Dağ: Tüm gençler örgütlenmeli ve mücadeleyi büyütmeli

HDP Gençlik Meclisi Sözcüsü Dersim Dağ: Ne olursa olsun iktidarın yıkılıp gençlerin, öğrencinin ve emekçinin iktidarının yaratılacağına inanıyoruz. Tüm gençler de bu umutla, bu inançla örgütlenmeli ve mücadelesini yükseltmelidir. 

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Gençlik Meclisi Sözcüsü Dersim Dağ, Demokratik Bölgeler Partisi’nin (DBP) Amed'deki Danışma Bürosu'nda gençlik gündemine dair açıklama yaptı. 

Dersim Dağ, konuşmasında şunları söyledi:

Bugün 7 Ekim Kürt Kadın Gazeteciler Günü, Gurbetelli Ersöz şahsında tüm Kürt kadın gazetecilerin, gazeteciler gününü kutluyorum. 9 Ekim uluslararası komplonun 25’inci yılına giriyoruz. 1998 yılında Kürt halk mücadelesini tasfiye etmek amacıyla, Kürt halkının önderinin fiziki olarak esir alınmasıyla gerçekleştirildi. Ne 24 yıl önce gerçekleştirilen uluslararası komplo ne de tecrit politikası Kürt özgürlük mücadelesini tasfiye edemedi. Şunu çok açık şekilde söylemek gerekir ki, bir halk üzerinde yürütülen uluslararası komplo Kürt özgürlük mücadelesinin büyümesini ve aynı zamanda başarıya ulaşmasını engelleyememiştir. 

Bugün tecrit komplonun devamı olarak uygulanıyor ve bu tecrit Sayın Öcalan şahsında sadece Kürt halkına değil bütün Ortadoğu’ya uygulanıyor. Bugün basına düşen bir bilgiye göre Sayın Öcalan’a tekrar bir disiplin soruşturması açıldı ve 3 aylık görüş yasağı verildi. Biz tecridi kabul etmediğimiz gibi cezaevlerinde işkenceye dönüşen disiplin soruşturmalarını da kabul etmiyoruz. Özellikle İmralı’daki disiplin cezaları tecrit politikasının sürdürülmesi için yaratılmak istenen hukuki kılıftır. Biz Kürt gençleri, Kürt kadınları olarak bir kez daha söylüyoruz ki; tecrit politikasını yıkmanın, tecrit politikasına karşı mücadele etmenin yegane yolu demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü paradigmanın inşasıdır. Bizler tecrit politikasını yıkmak ve uluslararası komployu boşa çıkarmak için demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü paradigmanın inşası için çalışacağız. 

Komplonun yıl dönümde birçok ilde yürüyüşler, basın açıklamaları ve paneller gerçekleştiriyoruz. 9 Ekim günü İstanbul, Van, Amed, İzmir ve Batman başta olmak üzere birçok kentte yürüyüş gerçekleştireceğiz. Başta Amed halkı olmak tüm Kürt halkını; demokrasi, özgürlük ve barıştan yana olan tüm halkları, kadınları, gençleri komplonun yıl dönümünde bu yürüyüşlere katılmaya, komploya ve tecride karşı ses yükseltmeye çağırıyoruz. Özellikle Amed gençlerini, kadınlarını ve halkını 9 Ekim saat 15.00’te Özlem 2000 önünde yapacağımız yürüyüşe davet ediyoruz. 

BİNLERCE NAGİHAN KADIN ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİNİ SÜRDÜRECEK

Jina Emînî’nin katledilmesinden sonra günlerdir Rojhilat ve İran sokakları Jin Jîyan Azadî sloganları ile yankılanıyor. Jina Emînî’yi katleden karanlık zihniyet, Jin Jîyan Azadî sloganını kendisine rehber edinen ve kadın özgürlük mücadelesi yürüten Jineoloji Araştırma Merkezi üyesi Nagihan Akarsel’i alçakça Süleymaniye de katletti. Nagihan’ın katledilmesindeki hedef Kürt özgürlük mücadelesidir, Kürt kadın hareketinin mücadelesidir. Deniz Poyraz'ın katledilmesinin ardından annesi “Bir deniz gider bin deniz” gelir demişti. Bizler de bir Nagihan gitti binlerce Nagihan kadın özgürlük mücadelesini sürdürecek diyoruz. Nagihan Akarsel’i saygı ve sevgiyle anıyor, katliamı kınıyor ve katillerin peşini asla bırakmayacağımızı, er ya da geç kadın katillerinden hesap soracağımızı belirtiyorum. 

