. Nasıl 1992’de start verilen saldırıda TC-KDP farklı Kürt güçlerini de yanlarına alarak sonuca ulaşmak istemişlerse, 9 Ekim Komplosu’ndan aynı aktörler sahnedeki yerlerini almışlardır. 17 Eylül 1998 tarihinde gerçekleşen Washington anlaşması da bunun en somut bir göstergesi olmuştur. Sonraki süreçte de bu saldırılar sürekli bir hal alarak hala devam etmektedir.

Tüm bu gelişim seyri bugün Önder Apo üzerinde uygulanan tecritte sorumlu olan güçlerin kimler olduğunu, bunun sadece TC ile sınırlı olmadığını, uluslararası komplonun uygulanmaya konulduğu andan itibaren ona ortak olanların da bundan sorumlu olduğunu göstermektedir.

 Gelinen aşamada uluslararası komplonun vardığı boyut hakkında ne belirtebilirsiniz?

3. Dünya Savaşı giderek alanını genişletmekte ve şiddetini arttırmaktadır. Gelinen aşama da Gazze savaşında, İran etrafındaki ablukanın, kuşatmanın giderek daraltılarak kuzeyinde Azerbaycan, doğusunda Afganistan, Pakistan sınırlarına kadar vardırılmasında, Yemen’deki yaşananlarda, Irak’ın her an yeniden bir çatışma sürecine hazır hale getirilmesinde görüldüğü gibi, Ortadoğu ülkelerinin neredeyse tamamının dahil olduğu bir savaş haline getirilmiştir. Aynı şekilde Ortadoğu etrafındaki coğrafyalar içerisinde yer alan Karadeniz kıyıları ve Kafkasya’da 3. Dünya Savaşı’nın sıcak çatışma alanları haline getirilmiştir. Şimdi bu etki daha ileri boyutlara taşınma eğilimi içerisine girmiştir.

Tabii bundan sorumlu olan 3. Dünya Savaşı başlatan küresel sermaye güçleridir. Dolayısıyla da uluslararası komplocu güçlerdir. Önder Apo üzerinde rehinelik koşullarında mutlak tecridin giderek daha fazla derinleştirilmesini de bundan ayrı olarak ele alamayız. Hatta buradan hareketle denilebilir ki, Uluslararası komplo ile yeni bir aşama kaydeden 3. Dünya Savaşı ile Önder Apo’ya, Kurdistan devrimine karşı izlenen politikalar bir potada iç içe geçerek birlikte yol alır bir hale gelmişlerdir. Uluslararası komplo ile 3. Dünya Savaşı’nın aldığı yol da buna işaret etmektedir.

Dikkat edilirse, 15 Şubat 1999 tarihinde Önder Apo rehin alındıktan sonra 11 Eylül 2001 yılında New York’ta İkiz Kulelere saldırılarda bulunulmuş ve bunu takip eden günlerde bu saldırı gerekçe gösterilerek Afganistan’a ve sonrasında da Irak’a doğrudan askeri müdahaleler yapılmıştır. Yine “Terörle Mücadele” adı altında Büyük Ortadoğu olarak adlandırılan coğrafyanın muhtelif bölgelerine yönelik saldırılarda kullanılmak üzere askeri üsler oluşturularak, buralardan hedef olarak belirlenen noktalara askeri harekatlar düzenlenmeye başlanılmıştır. Libya’da Muammer Kaddafi rejiminin yıkılması ve Suriye’nin bir savaş haline getirilmesi ile Tunus ve Mısır’da yaşanan halk ayaklanmalarına müdahale edilerek, istikametlerinin yönleri değiştirilmiştir. Bunları hepsinin de 3. Dünya Savaşı kapsamında ele alınması gerekmektedir. Zaten ondan sonraki 3.Dünya Savaşı kapsamında yaşananlar da hep bu doğrultuda bir gelişim seyri izlemiştir. Mevcut durumda yaşananlar da bundan farklı değildir. Önder Apo üzerinde derinleştirilen mutlak tecride, PKK’ye, Kurdistan Özgürlük Gerillasına, yurtsever Kurdistan’a halkına karşı yoğunlaştırılan özel kirli savaşın soykırımcı, imhacı saldırılarıyla tam bir bütünlük içerisinde 3. Dünya Savaşı yol almaya devam etmektedir.

