Şervan: AKP-MHP iktidarı sadece direniş ile yıkılır

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Cafer Şervan, Rojava Devrimi'nin tüm halklar için ciddi etkisi olduğunu belirterek, devrime saldıran AKP-MHP iktidarının ise ancak direniş ile yıkılabileceğini söyledi.

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Cafer Şervan, Rojava Devrimi'nin yıl dönümünde ANF'ye değerlendirmelerde bulundu.

Rojava’nın Kürdistan ve Ortadoğu açısından önemini nasıl değerlendirmek gerekir? Rojava’nın özgün olarak özellikleri neler?

Her şeyden önce Rojava Devrimi'nin 9. yıl dönümünü başta Önderliğimize, tüm halkımıza kutluyor, 10. mücadele yılında tüm halkların özgür, eşit ve birlikte yaşayarak özgür olmalarını diliyorum. Devrimin ilk günlerinden günümüze kadar sömürgeci Türk devletinin saldırıları devam etmiş, buna karşı Kuzey ve Doğu Suriye halklarının direnişleri de her alanda sürmekte ve kendi topraklarını korumaya çalışıyorlar.

10 yıldan fazladır Suriye’de büyük yıkımları beraberinde getiren bir savaş durumu yaşanmaktadır, yüz binlerce insanın ölümü, milyonlarcasının da göçü yaşanmış ve halen çeşitli boyutlarıyla bu vahşet durumları birçok alanda şiddetlenerek sürmektedir. Suriye’deki savaş Rojava Kurdistan’ını ve Ortadoğu’da birçok dengenin yeniden kurulmasını gündeme getirmiş ve halen de birçok yönüyle bu çatışmalar bölgeyi şiddetli düzeyde etkilemeye devam etmektedir. İlk başlarda çeşitli çete örgütlemeleriyle Türk devletinin aktif rol alması durumu gündemde olmasına rağmen savaşın farklı boyutlar kazanmasıyla birlikte birçok aktör bu savaşa katılma kararı vermiştir.

Yine Rusya’nın aktif devreye girmesiyle çete ve sömürgeci TC devletinin yeni ittifaklar geliştirerek kendisine alan açmaya çalışsa da birçok alanda darbe de almaya başlamıştır. Suriye’deki savaş adeta 3. Dünya Savaşı’nın merkezi durumuna gelmiş, tüm savaşan güçler denemelerini ve çatışmalarını bu saha üzerinde başlatmışlardır. Mevcut durumuyla Suriye devleti parçalanmış, rejimin birçok alandaki otoritesi kalmamıştır, Rusya ve İran’ın karşı hamlelerine rağmen bu gerçekleşmektedir. Rojava da bu savaş sürecinde büyük bir direniş gerçekleştirerek kendi topraklarını savunmuş, çeteci güçlerin alana girmesini durdurmuştur. Yine DAİŞ çetelerine karşı başta Kobanê olmak üzere, birçok alanda Kuzey ve Doğu Suriye halkları direnerek tüm dünya halklarını bu çete saldırılarından korumuştur. Bu yönüyle insanlığın onur mücadelesini vererek çetelere karşı görkemli direnişler gerçekleştirmiştir.

Şu anda sahadaki ABD ve Avrupa Suriye politikasında savaşan bir aktör olmaktan ziyade politik güç olarak varlığını korumaya çalışmaktadır. Mevcut çete güçlerle istedikleri rejimin oluşamayacağını görüyorlar, diğer taraftan da mevcut Suriye rejimini de mevcut iktidarla da kabul etmek istemiyorlar. Kendilerinin uygun buldukları bir sistemi ve bir uzlaşma yaratana kadar konumlandıkları yerlerde hem askeri güçlerini koruyacaklar hem de politik mücadelelerini sürdüreceklerdir. Türkiye'nin işgal ettiği alanlar Suriye’de en temel sorunlu bölgeler konumundadır ve her gün istikrarsızlığın geliştiği bölgeler olmaktadır. Belki siyasi meşruluğu ve konumu en güçlü olan Rojava Devrimi ve Kuzey-Doğu Suriye olsa da Türk devletinin desteklediği çeteler saldırmaya devam etmekte ve rejim de uzlaşmadan yana görünmemektedir. Diğer taraftan da tüm alanların içinde en fazla uzlaşma Rojava Devrimi ve Kuzey-Doğu Suriye’nin yarattığı siyasi ve toplumsal yaşam ekseninde gelişeceği görülmektedir. Bu konumundan dolayı çetelerin en fazla saldırılarını yoğunlaştırdığı alanların başında Rojava, Kuzey ve Doğu Suriye bölgeleri gelmektedir.

