Babaoğlu: Zindanda düşünmenin ufku sınırsızdı

30 yıl cezaevinde tutuklandıktan sonra tahliye edilen siyasi tutsak Burhan Babaoğlu, “Zindanda mekan dar olabilir ama düşünmenin ufku geniştir, sınırsızdır. Önemli olan neyi düşündüğündür” dedi.

90’lı yıllarda Türk devletinin Devlet Güvenlik Mahkemeleri (DGM) adını verdiği mahkemelerde yargılanan siyasi tutsakların çoğu, müebbet hapse çarptırıldı. ‘Yatarı’ 30 yıl olan müebbet hapis cezasının infazlarını yakmak isteyen AKP-MHP iktidarının bu girişimine karşı kimi tutsaklar, avukatlarının hukuki başvuruları sonucu tahliye oldu. Burhan Babaoğlu da bu tutsaklardan biri.

1992 yılının Mart ayından gözaltına alınan Babaoğlu, takip eden günlerde de tutsak edilerek müebbet hüküm giydi. Yine bir Mart gününde tahliye olan Babaoğlu, içeride geçirdiği 30 yılın kendisi için ne anlama geldiğini ve dışarıdaki değişimi anlattı.

KENDİMİ 36 YILA HAZIRLAMIŞTIM

Siyasi faaliyetlerinden dolayı tutuklanan Babaoğlu, gözaltına alındığında hazırlıklı olduğunu belirtti. 90’lı yıllarda siyasi faaliyet yürütmenin bugünün koşullarına göre daha zor olduğuna dikkat çeken Babaoğlu, tutuklandığı yıllara ilişkin şunları söyledi: “Hapishane de aslında yaşamımızın bir parçasıdır. Asıl olan orada değerlerini koruman gerekiyor. Oradaki faaliyetler ve uğraşlar, sizi sürüklüyor bir şekilde. Yıllarım böyle geçti. Doğrusunu söylemek gerekirse, kendimi 36 yıla hazırlamıştım. Çünkü infazım yakılmıştı. Son 6 ay içerisinde infazı düzeltebildik.”        

İNSANİ DEĞERLERİ KORUYABİLME MÜCADELESİ

Hapishaneyi, insanın düşün dünyasını daraltan bir tuzak olarak tanımlayan Babaoğlu, “Zindan, bu anlamda sahiplenilmemesi gereken bir yerdir. Çünkü bize ait değil. Maalesef bazen dışarıyı ve ufuklu düşünmekten ziyade koğuşun dar sınırlarında kalarak düşünmek gibi haller de olabiliyor. Bu gibi düşünceler insanın kendisini küçültüyor. Yeni bir sistem öneren devrimciler ve insanlar için küçülmek, kendi istek ve arzularıyla da ters düşmek anlamına gelir” dedi.

İnsanın uzun süre zindanda kalacağı söz konusu olduğunda dar yaşamlara girmeme konusunda önüne bir mücadele koyması gerektiğini belirten Burhan Babaoğlu, devamla şöyle konuştu: “Zindan kuşkusuz iç mücadeledir. Kişinin kendisiyle başlatacağı bir mücadeledir ve ufkunu geniş tutabilme çabasıdır. İnsan bunda ne kadar başarılı olur, tartışma konusudur. Başarılı olanlar da var, olmayanlar da. Hatta farkında olmayanlar da vardır. Ama içeriye düşen herkes için insani değerlerini koruyabilme mücadelesi vazgeçilmezdir.”

PLANLARIM DIŞARIYA DEĞİL, İÇERİYE DÖNÜKTÜ

Dışarıya çıkacağı günlere ilişkin somut bir planlamasının olmadığını ifade eden Babaoğlu, şöyle devam etti: “İçeriye dönük planlamalarınız daha çok oluyor; ‘Nasıl dayanabilirim? Ne yapabilirim? Kendimi daha nasıl verimli kılabilirim?’ minvalinde. Çeşitli yazım uğraşlarım da oldu. Dışarıya yönelik planlamalar yapmamamın nedeni sağlık sorunlarımdan ileri geliyordu. Çünkü sağlığım artık eskisi gibi değil. Vücut artık bazı noktalarda ‘Yeter’ demeye başladı. Haliyle bu dışarıya hazırlanma konusunda beni geliştirmedi. Yeni bir yaşama adapte olmayı, ne yapabilirim noktası bugünden itibaren gündemime girdi.”

