Axşûn’da 5 fedai

Celalettin Delibaş, şehadetlerinin 42. yıl dönümünde çocukluk ve mücadele arkadaşı olduğu 5 fedaiyi ve işbirlikçi ihanet karşısındaki onurlu duruşlarını anlattı.

“Bence her halk, kendi ihanetçilerini cezalandırma hakkına sahiptir. İhanet asla cezasız, kahramanlık da asla ödülsüz bırakılmamalıdır” diyen Celalettin Delibaş, arkadaşları Cuma Tak, Abdurrahman Manap, Cuma Bozkoyun, Ali Çat ve Sadun Demirkoç’un, Mehmet Celal Bucak’ın çeteleri tarafından katledilmelerinin yıl dönümü vesilesiyle sorularımızı yanıtladı.

Celalettin Delibaş

5 Kürdistan devrimcisi, Eylül 1979’da Tezxerab köyüne gitmek için Hilvan’dan yola çıkıyor. Tezxerab’a varmadan yolları üzerindeki Axşûn’a uğruyorlar. Axşûn’da olaylar gelişiyor, çatışma çıkıyor ve şehit düşüyorlar. Yola çıkanlar kimlerdi, Axşûn olayı nasıl gelişti?

Yola çıkanlar Cuma Tak, Abdurrahman Manap, Cuma Bozkoyun, Ali Çat ve Sadun Demirkoç arkadaşlardı. Hilvan mücadele pratiğinde gelişen, pişen tecrübeli arkadaşlardı. Devrimci amaç ve duygularla yola çıktılar. Türk devleti ile işbirliği yapan Bucak'ın yöredeki cinayet, soygun ve talanını önlemek, köylüleri korumak ve Siverek kırsalında bunlara karşı mücadele yürüten arkadaşlara destek olmak için gittiler. Esas olarak Tezxerab köyüne gideceklerdi. Oradaki arkadaşlara katılacaklardı fakat yolları üzerindeki Axşûn’a gidiyorlar. Axşûn’da olaylar gelişiyor, çatışma çıkıyor. Arkadaşlar çok namertçe, alçakça katlediliyor. Şehadetlerinin 42. yıl dönümündeyiz.

5’i de Hilvanlı. Öncelikle biraz Hilvan’dan söz eder misin?

Evet, 5 arkadaş da Hilvanlıydı. Cuma Tak ve Ali Çat ilkokuldan arkadaşlarımdı. Aynı sınıfta değildik ama Hilvan Ülkü İlkokulu’nda beraberdik. Cuma Bozkoyun ve Sadun Demirkoç’u da çocukluğumdan beri tanırdım. Hilvan’ın onlarca şehidi var. Hilvan küçük bir yer, nüfusa göre şehitleri çok fazla. Gerçekten Hilvan halkı ağır bedeller ödedi. Hala da bedel ödemeye devam ediyor. Hilvan mücadelesinin parti tarihinde çok ayrı bir yeri ve önemi vardır. Başta Serok Apo olmak üzere, Mehmet Karasungur, Cemil Bayık, Kemal Pir, Mazlum Doğan gibi önder arkadaşların da örgütsel çalışmalar yürüttüğü bir yer. Hilvan’ın ilk şehidi Halil Çavgun’dur. Ondan sonra şehitler kervanı yola çıkıyor.

Haki Karer’den sonra Kürt Özgürlük Hareketi’nin ikinci şehidi de Halil Çavgun’dur, değil mi?

Evet. Heval Haki’yi 1977’te Antep’te katlettiler. Hareket’in Kürdistan’a girişini engellemek istediler. Heval Haki, Antep’te çok aktif ve etkiliydi. Heval Halil’i de 1978’de Heval Haki’nin şehadet yıl dönümünde katlettiler. Devletin resmi polisi, kontrgerilla ve çetelerinin ortak operasyonuyla katledildi. Nasıl ki Haki Karer, Hareket’in Kürdistan’a girişini engellemek için katledildiyse Halil Çavgun da bölgeye yerleşmesini engellemek için katledildi. Her iki saldırıda da kötü yanıldılar…

Nasıl bir yanılgı?

