Ayata: Direnmemiz tarihi zorunluluktur

Kürt halkını yok etme projesi sonlanmadıkça savaş ve direnişin de süreceğini söyleyen PKK Merkez Komite Üyesi Muzaffer Ayata, “Direnmemiz, keyfi bir karar sonucu değil, tarihi bir zorunluluktur” dedi.

PKK Merkez Komite Üyesi Muzaffer Ayata, PKK’de sergilenen kahramanlığın Kemal, Hayri, Akif ve Ali Çiçeklerin direnişinden geldiğini belirterek, 40 yıl geçtiğini ama mücadelede yaşamaya, öncülük etmeye devam ettiklerini söyledi.

PKK Merkez Komite Üyesi Muzaffer Ayata, ANF’nin sorularını yanıtladı. Söyleşinin ilk bölümü şöyle:

12 Eylül 1980 askeri darbesinin 42. yıl dönümündeyiz. O günden bu yana yaşananlar arasında nasıl bir bağ var?

12 Eylül, Türkiye'de büyük bir yıkım yarattı. İnsan dönüp geriye baktığında işte bugünkü faşizmin, Erdoğan'ın soykırım politikalarının kuluçkasıydı denilebilir. Erdoğan ve politikası oradan beslendi. Ona hizmet etti. Bugün halen Kürtleri inkâr eden ve ona karşı soykırımı meşru gören ırkçı-tekçi faşizan bir anayasayla Türkiye yönetiliyor. Zaten kökeni İttihat Terakki’ye dayanan bu devlet anlayışı, 1924’teki anayasayla birlikte Türkiye’de olağan bir hal aldı. Anayasaları genelde askeri güçler yaptı. Topluma sürekli müdahale ettiler. Toplumun iç dinamiklerinde gelişme, mücadele etme, örgütlenme, iç dengesini sağlamaya izin vermediler. 12 Eylül'ün ortaya çıkması için çok kan döküldü. MHP, komando kampları, cinayetler, katliamlar bunlar hepsi devlet eliyle gerçekleşti. Devletin desteği olmadan onay ve eğitim almadan asla bu tür hareketler Türkiye’de ortaya çıkamaz, gelişemez. Türkiye'de sadece ırkçı hareketler değil, hiçbir dini hareket de devletin bilgi ya da onayı dışında kurulmamıştır. Kürtler adına ortaya çıktığını iddia eden Hizbullah da bu temelde en çok piyon olarak kullanılan, kana bulaşan örgüt oldu. 12 Eylül'de en çok o güçlendi.

12 Eylül Türk-İslam sentezini resmi devlet politikası yapan sürecin de başlangıcıdır aynı zamanda. İşte Erdoğan, bu politikanın bir ürünü olarak doğmuştur. Generallerin o gün tam cesaret edemediği tekleştirme ve faşizan bir rejim kurmaya o zaman başlandı. Şimdi faşist şef Erdoğan, onların yarım bıraktığını tamamlamaya çalışıyor. Erdoğan, “biz askeri vesayete karşı çıktık, kaldırdık” diyor ama yalan. Aksine vesayeti bütün sivil alanlara, dini kurumlara yaydı. Devlet bu kadar vesayet kuramıyordu. 12 Eylül, Kürt’e ve insanlığa ait ne varsa her şeye düşmandı. Şimdiki AKP-MHP hükümet stratejisi de aynıdır. Bu faşist AKP-MHP iktidarı, Kürtleri, Kürt hareketlerini ortadan kaldıracaklarını “çöktürme planı” ile İlan ediyor. “2023’de Kürtler kalmayacak, bastıracağız, yok edeceğiz” diyor. İşte 12 Eylül de böyle diyerek saldırdı.

12 Eylül denince zindanlar ve yaşanan derin yaralar da akla geliyor. O dönem saldırıların odak noktası neye göre belirleniyordu?