Olası anlaşma ve ittifakların önüne geçmek için Türk devleti ve ona bağlı çeteler yoğun çaba içindeler. Suriye rejimi birçok çelişkiyi kullanarak ayakta kaldı, dış destek olmasaydı sömürgeci Türk devleti ve çeteleri denetimi tümden başarabileceklerdi. Son seçimlerle Esad kendi otoritesini ve varlığını devam etmek istemektedir, adeta meşru devlet temsilcisi olduğunu kanıtlamak istercesine belli dönemler böylesi seçimleri yapma gereği duymaktadır. Rejimin tek uzlaşacağı ve belli yönleriyle ortaklaşacağı tek yönetim Rojava ve Kuzey ve Doğu Suriye özerk yönetimi olmaktadır. Özerk Yönetimin defalarca bu yönlü açıklamalarla sorunu Suriye’nin bütünlüğü içinde çözme çağrılarına rağmen rejim buna yanaşmamaktadır. Her seferinde eski düzenini dayatma peşinde olmakta ve sürekli Özerk Yönetimin güvenli bölgelerinde provokasyon ve fırsat bulduğunda ise değişik güçler eliyle saldırılarını yapmaktadırlar. Rejim yanında Türkiye’ye bağlı çeteler ve DAİŞ de Rojava Özerk yönetimine ve Kuzey-Doğu Suriye’ye yönelik provokasyonlar yapsalar da tamamen teşhir olmakta ve başarılı olamamaktadırlar. Başta Kürt-Arap birlikteliği olmak üzere diğer halklarla yapılan ittifaklar güçlü zeminlere dayanarak devam etmektedir. Birlikte ortak yaşam ve savunma güçleri bazı yetersizliklerine rağmen sürdürülmektedir. Kadın ve gençlerin toplum içinde öncü rol oynayarak toplumsal alanda yarattığı değişimlerle komünal yaşamın inşasında örgütlemelerini yaratmışlardır. Farklı etnik, kültürel ve dinsel toplumlarda bu demokratik sisteme güçlü katılmıştır. Toplumun bu yaklaşımlardan dolayı Demokratik Ulus anlayışı güçlü temellere dayanmış ve Demokratik Suriye’nin temeli olacak ortak zeminde buluşma gerçekleşmiştir. Birçok farklı kültürel yapının iç içe yaşadığı alanların yaratılmasıyla demokratik modernitenin boyutları örgütlendirilmiştir. Nüfus ve alan olarak diğer Kürdistan bölgelerinden az olmasına rağmen oluşturduğu savunma, örgütlenme, model açısından tüm parçalara öncülük rolü oynamaktadır.

DEVRİME GİDEN SÜREÇ

Rojava Devrimi'nin ilan tarihi olan 19 Temmuz 2012'den önce Ortadoğu ve özelde Suriye ve Kürdistan’da nasıl bir atmosfer hakimdi? Devrim hangi koşullarda gerçekleştirildi?

Ortadoğu’da Arap baharıyla 2011 yılı itibarıyla birçok ülkede mevcut rejimlere karşı ciddi düzeyde halk ayaklanmaları gelişti, Suriye’deki hareketlenme ve kaos süreci o döneme denk geliyor. Erdoğan, gözünü Ortadoğu’daki tüm Sünni Müslüman coğrafyaya dikmiş, siyasi İslam ve Müslüm kardeşler örgütünün liderliğine oynuyordu. Ortadoğu’da birçok klasik ulus devlet yapılanmaları yıkılarak yerlerine radikal İslam rejimleri oluşturulmaya çalışılmıştır. O dönemde gerçekleşen merkezi toplantılar ve ardından yaşananlar bir plan çerçevesinde yürütüldüğünü açık olarak gösteriyordu. Birçok ülke demokrasi, özgürlük ve eşitlik adına çıkarılan gösteriler kontrolden çıkarak çeteci grupların hakimiyetine dönüştü. Suriye’de yaşanan durumlar da böylesi bir dönemde ortaya çıktı. Türk sömürgeci devletin geleneğinde yer alan Kürt düşmanlığı ile faşist şef Erdoğan’ın buluşması zor olmadı. Sonuçta her iki güç de ırkçı faşist Türkçülüğü temsil ediyorlar. Ümmet kılıfıyla gizlenmeye çalışanlar olsa da ortak buluştukları nokta aynıdır, faşizm ve ırkçılıktır. Bugün, bu zihniyet çok somut bir hal alarak gelişmektedir. Daha önce kardeşim diye göklere çıkarılan Esad, birden ‘katil’ diyerek Suriye ile savaşı başlatılan dönem oldu.

Dünyanın değişik alanlarından devşirilen cihatçı gruplar Türkiye sponsorluğu ve bizzat yönlendirmesiyle Suriye sahasına sürüldü. Nasıl olsa peş peşe ve kısa sürede devrilen Tunus, Libya, Mısır rejimleri gibi Esad’ın da çok fazla direnmesi bu şartlarda gelişmez, hemen teslim olurlar, Erdoğan’ın hayali buydu. Kendisine bağlı çete grupları Suriye’de egemen olacaklar, daha sonra bu güçlerle Irak sıkıştırılacak, Libya, Mısır, Tunus zaten etki alanı içine kolaylıkla dahil edilecekti. Böylelikle hem tüm Ortadoğu’daki Özgür Kürt iradesi darbelenmiş ve ezilmiş olacak hem de yeni Osmanlı hayali pratikte gerçekleşmiş olacaktı. Düşünülen plan tam bir Sünni-faşist yapılanmaydı. Ortadoğu’daki yerleşik despotik iktidarlara karşı, bir umut olarak gelişen halkların bahar hareketi, bir kapkaç ile başka bir faşist diktatörlükçe gasp edilmiş olacaktı. Erdoğan’ın faşist rejimi işte böylesi bir süreçte Kürt özgürlük hareketi ile güya ‘çözüm süreci’ adı altında bir diyalog geliştiriyordu.