Heval Haki’nin katledilmesiyle Kürdistan’a girişi engelleyemediler. Halil Çavgun’un katledilmesiyle de bölgeye yerleşmeyi engelleyemediler. Haki ve Halil’in katledilmesiyle başlayan silahlı devrimci mücadele hızla gelişti ve halklaşarak devam etti. 1979’da Hilvan Belediye Başkanlığı da alınarak üç kadın arkadaş belediye encümen üyesi seçildi. Bu, Kürdistan tarihinde bir ilkti. Kelimenin tam anlamıyla bir devrimdi. Apocu Hareket, alternatif özgür yaşamı Hilvan’da toplumsallaştırıyordu. Halkın kendini de, kentini de yönettiği ilk Demokratik Özerk ilçe, Hilvan’dır. Bu çok önemli ve tarihidir. Hilvan’dan onlarca devrimci arkadaş bu zemin üzerinden çıktı. Sadece Kürdistan’da değil Filistin Kurtuluş Mücadelesine de katılan, ezilen halklar için orada da savaşan arkadaşlar oldu. Hatta İsrail’e karşı savaşan, tutsak düşen, o korkunç cezaevlerinden firar eden arkadaşlar da oldu.

Hilvan mücadelesinde Cuma Tak’ın, Axşûn şehitlerinin çok büyük emeği vardır. Her 5 arkadaş da baştan beri Hilvan mücadelesinin içindeydi. Askeri alanda tecrübeli arkadaşlardı. Bu tecrübeyle Heval Cuma’nın inisiyatifinde yola çıktılar. Yöreyi, araziyi iyi biliyorlardı. Heval Cuma zaten orada, Helebî’de doğmuştu. Dedesi, dayıları, yani anne tarafı Qamûşek’te idi. Cuma Bozkoyun, Ali Çat ve Sadun Demirkoç da yöreyi, araziyi biliyordu. Abdurrahman da yabancı değildi bölgeye. Katledilmeselerdi mücadeleye çok değer katacakları kesindi.

Birlikte faaliyet yürütüyordunuz. Yakın arkadaştınız. O dönemin canlı tanığısınız. Tezxerab veya Axşûn’a gitme ihtiyacı nereden doğdu?

Esas olarak bu olay veya Siverek olayları, 30 Temmuz 1979’da Kırbaşı köyü baskını ile başlar. Kırbaşı baskını, Siverek olayları için bir milattır. Kırbaşı baskını, Mehmet Celal Bucak’a karşı yapılan askeri bir baskındı. M. Celal Bucak kaçırılacaktı. Halka karşı işlediği suçlardan dolayı yargılanacaktı ve Siverek çarşısında cezalandırılacaktı. Aynı zamanda PKK’nin kuruluş bildirgesi dağıtılacak, PKK’nin kuruluşu tüm dünya kamuoyuna ilan edilecekti. Amaç buydu ve öyle de yapıldı. Parti kuruluşunu tüm dünya öğrendi. Eylem siyasi boyutuyla amacına ulaştı. Askeri boyutuyla istenilen sonuca ulaşamadı, başarısız kaldı. Böylece Mehmet Celal Bucak sağ kurtuldu.

Yeni nesiller fazla bilmez, Mehmet Celal Bucak kimdi? 

Mehmet Celal Bucak, Bucak Aşireti’nin devlet ile işbirliği yapan kanadın reisi, ağasıydı. Köken olarak Hazrolular.  Amed’in Hazro ilçesinden Siverek’e göç ediyorlar, yaklaşık 200 yıl kadar önce. İki kolu normal köy yaşamı sürdürürken, bir kolu gayri meşru işlerle uğraşıyor. Bunlar o koldan. Haliyle gayri meşru ilişkilerini sürdürmek için devletle hep iç içeler. Şêx Saîd’in öncülük ettiği hareket sırasında da devletin yanında yer alıyorlar. O zamandan beri devletin kirli işleri içindedirler. Mehmet Celal Bucak, tartışmasız olarak Siverek’te meydana gelen bütün büyük kötülüklerin başıydı. Yüzlerce silahlı adamı vardı. Kontrgerillanın, faşistlerin, özel harekatçıların limanıydı. Aynı zamanda dönemin Adalet Partisi milletvekiliydi. Adalet Partisi iktidardaydı. Başbakan Süleyman Demirel, Mehmet Celal Bucak’ın bir dediğini iki etmezdi. Zaten bu nedenlerle Apocu Hareket onu hedef aldı.