Bu konuda uluslararası komployu düzenleyen küresel sermaye güçleri bu şekilde hedeflerinden bugün bir milimetre bile sapmamışlardır. Önce Önder Apo’nun, PKK’nin, Kurdistan Özgürlük Gerillasının, yurtsever Kurdistan halkının etrafı kuşatılarak, üzerinde saldırılar yoğunlaştırılarak boğulmaya çalışılmakta bunu takiben de belirledikleri kirli politikaları uygulamaya koymaktadırlar. Mutlak rehin olarak İmralı’da tutulan Önder Apo tam bir izolasyona alınmıştır. Kurdistan halkı üzerinde toplum kırıma dayalı bir soykırım politikası izlenilirken Özgürlük Gerillasına karşı da tam bir savaş ve insanlık suçları işlenerek bir imha saldırısı yürütülmektedir. Bunların hepsi de 3. Dünya Savaşı içerisinde yerini bulmaktadır. Bundan asıl olarak sorumlu olanlar da uluslararası komplocu güçler, dolayısıyla da küresel sermaye güçleridirler. 3. Dünya Savaşı ve uluslararası komplonun iç içe geçtiği, izlenen politikaların buna göre belirlendiği dünya tarihinin son 25 yılını belirleyen de böylesi bir gerçeklik olmuştur. Ancak buradan hareketle, bu ‘son 25 yıla damgasının vuranın sadece uluslararası komployu düzenleyen küresel sermaye güçleri olmuştur’ biçiminde bir belirleme de bulunmakta mümkün değildir. Çünkü bunlar karşısında yaşanan Önder Apo şahsında yaşanan bir direniş ve bunun açığa çıkardığı sonuçlarda vardır.

TECRİDE KARŞI DÜNYANIN HER TARAFINDAN SESLER YÜKSELİYOR

Bunun etkilerini dört parça Kurdistan ve yurt dışında yaşamak zorunda bırakılan halkımız ile başta Kurdistan’ı egemenlikleri altında tutmak isteyen devlet sınırları içerisinde kalan coğrafyalarda yaşayan, Avrupa’dan Güney Amerika’ya, Afrika’ya oradan Orta Asya’ya ve Ortadoğu ülkelerine varıncaya kadar birçok yerde halklar olmak üzerinde görmek mümkündür. Dikkat edilirse, bir türlü görülmeyen ya da öyle gösterilmeye çalışılan da bu yön olmaktadır. Oysa geçerli olan bunun tam tersidir. Çünkü uluslararası komplonun geride kalan son 25 yılında, uluslararası komplocu güçler hedefine ulaşamamıştır, temel hedeflerinden olan Önder Apo’nun etkisini sınırlandırarak sesinin duyulması ve görüşlerin dışarıya ulaşmasını engelleyememiştir, PKK’nin varlığına son verememiştir, 100 yıla yayılan bir Kürt-Türk savaşının başlatılması hedefine ulaşamamıştır, uzantıları olan işbirlikçiliğin, ihanetin temsilcisi tasfiyeci provokasyonla komployu PKK’nin içerisine taşırma amaçlarına ulaşmadıkları gibi, tasfiye olmalarını da engelleyememiştir, PKK’nin geri çekilme sürecini başarıyla tamamlayarak yeni bir hamle süreci başlatmasını önüne geçememiştir.

Önder Apo direnişiyle, attığı adımlarla uluslararası komplonun hedeflerine ulaşması bu şekilde engelledi gibi; yol göstermeye, düşünceleriyle ufuk açmaya, aydınlatmaya, doğrultu kazandırmaya, devrimlerde devrim yaratmaya devam etmiştir. Ve PKK de Önder Apo’nun açtığı yolda yürüyerek büyük kazanımlar elde ederek gelişimini kesintisiz bir şekilde sürdürmüştür. Önder Apo geliştirdiği paradigma ile Kurdistan Halk Önderliği kimliği ile dünya insanlığının, halklarının evrensel Önderliği olarak kabul edilmiştir. Asıl olarak Önder Apo’nun içerisinde tutulduğu mutlak rehineliğin ikinci 25. yılına bu temelde bir giriş yapılmış olmaktadır. Uluslararası komplo ulusal düzeyde yeni bir mücadele sürecine “Demokratik Ulus İnşa Mücadelesi” ile boşa çıkarılırken, evrensel düzeyde geliştirilen bir mücadele ile de uluslararası alana taşınmaktadır. İçerisine girilen böylesi bir süreçte Önder Apo’nun düşünceleri farklı dillerle, tüm dünya insanlığı tarafından yürütülen tartışılmalarda, konferanslarda konuşulur, savunulur bir hale getirilerek, ulaşılan sonuçlar ilgili ve duyarlı çevrelerle paylaşılmakta, kitaplar, broşürler makaleler yazılarak, açıklamalarda bulunulmaktadır.