Ama her ne hikmetse, bu diyalog boyunca Kuzey'de pratiğe geçirilen ateşkese rağmen, savaş AKP tarafından Rojava Kürdistan’ına taşırılmıştı. Türkiye’ye ateşkes var diye hiç asker cenazesi gelmez iken, Kuzey'de her gün Rojava’da şehit düşenler yine Bakur’da cenaze törenleriyle kaldırmaya devam ediliyordu. AKP farklı çetecileri Rojava halkının üzerine göndermekten vazgeçmedi. KDP ambargolar, kuşatmalar ve sabotajlarla bu dönemde farklı temelde sömürgecilere destek veriyordu. Türk devletiyle o dönemde yaşadığı ilişkileri en üst düzeyde sürdürerek aktif olarak rol almaya başladı. DAİŞ ile her alanda ilişki ve iş birliği içinde olunarak desteğini en üst boyuta taşımıştır. Rojava sahasında çete saldırıları da yoğun olarak başlamış ve halk kendini korumak için öz savunma örgütlemesini yaratarak rejimin denetiminde olan kurumların çetelerin eline geçmemesi için Rojava şehirlerini denetimine almışlardır. Bu yaratılan askeri, siyasi ve halk örgütlemesi çetelerin yoğun olarak saldırısıyla karşılaştı. Her seferinde çeteler saldırdığında halk da kendi topraklarını savunarak Ortadoğu ve dünya geneline yayılacak Rojava devrim modellerini kurmaya başladılar. Tarih 19 Temmuz 2012’yi gösterdiğinde paramparça edilmiş, inkâr edilmiş, soykırım kıskacında olan Kürt halkı Kobanê’de yeni bir özgürlük devrimini tüm dünyaya ilan etti. Dört devlet arasında bölünen Kürdistan’ın Rojavası dünya ilerici insanlığını etkileyecek, sosyalizm mücadelesini farklı boyutlarda tekrardan dirilten üçüncü bir yol çizilmeye başlandı. Ne hegemon güçlere ne de çözüm olarak kendisini gösteren güçlere mahkumdu. Kürt bölgelerinde ilan edilen demokratik özerklikle devletli yaşam artık anlamını yitiriyordu. Kürt bölgelerinde bir zorlanma yaşanmasa da Halep’te, Şêxmaxsud Mahallesi'nde halk ciddi zorluklar yaşadı. Geçmiş yıllarda bu yerlere göç eden halkımız, bir yandan rejimin, diğer yandan çete örgütlerinin ablukasına alınmak isteniyordu. Kürt şehirlerinde etkisini kaybeden rejim ve çetelerin bir nevi hedefi konumundaydı. Kendini örgütleme, irade sahibi olma, diline sahip çıkma ve en önemlisi de savunmasını yapmada öz gücüne dayanmak zorundaydı. Bu çerçevede kendi öz örgütlülüğünü oluşturdu. Tüm bu adımların temel öncü gücü de kadınlar oldu. Gençler de savunma güçlerinde aktif rol oynayarak çetelere geçit vermeyecek direnişin içinde olmuşlardır.

Bu gelişmeler doğrultusunda DAİŞ’in başta Irak sahasında olmak üzere Suriye’nin değişik bölgelerinde toprak hakimiyetini genişletmesi gündeme girdi. Musul, Şengal, Reqa vb. yerlerin denetimini ele geçirmesiyle Rojava ve Kobanê saldırıları başlamış oldu. Rojava'da güçlü temellere dayanan halk örgütlemesi savaş sürecinde bir seferberlik düzeyinde katılımını yaparak çetelere ölümcül darbeler ve yenilgiler yaşatmışlardır. DAİŞ’in Kobanê’ye karşı başlattığı büyük saldırısının tarihi 2 Temmuz 2014’tür. Bunun çok şeyi anlatıyor olması gerekir. Önder Apo’nun 1979’da Rojava’ya geçtiği tarihe denk getirilmesi durumu vardı. Önderlik bu durumu birçok görüşme notunda dile getirmiş ve herkesin bu tehlikeyi görmesi temelinde uyarıları olmuştur. Önderliğin bu ilişkiden, saldırının şeklinden ve nereden desteklendiğine dair hiçbir zaman kuşkusu olmamıştır.

Daha sonra yaşanan gelişmeler bunu doğruluyordu. DAİŞ’le her türlü ilişki geliştirerek başta Kobanê ve Rojava sahasında etkin olmak için faşist Türk devleti her türden desteği veriyordu. DAİŞ’e kendi çocuğu gibi bakıyor, her türlü saldırı da kullanacağını ve başarılı olacaklarını sanıyorlardı. “Kobanê düştü düşecek” sözleri boşuna söylenmiş sözler değildi, DAİŞ’le ortaklıklarını dünya kamuoyu önünde gizlemekten hiç sakınmıyorlardı. Tam bu süreçte ABD ve Avrupa devletlerinin ortak müdahalesi gerçekleşti. Onlar da artık Erdoğan ve çetelerinin kontrolden çıktığını görüyor ve daha fazla ilerlemelerini istemiyorlardı. Kobanê düşseydi, Erdoğan’ın bizzat yönlendirmesi ve desteği ile Avrupa kendisini güvencede hissetmeyecekti. Bundan dolayı koalisyon güçleriyle Kobanê savaşına müdahil oldular. 2. Dünya Savaşı'nda ABD’nin müdahalesi gibi bir durum Kobanê için de yaşanmış ve Önder Apo da bu gerçeğe işaret etmiştir. Hitler gibi Ortadoğu sahasında tüm halkların başına bela olacak bir faşist rejimi frenleme konumuna başvurdular. DAİŞ’in yenilgisini gören sömürgeci Türk devleti onun intikamını almak için özgürlük hareketine karşı bu dönemde çöktürme planını devre koyarak yeni bir savaş konseptiyle Kürt halkına karşı soykırım politikalarını her alanda başlatmıştır. Şimdiye kadar başta Önderliğimize, hareketimize karşı yürüttüğü imha amaçlı operasyonların kararı o dönemde alınmış ve kararlaştırılmıştır, bunu böyle görmek gerekir.

