Avesta: Kürdistan gençliği ve kadınları her yerde harekete geçmeli

KCK Genel Başkanlık Konseyi Üyesi Sozdar Avesta “Kürdistan gençliği ve kadınları; her yer ve mekân Medya Savunma Alanları’dır, Zap’tır bilinci ile ele alınmalı ve bulunduğu yerde harekete geçilmelidir” dedi.

KCK Genel Başkanlık Konseyi Üyesi Sozdar Avesta, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik sürdürülen İmralı İşkence Sistemi Türk devletinin 17 Nisan’da Medya Savunma Alanları’na başlattığı işgal saldırısı ve Şengal’a dönük 18 Nisan’daki saldırıya ilişkin ANF’nin sorularını yanıtladı.

Sozdar Avesta, şunları belirtti:

 

Bir yılı aşkın bir süredir Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’dan haber dahi alınamıyor. Kuzey Kürdistan başta olmak üzere 4 parça Kürdistan ve yurtdışında milyonlar Newroz alanlarında ve 4 Nisan kutlamalarında Abdullah Öcalan’a özgürlük taleplerini dile getirdi. Milyonların talebine rağmen yürütülen tecrit politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz?  

Öncelikle Önder Apo’nun imralı da geliştirdiği tarihi kutsal direnişi ve duruşu selamlıyorum. Önder Apo şahsında halkımıza ve Özgürlük Hareketi’neyönelik yeni bir soykırım, tasfiye konsepti devreye konulmuş durumdadır. Faşist Türk sömürgeciliği, Önder Apo üzerinde ki tecridi ağırlaştırarak Kürt özgürlük hareketinin ve halkımızın iradesini kırabileceğini düşünüyor. Faşist diktatör şef Erdoğan’ın, geçen dönemde Önder Apo’ya dönük kimi söylemleri oldu burada anlaşılıyor ki Önder Apo üzerinde çok ciddi baskı ve dayatmalarda bulunuyorlar. Bu dayatmalardan sonuç alamadıkları Zap’a yönelik gerçekleştirilen soykırım operasyonundan anlaşılıyor. Faşist şefin söylemlerinden de anlaşılıyor ki İmralı üzerinde yeni bir savaş konsepti devreye sokulmuştur. Disiplin cezaları adı altında özel uygulamalarla tecridi daha da ağırlaştırarak intikam alıyorlar.  

  Newroz öncesi kimi spekülatif söylemleri ortaya atarak halkımızın 8 Mart ve Newroz’da Önderliğe sahip çıkmasını engelleme çabasına girdiler. Tüm bunlara rağmen başta Kürdistan kadınları ve gençleri olmak üzere tüm halkımız dostlarıyla birlikte Newroz’a güçlü katılarak önderliği etrafında yek vücut olmuştur. 2022 yılı Newroz’u ve 4 Nisan kutlamaları son yılların en kitlesel, en dinamik, en güçlü Önderliği sahiplenme referandumu olmuştur. Milyonlar 50. yıl Önderliğin özgürlük yürüyüşüne katılarak İmralı tecridini kabul etmediklerini, Önder Apo’nun özgürlüğünün ertelenemeyeceğini net olarak belirttiler. Halkımızın bu güçlü iradesi karşısında faşist şef ve sömürgeci işgalci TC devleti adeta çıldırmış durumdadır. ‘‘Dem dema azadîye’’ hamlemizin zirvesi olan 8 Mart, Newroz ve 4 Nisan mitingleri ile sınırlı kalınmamalı, Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü sağlayana kadar kesintisiz eylemler sürmeli ve süreklilik kazanmalıdır.

 

17 Nisan’da işgalci Türk devleti Medya Savunma Alanları’na yeniden bir işgal operasyonu başlattı aynı zamanda Kuzey Kürdistan’da siyasi soykırım operasyonları ve Kuzey Doğu Suriye’ye hava saldırılarını yoğunlaştırmış durumda. Saldırıların yoğunlaştırılmasında ki amaç nedir?