Dönemin Türk başbakanı Süleyman Demirel ve Mehmet Celal Bucak

Sağ kurtulunca topyekun saldırıya geçti. Ertesi gün Erebûk’u bastılar. Evleri talan edip köyü ateşe verdiler. Şerif adında bir yurtseveri katlettiler. Biri kadın ikisi çocuk, üç kişiyi ağır yaraladılar. O çocuklardan biri felç kaldı, hala yaşıyor. Ardından Göktepe köyünü basarak üç kişiyi kaçırıp kurşuna dizdiler. Devlet de tüm olanaklarıyla onların yanında olduğu için daha da pervasızca saldırganlaşan Mehmet Celal Bucak, kontrgerillayı, faşist beslemeleri ve özel harekatçıları da arkasına alarak her yerde partiye ve yurtseverlere saldırdı. Katliamlar yaptı. Helis gibi, birçok köyün sürülerini, davarlarını talan ettiler, alıp götürdüler. Karşı çıkanları da kurşuna dizdiler. İşte tüm bunlar üzerine Tezxirab veya Axşûn’a yardıma gitme ihtiyacı ortaya çıktı.

Burada bir parantez açayım. Mehmet Celal Bucak’a dönük ‘30 Temmuz 1979’daki Kırbaşı baskınıyla PKK’nin kuruluşu ilan edildi’ dediniz. PKK 27 Kasım 1978’de kurulmadı mı?

Evet. PKK, 27 Kasım 1978’de Lice’nin Fis köyünde kuruldu. Güvenlik ve farklı nedenlerle parti kuruluşu hemen ilan edilmedi, ertelendi. Daha sonra Kürdistan’da mücadele yoğunluk kazanıp halklaşınca, 30 Temmuz 1979’da, söylediğim gibi Mehmet Celal Bucak’a karşı düzenlenen Kırbaşı baskınıyla PKK’nin kuruluşu ilan edildi. Kuruluş bildirgesi dağıtıldı. Türkiye, Kürdistan ve dünya kamuoyu, PKK’nin kuruluşunu böyle öğrendi. O güne kadar bize “Talebeler”, “Apocular” deniliyordu. Çok dar bir kesim de “Ukocular” diyordu. Biz de kendimize “Kürdistan Devrimcileri” diyorduk. Temmuz 1979’dan sonra tüm faaliyetler PKK adıyla yürütüldü.

Anladım. Tekrar Axşûn’a dönelim. Axşûn, Hilvan’a mı bağlı, Siverek’e mi?

Siverek’e bağlı. Tüysüzlerin bir köyüdür. Tüysüzler geniş bir aşirettir. Hem Siverek’te hem Hilvan’da yerleşmiş durumdalar. Urfa’da 70’e yakın aşiret var. Bu aşiretlerden biri de Tüysüzlerdir. Yakın dostluk ilişkilerimiz vardı. Tüysüzlerden şehit ve gazi arkadaşlarımız da vardır.

Hilvan’dan nasıl Axşûn’a gidiyorlar?

Söylediğim gibi, Kırbaşı baskınından sonra Mehmet Celal Bucak topyekun saldırıya geçmişti. Adamları Hilvan ve Siverek’e bağlı köylere baskınlar düzenliyor, köyleri yakıp yıkıyordu. Silahsız-savunmasız insanları kurşuna diziyorlardı. Mallarına, davarlarına, arazilerini el koyuyorlardı. Parti, yurtsever köylüleri savunma kararı aldı. Dolayısıyla Hilvan’da askeri faaliyetler yürüten Partiyi Koruma Birlikleri’nden bir grup arkadaşın Siverek kırsalına gitmesi gündeme geldi. Tartışıldı. “Mala Xaltiyê” dediğimiz kerpiç evin ikinci katında gidenlerin ismi kesinleşti. Önce gidecek 5 kişilik grubun içinde benim de ismim vardı. Daha sonra Hilvan’da kalmamın, Hilvan’daki çalışmaları yürütmemin daha doğru olacağı sonucuna varıldı. Ben kaldım.

Heval Cuma Tak, Cuma Bozkoyun, Abdurrahman Manap, Ali Çat ve Sadun Demirkoç arkadaşların gitmesi için yol planlaması yapıldı. Grup Şahpeli köyüne kadar arabayla gidecekti. Şahpeli’den yürüyerek “Çemêçamê” deresini geçeceklerdi. Köpek köyü kırsalından Siverek kırsalına ve oradan da Tezxerab köyüne gidilecekti. Yol planlaması böyleydi. Grubun inisiyatifi Heval Cuma’da idi. Heval Cuma yöreyi ve araziyi iyi biliyordu. Orada doğmuştu. Kirmanckî de biliyordu. Diğer üç arkadaşın da bölgede akrabaları, tanıdıkları vardı. Araziyi biliyorlardı. Abdurrahman da yöreye fazla yabancı değildi.