Önder Apo üzerinde uygulanan mutlak tecride karşı dünyanın her tarafında sesler yükselmekte, gösteriler yapılmakta meydanlara çıkılmakta ve kampanyalar düzenlemeye devam etmektedir.  Aslında uluslararası komploya karşı en anlamlı yanıt içerisine girilen ve yakalanan bu mücadele düzeyiyle yanıt verilmiştir. Bu durumda uluslararası komplonun birinci 25 yılını kaybeden uluslararası komplocu güçler, bunun karşısında kazanan Önder Apo, PKK, yurtsever Kurdistan halkı ve dünya insanlığı olmuştur. Uluslararası komplo yenildi derken dile getirilmek istenenler bunlar olmaktadır. Tüm bu belirtilenler uluslararası komplonun boşa çıkarılmasının birer somut göstergeleridirler. Bu boyutuyla da komplonun 25. yılını kazanımlarla geride bırakıldı. Doğrulanan Önder Apo ve çizgisi, bu uğurda direnenlerin mücadelesi oldu. Kazanan da bu oldu. Böylesi koşullarda uluslararası alanda kıyasıya bir mücadele yürütülmektedir.

Bu şekilde Önder Apo rehine olarak alınışının ilk 25 yılını dolu dolu yaşadığı direnişinin sonuçlarıyla değerlendirmek gerekmektedir. Şimdi böylesi bir gerçeklik içerisinde uluslararası komplonun mutlak rehinelik biçimini aldığı 15 Şubat’ın 25. yıldönümünü geride bırakmış oluyoruz. Bunu iyi görmek, iyi kavramak gerekiyor. Bu yönüyle sadece 15 Şubat’ı bir yas günü olarak görmemek gerekir. Önder Apo 15 Şubat’ı bir soykırım günü ilan etti. Öylesi yapılması gereken de buna göre belirlenmelidir. Bu da soykırıma karşı mücadelenin her alanda yükseltilmesini, geliştirilmesini, komploculara işlemiş oldukları suçun bedelinin çok daha fazla ödetilmesini gerekli kılmaktadır. Asıl olarak da uluslararası komplo 25 yılını geride bırakırken, görülmesi ve bilinmesi gerekenin bu olduğunun bilinciyle bir tutumun sahibi olunması gerekmektedir.

Uluslararası komplo sürecinde ortaya çıkan tutumlar, tepkiler nelerdi?

15 Şubat vesilesiyle belirtmemiz gereken başka hususlar da bulunuyor. Yani bunları tüm insanlık bilmeli ve öğrenmeli ki bu 25 yıl nasıl yaşandı, nasıl bir mücadele gerektirdi doğru görülebilsin. Bunların unutulmaması, bilinmesi gerekiyor. Uluslararası komplo devreye girdiği zaman Kurdistan’ın her yerinde insanlar ayaklandı. Rojhilatê Kurdistan’da insanlar günlerce sokaklarda kaldı ve rejim güçleriyle karşı karşıya geldi. Öyle ki İran rejimi bile halkın gelişen bu öfkesi karşısında şaşırdı. Bununla birlikte sadece Rojhilat’daki Kürtler değil, Erivan’daki Kürtler de aynı ruh hali, davranış içerisine girdiler. Bakûrê Kurdistan’da ise bu çok daha ileri boyutlara ulaştı. Avrupa’da, uluslararası komploya karşı halkın yükselen sesi, gelişen eylem tüm dünyada yankısını buldu. Bunun karşısında uluslararası komplocu güçler bile şaşırdıklarını dile getirmekten kendilerini alamadı. ABD Dışişleri Bakanı, Madeleine Korbel Albright yaptığı açıklama ile bunu; ‘Biz bu kadar tepki gösterileceğini hiç düşünmemiştik’ sözleriyle itiraf etmek zorunda kaldı. Bu, Kürt halkının gösterdiği tepkilerin, komplo güçlerinin düşünmedikleri, beklemedikleri bir düzeyde geliştiğini gösteriyordu. Tabi bir yanda bunlar yaşanırken, bedenlerini diri diri ateşe verenlerde oldu.