AKP MHP faşizmi Önder Apo şahsında sonuç alamayınca 17 Nisan’da yeniden ve daha kapsamlı Medya Savunma Alanları’na başta Zap olmak üzere Rojava ve Şengal’e dönük soykırım amaçlı yeni operasyonlara başlamıştır. Kuzey’de halkımızın Newroz’da ortaya koyduğu iradeyi görmemezlikten gelerek yoğun bir biçimde siyasi soykırım saldırılarıyla yüzlerce insanımızı tutuklamış, bu saldırılarını gerilla alanlarına taşımıştır. Zap’a yönelik saldırı soykırım amaçlı bir işgaldir. Merkez Karargâh Komutanlığımızın da belirttiği gibi Zap operasyonu sıradan ve basit bir saldırı değildir. Uluslararası konjonktürel durumdan yararlanılıp ve işbirlikçi Barzanilerin (baba oğul ve yeğen üçlüsünün) teslimiyetiyle yapılan bir plandır. Faşist şef Erdoğan ve Bahçeli’nin Neo Osmanlıcılık hayallerini gerçekleştirme stratejisini esas alan bir konsepttir. Bununla yeni Misak-ı Milli sınırlarını oluşturmaya çalışıyorlar. 7 yıllık insan üstü bir iradi duruş sergileyen gerilla direnişi karşısında başarısız olan, çökme aşamasına gelmiş iktidarın her zaman olduğu gibi bir kez daha uluslararası fırsatları ve çıkar ilişkilerini kullanarak Türkiye’nin jeopolitik ve jeostratejik konumunu ve NATO’ya üye olma avantajını kullanarak pazarlıklar geliştirmektedir.

Rusya-Ukrayna savaşını kendi lehine çevirme temelinde başta ABD ve AB güçleriyle yeniden ilişkileri düzeltme, Rusya’yla ilişkilerini dengede tutma amacıyla Türkiye’nin bütün değerlerini peşkeş çekerek bu savaşı geliştirmeye çalışıyor. Dikkat edilirse bir haftadır NATO’nun hava savunma silahlarıyla Zap’a saldırmaktadır. Dünyanın gözü önünde işgal saldırısını sürdürüyor buna rağmen sanki böyle bir soykırım saldırısı yokmuş gibi ABD, Avrupa, NATO ve diğer ülkeler bunu görmemezlikten geliyor. Bu da şunu gösteriyor ki TC’yi yanlarında tutmak için tarihte olduğu gibi günümüzde de bir kez daha Kürt halkının varlığı ve özgürlük mücadelesi kurban edilmek istenmektedir. AKP-MHP faşizmi bu operasyonla seçim startını da vermiştir. Sahte bir zafere ihtiyaçları olduğu aşikardır. Özgürlük gerillasını ezmeyi, siyasal iradesini rehin almayı, Kuzey-Doğu Suriye devrimini tasfiye etmeyi hedefine koymuş bir saldırıdır. Eğer hedefledikleri gibi başarılı olurlarsa hemen akabinde seçime gideceklerdir. Çünkü böylesi kısa vadeli sahte zaferler dışında AKP- MHP faşizmini ayakta tutacak herhangi bir güç yoktur. Dikkat edilirse bu yıl Lozan’ın yüzüncü yılına giriyoruz. Lozan Antlaşması’yla 4 parçaya bölünen Kürt halkının coğrafyası ve siyasi iradesi Önder Apo’nun ve PKK’nin çıkışıyla sınırlar anlamsız kılınmış, Kürt uluslaşması demokratik, özgür ve bilimsel temelde gelişim kaydetmiştir. Kürdistan ve Ortadoğu’da demokratik modernite paradigmasıyla yeni bir halklaşma ve halkların ortak iradesi gelişiyor. Faşist diktatör Erdoğan bunun karşısında yenilgisini gördüğü için Lozan’ı yetersiz bulmuştur. Kürt halkını tümüyle bir kırıma uğratmak için savaş konseptleri geliştirerek pratikleştirmeye çalışıyor. İkinci bir Lozan yüzyılında işbirlikçi, ihanetçi Kürdü de yanına alarak sonuç almak istiyor. Fakat Kürtlerin yüzyıl önceki Kürtler olmadığı gibi yarım yüzyıldır varlık mücadelesi temelinde bir mücadele geliştirildiği de göz ardı ediliyor. Önder Apo çizgisinde ve PKK öncülüğünde halkların ve kadınların özgürlük mücadelesi tüm dünya halklarının da ilham kaynağı olmuştur. 50. yıl Newroz’u bunun en somut ifadesi olmuştur.

