Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik her yaklaşımı, Kürt halkına, Kürt sorununa bir yaklaşım olarak görmek gerektiğini belirten KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Besê Hozat, “İmralı’da yürütülen savaş çok planlı, programlı, uzun vadeli bir stratejiye dayanan kapsamlı ve derinlikli bir siyasetin ürünüdür. Yüzyıllık soykırım politikalarının en rafine hali İmralı’da yürütülüyor. Bu yönüyle tamamen ideolojik ve politiktir. Türk devleti Kürt soykırım planını sonuca götürmek için kendi devlet hukukunu dahi tamamen ortadan kaldırmıştır” dedi. Faşizmin, Kurdistan’da siyasi, sosyal, kültürel, ekonomik, ekolojik ve askeri soykırım saldırıları yürütürken, soykırım savaşının zaafa uğramaması anlayışıyla Türkiye toplumu üzerinde de baskıyı ve şiddeti arttırdığına dikkat çeken Eşbaşkan Hozat, şunun altını çizdi: “Türkiye toplumunun önemli bir kesimini militarize ederek ırkçı milliyetçilikle zehirlemiş ve çürütmüştür.”
KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Besê Hozat, Uluslararası Komplo’nun yıl dönümü vesilesiyle ANF’nin sorularını yanıtladı.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a uygulanan sistematik işkenceye varan tecritle neler hedeflendi, hedefleniyor?
Tecrit politikası, Uluslararası Komplo’nun değişik bir yöntemle devamı ve Kürt soykırım politikasında ısrardır. Uluslararası Komplo, tecrit politikası biçiminde 25 yıldır sürdürülüyor. Komplo, Önder Apo’nun demokratik ulus ve demokratik konfederal sistem çıkışıyla ve bu eksende gelişen toplumsal direnişle boşa çıkarıldıysa da komplocu güçlerin ve Türk devletinin tasfiye politikasını yürütmedeki ısrarı devam ediyor. Amaç; Önder Apo’yu, Kürt Özgürlük Hareketi’ni ve direnen Kürt halkını teslim almaktır. Teslim almayı başaramadıkları takdirde ise çok yönlü bir baskı, şiddet ve izolasyon politikası ile Önderliği, Hareketi ve halkı etkisizleştirme, topyekun bir soykırım savaşıyla sonuç almaktır. İmralı merkezli yürütülen Kürt soykırım politikası, komplocu güçlerden bağımsız değildir. Kapitalist hegemonik sistem ve Ortadoğu’daki jandarması Türk devleti, Önder Apo’yu teslim alamadıkları için 25 yıldır işkence-tecrit politikasıyla insanlık suçu işliyorlar. İmralı işkence-tecrit sistemi, güncellenmiş Kürt soykırım politikasıdır.
Türk devletinin hukukuna ve altına imza attığı uluslararası hukuka göre tutuklama gerekçesi ne olursa olsun tutuklu -hükümlü olan herkesin avukatları ve ailesiyle görüşme hakkı vardır. İletişim araçlarını kullanma, dış dünyayla bağlantı kurma hakkı vardır. Bu hak, yasalar ve anayasa ile güvence altına alınmıştır. Türk devleti, 25 yıldır kendi hukukunu uygulamıyor. Kendi hukukunu uygulamadığı gibi uluslararası hukuku da hiçe sayıyor. Önder Apo, İmralı’ya ilk alındığı süreçte yıllarca ‘koster bozuk, hava muhalefeti var’ gerekçesiyle avukatları ile görüştürülmedi. Son yıllarda da disiplin cezaları gerekçe gösterilerek avukat görüşmeleri engelleniyor. Disiplin cezaları da faşist soykırımcı Türk devletinin yeni bir özel savaş imalatıdır. Disiplin cezaları demagojisiyle kendince hukuksal kılıf uydurarak uluslararası hukukta umut hakkı olarak ifade edilen haktan Önder Apo’nun yararlanmasını engellemeye çalışıyor. Avrupa Konseyi’ne üye ülkeler içinde umut hakkı; müebbet hapis cezası almış ve 25 yıl zindanda kalmış her hükümlünün serbest bırakılmasını öngörüyor. Avrupa Konseyi üyesi olan Türk devleti bu hakkı uygulatmama amaçlı disiplin cezaları adı altında, imzaladığı uluslararası yasaları anlamsızlaştırarak zamana yaydırılmış imha politikasını dünyaya kabul ettirme, Kürt soykırım savaşını sonuca götürme çabasındadır.