Şahpeli köyü nerede?

Hilvan’a bağlı. Hilvan merkezden yaklaşık 10-12 km uzaklıkta. “Gundê Mala Topêl” de denilir. Yetkinlerin köyüdür. Kendi aralarında Türkçe konuşurlar. Gerger tarafından Hilvan’a gelmişler. Devrimcileri de var, şehitleri de var, hainleri de... 

İşte oraya kadar beraber gittik arabayla. Köyde düğün vardı. Şehit Ahmet Yetkin’in düğünüydü. Sürekli gidip geldiğimiz için fazla dikkat çekmedik. Orada bir süre kaldıktan sonra arkadaşlarla vedalaşıp Hilvan’a döndük.

Arkadaşlar bizden sonra bir süre daha köyde kalıyor. Ne kadar veya kaç gün kaldıklarını hatırlamıyorum. Sonra uygun gördükleri bir zamanda yola çıkıyorlar. Kararlaştırıldığı gibi, yürüyerek “Çemêçamê”yı geçiyorlar. Engebeli arazilerden yürüyerek Köpek köyünü arkada bırakıyorlar. Înik köyü yakınlarında yoldan geçen bir traktörü durdurup biniyorlar. Traktörle Axşûn’a gidiyorlar. Mihemed isimli bir yurtseverin evine gidiyorlar. Belki Mihemed de onlarla birliktedir, tam bilmiyorum. Mihemed’i tanırdım. Hilvan’a gelir giderdi. Birkaç kez Hilvan’da görmüştüm. Onun evine gidiyorlar. Adnan Tüysüz’ün taziyesi var, kızı vefat etmiş. Arkadaşlar Adnan’a başsağlığı dileyip Qamûşek’e geçecekler. Cuma’nın dedesi ve dayıları Qamûşek’tedir. Annesi Xaltiya Zînê oralı. Oradan da Tezxerab köyüne geçecekler. Tezxerab da heval Muzaffer’in köyüdür.

Arkadaşları Axşûna götüren traktör geri dönerken, Bucak’ın adamları traktörün önünü kesiyor. “Kimdi Axşûn’a götürdüklerin?” diyerek şoförü sıkıştırıyor. Dürbünle izlemişler. Olup bitenleri görmüşler. Şoför, “5 kişiydiler, silahlıydılar. El kaldırdılar, durdum. Biri Cûmayê Eynê’nın oğlu Cuma idi. Axşûn’a bıraktım, geldim” diyor.

Çetebaşı, Kırbaşı baskınına da katılan Cuma’yı deyim yerindeyse gökte ararken yerde bulmuş oluyor. Hemen Axşûn’a doğru harekete geçiyorlar. Geçtikleri her yerde düdük çalarak çevredeki adamlarını da topluyorlar. Böylece kısa sürede onlarca çete elemanı köyü etrafını sarıyor. Bunu fark eden köylüler arkadaşlara haber verince çatışma başlıyor.

Çatışma uzadıkça Bucak’ın adamlarının sayısı da üçe, beşe katlanıyor. Hepsi köy baskınlarında, kozik çatışmalarında uzmanlaşmış kişiler. Durumu iyi bilen ve çatışma arasında “Bizden ne istiyorsunuz?” diyerek onlarla konuşan Adnan Tüysüz, Cuma’ya diyor ki: “Sayıları bizden çok fazla. Çevre köylerden de gelmişler. Daha da gelecekler. İmkanlarımız çok sınırlı. Bunlarla başa çıkmak mümkün değil. Köyü yakacaklar. Kadınlara, çocuklara zarar verecekler. Köyün bir tarafı daha açık, sarmamışlar. Siz oradan çıkın, gidin. Biz bir süre onları oyalarız. Sonra gittiler, deriz. Bize bir şey yapmazlar. Köye bakarlar, çekip giderler.” 

Cuma ve arkadaşlar, “Sizi böyle çatışmanın ortasında bırakıp gitmeyiz” diyor. Çatışma uzuyor ve giderek şiddetleniyor. Bucak’ın adamları iyice yaklaşıyor, köye girmek üzereler. Yüzlerce var. Arkadaşların mermi sıkıntıları da başlamış. Artık tarama yapamıyorlar. Tekrar kendi aralarında konuşuyorlar. Sonuçta bir eve girmeyi, Adnan’ın eşkıyalara “Köyden çıktılar” söylemini uygun buluyorlar ve öyle yapıyorlar.