 

Özgürlük gerillalarının Zap’ta işgalci güçlere verdiği güçlü cevap, etkili eylemler işgalci Türk ordusunun büyük bir bozgunla karşılaşacağını şimdiden gösteriyor. Bu duruma 2008’deki Zap bozgununun devamı diyebilir miyiz? Gerilla direnişi ile ilgili neler söylemek istersiniz?

Başta Zap’ta yiğitçe direnen ve şehit düşen Zilan, Rojgirav, Agir ve Mizgin yoldaşlar şahsında saygı, sevgi ve minnetle anıyorum. Fedai Apocu HPG-YJA Star özgürlük gerillalarımızı yürekten selamlıyorum. Şimdiden tarihi bir zaferi elde ettikleri için de yönetimimiz adına zaferlerini kutluyorum. Gerçekten KuroJahro, Şikefta Birîndara ve Çiyaye Reş’te faşist Türk sömürgeciliğine büyük bir darbe indirerek düşmanı bozguna uğratmışlardır. İlk saldırı dalgasını kendilerini siper ederek boşa düşürdüler. Şimdiden düşman ikinci bir Zap yenilgisinin şokunu yaşamaktadır. 2008 Şubat’ında Zap’a yönelik düzenlenen operasyonda yenilen düşman kaçmak durumunda kalmıştı. Bu kaçışlarını dönemin genelkurmay başkanı faşist general Yaşar Büyükanıt ‘‘yağdan kıl çeker gibi gücümüzü alandan çektik’’ diyerek yenilgilerini itiraf etmek zorunda kalmıştı. Faşist şef Erdoğan da daha dün ‘‘bu operasyon bir süreyi alacak’’ diyerek başarısız olduğunu itiraf etmiştir. Kürt Özgürlük Gerillası Apocu ruh ve vuruş tarzıyla, modern gerillanın taktik ve tarzıyla düşmana göz açtırmamaktalar. Zap gerilla gücümüz ciddi deney ve tecrübeye sahiptir. KuroJahro’da özgür kadın gerilla timleri savaşa öncülük yapıyor, komuta ediyor. Kendileriyle gurur duyuyoruz. Agit ve Beritan çizgisinde demokratik modernite gerillacılığını hareketli timlerle geliştirmek ve Kürdistan’ı savunmaktadırlar. Zap direnişi sürecin gidişatını belirleyecektir. Gare’deki gerilla zaferi, Zendura, Mam Reşo, Werxelê ve Avaşin direnişinde zirveleşti. Cumali Çorum yoldaşın komutasında tam bir destan yazıldı. Birinci yıl dönümünde Zap’taki direniş zaferi kesinleştirecek.

 

Faşist Türk rejimi Kürdistan üzerinde yürüttüğü işgal saldırılarında en güçlü desteği KDP’den alıyor. KDP-TC işbirliği Kürt halkının geleceği üzerinde ciddi tehditler oluşturuyor. Siz KDP’nin yürüttüğü işbirlikçi politika üzerine neler söylemek istersiniz?