DAİŞ çeteleri en gelişmiş teknik silahlarla Rojava alanına saldırırken savunma güçleri basit silahlarla kendilerini savunmuşlardır. Ortak irade ile hareket edilerek işgalcilere ve çetelere karşı topraklarını savunabilmişlerdir. Güçlü halk desteği ve toplumun devrimi savunma amaçlı ortaya çıkardığı örgütlemeler önemli rol oynamıştır.

'ÖNDER APO'NUN ÖZGÜRLÜK KIVILCIMI...'

Önder Apo, Suriye sahasında ve özel olarak da Rojava’da toplumla 20 yıllık bir süreç yaşadı. Rojava Devrimi açısından bu 20 yıllık süreç neyi ifade etmektedir?

Tarihsel süreç itibarıyla halkların birlikteliğine karşı her zaman egemenler baskı ve zor aygıtlarını kullandılar. Halklara düşman egemen güçler, saldırılarından başarılı olduklarını dayatsalar da halklar da her dönem öz güçlerine dayanarak direniş ve başkaldırı özünü korumuş ve örgütlemelerini geliştirmişlerdir. ‘Bitereceğiz, iradelerini kıracağız’ sloganları ile gelen faşist-çeteci güçler halkların Rojava’da direnişle kurdukları devrimle şaşkına döndüler. Rojava’da Önder Apo’nun büyük bir çabayla inşa ettiği özgürlük kıvılcımı tüm Ortadoğu’yu etkileyen bir direniş kalesi ve mesajı oldu. Rojava Devrimi’nin ilk örgütlenmesi Önder Apo’nun Rojava alanı ve toprakları ile ilk buluşmasıyla başlamış oldu. Zaman içinde Bakur'da başlatılan silahlı direniş tüm Rojava halkını etkilemiş, Önderliğin bizzat örgütlediği öncü kadro sayesinde başta gerilla mücadelesine katılım olmak üzere birçok halk örgütlemesinde Rojava halkı adeta seferber olmuştur. Daha önce toplumun büyük bir kesiminde Kürt ulusal bilinci gelişmiş olsa da Rojava halkı rejim baskılarından dolayı kimliğini savunamayacak düzeydeydi, hatta birçoğuna rejim tarafından kimlik bile verilmemiştir. Ancak özgürlük hareketinin halkta uyandırdığı bilinç ile Rojava’da ilk eylemlerin başlaması giderek kitlesel kutlamalara dönüşmüştür. Önderliğimiz büyük emekler vererek yok olan bir halkı öz varlığına ve örgütlülüğüne kavuşturmuştur. Önderlik felsefesi ile örgütlenen binlerce genç kadın ve erkek gerilla saflarında yerlerini aldılar. Özgürlük hareketiyle tanışan büyük halk kesimleri, daha önce alanda etkili olan birçok parti ve kuruluşun gerçek yüzleri ortaya çıkardı ve bunlar teslimiyetçi politikaları ile halk arasında teşhir olmuşlardır. Bu hareketler Kürt adını ağzına almak sanki Kürtlerin tüm sorunlarını çözecekmiş gibi yanıltıcı bir durum yaratarak sistemin elini güçlendirmekteydiler. İşbirlikçi ve egemenlerin gölgesinde yaşamaya alışmış bu kesimlerin etkisizleştirilmesi ve özgürlük hareketiyle buluşmaları Önder APO’nun geliştirmiş olduğu halk örgütlemeleri sayesinde olmuştur. Kürdistan’ın değişik yerlerinde harekete katılan birçok şehit arkadaşın Rojava alanında çalışması Kürt ulusal bilincinin gelişmesinde önemli katkıları olmuş, devrimin inşasında en güçlü katılımı yapmıştır. Rojava demokratik özerk yönetimin ilk tohumlarını ve şu an tanımladığımız sistemsel gelişmeleri Önderliğimiz Rojava’da bulunduğu zaman içinde somutlaştırdı. Tüm bu gelişmeler ve örgütlemeler halkın devrimi büyük bir inançla kucaklamasına yol açtı.