Soykırımcı Türk devleti, işkence-tecrit sistemiyle Kürt halkının iradesini kırmayı ve teslim almayı amaçlıyor. Toplum içinde inançsızlığı ve umutsuzluğu geliştirerek ‘mücadele ve direnişle bir sonuç alamazsınız’ algısı yaratmayı hedefliyor. Soykırımcı faşizm, Önder Apo’nun ideolojik ve siyasi duruşundan, düşünce gücünden korkuyor, dışarıya yansımasının yaratacağı etkiyi kırmaya çalışıyor. Tecrit politikası Kürt soykırım savaşının sonucudur. Önder Apo’ya karşı yürütülen savaş, Kürt halkına karşı verilen bir soykırım savaşıdır. Önder Apo, Kürt halkının özgürlük iradesidir. Kürt sorununun demokratik çözüm adresidir. Önder Apo’ya yönelik her yaklaşımı, Kürt halkına, Kürt sorununa bir yaklaşım olarak görmek gerekir.
Tecrit sisteminin en önemli boyutu siyasal boyut oluyor. Bu çerçeveden ele aldığımızda bu tecridin dışarıda yansıması nasıl oluyor, bağ nasıl kurulmalı?
İmralı tecrit sistemi, Kürt soykırım politikasının merkezidir. İmralı’daki özel savaş rejimi, Kürt Özgürlük Hareketi’ne karşı yürütülen tasfiye konseptinden ve Kürt soykırım politikalarından bağımsız değildir. Türk devletinin Kürt sorununa yaklaşımı inkar ve imha politikalarına dayandığı için İmralı’da işkence-tecrit sistemi vardır. Faşist AKP-MHP iktidarı, soykırım politikalarıyla birlikte İmralı işkence-tecrit sistemini politik bir özel savaş aracına da dönüştürmüş durumdadır. Kürtlere ve halklara karşı tecrit sistemini tehdit ve şantaj aracı olarak kullanıyor. AKP, 2013-2015 yılları arasında geliştirilen diyalog sürecini devlete tamamen hakim olma süreci olarak kullandı, araçsallaştırdı. Bu anlamda İmralı’da yürütülen savaş çok planlı, programlı, uzun vadeli bir stratejiye dayanan kapsamlı ve derinlikli bir siyasetin ürünüdür. Yüzyıllık soykırım politikalarının en rafine hali İmralı’da yürütülüyor. Bu yönüyle tamamen ideolojik ve politiktir.
Türk devleti, Kürt soykırım planını sonuca götürmek için kendi devlet hukukunu dahi tamamen ortadan kaldırmıştır. Yargıyı Erdoğan’a bağlamış, Erdoğan’ın emrine vermiştir. Bu yargı bütünüyle Kürtleri soykırıma uğratmayı hedefleyen bir siyasi organ haline gelmiştir. Türk yargısı, soykırımcı faşist yönetimin talimatlarını yerine getiren kıyıcı bir araca dönüşmüştür. Kürtlere karşı savaşın önemli bölümünü de bu yargı yürütmektedir. Bu kıyıcı araç, ağzını açanın dilini kesmekte, itiraz edeni zindanlarda çürütmektedir. Faşist diktatörlük eline geçirdiği yargı silahıyla demokratik muhalefeti sindirmeye, tecrit etmeye çalışmakta. Faşizm, Kurdistan’da siyasi, sosyal, kültürel, ekonomik, ekolojik ve askeri soykırım saldırıları yürütürken, soykırım savaşının zaafa uğramaması anlayışıyla Türkiye toplumu üzerinde de baskıyı ve şiddeti arttırmıştır. Tüm bu baskıların kaynaklandığı yer ise İmralı merkezli soykırım politikasıdır.