Kurdistan halkı günlerce sokaklardan, meydanlardan çekilmedi. Devletlerin resmi polis güçlerinin saldırıları sonucunda yaşamlarını verenler oldu. Tabi o süreçte daha farklı tutum ve tavır içerisinde olanlar da vardı. KDP’de beklenildiği gibi bunlar arasında yerini almıştı.  Aslında KDP, tutum ve tavrını çok açık ve net bir şekilde belirlemiş, konumu Önder Apo karşıtlığı, PKK karşıtlığı olarak ilan etmişti. O süreçten itibaren de PKK’ye yönelik yapılan saldırıların arkasına yer alan güçlerden biri olmuştu. Uluslararası komplonun uygulamaya konulduğu 17 Eylül 1998’de yapılan Washington anlaşmasının altında imzası olanlardandı. Bu tavır Kürtlere ait değildi. Çünkü Kürtler, uluslararası komploya karşı tavrını 9 Ekim’den itibaren meydanlara, sokaklara çıkarak ortaya koymuşlardı. Bedenlerini ateşe veren gençler olmuştu. Halk günlerce meydanlarda, sokaklarda kalmıştı. Ama KDP, tutumu Kurdistan halkına her yönüyle bir karşıtlığı ifade etmekteydi.  Renkleri bu şekilde çok net bir şekilde belirgin kılmışlardı. Bu hiç bir zaman unutulmamalı ve herkes tarafından da bilinmelidir.

O süreçte yaşananları bilenler ve yaşananlara tanıklık edenlerde bu konuda sorumluklarını yerine getirerek bunu bir görev olarak kabul etmelidirler. Buna en fazla bilenlerde o süreçleri birebir canlı yaşayanlardır. O nedenle de olup bitenleri, yaşananları unutmaları mümkün değildir. Uluslararası komplo uygulamaya konulduğu 9 Ekim 1998 günü Önder Apo’nun Suriye’den ayrılışının gündeme girmesiyle birlikte KDP de harekete geçmişti. Yayınlarında tam bir bayram havası içerisinde olduklarını her yönüyle belli ediyorlardı. Tabiri caizse bunu da zil takıp oynayarak yapıyorlardı. Hem de dört parça Kurdistan’da, Ermenistan ve yurt dışında olan Kürlerin sokaklara çıkarak isyana durdukları günlerde yapmaktaydılar. Kendine Karox kod adını veren KDP’nin telsiz muhaberecisi de bunu elinde tuttuğu telsiz cihazı üzerinden yapma rolünü üstlenmişti. Onun için de o da,  hemen gerillanın kullandığı telsiz frekanslarına girerek kendisine verilen rolün gereklerini yerine getirmek üzere harekete geçmişti.

Uluslararası komplonun gerilla üzerinde neden olacağı etkiyi hesaplayarak, telsizini eline almış ve ağzına ne gelirse art arda sırlamaya, gerillaya, en kutsal değerlerimize tam bir dibe vurmuş sokak argosuyla hakaretler yağdırmaya başlamıştı. Bunu da dibe vurmuş pespaye sözcüklerle cümlelerle tam bir sevinç ve bir coşku haliyle yapıyordu. Öyle ki, demedik, hakarette bulunmadık, küfür etmedik hiçbir şey bırakmıyordu. Sadece bununla da sınırlı kalmayarak utanmadan yaptığı anonslarla kendileri gibi gerillaya ihanet batağına saplanma çağrılarında bulunmaktan da geri kalmıyordu. Karox bu şekilde Önder Apo’nun Suriye’den ayrılışını kendini kaybeden bir sarhoş gibi kutluyordu. Bunu sonraki günlerde, haftalarda ve aylarda da yapmaya devam etmişti. Bu uluslararası komploda yer alan güçlerden biri olarak KDP’nin içerisinde olduğu ruh halinin bir yansımasıydı.