Önderliğimizin büyük emek verdiği Rojava’daki demokratik sistem inşası 1999 yılında gerçekleşen uluslararası komplo sonrasında belli düzeyde sekteye uğradı. Suriye rejiminin Rojava halkımıza dönük yıllarca süren kimliksizleştirme ve inkar politikaları Türk devletiyle yapılan yeni anlaşmalarla farklı boyutlara ulaştı. Kürt halkı saldırılara rağmen gizli de olsa örgütlenme çalışmalarını hiçbir zaman aksatmadı. Suriye rejimi tarafından 12 Mart 2004’te Qamişlo’da bir futbol maçı çıkışı sırasında Kürt gençlerine dönük saldırı gerçekleştirerek büyük bir katliama imza atmıştı. Bu katliam, Kürt halkının rejime karşı olan öfkeyi en üst boyuta taşımış, başta Qamişlo’da olmak üzere diğer Kürt şehirlerine yayılan bir serhildana dönüştü. Öncülüğün zayıflığı ve gerekli tedbirlerin alınmamasından dolayı gerekli sonuçlar bu serhildanda alınamamıştı. Rejim bu katliamlarını daha önce yapmıştı, bu açıdan daha güçlü temelde cevapların gelişmesi gerekiyordu. Halkın örgütlülüğü ve Önderliğin öz savunma yönündeki düşünceleri doğrultusunda rejim saldırılarına karşı direnişin çeşitli yöntemleri geliştirilerek örgütlemelerini yaratmışlardır. Kobanê saldırısında Önderliğin öngörüleri ve açıklamaları doğrultusunda halkın direnişe geçmesiyle bölgede ve dünya kamuoyunda büyük bir sahiplenme ortaya çıkabilmiştir. Rojava devrimi inşa çalışmalarında Önder Apo’nun demokratik modernite sistemi doğrultusunda örgütlemelere gidilerek savunma mücadelesi verilmektedir.

KADIN DEVRİMİ

Neden bir kadın devrimi olarak anılmaktadır?

Önder Apo'nun demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü paradigması somut olarak Rojava kadın devriminde pratikleştirilmiştir. Rojava devriminde ve savaşında kadın gücünün öncülüğü halkın devrimi sahiplenmesinde önemli katılımı sağlamış ve bunu her alanda savunmuştur. Önderliğimizin kadın mücadelesini geliştirme ve onun örgütlü gücünü açığa çıkarmada çabaları günümüzde Rojava devrimiyle daha da somutluk kazanmaktadır. Ortadoğu’da DAİŞ gibi korku imparatorluğu yaratan faşist sisteme ve zihniyete karşı Kürt kadınları öncülüğünde özgürlük mücadelesiyle cevap verilmiş ve verilmeye devam edilmektedir. Önder Apo’nun 40 yıldan fazla yürüttüğü yoğun mücadele neticesinde elde edilen kazanımlar başta Rojava devriminde olmak üzere, Kürdistan’ın diğer parçalarında da kadın öncülüğünde verilen büyük bir direniş ve savaş verilmektedir. TC faşist ve egemen güçler eliyle örgütlendirilen ve halkların başına bela olan DAİŞ eliyle Kürdistan ve Ortadoğu halklarının devrimi boğdurulmak ve kadın mücadelesi zayıflatılmak istendi. Kürt kadınları, Kuzey ve Doğu Suriye halklarının destansı direnişi ile insanlığın onurunu kurtaran ve tüm tarihsel değerlerin korunması sağlanmıştır. Özgür, demokratik yeni bir toplumsal yaşamın inşa edilmesi olarak Rojava Devrimi dünya halklarının mücadelesine öncülük etmektedir. DAİŞ faşizmiyle bölge halklarına ve kadınlara karşı büyük katliam ve soykırım politikaları gelişti.

Ortadoğu halklarına, özelde Kürt halkına korku, vahşet, kan ve kaos dayatılmak istendi. Kadınlara katliam, kölelik, savaş ganimeti olma, köle pazarlarında satılma yaşamasının tek çaresi olarak dayatıldı. Bu karanlık sürece geçit vermeyen, DAİŞ faşizmini yenilgiye uğratan Şengal ve Kobanê görkemli direnişi, bununla paralel gelişen Rojava Devrimi başta kadınlara, Ortadoğu halklarına ve dünya insanlığının sembolü ve kılavuzu olmayı başarmıştır. Günümüzde de bu zor koşullarda gelişen devrim, Ortadoğu halklarının direnişini ve devrimini beslemeye devam etmektedir. DAİŞ’in tarihsel yenilgisine direnişiyle öncülük eden Rojava Devrimi'nin savunma gücü, bölgesel ve enternasyonal katılımlarla ilerlemektedir. YPJ-YPG savunma güçleri Kürt kadınlarının ve halkının enternasyonal hareketlerinin gelişmesinde önemli rol oynamış ve bu temelde birçok ülkeden kişi devrimin savunmasında şehadete ulaşarak efsaneleşmiştir. Kuzey ve Doğu Suriye halklarıyla ortak yaşamda buluşarak Ortadoğu ve Suriye’nin demokratikleşmesinde öncü rol oynayacak QSD güçlerini örgütleyerek en geniş alanlarda yayılmasını sağlamışlardır. Toplumun ve devrimin kazanımlarını korumak için Arap halkının savunma güçlerine katılması, Özerk Yönetimde tüm halk kesimlerinden oluşan Demokratik Halk Meclislerinin oluşumunu devrimi savunma anlamında en büyük gelişme olarak değerlendirmek gerekir. Tüm alanlarda kadın kendi kimliği ile örgütlülüğünü yaratarak Rojava Devrimi'nin savunmasına ve geliştirilmesine katılmıştır. Komün, meclis, akademi ve ekonomi alanında özgün örgütlemeler oluşturulmuş, halkın günlük ihtiyaçlarının karşılanması açısından önemli roller oynamışlardır. Eğitim alanında oluşturulan kadın akademileriyle halkın eğitimi bir seferberlik anlayışıyla yürütülmüş ve devrimi güçlü sahiplenme gelişebilmektedir.