AKP-MHP, Türkiye’yi faşist diktatörlükle yönetmektedir. Soykırımcı faşizm, Kürtler yararlanır korkusuyla en küçük bir demokrasi ve hukuk kırıntısını bile ortada bırakmamıştır. Türkiye toplumunun önemli bir kesimini militarize ederek ırkçı milliyetçilikle zehirlemiş ve çürütmüştür. Kürt düşmanlığı üzerinden oluşturulan Türklük Sözleşmesi, Türkiye’nin tek yasası ve anayasası haline getirilmiştir. Soykırımcı faşizm Türk-islam sentezci ideolojiyle toplumda derin bir yarılma yaratmış, toplumun vicdanına, özgür ahlakına ve politik duruşuna tecrit uygulamıştır. Faşist devlet, içeride-dışarıda, yurtta-cihanda savaşı, varlığını sağlama ve sürdürme kanunu haline getirmiştir.
Komplo ve sonrasında 25 yıldır yürütülen tecritle faşist Türk devleti ve uluslararası güçler istedikleri sonuca ulaşabildi mi, ulaşamadıysa nedenleri nelerdir?
Önder Apo’ya 25 yıldır uygulanan tecrit, Türkiye halkları açısından büyük bir yıkım dışında bir sonuç ortaya çıkarmamıştır. Soykırım politikasına dayalı tecrit uygulaması, Kürt sorununda çözümsüzlüğü derinleştirmiş, Türkiye’yi demokrasiden, adaletten ve hukuktan tamamen uzaklaştırmıştır. Savaş politikası toplumu yoksullaştırmış, ahlaki ve politik dokusunu bozmuş, toplumda derin bir çürüme yaratmış, devletin ise tüm ekonomik kaynaklarını tüketmiştir. Türkiye’nin tüm ekonomik kaynakları Kürtlere karşı savaşa harcanmıştır. 25 yıldır Kurdistan dağlarına, ovalarına, şehirlerine bombalar yağıyor. On binlerce çete ve kontra Kürt kanı dökmek için besleniyor. Yüz milyonlarca dolarla ajanlaştırma geliştiriliyor. Milyarlarca dolar silaha ve Kürt karşıtlığını geliştirmek için lobilere harcanıyor. Türkiye uyuşturucu kullanımı ve satışında rekor kırıyor. Bunun nedeni de Kürt soykırım savaşıdır. Uyuşturucu ticareti ile bir taraftan toplumsal çürüme geliştirilirken diğer taraftan savaş harcamaları karşılanıyor. Türkiye çeteleşmenin en çok geliştiği ülkelerden biridir ve hatta dünya sıralamasında ilk başlarda yer alıyor. Her biçim çete örgütlemesiyle Kürtlere karşı savaş yürütüyor. Darbe mekaniğinin Türkiye’de sürekli işlemesinin temel nedeni inkara ve imhaya dayalı Kürt politikasındaki çözümsüzlüktür.