DÜŞÜNMENİN UFKU SINIRSIZDIR

İçerideki ve dışarıdaki mücadelenin arasındaki farklara ilişkin de konuşan Babaoğlu, şu değerlendirmeyi yaptı: “Dışarıdaki bir insanın politik görev ve sorumlulukları daha acildir. Günü kazanmak önündeki ilk hedefidir. Zamanın ruhunu kovalamak zorundadır. Bunu başarabilirse ne ala. Zindanda ise zaman daha uzundur. Aciliyete sevk edebilecek görev ve sorumluluklarla karşı karşıya değildir. Elbette duygu ve düşüncesini eğitmekle görevlidir, sorumludur. Bu da sistematik düşünme ve çalışma ile mümkündür. Tabii ki zindanın da kendine göre bir ruh hali vardır. Zamanı vardır. Onu takip ederek, farkında olmak gerekir. Bunu da çalışma ve eğitim ile kendisini geliştiren arkadaşlar daha iyi yapabiliyor. Zindanda mekan dar olabilir ama düşünmenin ufku geniştir, sınırsızdır. Önemli olan neyi düşündüğündür. Kendi kişilik ve kimliğine uygun hedeflerini düşünmektir.”

Dış koşulların hapishane ortamındaki yapısallığı etkilemediğini vurgulayan Babaoğlu, “Dış koşullar zor da olsa, esnek de olsa, sana çiftlik gibi cezaevleri de sunsa kesinlikle belirleyici değildir. Tabii ki etkileyebiliyor ama kendisi özden bilmek her zaman önemlidir” diye konuştu.

Babaoğlu’na göre; yoldaşlık ve arkadaşlık bağını ortak düşün dünyasında derinleştirmemişseniz koşulların karakteri ne olursa olsun sizi olumlu yönden etkilemez ve koşulları belirleyenler, insanın kendisidir.

DIŞARIDAKİLERLE EMPATİ KURMAK

Hapishanede iken dışarıdaki kitle çalışmalarına dair yaptıkları yorumların nesnel koşullarından bağımsız yapılmadığını savunan Babaoğlu, şu örneği verdi: “Örneğin, kitle çalışmalarının zayıf olması ile ilgili değerlendirmelerimiz oluyordu. Ama meseleye uzaktan baktığımız için empati de yapıyorduk. Biz dışarıda olsaydık aynı hatalara düşebilirdik tespitlerini de yapıyorduk. Kitle çalışmaları zayıf, kadro sorunu var; bunları görebiliyorsun, bazı doğruları tespit edebiliyorsun ama  ‘Sen olsan aynı hataya düşer miydin?’ sorusuna, çok da net bir cevap veremiyorsun. Çünkü onu yaşamıyorsun ve aynı atmosferi solumuyorsun.”

TAHLİYEM SON SAATTE BELLİ OLDU

Tahliye olacağından son saate kadar bilgisinin olmadığını aktaran Babaoğlu, şunları paylaştı: “Son bir saate kadar da tahliye olamayabilirim psikolojisi vardı. Çünkü ne bana, ne avukata ne de aileme söylemişlerdi. Kesinleşmesi son saatte oldu. Sadece bir gün benim açımdan çok uzundu. O da tahliye günümdü. Kapıda 6 yıldır görmediğim kardeşim beni karşıladı. Ben ağlayabileceğimi düşünmüştüm ama gözlerimden bir damla bile yaş akmadı. Çok konuşamadım ve kaskatı kesilmiştim. Çünkü hazırlıklı değildim. Bu zindana alıştığımdan dolayı değildi, 36 yıla hazırlamıştım kendimi. Tahliye olamayabilirsin de. İnfazın yakılabilir.”

İNSANLAR DAHA AZ SOSYALLER

Henüz dışarıya çıkma fırsatının olmadığını söyleyen Babaoğlu, insanların eskisi gibi olmadığının farkında olduğunu belirterek sözlerini şöyle tamamladı: “İnsanlar daha çok atomize ve asosyal olmuş durumda. Bu benim umut ettiğim veya beklediğim bir dünya değil. Bu yıl ile önümüzdeki yıl yaklaşık 2 bin arkadaş dışarı çıkacak. Bizim nasıl yaşayacağımız temel sorunumuz olacak. Bizi bekleyen bir cep telefonu değil; onun yarattığı asosyal yaşam tarzıdır ve cazibelidir de maalesef. Sanırım böyle bir yaşam tarzına kapılmamak adına ortak bir düşün dünyamız olacak. Çıkacak olan diğer arkadaşlarla da tartışırız, ortak bir paydada buluşuruz.”