'ARTIK SADECE DİRENİŞ İLE SONUÇ ALINIR'

Dem Dema Azadiye hamlesi çerçevesinde değerlendirirseniz, Ortadoğu halklarının özgürlük devrimi Rojava 10. yılına girerken nasıl bir varlık ve özgürlük mücadelesinde?

Sömürgeci devletler Kürdistan’da tüm baskıcı yönler ile faşizmi uygulamakta, sıkıyönetim, kararnamelerle olağanüstü koşullarla yönetilmektedir. En ufak demokratik hak mücadelesine karşı tutuklama, baskı ve işkence yöntemleri geliştirilmeye çalışıyor. Türk devletinin saldırıları sonucunda başta Kürt özgürlük hareketi olmak üzere tüm siyasi güçler Türk devletiyle artık diplomatik ilişkilerle sorunları çözmenin zemininin kalmadığını görmüş olmaktadırlar. Faşist sömürgeci Türk devlet zihniyetini değişime uğratma ve geriletmenin tek yolu direniş olmaktadır. Bundan dolayı Türk faşist rejime karşı Rojava’nın her yerinde, sadece direnilerek sonuç alınacağını herkesin görmesi gerekir. Bu yönde örgütlemelerini güçlü kurmaları gerekir.

Eğer güçlü direnişler yaratılırsa Türkiye ve dış alanlarda dıştalanan bu faşist devlet ve politikaları kendisiyle beraber büyük yenilgiyi ortaya çıkaracaktır. Başta Efrîn olmak üzere Serêkaniyê, Girê Spî ve işgal altındaki diğer alanların özgürlüğünü hedeflemek öncelikli bir çalışma olmalıdır. Bu açıdan tam da yıkım eşiğinde olan sömürgeci AKP-MHP iktidarını düşürme zamanı gelmiştir. Belli dönem hareketimiz tarafından başlatılan ‘Dem Dema Azadiye’ hamlemiz bu yıl da büyük bir örgütlemeyi sağlayacak ve Rojava alanındaki halkımızın çeşitli eylemleriyle faşizme büyük darbeler indirecektir. Erdoğan ve Bahçeli faşist kliği iktidardan düşmemek için içeride ve dışarıda bu kadar saldırgan olmakta, dışarıdan alacakları desteklere bel bağlamışlardır. Rojava halkımız sömürgeci Türk devletinin politikalarını bulundukları alanlarda her zaman eylemleriyle teşhir etmeli; siyasi ve diplomatik sahada Efrîn ve işgal altındaki diğer alanlardaki demografik değişime dönük soykırımcı uygulamaları dünya kamuoyuna iyi yansıtmak gerekir. Soykırımcı faşist devlet işgal altındaki birçok yerleşim alanında Kürtlük adına bir şey bırakmamak için büyük bir çaba içerisindedir.

Efrîn şehitliğine yapılan saldırı ile nasıl değerlerimize yöneldiği görülmektedir. Böylesine vahşi politikaları uygulayan çeteci zihniyeti her alanda bir örgütleme aracına dönüştürmek gerekir. AKP-MHP faşist hükümetinin son dönemdeki zayıflıkları ve iktidarlarını kaybetme korkusu yaptığı açıklamalara yansıtmaktadır. HDP’ye en üst düzeyde saldırmalarını da yaşadıkları yenilginin sonucu ve Kobanê ve Rojava direnişinin intikamını alma girişimleri olarak değerlendirmek gerekir. Legal partiyi kapatmak için her türlü yasal kılıfı ve kendi kurumlarını bile hiçe sayarak faşist Bahçeli'nin talimatları ile silahlı saldırılara dönüşmüştür. Kürt halkının en meşru ve yasal olan kurumlarına karşı kapatma kararları vermiş bulunmaktalar, onun için birçok yerde silahlı saldırılar geliştirerek bunun zemini hazırlanmak istenmektedir. Günlük gelişen tepkilere göre saldırılarını yönlendirmekte ve mahkemelere ayarlar verilmektedir.

Rojava, Kuzey ve Doğu Suriye’de sömürgeci Türk devleti son yaptığı bazı anlaşmalar doğrultusunda işgal saldırılarına hız vermiş bulunmaktadır. Baskı ve zor yöntemleriyle Rojava halkına teslimiyet dayatılmaktadır. Bu konuda büyük kamuoyu yaratarak ve direnişi en temel yaklaşım olarak görerek bu sömürgeci uygulamaların önüne geçilebilir. Sistemin en geri yönleriyle uzlaşarak veya sessiz kalınarak faşist iktidardan kurtulmak oldukça zordur. Tüm saldırı ve baskılara rağmen AKP-MHP faşist iktidarı Kürtlerin nefretini kazanarak onları her alanda politikleştirmiştir. Rojava halkımızın en zor koşullarda yaşamasına rağmen Şehba’da yaşayan halkın süreklileşen direnişi Efrîn halkının özgürlüğüne doğru götürecektir. Kuzey ve Doğu Suriye halkları sömürgeciliğe ve yaşanan vahşete karşı tek yolun mücadeleden geçtiğini bilince çıkarmışlardır. Arap halkıyla güçlü ittifaklarla ve yaşamda ortaklaşmalar sömürgeci Türk faşizmine en büyük darbe niteliğindedir. Yine sahadaki tüm demokrasi güçleriyle antifaşist cephe oluşturarak başlatılan hamle sürecine birlikte katılmayı en büyük gelişme olarak değerlendirmek gerekir.