25 yılın sonunda gelinen nokta, tecrit politikasının Türk devletine ve toplumuna faşist diktatörlüğün yarattığı yıkım dışında bir sonuç ortaya çıkarmadığı gerçeğidir. Türk devleti tecrit politikası ile Önder Apo’yu teslim almak istedi, başaramadı; Önder Apo’nun direnişi toplumsallaştı, evrenselleşti. Türk devleti, tecrit politikasıyla Önder Apo’yu etkisizleştirmek istedi, başaramadı; bugün Önder Apo’nun fikirleri, tezleri tüm dünyada tartışılıyor, toplumsal ve sistemsel sorunların aşılmasında demokratik tek çözüm gücü olarak görülüyor ve sahipleniliyor. Türk devleti ise faşist karakteriyle dünya halklarından tecrit olmuş durumdadır. Türk devleti tecrit politikasıyla Kürt halkının iradesini kırmayı ve teslim almayı amaçladı, başaramadı; Kürt halkı özgürlük direnişini büyüttü, kadın eksenli Rojava Devrimi’yle bölge ve dünya halklarına umut oldu. ‘Jin jyan azadî’ devrimiyle bu umut tüm dünyada özgür ve demokratik yaşamı yakınlaştırdı. 25 yılın sonunda halklar, kadınlar kazandı. Özgürlük mücadelesi gelişti, büyüdü, evrenselleşti. Teşhir olan ve gerileyen ise faşist Türk devleti ve uluslararası komplocu güçler oldu.
Gerçek ve güçlü olan haktır ve hakikattir. Önder Apo önderliğinde Kürt halkı, insanlık tarihinin en haklı ve en meşru mücadelesini yürütüyor. Tarihin en kadim halklarından ve neolitik toplumu yaratan coğrafyanın halkı olarak insanlığın kültürel kök hücresi olan Kürtler, inkar edilen, yok sayılan dilini, kültürünü, kimliğini, özgürlüğünü ve öz yönetimini istiyor; bunu sağlamanın haklı mücadelesini veriyor. Anaların ak sütü gibi helal olan bir hak ve haklı mücadele, inkar-imha-tecrit politikalarıyla yok edilemez. İnsanlık tarihi her daim hakikatin zulme, faşizme galebe çaldığını bize gösteriyor.
Kürt Halk Önderi’nin sürdürdüğü tarihi bir direniş var. 25 yıldır İmralı’da süren bu direniş, Kürt Özgürlük Hareketi’ni ve Kürtleri nasıl etkiledi?
Önder Apo, 25 yıldır İmralı işkence-tecrit koşullarında soykırım rejimi altında tutuluyor. Önder Apo’nun özgür yaşama duyduğu büyük tutku ve derin bağlılığın yarattığı sarsılmaz bir irade ve dayanma gücü, İmralı’da çarpıcı biçimde kendini ortaya koydu. Önder Apo’nun İmralı işkence-tecrit koşullarını 25 yıl boyunca komplocu güçlere ve soykırımcı faşist Türk devletine karşı büyük bir mücadele alanına dönüştürmesi, Kürt Özgürlük Hareketine ve halkımıza büyük bir moral güç yanında her türlü zorluğa karşı yenilmez bir irade, dayanma ve direnme gücü verdi. Özgürlük Hareketi ve halkımızda zorluklarla mücadele etme, bilinçle, iradeyle ve örgütlü mücadele ile zorlukları aşma ve başarma gücünü yarattı. Özgürlük Hareketi ve halkımız, 25 yılda Önder Apo çizgisinde büyük bir direniş geliştirerek çok büyük değerler ortaya çıkardı. Kürtler, Özgürlük Hareketi öncülüğünde soykırımcı faşist Türk devletine ve müttefiki DAİŞ’e karşı mücadele ederek Rojava Devrimi’ni yarattı. Kadın özgürlük çizgisinin ve demokratik ulus anlayışının damgasını vurduğu Rojava Devrimi, Ortadoğu karanlığını aydınlattı. Kürt kadınını dünya kadın hareketinin ideolojik ve pratik öncü gücü haline getirdi. Demokratik ulus paradigması Rojava Devrimi’yle hayat buldu. Halkların demokratik özgür birliği, demokratik ulus paradigmasının muhteşem bir başarısı olarak Kürt-Arap halklarının stratejik ittifakını ortaya çıkardı.