 Bu savaşın stratejik bir savaş olduğunu, ölüm kalım savaşı olduğunu HPG komutanları tarafından da vurgulanmıştır çünkü bu savaşa şimdiye kadar üstü örtülü bir biçimde düşmana her türlü desteği veren KDP, Zap operasyonuna doğrudan katılmış, saldırı planlamasını birlikte geliştirmiştir. KDP yöneticileri defalarca faşist diktatör Erdoğan’ın ayağına giderek Özgürlük Hareketi’ne karşı kendileriyle birlikte hareket edeceklerini açıktan ilan etmişlerdir. PKK ve Önder Apo’nun mücadelesi sayesinde kendilerini şimdilik dikkate alan, ilişki geliştiren TC Hareketimizi tasfiye ederse hemen ertesinde bugün Medya Savunma Alanları’na nasıl saldırıyorsa aynı zamanda KDP’ye dönükte bu saldırıların gelişeceği kesindir. Biz bunu faşist Türk sömürgeciliğinin tarihinden ve Kürt düşmanlığından çok iyi biliyoruz. Günlerdir Zap’a istediği gibi asker indiremeyen Türk ordusu Barzanilerin saraylarına hiçbir tepkiyle karşılaşmadan rahatlıkla ele geçireceğinin hesabını çoktan yapmıştır. Güney halkımız bilmelidir ki büyük bedeller sonucu elde ettiği kazanımları Barzani hanedanlığı kendi çıkarı temelinde faşist Türk sömürgeciliğine peşkeş çekmektedir. Barzaniler daha yakın dönemde bağımsız Kürdistan referandumunun sonuçlarını faşist şef Erdoğan saldırı tehdidi ile geri çekmiş ve ardında kendisine teslim olmuştur. Hareketimizin devre dışı bırakılması durumunda kendilerini bir ay bile ayakta tutmayacaklarını yine kendileri çok iyi biliyor. Barzani ailesinin Önder Apo ve Özgürlük Hareketi’ne bu düzeyde pervasızca düşmanlık yapmasının altında yatan kendilerinin yüzlerindeki sahte Kürtlük maskesini düşürdüğündendir. Onların hakikatini ve gerçek yüzlerini ortaya çıkardığı içindir. Yıllarca kendilerini Kürdistan’ın sözde sahibi görerek Kürdistan’ın tüm kaynaklarını kendi aşiret ve hanedanlığını güçlendirmek için kullandılar. Bugün Erdoğan’a teslim olan kesinlikle Güney halkımızın gerçek yurtsever evlatları olan ve ülkesi için mücadele eden peşmergeler değildir. Barzanilerin özel olarak örgütlediği özel güçler ve kendilerinin oluşturduğu istihbarat ağıdır.

Türk sömürgeciliği Zaxo’dan Hêwler’e kadar Barzanilerin bulunduğu tüm alanları zaten işgal etmişlerdir. Bu işgal sadece askeri ve istihbaratla sınırlı değil, kültürel, ekonomik, siyasi işgaldir. Türk sömürgeciliği yumuşak gücüyle Güney Kürdistan’ı tümüyle denetimine almıştır. Mutfağından tutalım sinemasına, kültürel yaşam tarzından dinlediği müziğine kadar Türkleştirilmiştir. Barzani ailesi Kürdistan’ı asimilasyona uğratmaktadır. Bütün bunları bir tarafa bırakarak kendi suçunu örtbas etmek için ihanetine kılıf bulmaya çalışıyor. Özgürlük hareketinin bulunduğu alanları kendine ait görerek Kürdistan’ı parçalayanların zihniyetiyle hareket ediyor.  ‘‘PKK neden Zap’tadır, Avaşin’dedir’’ diyerek teslimiyetçi duruşuna gerekçe aramaktadır. PKK, tüm Kürdistan’ın ve halkların biricik özgürlük hareketidir. PKK’nin varlığının Güney Kürdistan halkı için tehlike oluşturduğu söylemi kocaman bir yalandır, vicdansızlıktır. Hiçbir insani ve ahlaki değerle bağdaşmamaktadır. Eğer PKK’nin 50 yıllık direnişi ve mücadelesi olmasaydı Barzani ailesi defalarca Güney halkını katliamla yüz yüze getirdiği işbirlikçi politikası çoktan sonuç almış olacaktı. Bunu tüm halkımız bilmektedir. KDP’nin bu gerçek yüzünü Güney halkımız 2014’te DAİŞ Şengal, Maxmur ve Kerkük’e saldırınca bir kez daha gördü ve halk Kandil’e temsilcilerini göndererek Hareketimizin müdahale etmesini resmi düzeyde talep etti. Hareketimizin devrimci müdahalesi olmasaydı KDP’nin DAİŞ’le Ürdün toplantısında yaptığı antlaşmayla bugün Güney Kürdistan’ın tümü DAİŞ’in işgali altında olacaktı. Bütün bu yaşananlar gün gibi ortadayken PKK’nin Güney’de olmasının TC’nin işgal saldırısının nedeni olarak göstermek halkımızın ve kamuoyunun aklıyla alay etmektir. KDP öncelikle 2014’te DAİŞ’e teslim ettiği Şengal’de yaşanan katliam ve soykırımın hesabını vermelidir. Bu pratiği ile yüzleşmelidir. Bunu bir tarafa bırakarak pişkin bir biçimde PKK Şengal’deki halkı ve Êzidîleri fermandan kurtarmış diye PKK’ye düşmanlık yapmaktadır. Eğer bugün KDP, Barzaniler olarak tümüyle Erdoğan ve Bahçeli’ye teslim olmuşlarsa nedeni PKK’nin 2014’ten bu yana güney Kürdistan’da halkımızın gönlünde yer edindiği ve halkımızın tek güvendiği güç olmasından dolayıdır. Çünkü gerçekliği ortaya çıktı, sahte kürtlüğüyle artık kimseyi kandıramaz duruma geldi. KDP yöneticilerinin bu durumu görerek halkımızdan özür dileyip bu ihanetten geri döneceği yerde maalesef bir kez daha 17 Nisan’da Zap’a yönelik TC faşizminin soykırım saldırısının öncülüğünü yapmaktadır. TC’nin kontralarını peşmerge elbiseleri ile saldırının olduğu alanlara sevk etmekte, gerilla direnişinin geliştiği alanları ablukaya alarak safını daha da netleştirmektedir. Bu operasyon aynı zamanda faşist Erdoğan ve Bahçeli’yle birlikte Barzanilerinde sonunu getirecek bir savaştır. Denize düşen yılana sarılır misali bir girdabın içine düşen bu karanlık güçler birbirlerine sarılmış durumdalar. Başta Güney’deki halkımız bunu çok iyi görmeli ve tavrını ortaya koymalıdır. Yine Güney’de siyaset yapan partiler, kadın hareketleri, sivil toplum örgütleri, ekolojist çevreler, aydın, sanatçı, bağımsız şahsiyetler, kanaat önderleri, aşiret liderleri, gönlü Kürdistan’ın özgürlüğünden yana atan herkesi KDP ye tavır almaya ve Kürdistan’ı savunmaya çağırıyorum.  

