‘Biz hiçbir zaman birinci sınıf vatandaş gibi hissetmedik’

Süryani Dernekleri Federasyonu Başkanı Evgil Türker, Şimoni ve Hürmüz Diril’in kayboluşundan 1915 soykırımına kadar Süryanilerin bu topraklarda her daim tedirgin olduğunu söylüyor.

Bundan 105 yıl önce, 1915 yılında meydana gelen Süryani soykırımı sırasında Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşayan Süryanilerin 250 bin kadarı katledildi. Her yıl 15 Haziran’da anılan bu soykırımdan geriye Türkiye’de 25 bin civarında Süryani kaldı. Bunların 15-20 bine yakını İstanbul’da yaşıyor. 3 bin civarında Süryani ise ağırlıklı olarak Mardin ve çevresinde.

ANF’ye konuşan Süryani Dernekleri Federasyonu Başkanı Evgil Türker, özellikle 2000'li yılların başında bir geri dönüş yaşandığını hatırlatıyor. 2008'de Mor Gabriel Manastırı’nda meselesi ile Süryanilerde yeniden bir tedirginlik yaşadığını; çözüm sürecinin de bozulması ile geri dönüşlerin tamamen durduğunu aktarıyor. 15 Temmuz darbe girişimi sonrası oluşan atmosferin de bunda etkili olduğunu ekliyor.

AİLE HALA ARIYOR

Son dönem özellikle Hürmüz ve Şimoni Diril’in kayıp olmasıyla gündeme gelen Süryaniler için büyük bir değişim yaşandığını söylemek zor. Zira Türker de bu tablonun cumhuriyetin kurulmasından bu yana devam eden tekçi zihniyetten yaşlı çiftin kayboluşuna varıncaya kadar geniş olduğuna dikkat çekiyor.

Şırnak’ta Ocak ayında Katolik Keldani cemaatine mensup, 65 yaşındaki Şimoni ve Hürmüz Diril'in kayboluşunun üzerinden 6 ay geçti. Şimoni Diril’in cenazesi mart ayında bulunurken eşi 71 yaşındaki Hürmüz Diril hala kayıp. Hürmüz Diril’in yaşadığına ilişkin umutlar da tükeniyor. Diril ailesi ise sesini duyurmaya çalışıyor özellikle sosyal medyada.

HER KARIŞI BİLİYORUM DİYEN DEVLET BULAMADI

Evgil Türker, Diril çiftinin kayboluşu hikâyesini ve yaşananları şöyle anlatıyor: “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, yaşı ilerlemiş iki insan köylerinden alıp götürülüyor ve bu insanlar kaybediliyor. Bu olay 6 ayı geride bıraktı. Hala ne olduğuna dar tek bir bilgi yok. Şimoni Diril de zaten oğlu tarafından köye yakın bir derede bulundu. Hürmüz Diril’in durumu hala belirsizliğini koruyor. Ama artık onun da yaşamadığına dair bir kanı oluştu genel anlamıyla elbette bu bir tahmin. Özellikle eşi bulunduktan sonra umutlarımız tükendi. Olay ilk kamuoyuna yansıdığında HDP Milletvekili Tuma Çelik ile Beytüşşebap'a bizzat gittim, yetkililerle konuştum. O dönem çok kar olduğu gerekçesiyle arama tarama imkânlı değil ama biz bunu yapacağız dediler. 3 kişinin ifadesi alındı. Bu ifadelerde Diril çiftinin kaçırıldığı iddia edildi. Bir dönem köpekler ve dronlarla arama yapıldı ama basına da yansıdığı gibi bir şey bulunmadığı söylendi. Sonra zaten savcılık akabinde dosyaya bir gizlilik kararı koydu. Böyle bir olaydan neden gizlilik kararı konulduğu hala muğlak. Bu duruma bir anlam verebilmiş değiliz. Zaten öyle ciddiye alınan bir arama tarama olduğunu da düşünmüyoruz.”