AKP-MHP İKTİDARI KÜRTLERDEN ve HDP’DEN İNTİKAM ALMAK İSTİYOR

6-8 Ekim, dünyaya korku salan DAİŞ barbarlığının yenilgiye uğratan direnişin de yıl dönümündeyiz. 6-8 Ekim direnişi özellikle Kürdistan’da, Türkiye’de ve tüm dünyada halkların Kobanê halkı için sesini yükselttiği, DAİŞ’in yenilgisinde rol oynayan bir direniş. 6-8 Ekim direnişini partimize karşı kumpas davası gerekçesi haline getiren iktidar, DAİŞ’in yenilgisinin intikamını Kürtlerden ve HDP’den almak istiyor. Soykırım tehdidi altında olan halkların direnişi, varlık mücadelesi meşrudur. Hiçbir güç, hiçbir zihniyet, hiçbir siyaset Kürt halkının direnişini kumpas davalarına dönüştüremez. Kürt halkının meşruluğunu sorgulayamaz. 6-8 Ekim direnişi Kürt halkının direniş tarihinde bir milattır. Aynı şekilde DAİŞ’in yenilgisinin başlangıcıdır. O gün “Kobanê düştü düşecek diyenler” bugün Kobanê’nin düşmeyişinin intikamını Kürt halkından ve partimizden alamaz.

Biz nasıl Kobanê’ye ve Rojava devrimine sahip çıktıysak, bugün de 6-8 Ekim direnişine sahip çıkıyoruz. 6-8 Ekim direnişi sırasında 50’nin üzerinde sivil katledildi. Çoğu parti üyemiz olmasına rağmen bunların tek bir faili yargılanmadı. Bugün parti yetkililerimizin, bugünkü MYK üyelerimizin içinde olduğu arkadaşlarımız, 6-8 Ekim gerekçe gösterilerek tutuklanıyor ve partimiz kriminalize edilmeye çalışıyor. 6-8 Ekim direnişi Kürt halkının direnişidir ve meşrudur. Hiçbir zaman sorgulanamaz ve bizim üzerimizde yargı sopası olarak kullanılamaz. 

SANSÜR YASASI GERİ ÇEKİLMELİ

İktidar ulusal basını tekeline almış durumda. Bununla da yetinmeyip emniyet ve yargıyı sindirme ve susturma aracına dönüştürmek istiyor. Bütün bunlara rağmen düşüncesini dile getiren ve mesleğinin gereği olarak halka gerçekleri yazan onlarca gazeteci tutuklu. İktidar bununla da yetinmeyip özgür basını susturmak, sanal medyada gerçeklerin yazılmasını engellemek için sansür yasasını Meclis’e getiriyor. Sansür yasası ifade özgürlüğü önündeki büyük bir engeldir ve asla kabul edilemez. Sansür yasası ne bizler ne de basın etiği açısından kabul edilemez. Hiçbir basın meslek örgütü ile ortaklaşılmadan, hiçbir gencin ve kadının fikri alınmadan hazırlanan bu yasa, iktidarın gerçekleri gizlemesi için yaptığı bir düzenlemedir. Sansür yasası derhal geri çekilmeli ve basının özgürce mesleğini yapması için gerekli koşullar yaratılmalıdır. 

KÜRT HALKININ HAFIZASINI YOK ETME FESTİVALİDİR

Sanal medyayı yasaklayan, gazetecileri susturan, susturamadığını da tutuklayan, tutuklayamadığını ise katleden, festivalleri ve konserleri yasaklayan iktidar, atadığı kayyumlar ve Kültür Bakanı şimdi Sur’da bir festival gerçekleştirmek istiyor. Bizler ne Kürt halkının iradesini gasp eden kayyumları ne “Sur’u Toledo yapacağız” diyen iktidar ve ortaklarını ve Sur’da yaşanan acıları unutmadık, unutmayacağız. Kültürel soykırım politikalarıyla sadece kendisinin izin verdiği, kendisinin istediği çerçevede festivallerin ve konserlerin yapılmasını isteyen iktidar tarafından bugün Sur’daki acıları, talan edilen 6 mahalleyi ve henüz bulunmamış onlarca yurttaşın acısını unutturmak için kültür soykırımdan başka hiçbir şey olmayan, hafızayı sindirmek amacıyla yapılan bu festivali kesinlikle kabul etmiyoruz. Bu festival Kürt halkının hafızasını, acısını ve benliğini yok etme festivalidir. Bütün Amed halkına, Amed gençliğine festivali boykot etme çağrısı yapıyoruz. Bu festival özel savaş politikaları çerçevesinde ve kültürel soykırım amacıyla yapılan bir festivaldir. Amed halkının iradesini gasp edenler, Amed surlarını ve sokaklarını bombalayarak yıkanlar bu acıların üzerinde festival gerçekleştiremezler. Bir yandan Kürt gençlere savaşı dayatacak, bir yandan Kürt gençlerini yozlaştıracak özel savaş politikalarıyla uyuşturucuya bağımlı hale getirecek, diğer yandan da festivallerle Kürt gençlerinin eğlenmesini sağlayacaklarmış. Bu tam bir ikiyüzlülük! Kürt gençleri bu festivale katılmamakla beraber özel savaş politikalarına karşı örgütlenecek, mücadele edecektir.