Adnan Tüysüz, değil mi?

Evet. Adnan Tüysüz, uzaktan bağırarak onlarla konuşuyor. “Köyde yabancı kimse yok; geldiler, yemek yiyip gittiler. Bizden ne istiyorsunuz?” diyor. Zaten köyün dışındaki evlere kadar gelmişler. Adnan’ın yanına geliyorlar. Konuşuyorlar. Adnan, “Geldiler. Sonra gittiler. Çatışan bizdik. Köyde yabancı kimse yok” diye tekrarlıyor. Çete başlarını ikna ediyor. Bunun üzerine uzaktan gelen grupları vedalaşıp köyden ayrılıyorlar. Sadece Adnan ile konuşan çete başı ve grubu kalıyor. Onlar da gidecek. Tam o sırada Ali Tüysüz adında melun biri Adnan’a diklenerek, “Adnan, sen niye yalan söylüyorsun. Nedir bu senden çektiklerimiz. Apocular Mihemed’in evindeler. 5 kişidir, 5’i de silahlıdır. Sen niye saklıyorsun?” diye deşifre ediyor.

Adnan, bir şeyler söylemeye çalışırken çetebaşı durumu anlıyor. Düdük çalarak harekete geçiyor. Düdük, onlarda parola gibidir. Düdük sesini duyan grupları tekrar köye dönüyor. Mihemed’in evini sarıyor. Durumu anlayan Cumalar, ev sahibine, “Sen çık. Biz çatışacağız. Başka yolu kalmadı” diyor ama Mihemed, “Hayır, ben de kalıyorum” diye ısrar ediyor. Arkadaşlar kendisini çıkmaya ikna ediyor. Mihemed dışarı çıkıyor. Bucak’ın adamlarının “Teslim olun” çağrısına, “Devrimciler teslim olmaz. Gelin kendiniz alın” diye karşılık veriyor. Evi taramaya başlıyorlar. Arkadaşların hareket alanları sınırlı. İki-üç oda bir de salon var. Pencerelere koydukları buğday, un çuvalları ve farklı eşyaların üstünden, kenarından karşılık veriyorlar.

Çetebaşı, tekrar “Teslim olun” deyince, Cuma, “Teslim olması gereken sizsiniz. Siz Mehmet Ağa için, tirşik için çatışıyorsunuz. Pisi pisine öleceksiniz ama biz ölsek de Kürt halkının özgürlüğü ve Kürdistan’ın kurtuluşu için öleceğiz. Mehmet Ağa’nın neler yaptığını siz de biliyorsunuz. Ağa da, devlet de, jandarma da polis de hepsi sizi kandırıyor, sizi kullanıyor. Akıllı olun” diye sesleniyor. Karşısındakiler bağırıp çağırıyorlar, küfrediyorlar. Kapı ve pencereleri tarayarak içeri girmeye yelteniyorlar. Arkadaşlar birkaçını yaralıyor, geri püskürtüyor. Eve sıkışmış olmalarına rağmen direniyorlar. O sırada çatışma haberi Siverek’teki arkadaşlara ulaşıyor. Rıza arkadaş, hemen bir grup arkadaşı yanına alarak yola çıkıyor.

Rıza Altun mu?

Evet, Rıza Altun arkadaş. O zaman Siverek alanına bakıyordu. Yolda gördüğü arkadaşları, yurtseverleri de yanına alıyor. Sayıları 15-20 kişiyi buluyor. Axşûn’a vardıklarında köyün etrafının sarıldığını, Bucak’ın adamlarının mevzilere yerleştiğini görüyorlar. Dikkatlerini dağıtmak için araziyi ateşe veriyorlar. Yangın giderek köye yaklaşıyor. Ancak istenilen etkiyi yaratmıyor. Çatışmaya giriyorlar.

Arkadaşlar içeride muazzam direniyor. Sonuç alamayacaklarını anlayan çeteler, çareyi evi ateşe vermekte buluyor ve evi ateşe veriyor. Tavandaki çalı çırpı yanmaya başlıyor. Dumanların yükseldiğini gören Heval Rıza, “Artık çok geç” diyor. Tahmini doğrudur. İçeri duman doluyor. Közler yere düşmeye başlıyor. Arkadaşlar odayı değiştiriyor. Fakat bir süre sonra alevler salon ve diğer odaya da ulaşıyor. Evdeki plastik eşyalar da yanmaya başlayınca kesif dumandan boğulacak hale geliyorlar. Abdurrahman, etrafı tarayarak kendini kapıdan avluya atıyor. Pusuda bekleyen onlarca eşkıya aynı anda ateş ederek Abdurrahman’ı katlediyor. Onun arkasından çıkan Ali de aynı şekilde taranarak katlediliyor. Çatışma devam ediyor.