Arap toplumu ve tüm özgür yaşamak isteyen kesimler ‘Özgürlük Zamanı’ hamlesine her alanda katılarak sömürgeci uygulamalardan kurtulacağını görmelidirler. Faşist sömürgeci AKP-MHP iktidarı işgal altındaki topraklarda egemenliklerini kalıcılaştırmak için çete ailelerini alanlara yerleştirmektedir. Bu, sömürgeci güçlerin o alanlardan kolay kolay çıkmayacaklarını göstermektedir. AKP-MHP faşist iktidarı gelmiş geçmiş tüm faşist iktidarların toplamı olarak egemenliğini sürdürmektedir. Bu açıdan Kürtlerin ve Suriye’deki demokrasi güçlerinin ortak zeminlerde ittifak oluşturmaları önemlidir. Parçalı duruşlar tümden bu faşist rejime hizmet edeceğinden en geniş tabanlı ittifaklarla hareket edilmesi artık zorunlu hale gelmiştir. Çeşitli güçlerin devreye girmesiyle Kürt parti ve kurumların başlattığı Ulusal Birlik çalışmaları Rojava Devrimi'ne ideolojik saldırılara dönüş bulunmaktadır. Kendi özgüçleriyle halkların ortaklaşması ve özerk yönetimlerde bir araya gelmesi önemsenmelidir. Önder Apo’nun Demokratik Ulus projesi doğrultusunda toplumla yapılacak tüm ittifak çalışmaları değerlidir. Bu açıdan tüm bileşenlerin demokratik çözüm ve Rojava’nın statüsünü bölgede kabulüne odaklanmaları gerekir.

Diğer yandan AKP-MHP iktidarı ve Erdoğan kadar din istismarı yapan ve Müslüman değerlerle çelişen başka bir iktidar olmamıştır. Onun için bölgedeki tüm Müslüman ülkelerde bu maskeleri tüm yönleriyle açığa çıkmış ve bölge halkları açısından kabul edilmeyen güçler konumuna gelmişlerdir. Afganistan’da istenilmeyen güç olarak ilan edilmişlerdir. Buna karşı bölge genelinde İslam’ın hak, adalet ve vicdan değerlerini demokrasi güçlerinin değerleri haline getirmek gerekir. Bölgede ve Kürdistan’da toplumcu demokratik İslam gerçekliği ile demokrasi güçleri birlikte hareket ederek faşist ve sömürgeci iktidarları yenebilirler. Artık AKP-MHP iktidarının bölgeye dayattığı şantaj ve tehditleri eskisi gibi bölgede kimse kabul etmemekte; bu yönlü dışarıdan aldığı destek de zayıflamıştır. Rojava, Kuzey ve Doğu Suriye halklarının birlikteliği, dayanışma ve mücadeleleri, ‘Dem Dema Azadiye’ hamlesine güçlü katılımları sömürgecilerin işgal saldırılarına en güçlü cevap olacaktır. Arap, Kürt halklarımızı birlikte mücadele etmeye ve sömürgecilere güçlü cevaplar vermeye çağırıyorum.

Rojava Devrimi ile Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın geliştirdiği Demokratik Modernite inşasında çalışmalar ne boyuttadır?

Sömürgeci faşist Türk devleti ve çetelerin saldırıları karşısında Rojava Devrimi tüm bileşenleriyle öz savunma temelinde kendi örgütlemelerini yaratarak tüm alanlardaki direnişi günümüze kadar değişik boyutlarıyla devam etmektedir. Ortadoğu ve dünya halkları açısından en büyük tehlike olan DAİŞ çetelerinin büyük bir yenilgi ile sonunu getiren Kuzey ve Doğu Suriye özgürlük güçleri Önderliğin Demokratik Modernite modelini kendilerine rehber yaparak devrimlerini savunmaya ve geliştirmeye çalışmaktadırlar. Önder Apo toplumsal ve sınıfsal sorunların çözüm kaynağı olarak kapitalist modernitenin alternatifi olan Demokratik Modernite sistemini sunmaktadır. Rojava’daki halkın tüm eğitimleri ve örgütlemeleri bu sistem doğrultusunda yapılarak yıkılmayacak bir sistem olduğunu bölge düzeyinde göstermiştir.

Demokratik uygarlık sistemini devletli uygarlık ve iktidardan ayrı toplumsal sorunları içeren bir kategori olarak görmeliyiz. Devletleşme ve iktidarlardan önceki toplumsal formların, daha sonra devlet dışında toplulukların mücadelelerini yansıtır. Tarihsel süreç içinde iktidarlar ve devletler kendilerini toplumun yerine koyarak büyük bir saptırmaya yönelmişlerdir. Devlet dışında bir yapılanmanın ve mücadelenin hiçbir zaman olmayacağını belirterek büyük bir ideolojik mücadele verilmiştir. Toplumun ve sınıfların devletten farklı oluşumlar olduğunu ve iktidar olguları ile büyük çelişki-çatışma içinde olduklarını söylemek iktidar sahiplerinin en çok tepkilerini çeken yaklaşımlar olmaktadır. Devletin tümden dar bir çıkar tekeli ve güç olduğunu belirtmek ve bu temelde toplumların ve demokrasi güçlerin mücadele etmesi gerekir. Rojava’daki tüm bileşenlerin mücadelesi ve örgütlenmelerini bu doğrultuda geliştirilmesi önemli olacaktır. Önder Apo günümüzdeki sorunların çözümünü doğru anlamak için güçlü tarihi değerlendirmelerde bulunmuştur.

