Türk devletinin 'kaybettiği' kayıpların akıbeti soruldu-YENİLENDİ

Kayıp yakınları, devletin 'kaybettiği' Abdürrahim Demir ve Ali Gündüz'ün akıbetini sordu.

Kayıp yakınları ve İnsan Hakları Derneği (İHD) Amed Şubesi, “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” eyleminin 706’ncı haftasında Amed'in Bağlar ilçesinde bulunan Koşuyolu Parkı'ndaki Yaşam Hakkı Anıtı önünde bir kez daha bir araya geldi. Kaybedilenlerin fotoğraflarının taşındığı eylemde, İHD Amed Şubesi Başkanı Abdullah Zeytun konuştu.

İnsanlık dışı suçların ortaya çıkartılmasında devletin sorumluluğuna dikkat çeken Zeytun, Lice davası faillerinden Eşref Hatipoğlu'nun yaşamını yitirdiği ile ilgili iddialara değindi. Zeytun, "Bizler bu hesaplaşmanın sadece bir iki kişi ile yapılmadığını biliyoruz. Bizler devletin uluslararası hukukla güvence altına alınan yükümlülüklerini yerine getirmesini istiyoruz" dedi.
 
Son bir haftada 3 tutsağın cezaevinde yaşamını yitirdiğini hatırlatan Zeytun, hayati risk altında olan ağır hasta mahpusların ceza infaz sistemi uygulama ve mevzuatı sebebiyle sağlık hizmetine erişemediğinden dolayı yaşamlarını yitirdiğini söyledi. Zeytun, ATK’nin bilimsel ve gerçeklikten uzak raporları, savcılıkların hasta mahpusları değil de güvenliği esas alan yaklaşımları nedeniyle, Bakanlığın bu hasta mahpuslar yokmuş gibi politikaları nedeniyle bunlar yaşamlarını yitirdi” diye konuştu.
 
DEMİR’İN HİKÂYESİ

İHD Amed Şubesi Kayıp Komisyonu Üyesi Fırat Akdeniz, 17 Ağustos 1995’te Adana’ya giderken Şavelat Karakolu’nda gözaltına alınıp kendisinden 27 yıldır haber alınamayan Abdürrahim Demir’in hikâyesini okudu.
 
Demir’in hikâyesi şöyle:
 
“22 yaşındaki Abdürrahim Demir, Mardin Ömerli İlçesinde ikamet ediyordu. 17 Ağustos 1995 tarihinde Adana’da yaşayan yakınlarını ziyaret etmek üzere yola çıkar. Kızıltepe Viranşehir karayolu üzerinde seyir halinde iken yol üstünde bulunan Şavelat Jandarma kontrol noktasında, otobüsten indirilerek gözaltına alınır.
 
Gözaltına alındığına tanıklık edenler, Demir’in Şavelat Jandarma Karakoluna götürüldüğünü söyler. Akşama doğru bir karakol görevlisi, Demir'in evini telefonla arayarak anne Kesire Demir'e "Oğlunuz Abdurrahim, Şavelat Jandarma Karakolunda, gelip alabilirsiniz" der. Yaşlı olan annesi, "Benim kimsem yok, ben gelemem,  oğlumun okuma yazması var, bırakın kendisi gelir" der. Abdurahim'in bırakıldığını düşünen anne Kesire Demir, iki gün sonra Adana'daki akrabalarını aradığında oğlunun Adana'ya gitmediğini öğrenir.
Kesire Demir, oğlunun bir fotoğrafını yanına alarak evlerinin yakınında bulunan Merkez Çarşı Karakolu’na gider. Görevliler oğlu hakkında kendisine hiçbir bilgi vermeden evine dönmesini ister. Abdurrahim’in yakınları dört gün sonra Şavelat Karakoluna gider. Karakoldaki görevliler akrabalarından birine "Biz böyle birini almadık, böyle biri bizde yok" der. Abdurrahim’in ailesi resmi kurumlara başvurularda bulur, ancak sonuçsuz kalır.
 
Demir ailesi 24 Şubat 1997'de İnsan İHD’ye başvurur. İHD, Demir'in akıbetini öğrenmek için hukuki tüm girişimlerde bulunur, ancak hiçbir sonuç alınmaz. Abdurrahim Demir, 27 yıldır kayıp. Kendisinden halen bir haber alınabilmiş değil.”


BATMAN


Batman’da ise kayıp yakınları ve İHD, eylemlerinin 542’nci haftasında Gülistan Caddesi’nde bulunan İnsan Hakları Anıtı önünde bir araya geldi. Kayıpların fotoğraflarının taşındığı eylemde, 22 Ağustos 1998 tarihinde Batman’ın Gercüş ilçesinin Helanê köyündeki evinden çıkıp, bir daha kendisinden haber alınamayan kayıp Ali Gündüz’ün hikâyesi okundu.


Gündüz'ün hikayesi, İHD Batman Şubesi yöneticisi Zeki Tangüner tarafından okundu. Tangüner, Gündüz'ün oğlunun anlatımını şöyle aktardı:

 

"Babam 22.08.1998 tarihinde köyde evinin bahçesinde çalışırken yanına 18 yaşlarında bir genç geliyor. Ona bir yakının sorunu olduğunu ve bunu halletmek için yanına geldiğini söylüyor. Beraber arabaya binerek Batman’a geliyorlar. Batman’da Mustafa Kaya’nın evine gidiyorlar. Orada konuştuktan sonra Mustafa Kaya ve oğlu Fatih kaya ile Mustafa Kaya'nın arabasına binerek çıkıyorlar. Nereye gittikleri bilinmiyor. O tarihten bu yana Mustafa Kaya, Fatih Kaya ve Ali Gündüz’den haber alınamıyor. Babam eve gelmeyince her tarafa haber saldık. Kimseler görmemişti. Ağlayıp durduk. Daha sonra ikamet ettiğim Kızıltepe savcılığına başvuruda bulundum. Savcılığın yaptığı araştırmada da bir sonuç alamadık. Aradan geçen bunca zaman içinde her gün her saat babamızı bekledik ancak ondan hiçbir haber alamadık. Babamla beraber kaybolan kişilerden de haber alınamamış. Üç kişinin birden bire ortadan kaybolması ve bugüne kadar hiçbirinden haber alınamamış olması düşündürücüdür.”