 

KDP ihanetine ve faşist Türk rejiminin saldırılarına Kürt halkı nasıl cevap olmalı? Özellikle Kürt gençliğinin tavrı nasıl olmalı?

Bugün Zap’ta direnen özgürlük gerillası tüm insanlık adına insanlığın onurunu ve özgürlüğünü savunmaktadır. Halkımız her dönemde olduğu gibi şimdi de kahraman gerillalarımızın direnişini sahiplenmiş durumdadır. İlk andan itibaren Kürdistan’ın 4 parçasında ve yurtdışında yiğit Kürt gençliği ve kadını öncülüğünde halkımız sokaklara dökülerek Özgürlük Hareketi ve gerillaların cephesinde yerini almıştır. Özellikle devrimci halk savaşı savunma birimleri Bursa ve İstanbul’da faşist güçlere dönük eylemler gerçekleştirerek Zap’ı toplumsallaştıracaklarının mesajını vermişlerdir. Özgürlük gerillasının mücadelesini toplumsallaştırmak, devrimci halk savaşını geliştirmekle mümkündür. Newroz meydanlarını dolduran Kürdistan gençliği ve kadınları bu dönemde üzerine düşen görev ve sorumlulukların gereklerini yerine getireceklerine inanıyorum. Her yer ve mekân Medya Savunma Alanları’dır, Zap’tır bilinci ile ele alınmalı ve bulunduğu yerde harekete geçilmelidir. Özelikle kahraman Kürdistan gençliği tarihi rolünü oynamalıdır. Faşist Türk devleti ve işbirlikçileri, onlara destek veren herkes bu eylemlerin hedefidir.

Topyekûn imha konseptine karşı topyekûn direniş ve eylemlerle karşılık verilmeli ve her birim kendisini Zap’ta ki birer gerilla timi olarak görmelidir. Kürdistan ve Türkiyeli devrimci demokratik gençlik hareketleri ‘‘Şimdi Özgürlük Zamanıdır, Werin Cenga Azadiyê’’ hamlesine bu süreçte aktif katılarak zafere taşımalıdır. Kürdistan Özgür Kadın Hareketi, ‘‘Kadını ve Toplumu Savunma’’ hamlesi ile 50. Önderlik zafer yürüyüşüne öncülük düzeyinde katılmalı tarihi rolünü oynamalıdır. Zaman Apocu gençliğin zamanıdır. Hiçbir Kürt bireyi, Kürt halkının dostları, demokrasi ittifak güçleri bu sürecin dışında kalmamalıdır. Bu savaşın kendilerine yönelik saldırı olduğunu bilmeli buna göre tavır ve tutumunu ortaya koymalıdır. Ortada durarak bu mücadeleyi seyretme olmamalı. Başta gençlik ve kadın olmak üzere tüm halkımızı bu kutsal direnişi yükseltmeye, zaferi garantilemeye çağırıyorum.