Kürt Halk Önderi’nin 25 yıllık direnişi, kendisine karşı komployu gerçekleştiren güçleri de şüphesiz etkiledi. Bu çerçeveden başta Türk devleti olmak üzere bölge devletleri ve uluslararası güçlerin politikaları, Rêber Apo’nun bu direnişi sonucu nasıl bir etkiyle karşı karşıya kaldı?
Komplonun amacı Önder Apo’yu teslim almak, Özgürlük Hareketi’ni tasfiye etmekti. Komplocuların bu planı başarasız kaldı. Önder Apo etrafında ve çizgisinde gelişen direniş, komplocuların tüm hesaplarını boşa çıkardı. Önder Apo, İmralı işkence-tecrit sistemini büyük bir mücadele sahasına dönüştürdü. 25 yıl içerisinde mücadele çok büyüdü. Bakur ve Türkiye’de toplumsal ve siyasal alanda önemli gelişmeler ve başarılı sonuçlar ortaya çıktı. Rojava’da devrim yaşandı. Ülke içinde ve dışında Kurdistan Özgürlük Mücadelesi yeni ilişki kanalları açtı, dostlarını çoğalttı, taktik ve stratejik ittifaklar geliştirdi. Önder Apo’nun demokratik ulus paradigması ve demokratik konfederal sistem çözümü, dünya toplumunda çok büyük bir ilgiyle karşılandı. Özellikle kadın özgürlük mücadelesi herkesin gözünü kamaştırdı. Önder Apo’nun kavramlaştırması olan jineoloji-kadın bilimi dünya çapında ilgi odağı haline geldi, Kürt kadın hareketini dünya kadın hareketleriyle buluşturdu, evrensel bir hareket haline getirdi. DAİŞ’e karşı mücadelede Kürt kadınlarının ortaya koyduğu ideolojik, siyasi, örgütsel ve askeri direniş, Kürt kadınlarını ve Kurdistan Özgürlük Mücadelesinin karakterini dünyaca tanınır hale getirdi. DAİŞ’in Kobanê’ye saldırısında Kürt kadınlarının öncülüğünde Kürtlerin direnişi, insanlık vicdanını ayağa kaldırdı, dünyaca bir sahiplenme düzeyi ortaya çıkardı. Kuşkusuz tüm bunlar çok önemli gelişmelerdi.
Yenilmezliği bir kez daha ispatlanan Önderlik çizgisi, soykırımcı faşist devleti farklı arayış ve yöntemlere yöneltti. Devleti yöneten AKP, yeni bir taktik geliştirerek diyalog ve çözüm adı altında biçimi değiştirilmiş özel savaş yöntemiyle tasfiyeye yöneldi. Bu yöntemle yıllarca içeride ve dışarıda herkesi aldatmaya, destek toplamaya ve bu yolla devlete tamamen hakim olmaya çalıştı. Bu konuda AKP’nin başarısız olduğu söylenemez. Gerçekten çoğu çevreyi ve gücü aldatmayı başardı ve devlete hakim oldu, kendi devletini kurdu. Özellikle 2013-2015 yılları arasında çözüm süreci adıyla kıyasıya bir özel savaş süreci geliştirdi. Mücadelemize karşı böyle bir özel savaş yürütmekle birlikte Önder Apo’nun yeni paradigması temelinde Özgürlük Hareketi’nin fazlasıyla güçlendiğini görünce topyekun bir savaş süreci başlattı. 8 yıldır da Türkiye’yi kıyamet gibi bir savaşın içerisine koymuş bulunmaktadır. AKP, MHP’yi ve diğer tüm İttihat Terakki tortularını yanına alarak yurtta ve cihanda savaş politikası yürütüyor. Bir taraftan Misak-ı Milli sınırlarına Kürt soykırımıyla ulaşmak istiyor, diğer taraftan yeni bir Ermeni Soykırımı ile Turancı politikayı hayata geçirmeyi, Türki devletleri birleştirmeyi, Orta Asya ve Güney Kafkasya petrol ve gazlarını gasp etmeyi amaçlıyor. 20. yüzyılın başlarında Enver paşanın yapamadığını kendince yapmaya; Kürt ve Ermeni soykırımı üzerinden Turancı bir imparatorluk kurmayı arzuluyor. Neo Osmanlıcı anlayışla Kuzey-Doğu Suriye’de, Rojava ve Başûr’da işgaller yapıyor. Anlayacağımız 25 yılda Önderlik çizgisinde yürütülen direnişin sonunda Türkiye’nin geldiği nokta tam bir çıkmazdır.