KOMPLODAN SONRA KDP GERİLLAYA SALDIRDI

Onun içindir ki, KDP’nin muhabere telsizlerinden Karox kod adını kullanarak yapılan bu yayınların herkes tarafından iyi bilinmesi, unutulmaması ve tüm Kürtler tarafından iyi bilinmesi gerekiyor. Tabii KDP’nin saldırıları bununla da sınırlı kalmamıştı. Gerillaya karşı daha başka türlü saldırıları da devreye koymuştu.  Fırsatını bulduğunda saldırıya geçmek için İhanet eden unsurların verdikleri bilgilerden de yaralanarak gerilla bölgelerine yönelik keşif ve istihbarat çalışmalarını da yoğunlaştırmıştı. Aynı şekilde serseri ve lümpenlerden oluşan, gerilla saflarında bir dönem kalmış, ihanet eden dejenere unsurların içerisinde yer aldığı Duhok-Zavete’de örgütlendirilmiş başlarında  Aziz Veysi bulunduğu kontra çete örgütlenmesini de böylesi bir saldırıda kullanmak üzere hazır hale getirilmişti.

9 Ekim 1998’i takip eden günlerde, KDP bu kontra çetelerini de, gerilla güçlerinin bulunduğu noktalara saldırılarda bulunmak için harekete geçirmişti. Aslında KDP’nin yaptığı bu saldırılarda uluslararası komplonun bir parçasıydı. Nasıl telsiz cihazlarında bir bayram havasıyla uluslararası komployu kutlamışlarsa, kontra saldırılarıyla da rolünü oynamaya çalışıyordu. Garê’de 13 Ekim 1998 günü yaptıkları saldırıda böylesi bir gerçekliğin bir dışa vurumuydu. O saldırıda Nergiz (Necah Süleyman), Ruken Ağit (Musa Yusuf), Çerkez Helin (Nermin Akkuş), Çiya Zebari (Mehmet Reşit), Beritan Devrim (Figen Bayram), Zinarin Cudi (Bese Kartal), Mréxwaz (Sabri Güler), Şehrazol Afrin (İlhan Memo), Rengin Rewşen (Ayten Ekinci), Çiyager (Nihat Sadi), Şervin Şoreş (Nejla Bilgin), Mahabat Goyi (Hatica Tan), Pir (Ali Narin), Canda Kobani (Semire Muhammed) isimli 14 arkadaş şehit düşmüştü. Sonraki günler ve aylarda da bu saldırılar devam etti.

13 Mayıs 1999 günü Metina’da üslenmiş olan gerilla güçlerine yönelik gerçekleştirilen saldırıda Garê’dekinin bir benzeriydi. KDP güçleri yine kontra çetelerini gerillaya saldırtmış, aralarında Sinan Amed (Murat Demirhan), Agit Partizan (Mehmet Bedir) ve Rojbin Serhat’ın (Sadegül Ökmen) da olduğu gerillaları katletmişti. KDP, bu şekilde uluslararası komplonun ne kadar etkin bir öğesi olduğunu bir kez daha göstermiş oldu. Ki bugün de bu özelliğini son derece açık ve net bir şekilde göstermektedir. Şimdi komplonun, 15 Şubat’ın, yeni bir yıldönümüne girdiğimiz bir süreçte, yoğunlaşan tartışmalarda, saldırılarda sürekli KDP’nin yerinin olması bunun çok somut bir ifadesi olmaktadır. O nedenledir ki uluslararası komplo denildiği zaman komployu düzenleyenlerin ve bu komplonun içerisinde yer alan KDP’nin rolünün mutlaka görülmesi gerekiyor.