Bir süre sonra arkadaşların mermileri bitiyor. Cuma, “Mermilerimiz bitti. Mertseniz mermi verin, çatışalım” diyor. Çetebaşı, “Mermi yok. Çıkın, sizi öldürmeyeceğiz” diye yanıt veriyor. İki Cuma ve Heval Sadun, silahlarını parçalayıp ateşe atarak dışarı çıkıyor. Ateş etmiyor, onları aralarına alarak traktörün damperine bindiriyorlar. Diğerleri Ali ve Abdurrahman’ın cesedini dampere taşıyor. Traktör yola çıkıyor. Köylüleri, kadınlar, çocuklar arkalarından bakarken, Adnan Tüysüz, Ali Tüysüz’e bakarak, “Lanet olsun sana. Bütün bunların sebep sensin. Yaktın evimizi” diyor.

Ali Tüysüz de Axşûnlu değil mi?

Evet, Axşûnlu. Akrabalar zaten. Yanılmıyorsam Adnan ile Ali Tüysüz amca çocuklarıdır. Belki de intikam amaçlı, Adnan’a kötülük yapılsın diye bunu yapıyor.

Traktörle nereye götürüyorlar?

Çatok köyüne götürüyorlar. Çatok, Mala Hesenê Hesê’nin köyüdür. Soyadları Gülel veya Güler’dir. Bucaklarla bazı anlaşmazlıkları var fakat güçleri yetmez. Arkadaşları köy odasına aldıktan sonra Bucak’ın ünlü adamlarının tümü odada toplanıyor. Farklı soruları üzerine Heval Cuma, bir konuşma yapıyor. Kürdistan tarihini, Kürt halk gerçekliğini, sömürgeciliği, feodalizmi, aşiretçiliği, çeteciliği, devrimciliği, genel insanlık değerlerini anlatıyor. Bazı ülkeleri, kurtuluş mücadelesi veren bazı halkları örnek veriyor. Çete başlarından biri, “Aslında haklı olduğunuzu biz de biliyoruz. Kürt milleti için kavga ettiğinizi de biliyoruz. Okumuşsunuz, görmüşsünüz, biliyorsunuz. Biz ağa ne derse onu yaparız. Yukarıda Allah, yerde ağa var. Ağa öl dese ölürüz; öldür dese öldürürüz. Ne konuşsan boş” diyor. Bu sözleri aslında odadakilerin düşüncesini de özetlemiş oluyor.

“Yukarıda Allah, yerde ağa var” diyor. Gerçekten buna inanıyorlar mı?

Dünyadan habersiz olanlar, köyden dışarı adım atmamış, cahil bırakılmış olanlar öyle sanıyor. Ağa, yeryüzündeki tanrıdır onlar için. Ağa gözleri önünde istediğini kovuyor, istediğini dövüyor, istediğini öldürüyor. Buna rağmen ne sorgulanıyor, ne tutuklanıyor ne de hapse atılıyor. Köye gelen bol rütbeli komutanlar, ağanın karşısında el pençe duruyor. Bunu gözleriyle görüyor. Haliyle ağanın gücünden korkuyor. Öyleleri var ki ağadan korktuğu kadar Allah’tan korkmuyor. Ağanın uğrunda gözünü kırpmadan öldürüyor.

Onlara laf anlatmak, deveye hendek atlatmaktan daha zordur. Sömürgeci sistem onları o hale getirmiş. Cahil bırakmış. Aşiret, kabile, aile diyerek hepsini birbirine düşürmüş. Zemin sunduğu arazi kavgalarıyla, kan davalarıyla, karakol ve mahkemelerle hepsini kendine muhtaç hale getirmiş.

Odada arkadaşlara ne yapıyor?

Gece ilerleyince Bucak’ın adamları birer ikişer dağılıyor. Nöbeti üstlenen Mihemedê Zelê ve bir-iki adamı kalıyor. Mihemedê Zelê bilerek nöbeti üstlenmiş. Etrafta kimsenin kalmadığından emin olduktan sonra Cuma ile konuşuyor. Daha önce bizimle yaptığı görüşmeyi hatırlatıyor. “Ben size söylemiştim. ‘Eğer öldürseniz, ben sonuna kadar sizin yanınızdayım ama eğer öldürmezseniz, sağ kurtulursa ilk kurşunu ben size sıkarım’ demiştim. Sağ kurtuldu. Şu andaki durum bu” diyor.