Kürt düşmanlığı, Türkiye’yi kör bir savaşın içine saplamıştır. Kendi eliyle Türkiye’yi var eden temel güç dinamiklerini bombalıyor. ‘Kazanıyorum, büyük başarıyorum’ yanılsaması içerisinde debelenerek varlık gerekçelerini ortadan kaldıran bir noktaya doğru adım adım ilerliyor. Türkiye, dört tarafı dipsiz uçurumların arasında takılı kalmış durumda. Uçurumun ucunda sallanmayı, yükselme sanıyor. Geleceğini tümden tehlike ile karşı karşıya bıraktığını göremiyor. Militarize edilmiş, ırkçı milliyetçi hezeyanlarla dolup taşmış bir kesim güruhla, Kürt coğrafyasına gün aşırı bomba yağdıran, ağzından kuduz köpekler gibi salya akan bir orduyla mı yeni bir Türkiye yüzyılı yaratılacak? Mahkeme salonları ve zindanları Kürtlerle, kadınlarla, yurtsever, sosyalist ve demokrat insanlarla dolup taşmış bir ülke yükselişe doğru mu gider, batışa mı? Bildiğimiz şu ki; günün sonunda mücadele karşısında faşist soykırımcılık kaybedecek, halklar kazanacak. Kürtler özgürleşecek, Türkiye demokratikleşecek.
25 yıl içerisinde bölgede çok ciddi gelişmeler yaşandı. Irak ve Suriye ulus devletleri dağıldı. Önderlik paradigmasının ve özgürlük mücadelemizin etkisiyle gelişen özgürlük ve demokrasi düşüncesine dayalı halk direnişleri karşısında faşist ulus devlet sistemleri yıllar ve on yıllar içerisinde giderek çözülecek, dağılacak. Halkların, kadınların özgürlük talepleri Ortadoğu’yu değiştirecek. Zaten bugünden bunun etkileri görülmektedir. Baskıcı, yasakçı, inkarcı, tekçi-merkeziyetçi faşist ulus devletler günün sonunda ya değişmek zorunda kalacak ya da yıkılacak. Karanlığın koyulaştığı zamanlar, şafağa en yakın zamanlardır. Şu anda bölgenin yaşadığı zaman dilimi tam da budur. Uluslararası Komplo’da yer alan bölge devletleri de artık eski gücünde değildir. Halkların, kadınların ve gençlerin özgürlük ve demokrasi talepleri karşısında hakimiyetlerini kaybetmiş durumdalar. Baskıyı-şiddeti arttırmaları, bu çözülmeyi ve dağılmayı durduramayacak. Kürtlere, halklara komplo kurmak veya komplo planlarında yer almak, çözülmelerini hızlandırmanın ötesinde bir şeye hizmet etmeyecektir.