EĞİTİM SİSTEMİ ÖZEL SAVAŞ POLİTİKASIDIR

Özel savaş politikalarının gençlere dönük arttığını biliyoruz. Bununla birlikte eğitim sisteminin bir özel savaş politikasına alet edildiğini biliyoruz. Eğitim sisteminin her gün değiştiği, toplumsal cinsiyetin göz ardı edildiği, toplumsal cinsiyete duyarlı olmayan bu eğitim sisteminde barajların kaldırılmasıyla bu yıl 3 milyondan fazla üniversite öğrenci örgün eğitime başladı. Geçen yıl üniversite öğrencileri aylarca parklarda sabahladı, “Barınamıyoruz” dedi. Yine bu yıl barınma sorunu tekrar gün yüzüne çıktı. Gençler, “Okuyamıyoruz, geçinemiyoruz, beslenemiyoruz, barınamıyoruz” dedi. Tüm bunlara rağmen barınma sorunu yokmuş gibi açıklamalar yapan Gençlik Bakanı ve Cumhurbaşkanı otel konforunda yurt yaptığını iddia ediyor. Ama gerçekler bu değil. Rant sistemine dönen 4 kişilik odaların, 8 ve 12 kişilik odalara çevrildiğini hepimiz gördük. Otel konforunda dedikleri yurtların birer cezaevi sistemini andıran koğuşlar olduğunu gözler önüne serdi öğrenciler. Bizler ne deneme tahtası haline gelen mevcut eğitim sistemini ne de koğuş sistemindeki yurtları kabul etmiyoruz. Barınma da beslenme de en temel haktır. Barınma sorununu çözdük diyen iktidar koğuş sistemini yaratmış, artan enflasyona karşı porsiyon küçültmeyi önererek yurtlarda tek tip sistemine geçmiştir. Tek tip yemek sistemi insani değildir. Gençler koğuş değil yurt, tek tip yemek sistemi değil en insani hak olan beslenme haklarını istiyor. Barınma sorunu bir an önce çözülmeli ve öğrencilerin talepleri karşılanmalıdır. 

İktidar ve Gençlik Bakanlığı barınma sorununu kabul etmese de rektörlerin yaptığı açıklamalar mevcut tabloyu gözler önüne seriyor. Adnan Menderes Üniversitesi barınma sorunundan kaynaklı ilk 2 hafta devam zorunluluğunun olmayacağını belirtti. Başta kadın öğrenciler olmak üzere onlarca öğrenci barınma sorunundan dolayı eğitimine ara veriyor. Eğitim de barınma ve beslenme de ücretsiz olmalıdır. Belirlenen ilk günden enflasyon karşısında eriyen 850 TL’lik burs öğrencilerin geçinmesine yetmiyor. Yurtlar ücretsiz olmalı, tek tip yemek sisteminden vazgeçilmeli ve ranza sisteminden kesinlikle vazgeçilerek yeni yurtlar inşa edilmelidir. Öğrenciler tarikat ve özel yurtlara mahkum edilemez. AKP-MHP iktidarının barınma sorununu çözmemesinden kaynaklı özel yurtlar artıyor. Tarikat ve cemaatler gün geçtikçe daha fazla yurt açıyor. Eğitim sisteminin tekelleşmesi ve özelleştirilmesi sosyal devlet anlayışına terstir. Gençler en temel hakları olan eğitim hakkı için, barınma ve beslenme için mücadelesini büyütüyor. Bursların artırılması, kredi borçlarının silinmesi gerekir. Gençlerin en temel haklarını elinden alan bu iktidar, gençlerin mücadelesiyle saraylarından olacak. Öğrencileri, gençleri koğuş sistemiyle, ranza sistemiyle barınmaya zorlayan hiç kimse saraylarda kalamayacak. Tek tip yemek sistemiyle karnını doyuran öğrenciler asla ama asla şatafat içinde yaşayanları iktidarda bırakmayacak. İlk seçimde gençler AKP-MHP iktidarına kendisi yok saymanın, iradesinin yok saymasının ne olduğunu gösterecek. Bizler de buradan bir kez daha öğrencilerin taleplerinin bir an önce karşılanması, barınma ve beslenme sorunun çözülmesi ve eğitim hakkının gasp edilmemesi için yetkilileri gereklerini yapmaya çağırıyoruz. 

Öğrencilerin yanındayız. Mücadelemizin gençlik mücadelesi, öğrenci ve kadın mücadelesi olduğunu buradan belirtiyoruz. Tüm öğrencilere ve gençlere dayatılan bu şartları kabul etmeme ve en temel haklarını arama ve mücadeleyi büyütme çağrısını da yeniliyoruz. HDP Gençlik Meclisi olarak her zaman öğrencinin, emekçinin, işsizin, gencin yanında olduğumuzu ve mücadelelerinin mücadelemiz olduğunu ifade ediyoruz. Ne olursa olsun iktidarın yıkılıp gençlerin, öğrencinin ve emekçinin iktidarının yaratılacağına inanıyoruz. Tüm gençler de bu umutla, bu inançla örgütlenmeli ve mücadelesini yükseltmelidir.