Güzel: Halkı değerlerinden, mücadelesinden koparamazlar

Gerilla cenazelerine yönelik saldırıların artmasına tepki gösteren HDP Milletvekili Semra Güzel, "Hükümet bugün dayattığı bu politikalarla bir halkı değerlerinden, mücadelesinden koparamaz, koparamayacaktır" dedi.

Kürdistan kentlerinde devlet güçleri tarafından mezarlıkların tahrip edilmesinin yanı sıra, çatışmalarda yaşamını yitirenlerin cenazelerine dönük saldırılar da devam ediyor. Çatışmalarda şehit düşen HPG gerillalarının cenaze törenlerine birkaç aile ferdi dışında kimsenin katılmasına izin vermeyen devlet güçleri, son dönemlerde cenazelerin dini vecibelerinin yerine getirilmesini de engellemeye başladı. Sadece 2019 yılında en az 24 cenazenin dini vecibelerinin yerine getirilmesi engellendi.

En son Mardin’in Ömerli ilçe kırsalında 5 Haziran’da çıkan çatışmada Halil Yıldırım ile yaşamını yitiren Serkan Tutak’ın Nusaybin’de defnedilen cenazesinin yıkanması, cenaze namazının kılınması ve kefenlenmesi engellendi. Halkların Demokratik Partisi (HDP) Milletvekili Semra Güzel, konuya ilişkin ANF'ye konuştu.

YASAL VE AHLAKİ KAİDELER HİÇE SAYILDI

Cenazelere dönük sürdürülen uygulamaların yaşamını yitiren kişinin gömülme hakkına, geride kalan yakınlarının yas tutma hakkına dönük saldırı olduğunu söyleyen Güzel, Türkiye’nin cenazelere dönük saldırılarıyla imzacısı olduğu Cenevre ve uluslararası sözleşmelere de uymadığını kaydetti. Cenazenin, gömülme ve yas tutma hakkının toplum için ahlaki bir önem taşıdığını belirten Güzel, uygulanan saldırılarla ahlaki kaidelerin de hiçe sayıldığını kaydetti.

Saldırıya maruz bırakılan cenazelerin barış sürecinde gömülmesinin toplum için "barışın temsilcileri" olmaları açısından ayrı bir önemi olduğunu belirten Güzel, sürecin sona ermesinin ardından Garzan mezarlığında bulunan cenazelerin kaçırılmasını ve bölge mezarlıklarına dönük saldırıları hatırlattı. Güzel, "Bir insanın ölüsüne saygı duymak aslında toplumuna saygı duymaktır. Barış sürecinde bu mezarlıklar saldırıya maruz bırakılmadan önceki şekliyle yapıldı. Barış sürecinin sonlandırılmasıyla birlikte toplum bir saldırı silsilesiyle karşı karşıya bırakıldı.

İlk saldırılan yer Garzan Mezarlığı'ydı. Burada bulunan cenazeler 2017 yılında çıkarılarak kaçırıldı. Açıkça kaçırıldı çünkü ailelerinin cenazelerin nerede olduğundan haberi yoktu. Ardından İstanbul Adli Tıp Kurumu’nda (ATK) olduğunu öğrendiler. Gerekçe olarak ise ‘kişileri DNA testleriyle kimliklendirmek’ denildi. Ama Garzan Mezarlığı'ndan çıkarılan kimi cenazelerin DNA testlerinin yapılara kimliklerinin tespit edildiğini biliyoruz. Ancak buna rağmen cenazeler götürüldükleri Kilyos Kimsesizler Mezarlığı’na plastik kaplarla birlikte kaldırıma üst üste gömüldü. Bu ne insanlığa ne ahlaka ne vicdana ne de hukuka uymayan bir durum. Bu, yaşamını yitiren kişinin ailesine dönük de bir işkencedir" diye konuştu.

SINIRIN ÖTESİNDEKİ MEZARLARA DÖNÜK TAHRİBAT NEDEN?

DNA test sonuçlarının en geç bir aylık bir süreyi bulmasına rağmen götürülen cenazelere 4 yılı aşkın bir süredir test yapılmadığını belirten Güzel, amaçlananın aslında yaşamını yitirenlerin ailelerinin yasını uzatarak ailelere de işkence etmek olduğunu ifade etti. Koronavirüs salgını sonrası mezarlara ve cenazelere dönük sürdürülen saldırıların arttığına dikkat çeken Güzel, uygulanan suça kılıf olarak ise Kürtçe yazıların gösterildiğini kaydetti.

Bölge’deki mezarlıklara dönük saldırıların suç olduğunun bilindiğinden yasal kılıflarla meşrulaştırmaya çalıştığına dikkat çeken Güzel, sınır dışında benzer mezarlıkların tahrip edildiğini hatırlattığı hükümete, "Eğer bunu hukuki gerekçeye büründürüyorsan o zaman neden sınırının ötesindeki mezarlıklara dönük aynı tahribatı yapıyorsun?" diye sordu.

‘KÜRT DÜŞMANLIĞI VE SOYKIRIM POLİTİKASIDIR’

"Bu yapılan tahribat aslında Kürt düşmanlığı üzerinden yapılan bir tahribattır" diyen Güzel şunları belirtti: "Bu bir soykırım politikasıdır. Ve politikayı ailelere ‘sen gidip parçala. Eğer sen gidip parçalamazsan biz kaldıracağız kıracağız’ diyerek yaptırmak istiyorlar. Ailelere bir de örgüt propagandası üzerinden soruşturma açılıyor. Ortada bir suç varsa asıl suçlular bu saldırıları yapanlardır.

Bugün bu mezarlara yapılan saldırılar tamamen hafızasızlaştırmayı hedefliyor. Bir ailenin mezar başında olması yaşamını yitiren kişiye ve değerine sahip çıktığını gösteriyor. Söz konusu saldırılar da tam da bu anlamda değersizleştirmeye çalışma politikasıdır. Halka ‘eğer mücadele eder, direniş gösterir ve muhalif olursan sana bir mezar hakkı dahi tanımayız’ mesajı verilmek isteniyor.

Bugün Cumartesi Anneleri mezarsız. Yıllardır bu mücadeleyi veriyor. Ailelere yapılmak istenen Cumartesi Anneleri'ne dayatılan mezarsızlaştırmanın benzerini yapmaktır. Cenazelerin posta yoluyla gönderilmesi, Taybet ananın cenazesinin günlerce sokak ortasında bırakılması, Hacı Lokman Birlik’in panzerin arkasından sürüklenmesi, Cemile’nin cenazesi günlerce dondurucuda saklanmak zorunda kaldı. Bunların tamamı aslında Kürtlere, Kürt kimliğine yapılan bir saldırı, bir soykırım politikasıdır.

Bu kimlikten, mücadeleden, direnişten koparmanın yarattığı saldırılardır. Bugün Şêx Seîd ve Seyîd Rıza’nın da mezarı da yok. Ama bizler onların verdikleri demokrasi mücadelesini onların mezarları olmasa da sahipleniyoruz. Bugün Cumartesi Anneleri mezarları olmamasına rağmen kendi değerlerini sahipleniyor. Yani bugün hükümet bu dayattığı politikalarla bir halkı değerlerinden, mücadelesinden, koparamaz, koparamayacaktır."