HPG, KONTRA GÜÇLERİ İŞARET ETTİ

Türker’in bahsettiği 3 kişi ifadesinde olayın PKK tarafından yapıldığı söylemişti. Ama dosyaya 17 Ocak'ta Beştüşşebap Başsavcılığı gizlilik kararı getirdi. HPG ise bu iddiaları yalanladı ve 16 Mayıs’ta yapılan açıklamada “İki sivil vatandaş bölgede kontra faaliyetleri yürüten üç kişi tarafından kaçırılarak katledilmiş ve bu kişiler sivil yurttaşların cenazelerini Hêzil suyuna atmışlardır” denildi.

Türker de konuşmasında HPG’nin açıklamasına değinerek şunları ifade ediyor: “PKK’den de açıklamalar oldu. Kendilerini devlete yaslayan, kontra bir grubun bunu yaptığına dair. Bunlar dışında somut başka bir şey de yok elimizde. Ama bu elbette Türkiye'ye özgü bir durum. Çünkü her daim, her karış toprağa hâkim olduğunu iddia eden bir devletin iki yaşlı insanı bulamaması çok ilginç. Çünkü Hakkâri gibi karış karış devletin bütün teknolojik ve istihbarat imkânları ile izlediği bir yer orası. Ama buna rağmen iki insanı da faillerini de bulamadılar. Annelerinin cesedini bulanlar da çocuklarıydı zaten. Devlet buna bir açıklama getiremedi bir türlü ve bizim beklentimiz gerçekten bunun açığa çıkarılması. Ama bunca zaman Şimoni Diril’in otopsi raporu bile henüz çıkmadı…”

BİZ HEP TEDİRGİNDİK

Türker 15 Haziran’da 105’inci yılında anılan Süryani Soykırımı için de benzer bir istekleri olduğunu yineliyor, failler ve yüzleşme: “1915'te olan soykırımın 105’inci yılı. Yaşanan bu soykırım Süryaniler için bir kimlik meselesi. Bu soykırım ile yüzleşilmesi lazım. O dönem artık hangi devlet yetkilileri görev almış, neler yapılmış ya da hangi yerel aşiretlerin buna katkısı var, bunlar açığa çıkarılmalı. Süryanilerin toprak ya da tazminat gibi bir dertleri yok. Biz daha ziyade bir yüzleşme istiyoruz. Diril çiftinin kaybolmasındaki gibi failler kimler? Tekrardan böyle bir şey olmaması ve Süryani toplumunun rahatlaması için bu elzem. 1915'teki soykırım elbette ki Süryaniler açısından temel bir mesele buradan göçmeleri anlamında. Ama cumhuriyetle birlikte tek tip bir ulus yaratma söyleminin en önemli mağdurları da Hristiyanlar bu topraklarda. Bir dışlanma politikası yürütüldü her zaman Hristiyanlar açısından. Rumlar, Ermeniler, Süryaniler, Êzidîler ve buna Aleviler de eklenerek. 90 yıl boyunca hatta 100’üncü yıla az kaldı bu politikaya ara verilmedi. Anayasada herkes eşittir maddesi var. Ama resmi olmayan, devletin kırmızı kitapçığında bu durum böyle değil. Hiçbir zaman biz kendimizi birinci sınıf vatandaş olarak hissetmedik. Eğer bunu hissetseydik bugün 300 bin Türkiyeli Süryani Avrupa'ya göç etmeyecekti. Biz hep tedirgindik. Bakın Türkiye'nin genelinde 25 bin nüfusumuz bile yok. 2000'li yılların başında bir geri dönüş yaşandı. 2008'de Mor Gabriel Manastırı meselesi ile Süryanilerde yeniden bir tedirginlik baş gösterdi. Çözüm sürecinin de bozulması ile geri dönüşler tamamen durdu. 15 Temmuz darbe girişimi sonrası oluşan atmosfer de bunda etkili.”