 

18 Nisan’da Irak ordusu ile Şengal asayiş güçleri arasında çatışma yaşandı daha sonra çatışmalar YBŞ güçlerine de yansıdı. Irak devletinin Şengal üzerindeki planları nelerdir? Şengal halkının tutumu nasıl olmalı?

Şengal halkı ve Êzidî toplumu DAİŞ’e karşı yüzlerce kahraman evladını şehit vererek kendi topraklarında demokratik ve özgür iradeleriyle yaşamak için bir sistem oluşturdular. 2014’ten 2017 yılına kadar tüm olanaksızlıklara rağmen Irak sınırlarını DAİŞ’e karşı koruyarak Şengal ve çevresini özgürleştirdi. 2017’de KDP’nin ikinci kez Şengal’i bırakıp kaçmasından sonra Irak ordusuna bağlı kimi silahlı güçler sınırlara yerleşmek istedi. YBŞ-YJŞ güçleri kendileriyle diyalog temelinde destek sunarak ortak bir savunma hattı oluşturdu. 2014’te DAİŞ saldırdığında Irak ve KDP Şengal’i terk ettikten sonra Özgürlük Hareketi tarihi bir çıkış gerçekleştirerek devrimci bir tutum ortaya koyarak Êzidî halkının tümden kırımdan geçmesini, onlarca şehit vererek önledi. Êzidî toplumu kendi kendini yönetme ve savunma iradesine ulaştıktan sonra Özgürlük Hareketi güçlerini Şengal’den çekti. O günden itibaren faşist Türk sömürgeciliği ve işbirlikçisi KDP genel soykırım konseptine Şengal’in tasfiyesini de dahil ederek ortaya çıkan örgütlü iradeyi dağıtmak istiyorlar. 3 Mart 2017’de KDP Roj çeteleri eliyle (Türk devleti tarafından Kürtlere karşı eğitilmiş bir kontrgerilla örgütlemesi) Şengal’in Xanesor nahiyesine saldırı düzenledi. O dönem Şengal Özerk Yönetimi ve HPG-YJA Star komutanlığının sağ duyulu yaklaşımı ve direnişi olmasaydı yüzlerce insan katledilecekti. Tüm dünyanın gözü önünde DAİŞ’in vahşi saldırılarından özgürlük savaşçıları sayesinde hayatta kalan çok az sayıdaki Êzidî toplumu, kadınları ve gençleri KDP’nin önünde canlı birer kalkan olarak durdu ve saldırıyı engelledi. İçlerinde gazeteci Nujiyan Erhan, gençlik örgütü üyesi Nazê Naif Kaval da dahil olmak üzere bir grup yoldaş şehit düştü. O günden beri defalarca havadan ve karadan Şengal’e yönelik saldırılar ve ele geçirme girişimlerinde bulundular. Şengal’in öncü komutan ve önderlerini katlederek sindirmeye ve topraklarından sürgün etmeye çalıştılar. Bütün bunlar olurken Irak hükümeti Êzidî toplumuna karşı görev ve sorumluluklarını yerine getirmedi, saldırıyı gerçekleştirenlere karşı net bir tutum ortaya koymadı. Irak hükümetinin tutumsuz kalması işgalci güçleri cesaretlendirmiş giderek saldırılarını tüm toplum üzerinde yaygınlaştırmıştır. Bir süredir Şengal toplumunun nefes borusu durumunda olan Rojava özerk yönetimi ile aralarındaki ulaşım hattına TC ve KDP’nin planı ve bizzat uygulamaları sonucu duvarlar örülmekte, tel örgüler çekilmektedir. Bu politika açıktır ki en başta Irak halklarına ve toplumuna zarar vermektedir.