Tam anlayamadım…

Şöyle; Kırbaşı baskınından birkaç ay önceydi. Salih Kandal, Cuma Tak, Mehmet Oğaç ve ben, Aslani köyü tarafında kendisiyle, yani Mihemedê Zelê ile görüşmüştük. Mehmet Celal Bucak’a çalışıyordu. Buna mecbur bırakılmıştı. Mehmet Celal Bucak, onun ağabeyini öldürtmüştü. Bunu biliyordu. Buna rağmen çete elemanı olmayı kabul etmek zorunda kalmıştı. Haliyle intikam duyguları vardı. Bu durumu yakından bilen Heval Cuma, o görüşmeyi planlamıştı. Aslani köyünde buluşmuştuk. Açık arazide, taşların arasında oturup konuşmuştuk. Salih Kandal, özellikle de Heval Cuma, onunla uzun uzun konuşmuştu. Sonunda bize o sözleri söylemişti. İyi hatırlıyorum. İşte o sözleri Cuma’ya hatırlatıyor.

Cuma Tak ne diyor?

Heval Cuma, “Eylem siyasi boyutuyla amacına ulaştı. Partinin kuruluşu ilan edildi. Türkiye, Kürdistan ve tüm dünya PKK’yi öğrendi. Bu başarıldı ama askeri açıdan aksilikler çıktı. O sağ kurtuldu. Sonuçta onun sağ kurtulması, bizim haklı olduğumuz gerçeğini ortadan kaldırmıyor” diyor.

Sabaha kadar konuşuyorlar. Sonunda Cuma’ya “Cuma, sen gerçekten değerli bir insansın. İnandığın bir yola çıkmışsın. Okumuşsun, öğretmen olmuşsun. Bunların sana ne yapacağı bellidir. Sana yazık olacak, ölmeni istemiyorum. Dedeni, babanı, dayılarını da tanırım. Pencereden kaç git. Biz arkandan havaya ateş ederiz, kaçtı deriz” diyor. 

Cuma, “Hayır. Arkadaşları bu durumda bırakamam” diyerek, tek başına kaçmayı kabul etmiyor. Mihemedê Zelê, “Peki, sen bilirsin. Benim elimden başka bir şey gelmiyor” diyor. Odadan çıkmadan önce, “Bir isteğin var mı?” diye soruyor. Cuma, “Hayır, yok. Çok uykusuzum, sadece uyumak istiyorum” diye karşılık veriyor. 

Cuma uyurken alnında biriken teri gören Mihemedê Zelê, “Gerçekten yiğitsin, cesur adamsın. Öleceğini biliyorsun, yine de bu kadar rahat uyuyorsun” diye mırıldanıyor. Diğer arkadaşlar da uyuyunca Mihemedê Zelê kapıdan çıkıp gidiyor. Adamları dışarıda nöbet tutmaya devam ediyor.

Mihemedê Zelê odadan çıktıktan sonra..?

Sabah güneş doğunca birer ikişer odanın önünde toplanıyorlar. Bazıları odaya giriyor. Ağadan emir gelmiş, karar verilmiş. Arkadaşları kurşuna dizecekler. Kürdistan evlatlarını katledecekler. Sonucu tahmin eden arkadaşlar, buna hazır fakat nasıl olacağını kestiremiyorlar. Odada soğukkanlılıkla bekliyorlar.

Bir süre sonra üç arkadaşı dışarı çıkarıyorlar. Aşağıda bekleyen traktöre doğru yürütüyorlar. Köyde bir hareketlenme var. Kadınlar, çocuklar, yaşlılar dışarı çıkmış, olanları izliyor. O sırada biri aniden bağırıp keleşin mekanizmasını çekerek Heval Sadun’u tarıyor. Heval Sadun kanlar içinde yere düşüyor ve orada şehit oluyor. Cumalar, “Çok namertsiniz. Silahsız, eli kolu bağlı bir devrimciye bu yapılmaz. Alçaksınız” diyor. Vuranın adı aklımda kaldığı kadarıyla İzzet’ti. 

Diğer arkadaşlar?

Onlar yara almıyor. Traktöre bindiriyorlar. Ali ve Abdurrahman’ın cesetleri hala damperde duruyor. Heval Sadun’un cesedini de dampere taşıyorlar. Fırat nehrine varınca Cumaları da indirip kurşuna diziyorlar. Kürdistan’ın en seçkin 5 fedaisini böyle namertçe katlediyorlar. Cesetlerini Fırat’a atıyorlar.