Yine uluslararası komplonun geride kalan 25 yıllında Önder Apo üzerinde uygulanan tüm baskılar ve mutlak tecridin derinleştirilmesinde KDP’nin rolünün de belirleyici olduğu unutulmamalıdır. Çünkü uluslararası komplo ile bir yönüyle KDP’nin önü açılmak istenmiş, 3. Dünya Savaşı içerisinde ona bu şekilde bir rol atfedilmişti. Derinleştirilen uluslararası komplo içerisinde Önder Apo’nun tam bir izolasyon altında tutulmasıyla hedeflenen de yine aynı şekilde KDP’nin kendisini verilen rolü oynayabilmesi için önünün sürekli açık tutulmak istenmesidir. KDP, Önder Apo tecrit altında olursa, PKK de hep saldırı altında tutulursa ancak o zaman kendine verilen rolü oynayabileceğini, küresel sermaye güçlerine, ağababalarına belirterek bu istemini sürekli olarak canlı tutmuştur. Şimdi de bunda ısrar etmektedir. O nedenle de İmralı’da Önder Apo’nun her bir günün mutlak tecrit altında geçirmesinde en temel sorumlulardan birinin de KDP olduğu herkes tarafından bilmelidir. Buna göre de mevcut süreçte KDP’nin uluslararası komplo ve komplonun devamındaki rolünü bilenerek doğru bir yaklaşım içerisinde olunması gerekmektedir.

Günümüzde uluslararası komploya karşı nasıl bir tutum içerinde olunmalı?

Tüm bu belirttiklerimiz, uluslararası komplo karşısında ve uluslararası komplonun ikinci 25. yılına girerken nelerin yapılması gerektiğine de işaret etmektedir. Önder Apo büyük direnmektedir. Öyleyse yapılması gereken, Önder Apo’nun büyük direnişine layık olmaktır. Bu da mücadeleyi her alanda geliştirmeyi ifade ediyor. Bu gerilla savaşıyla, halk serhildanlarıyla gerçekleştirilecektir. Kurdistan halkı, dostları her alanda, Önder Apo’ya, Önder Apo’nun öncülük ettiği mücadeleye sahip çıkarak bunu yapacaktır. Özgürlük için, demokrasi için mücadele eden tüm dünya insanlığı da bu mücadelede Önder Apo’nun rolünü bilerek mücadele içerisindeki yerini alacaktır. Üçüncü dünya savaşına kim karşı çıkıyorsa onlar da bunun bilinciyle uluslararası komplo karşısında mücadeleye sahip çıkacaklardır. Barış isteyenlerin, savaşa karşı olanların, özgürlük, demokrasi için mücadele edenlerin, özgür bir yaşamdan yana olanların hedeflerine ulaşabilmesi için Önder Apo’nun belirleyiciliğinin bilinciyle hareket etmeleri gerekmektedir. Önder Apo’ya karşı uygulamaya konan uluslararası komplonun nedenleri de, böyle bir yaklaşım içerisinde olmayı gerekli kılmaktadır. Bunun bilinciyle hareket edildiği zaman, uluslararası komplo karşısında günümüzde nasıl bir tutumun sahibi olunması gerekliliği de anlaşılmış olacaktır.

Bu doğrultuda 10 Ekim 2023 tarihinde Avrupa’da Kurdistan halkının dostlarının açıklamasıyla bir hamle süreci başlatılmıştır. Bu küresel bir hamledir. “Önder Apo’ya Özgürlük, Kürt Sorununa Çözüm” sloganıyla bu hamlenin startı verilmiştir. İlan edilen bu hamle bugün dünyanın her yerinde etkisini göstermektedir. Gösteriler yapılmakta, konferanslar düzenlenmekte, açıklamalarda bulunulmakta ve yürüyüşler yapılmaktadır. Bu demokratik siyaset zemininde, demokratik platformda dünya insanlığının geliştirdiği bir mücadeledir. Güney Amerika’da, Güney Afrika’da, Avrupa’da ve dünyanın farklı coğrafyasında geliştirilmektedir. Her gün geliştirilmeye de devam etmektedir. Ve bunların yaşanmadığı bir gün bile yok. Bununla birlikte Bakurê Kurdistan’da halk ayaktadır. Her gün, her tarafta gösteriler, “Özgürlük Yürüyüşleri” yapılmaktadır. Böylece Önder Apo mutlak tecrit edilirse, bu mücadele ‘biter’ yalanı bir kez daha iflas ettirilmiştir. Önder Apo’nun mutlak tecrit altında tutularak ‘sesinin duyulmayacağını’ düşünenlerin yanıldıkları bir kez daha gözler önüne serilmiştir.