Tarih boyunca toplum ilkel komünal dönemden sonra oldukça değişiklik göstererek farklılaşmış ve ortak hareket edilmesi gereken birçok yeni durum ortaya çıkmıştır. Devlet ve iktidar odakları bu sistemle kendilerine bir meşruiyet kazandırırken, demokratik güçler de bu çalışmanın bizzat toplum tarafından gerçekleşmesini istemektedir, büyük çatışma süreçleri de burada başlamaktadır. Bu durum günümüze kadar değişik yöntemlerle devam etmektedir, önemli gelişmeleri de beraberinde getirebilmiştir. Devlet odaklı uygarlık ile demokratik uygarlık arasındaki temel ayrılık yönleri de burada karşımıza çıkmaktadır. Tüm yönleriyle bunun nasıl yürütüldüğü ve nelerin yapılması gerektiğini Önder Apo tarafından çok kapsamlı çözümlemeleriyle savunmalarda görmek mümkündür; tarihsel süreçleri bilimsel bakış açısıyla değerlendirerek toplumsal sorunlara köklü çözüm alternatifleri sunmaktadır. Kürdistan ve Ortadoğu halk mücadelesinin çıkış yapması ve her alanda başarı kazanmaları için güçlü bir zemin örnekleri sunmaktadır. Bölgedeki kimi aydın ve akademisyenlerin girişimleri ve Önder Apo’nun düşünceleri doğrultusunda örgütlemelere gidilmiştir. Toplumların mücadelesinde demokratik olguların yaşamsal bir değeri ve önemi vardır. Toplumlar ve sınıflar kendilerine ilişkin bütün işlerde irade ve yönetim faktörü oldukları zaman demokratik bir ortamda yaşadıklarından bahsetmek gerekir. Başkaları tarafından yönetilen topluluklar ve sınıflar özgür, eşit olmazlar, aynı zamanda bilinç ve yeteneklerini de geliştiremezler. Kendini yönetemeyen ve eyleme geçemeyen hiçbir topluluk ve birey istediği bilinci kazanamaz, yetenek sahibi olmaz, özgür ve eşit olamazlar.

Bu yönlü sistem farklılıkları toplumlarda önemli değişiklere yol açmakta ve gelişmeler sağlamaktadır. Toplumların ve ezilen kesimlere ilişkin belirtilmesi gereken en temel yaklaşım ve bir anlamda sürekli esas alınacak olan ilkel klan ve neolitik düzenin komünal düzenidir. Demokratik düzeninin en ilkel halini bu komünal düzende görmek mümkündür. İktidar ve tekel sahipleri her seferinde devleti nasıl kök olarak ele alıyorsa, demokratik uygarlığın çekirdek yapısı da ilkel komünal düzen olmaktadır. Rojava ve Kuzey Suriye halkları işgal altındaki direnişlerini kazanımlara dönüştürmek istiyorlarsa komünal yaşam etrafında mücadelelerini sürdürmeleri gerekir. Bölge düzeyinde böylesine tarihsel süreçler analiz edilirse demokratik zeminin ne kadar güçlü ve sorunları yerinde çözümleyen bir güç olduğu anlaşılmış olur. Sömürgeci ve merkezi rejimler hep devletin varlığından ve gücünden bahsederler, bunu sürekli yüceltmeyi bir görev olarak önlerine koyarlar.

En güçlü dönemlerini yaşayan toplumların milyonlarca yıllık komünal düzenlerinden ve toplumun işlerini nasıl çözdüklerinden bahsetmezler; yazılı tarihlerinde bunlara yer verilmez. Gerçek ve esas alınması gereken toplum bu olması gerekirken büyük yalanlarla toplumu kandırmaya çalışmaktadırlar. Devlet aygıtları olmadan da toplum kendisini sürdürebilir ve yaşatabilir. Bunun için tarih boyunca bölgede bunun mücadeleleri kanla bastırılmıştır. Rojava ve Kuzey Suriye’de demokratik halk meclislerle toplumun tüm kesimlerini kapsayacak projeleri pratikleştirmek önemli olacaktır. Bunun için genel yasa ve kanunlarla toplumun yönetilemeyeceği ahlaki ve politik toplumun yaratılması için hedeflenmelidir. Halkın her gün yaşadığı ekonomik sıkıntılar olmak üzere tüm ihtiyaçlarına cevap olacak yatırımlar önemli olacaktır. Özellikle sömürgeci Türk devleti ve çetelerin halkın günlük ihtiyaçlarını karşıladığı enerji ve su kaynaklarına saldırıları tamamen teslim almaya dönük girişimler olarak değerlendirmek gerekir. Özerk yönetimin bu konudaki çabaları, zorluklara rağmen böylesi sorunları imkanları doğrultusunda çözüme kavuşturmaları da önemli olmaktadır. Toplumun tüm bileşenleriyle devrim mücadelesini geliştirmesi, kazandıracak en temel yöntem olmaktadır.