Komplocu güçler, amaçlarına ulaşmasa da 25 yıl boyunca Hareket’in tasfiyesi için soykırımcı Türk devletine destek sunmaya devam etti. İmralı işkence-tecrit sistemi komplocu güçlerin kurduğu bir sistemdir. İşkence-tecrit sisteminin kurulmasında ve sürdürülmesinde uluslararası güçlerin rolü oldukça büyüktür. Bu güçler, bölgedeki siyasi ve ekonomik çıkarları temelinde direnişçi Kürtlerle zaman zaman konjonktürel ittifaklar kurmak zorunda kalsalar da bu durum bu güçlerin gerçek niyetini ve amacını değiştirmiyor. Nitekim İmralı tecridinin sürmesindeki rolleri ve Türk devletine işgal harekatlarında verdikleri destek ortadadır. Uluslararası komplocu güçlerin, Türk devleti ile bu ilişkileri onların gerçek yüzlerini ortaya koymuş, teşhir etmiş, halklar karşısında zayıf düşmelerini beraberinde getirmiştir. Komploda Kürt halkına karşı işledikleri suçların kefaretini her yıl daha fazla ödeyecek ve tüm insanlık nezdinde suçlulukları tüm boyutlarıyla açığa çıkacaktır.
İmralı’daki direnişini birçok boyutu var; ideolojik, paradigmasal, yaşamsal ve fiziksel boyutları nelerdir?
Önder Apo’nun İmralı direnişi ideolojik, siyasi ve toplumsal bir direniştir. Önder Apo, Kürt halkının ve halkların özgür ve demokratik yaşamını savunduğu ve bu uğurda büyük bir mücadele verdiği için uluslararası bir komployla Türk devletine teslim edildi. Önder Apo’nun İmralı işkence-tecrit sistemi içine alınmasının nedeni, savunduğu özgürlük, eşitlik, adalet ve demokrasi değerleridir. Ortadoğu’da halkların kardeşliğine dayalı yeni bir Ortadoğu yaratma özlemidir. İnsanlık değerlerini savunduğu için işkence-tecrit sistemi altında tutuluyor. Önder Apo, İmralı işkence koşullarında ve her türlü özel savaş rejimi altında halkların, kadınların ve tüm ezilen kimliklerin haklarını insan üstü bir irade göstererek savunuyor. Ortadoğu’nun kara kaderinin kırılarak tarihine yakışır bir coğrafya haline gelmesi yolunu döşüyor. Fiziken en sağlıklı insanın dahi birkaç ay dayanamayacağı koşullarda, 25 yıldır olağanüstü bir iradeyle direniyor. Bu olağanüstü direnci ve direnişi ortaya çıkaran, özgür halka ve özgür insanlığa duyduğu büyük tutkudur. Özgür yaşam aşkıdır.
Önder Apo, demokratik sosyalist ideolojinin kuramcısı ve kurucusudur. Demokratik ulus paradigmasının ve demokratik konfederal sistem çözümünün ideoloğu, teorisyeni ve pratisyenidir. Önder Apo, sosyalist ideolojiye yeni bir yorum getirdi ve derinlik kattı. İktidar-devlet dışı bir toplumsal sistem paradigması ve sistemi ortaya çıkardı. Bugün Önder Apo ortaya koyduğu paradigma ve ideolojiyle sosyalizmin yeni önderi durumundadır. Toplumların iktidar-devlet dışı kendi demokratik toplumcu öz yönetimlerini kurarak yaşayabileceklerinin ideolojisini, paradigmasını ortaya koydu ve Rojava Devrimi somutunda bu ispatlandı. Bu anlamda kapitalist-emperyalist sistemle-modernitesiyle zirveye ulaşan egemenlik sistemine karşı mücadele eden tüm sol-sosyalist hareketlerin iktidar-devlet handikabını aşarak, doğru özgür yaşam ve toplumsal sistem perspektifini açığa çıkardı. Sosyalizmin iktidar-devlet olgusuyla ilişkilendirilmesinin ideolojik, teorik ve pratik olarak yanlışını ortaya koydu. Sosyalist devletin olamayacağını, bu tezi savunanların dünya örneklerinden de görüldüğü üzere başarılı bir sosyalist devrim yaratamayacaklarını gösterdi. Önder Apo’nun ortaya koyduğu paradigma, sosyalizme doğru bir bakış getirdi ve bugün evrensel düzeyde tartışma gündemi oluyor ve büyük bir sahiplenme durumu ortaya çıkıyor.