Zindanlar, büyük kavgaların alanı oldu. Faşizm, tarihsel gericiliği, militarizmi ulus devlet odaklı zihniyeti ve düşünceyi bir de Amerika’nın NATO deneyimlerini, desteklerini de alarak bir noktadan sonra cezaevlerine yöneldi. Binlerce militan, kadro hapishanelere doldurulmuştu. Mamak, Metris, Diyarbakır gibi hapishaneler merkez hapishanelerdi. Adana, Erzurum, Elazığ sıkıyönetim komutanlığı hapishaneleri vardı. Mücadelenin en çok geliştiği yerler, tutuklamaların en çok olduğu yerler, Mamak, Metris ve Diyarbakır’dı.

Diyarbakır’ın özgünlüğü neydi?

Diyarbakır’ın özgünlüğü, PKK’nin mücadelesi ve Kürtlerin tarihsel başkenti olmasından geliyordu. Bunun için Diyarbakır özel hedef seçildi. Hem diğer cezaevlerinde de baskılar vardı ama Diyarbakır’a özel olarak ırkçı, yok edici Kürt ulusunu, örgütlerini ortadan kaldırıcı bir plan uygulandı. Bu plana karşı doğal olarak başta PKK kadroları olmak üzere diğer güçler direndi. Diyarbakır’da esas olarak ihanet ve itiraf, PKK’ye dayatıldı. PKK kırılır, yenilir, tasfiye edilirse diğerleri direnemez, dayanamazlar diye düşündüler. Yani en güçlüden, en direngen olan ve Kürtler içinde en geniş tabana sahip olan PKK’den başladılar. PKK direndi, çünkü Önder Apo, öz gücü esas alan, düzenle bütün bağlarını koparmaya çalışan adanmış, fedai ve her yerde, her zaman her koşulda direnen insanlardan oluşmuş bir PKK yaratmıştı.

Örneklendirebilir misiniz?

Bunun en seçkin örnekleri ve temsilcileri de Kemal, Hayri, Mazlum gibi arkadaşlardı. Bu arkadaşlar tutuklanmadan önce PKK’nin kurulup gelişmesinde, Kürdistan’da halklaşmasında büyük rol oynadı. Bu arkadaşlar, bütün PKK yapısı içinde sevilen, sayılan, saygı gören insanlardı. Bu sevgi-saygının tümünü emek, bilinç, fedakârlık ve mütevazilikleriyle yarattılar. Ortada ne maddi güç vardı ne herhangi bir kariyer vardı. Kendilerinden başlatarak yarattılar. Yaratıcı oldular, kurucu oldular. 12 Eylül faşizmine karşı Büyük Ölüm Orucu 14 Temmuz'da başlayan kahramanların şehadeti Eylül ayına denk geliyor. Direniş kıvılcımını Newroz’da Mazlum yaktı. Çağdaş Kawa olarak Kürdistan’da aydınlatıcı, yol gösterici oldu. 14 Temmuz’da Hayri ve Kemal'in önderliğinde faşizmin borusunu susturan görkemli tarihsel direniş sergilendi. Tabii ölüm orucu gibi eylemler büyük irade gerektiriyor. Bunun için de sağlıklı düşünme, karar verme gücü, direniş ve dayanıklılık gerekli, çünkü ölüm orucu sona götürülmesi zor bir direniş.

14 Temmuz’da başlayan ölüm orucu, zor koşullar altında devam etti. Anlık olarak gram gram erimenin acısını, sıkıntısını göğüslediler. “Yaşama uğruna ölecek kadar” bağlı olan bu büyük insanların, ölümü kabullenişi öyle kolay verilecek bir karar değil. Nitekim Kemal bunu ifade etti. “Belki bazı berbatlar, bunlar işkenceye baskıya dayanmadılar, onun için ölümü tercih ettiler, diyecekler. Ama öyle değil. Biz yaşamı uğruna ölecek kadar seviyoruz” dedi. Kemal’in ve 14 Temmuz yolcularının yaşama bağlılık ve saygıları ancak bu veciz sözlerle ifade edilebilirdi. Yani ne yaptıklarını biliyorlardı. Tarihten toplumdan haberleri vardı. Faşizmin ne yapmak istediğinin farkındaydılar. Onun için varlıklarını ve canlarını bu projeyi durdurmak, tıkamak için ortaya koydular. Eylemlerinin tarihi sonuçları oldu.