Irak’ta çok farklı topluluklar, inançlar ve kültürler bir arada yaşamaktadır. 2003’te Saddam rejiminin yıkılmasından sonra oluşturulan Irak Anayasası her toplumun kendi kültürel değerleriyle ve özgünlüğüyle bulunduğu bölge ve eyaletlerde Irak’ın toprak bütünlüğü içerisinde kendi kendini yönetmeyi ve savunmayı ön görmektedir. 73 defa (yazılı kaynaklara göre) fermandan geçmiş bir topluluğun kendi inancı ve kültürünü yaşaması ve sürdürmesinden daha meşru bir hak var mı? Êzidî toplumu ve Şengal’deki başta Arap halkı olmak üzere diğer halklarla ortak geliştirilen demokratik özerk yönetim ve öz savunma gücü Irak’ın bir parçasıdır. Hiçbir biçimde tehlike arz etmemektedir. Anayasal haklarını kullanmaktadırlar. Irak devleti ve halkı bildiğimiz kadarıyla bu oluşuma olumsuz bakmamaktadır. Bunu bir tehlike olarak gören ve mutlaka tasfiyesini gündemlerine alan ve soykırım konseptine dahil eden faşist şef Erdoğan ve KDP yönetimidir. Örneğin sınıra örülen duvarların beton bloklarının, tel örgülerinin ve mayınlarının TC tarafından verildiği ve inşasını da kendilerinin yaptığı nettir.

18 Nisan’da Irak ordusuna bağlı kimi askeri birlikler Şengal’e sevk edilmiş halkın öz savunmasını sağlayan başta asayiş güçlerine ve YBŞ-YJŞ savunma güçlerinin bulunduğu mevzileri ele geçirmek istemişlerdir. Çıkan çatışmada Şengal kadın savunma güçlerinden Faraşin Şengali yoldaş şehit düşmüş, her iki tarafta da yaralanmalar olmuştur. Hareket olarak bu saldırıları doğru bulmadığımızı ve derhal durdurulmasını belirttik. Basından takip ettiğimiz kadarıyla mevcut durumda çatışmalar durmuş ancak hala gerginlik devam ediyor, sorun çözülmemiştir. Çözüm Êzidî toplumunu ezmek, kazanımlarını tasfiye etmek değildir. Böylesi bir hareket en başta Irak halkına ve toplumuna zarar verecektir. Bunda ısrar edilmemesi ve vazgeçilmesi gerekiyor. Sorunun çözümü diyalogla olmalıdır. Şengal halkının ve Êzidîlerin varlığını kabul etmeleri, özgün özerkliklerinin anayasal güvenceye kavuşturmakla mümkündür. Şengal halkının özellikle kadın ve gençliğin öncülüğünde saldırılara karşı gösterilen direniş çok anlamlıdır. Bu direnişi selamlıyorum, kutluyorum.  İlk andan itibaren savunma güçlerinin etrafında saf alarak mevzilerini korumaları takdir edilmesi gereken bir duruştur. Herkes şunu iyi bilmeli ki Êzidî kadını ve toplumu 2014’te yaşadığı durumu bir daha yaşamak istemiyor. Yaşamamak için de tek bir kadını ve insanı kalana kadar özgürlüğü ve onuru için mücadelesini sürdürecektir. Êzidî gençliği ve tüm toplum fertleri bir daha ferman yaşamamak için yüzlerce şehadet pahasına elde ettikleri örgütlülük düzeylerinin, kurumlarının dağıtılmasına bir daha fırsat vermeyeceklerdir. Hiç kimse Êzidî toplumuna kendi örgütlü iradesini dağıtma, teslim olması, 2014 öncesi döneme dönmesi dayatmalarını zorla kabul ettirecek güçte değildir. Êzidî ve Arap halkının Êzidxan’daki ortak yaşam sistemi ve mücadelesi başta Irak olmak üzere ezilen, dışlanan, inançları horlanan tüm topluluklara ilham kaynağıdır. Faşist TC ve KDP’nin esas korktuğu halkların birliği ve beraberliğidir. Tekçi zihniyet, ihanetçi ve işbirlikçi yaklaşım bunu kendisi için tehlike olarak görüyor, saldırının esas amacı da budur. Bu vesileyle Êzidî toplumumuza başta Şengal ve Güney Kürdistan’da yaşayanlar olmak üzere 4 parça Kürdistan, Avrupa, Ermenistan ve Rusya’daki tüm Êzidîlere çağrım, Şengal’in özerkliğinin statüsünün elde edilmesi için her alanda mücadelelerini geliştirmeye ve tüm saldırılara karşı direnmeye ve Özellikle Güney kamplarında bulunan Şengallileri topraklarına dönmeye ve mücadele saflarında yerlerini almaya çağırıyorum."