Aksine Önder Apo’nun düşünceleri, öğretisi bugün her zamankinden daha fazla yayılarak, etki gücünü arttırmıştır. Bu bile kendi başına, uluslararası komploya karşı nasıl bir duruş içerisinde olunması gerektiğini göstermektedir. Zindanlarda tutsaklar direnişleriyle, açlık grevleriyle, tutsak yakınları eylemlerde bulunarak direniyorlar. Böylesi bir gerçeklikle karşı karşıyayız. Gerillanın son derece büyük ve sarsıcı eylemleri var. NATO’nun desteğini almış, yasaklanmış taktik nükleer bombaları, kimyasal gazları kullanan bir orduya karşı büyük ve etkili bir savaş yürütüyor. Saldırılarda bulunuyor, savunma ve saldırı taktiğini iç içe uyguluyor, düşmanı kahreden darbeler vurarak, soykırımcı, sömürgeci TC devletini sarsıyor ve yalanlarını deşifre ediyor. Mersin’de Sarya ve Ruken, Ankara’da Erdal ve Rojhat arkadaşların eylemleri, nasıl bir ruhla böylesi bir mücadelenin geliştirileceğinin, yükseltileceğinin doğrudan bir göstergesi olma gibi çok tarihi bir anlam ifade ediyor. Tüm bunlar yeterli midir? Hayır. Uluslararası komplonun 25. yılına girerken bunun bilinciyle bir yaklaşım ve tutum içerisinde olmak, ona göre mücadeleyi çok daha ileri safhalara taşımak bir görev ve sorumluluk olarak önümüzde duruyor.

HERKES KÖLN MİTİNGİNE KATILMALI

İşte önümüzdeki günlerde 17 Şubat 2024 günü Almanya-Köln’de düzenlenecek olan miting de böylesi bir sürecin nasıl karşılanması gerektiği yönünde en somut göstergelerden biri oluyor. O nedenledir ki, başta Almanya olmak üzere Avrupa’da o mitinge, gösteriye ulaşabilecek kim varsa birlikte götürebileceklerini de yanına alarak, mutlaka orada bulunmayı kendine bir görev ve sorumluluk olarak kabul etmelidir. Tüm Kürtler, Kürtlerin dostları, kendisine devrimci, demokratım, sosyalistim diyen herkes bu mitinge katılmalıdır. Almanlar, Fransızlar, İtalyanlar, İspanyollar, Yunanistanlılar Avrupa’da yaşayan göçmeni ve mültecisiyle kim varsa Köln mitingine dahil olabilmelidir.

Bu eylem, Avrupa kentlerinde çok yaygın şekilde bulunan Türkiye’den Kurdistan’dan göç etmiş olup orada yaşamak zorunda bırakılan, yine Avrupa’da insan haklarından, demokrasiden bahseden, onları savunan ve onlar için mücadele eden herkesin içerisinde yer alabileceği dev bir gösteri haline getirilebilmelidir. Öyle bir katılım sağlanmalıdır ki, uluslararası komplonun ikinci 25. yılına girerken komplocu güçlere, komplonun kendileri için hangi sonuçlar yarattığını çok somut olarak gösterilebilmelidir.

Bunlar yapıldığı zaman da uluslararası komplonun ikinci 25. yılında tarihi direniş ile yol gösteren, ufuk gösteren Önder Apo’ya layık bir tutumun sahibi haline gelinmiş, Önde Apo’ya uygulanan uluslararası komplo karşı yaşamını adayan fedai şehitlerin anısına bağlı kalınmış olacaktır. Günümüzde o yolda yürüyerek, yaşamını adayan Rukenlerin, Saryaların, Erdalların, Rojhatların, Serxwebunların, Rızgarların ve onlar şahsında kahraman şehitlerimizin takipçisi haline gelinerek Önder Apo’nun rehin alınışının 25. yılında, komployu gerçekleştirenlere karşı en anlamlı tarihi yanıt verilmiş olunacaktır. Bu vesileyle komplonun 25. yılına girerken büyük direnişinde Önder Apo’yu selamlıyor, “Güneşimizi Karartamazsınız” şiarıyla yaşamlarını adayan fedai şehitlerimizin, fedai şehitlerimizin izinden yürüyerek mücadelemizde şehit düşen tüm yoldaşlarımızın anısı önünde saygıyla eğildiğimi belirtmek istiyorum.