Bazıları Pêris /Kahtaköprüsünde kurşuna dizildiklerini, Peris köprüsünden Fırat’a atıldıklarını söylese bu bilgi kesinleşmedi.

Siz o zaman neredesiniz?

Biz Hilvan’dayız. Axşûn’da olup bitenlerden haberimiz yoktu. Ancak ertesi gün olayı öğrendik. Askeri gruplarımız hemen harekete geçti. Bucak’ın denetiminde olan köylere ani baskınlar düzenlendi. Büyük öfke ve intikam duygularına rağmen arkadaşlar suçsuz köylülere dokunmadı. Sonuçta bir kahya ve bir çete elemanı silahlarıyla birlikte yakalandı. İkisi de Hilvan’a getirildi. Ağıtların yakıldığı Cumaların mahallesinde arkadaşların dikkati dağılınca kahya, onu götüren Bedran arkadaşı iterek kaçtı. Başka bir arkadaş taradı, yuvarlanarak yeni açılmış tuvalet çukuruna düştü. Arkasından giden Xalê Xelo, “Tam yerini buldu” dedi. O hafta ve sonrasındaki haftalarda Hilvan ve Siverek kırsalında onlarca eylem ve çatışma oldu.

Celalettin Delibaş (sakallı olan) ve Sait Kılıç 

O arada Fırat kenarındaki yurtsever köylerden cesetlerin kenara vurduğu haberi geldi. Askeri gruplar harekete geçti. Yurtsever köylülerle birlikte Fırat’ın farklı yerlerinde, farklı günlerde Sadun Demirkoç, Cuma Bozkoyun ve Abdurrahman Manap’ın cesetlerini bulunup çıkarıldı. Sadun ile Cuma Hilvan’da, Abdurrahman ise doğup büyüdüğü Xuşxuşik köyünde kitlesel olarak toprağa verildi. Cuma Tak ile Ali Çat’ın cesetleri bulunamıyordu. Birkaç gün sonra Heval Cuma’nın cesedine de ulaşıldı. Üzerine gittim, suda kalan tarafı beyazdı, suyun üstünde kalan, güneş gören tarafı ise kararmıştı. Duygularımı, o acıyı tarif edemem. Son halleri hala gözlerimin önünde. Hilvan’da görkemli bir törenle toprağa verildi.

Cuma Tak'ın cenaze töreninden bir kare...

Ali Çat’ın cenazesi ise bulunamadı. Mezarı, bütün Fırat’tır.

Ali Tüysüz’ün akıbetini de anlatayım; yeni nesiller de bilsin.

Evet. Akıbeti ne oldu?

Axşûn olayından bir süre sonra ağaya, devlete ve yanına verdikleri jandarmalara güvenerek Siverek’e geliyor. İstihbaratı alan arkadaşlar, harekete geçiyor. Askeri konularda tecrübeli üç militan arkadaş, kısa sürede Ali Tüysüz’ün içinde bulunduğu köy postasına ulaşıyor. Bir arkadaş gözcü olarak geride kalırken, iki arkadaş arabaya doğru ilerliyor. Ali Tüysüz, az sonra olacaklardan habersiz, kazasız belasız işini halletmiş olmanın rahatlığıyla ve iki jandarma arasında kendini güvende hissederek oturmuş vaziyette. Arkadaşlar işaretleşiyor, bir savunmada kalırken, diğeri hızla arabaya yanaşıp jandarmaların arasında oturan Ali Tüysüz’e peş peşe ateş ediyor. Ali Tüysüz’ün beyni ve kanı içinde kalan jandarmalar neye uğradıklarını şaşırarak panikle kendilerini dışarı atıyor. Kalabalık da etrafa kaçışıyor. Jandarmalar kendilerine gelinceye kadar arkadaşlar gözden kayboluyor.

Kısa sürede kimin öldüğü, kimin öldürdüğü, neden öldürdüğü anlaşılıyor. Olay Siverek ve Hilvan’da tam bir bomba etkisi yapıyor.

Bence her halk, kendi ihanetçilerini cezalandırma hakkına sahiptir. İhanet asla cezasız, kahramanlık da asla ödülsüz bırakılmamalıdır. Axşûn şehitleri şahsında tüm Kürdistan şehitlerini saygı ve minnetle anıyorum.