Bu büyük direniş neyi açığa çıkardı?

Onlar PKK’de militanlık, adanmışlık, fedailik ve fedakârlığın hangi düzeyde yapıldığını ortaya koydu. Direniş, savaş ve militanlık şartlarını mekânla, zamanla sınırlandırmayarak “en olmaz” denilen yerde gerçekleştirdiler. En kuşatılmış, en tecrit edilmiş, en çok olanakların sınırlandırılıp elinden alındığı yerde bunu yaptılar. Onun için PKK’de militanlığın düzeyini belirlediler. Bugün sergilenen kahramanlık militanlık oradan geliyor. Öyle kendiliğinden ortaya çıkmış bir şey değil. PKK Önderliğinin, Hayri, Kemal, Mazlumların militanlığı, düşünce düzeyi ve maneviyatı bugünkü kahramanlıkların gıdasıdır, tarlasıdır, mayasıdır. Kim ne derse dersin bu gerçekliği saptıramazlar.

Kemal Pir, 7 Eylül’de şehit oldu. İlk şehit düşen arkadaş oydu. Hayri, 12 Eylül’de; Akif Yılmaz, 15 Eylül’de; Ali Çiçek, 17 Eylül’de şehit oldu. İşte bu tarihler aynı zamanda arkadaşların şehadet yıl dönümleridir. 1982 ve 2022. Üzerinden 40 yıl geçti ama mücadelemizde, tarihimizde, savaşımızda, direnişimizde, daha canlılar, yaşıyorlar.

Direnişleri, PKK ve mücadele tarihinde nasıl bir yer aldı?

Türkiye amaçlarından vazgeçmediğinden PKK de direnişinden amacından vazgeçmedi. Vazgeçmez. Tarihsel çatışma, vuruşma devam ediyor. Türkiye’de inkârcı zihniyet aşılmadıkça, Kürt halkını yok etme, ortadan kaldırma projesi sonlanmadıkça, savaş, çatışma, direniş de sürer. Bizim bu kadar çaba harcamamız, direnmemiz, hayatımızı adamamız keyfi bir karar sonucu değildir. İyi bilinmelidir. Tarihi bir zorunluluktur. Bu mücadeleye gönüllü katılıyoruz. Fakat rahat yaşayacağız anlamında değil. Zorunluluktan kaynaklıdır. Çünkü biliyoruz; içerisinde savaş, ölüm, zindan, işkence var. Düşüncelerimiz, ideallerimiz, vicdanlarımız zorbalığa, haksızlığa karşı çıkmamızı istiyor. Bu temelde gönüllü katıldık. Gönüllü katılanların ne kadar tarihte rol oynadığını, faşizmin önünü kesebileceğini, halka güven ve umut taşıyacağını, 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu gösterdi. Zindanlarda faşizm yenildi. Türk devleti, 12 Eylül cuntası, Diyarbakır zindanında işkenceye, itirafçılığa, teslim almaya son vermek zorunda kaldı. Yenilgiyi bu şekilde kabul ettiler. Yenilmeyen, yaşayan, bugüne ulaşan, toplumsallaşan Kemallar, Hayriler, Mazlumlar oldu.

Bugün Kürdistan'da çok sayıda kişini, gerillanın ismi Mazlum’dur, Kemal’dir, Hayri’dir. Onlara karşı borçlarımızı minnetle ödemeye devam edeceğiz.

Devam edecek…