Şengal ve Êzidî toplumu, 73. Ferman’ın yaralarını sarıp bir daha benzer soykırımlara maruz kalmamak; inancı ve kültürüne göre özgürce yaşamak için Demokratik Özerk Yönetim’in inşası için 2016’dan bu yana büyük bir uğraş içinde. Ancak şimdiye kadar Şengal’in özerklik çalışmaları birçok kesimi rahatsız etti ve değişik saldırılarla karşı karşıya geldi.
Şengal’in özgür iradesine dönük kapsamlı saldırılar, 9 Ekim 2020 günü Bağdat ve Hewlêr yönetimleri arasında imzalanan anlaşmayla başladı. BM Irak Özel Temsilcisi Jeanine Hennis-Plasschaert'ın gözetiminde imzalanan ve ABD, İngiltere ile Almanya’nın destek verdiği, Türk devletinin de açıktan memnuniyetini dile getirdiği anlaşma, Özerk Yönetim’in feshedilmesi ve Şengal’in Irak ordusuna teslim edilmesini öngörüyor. Anlaşmanın imzalandığı tarihten bu yana Şengal’i ele geçirmek isteyen güçlere karşı Êzidî toplumu direniş içinde.
Irak hükümeti ise Şengal’e yönelik baskı ve kuşatmayı artırmak için ise her gün yeni yöntemlere başvuruyor. Irak ordusu, Mart ayının başından itibaren Şengal çevresini, özellikle de Rojava sınırındaki bölgeyi kuşatmak amacıyla yeni bir baskı aracı olarak tel örgüler çekiyor. Amaç ise 3, 75 metre yükseklikte 250 kilometrelik bir duvar örmek. Bu planın perde arkasını, KDP’nin tezgahladığı oyunları, Şengal’in özerklik için verdiği mücadeleyi ve kamplarda kalan Êzidîlerin dönüşü yürütülen çalışmaları Êzîdxan Özgür Kadın Hareketi (TAJÊ) Koordinasyon Üyesi Riham Hico’ya sorduk.
Şengal’in özgürleştirilmesinden sonra Şengal Demokratik Özerk Yönetim projesi için nasıl bir çalışma yürüttünüz ve projenizde ne kadar başarılı oldunuz?
Hem Êzidîler için kutsal olan hem de hem de yılın güzel ayı olan Nisan ayındayız, bundan dolayı halkımızın “Çarşema serê Nîsanê” bayramını kutlayarak sözlerime başlamak istiyorum. Bu bayramın inancımız ve kültürümüze göre kendi topraklarımızda özgürce yaşamasına vesile olmasını umuyorum. Şengal tarih boyunca soykırım ve katliamların geçirildi, 73 kez çıkartılan fermanlarla karşı karşıya kaldı. Êzidî toplumumuz da bu soykırım planlarına karşı sürekli bir arayış ve direniş içinde oldu. Son fermandan (2014’deki DAİŞ’in soykırım saldırısını) öncesine kadar şöyle bir yöntemi tercih ediyorduk; sonuna kadar direndikten sonra soykırımcıları yenemediğimizi görünce, kendi neslimizi sürdürme maksadıyla geri adım atıyorduk.
Ancak son fermadan sonra soykırım saldırılarına karşı geri adım atarak veya göç ederek kendi varlığımızı sürdürmeyeceğimizi anladık. Örneğin eskiden buradan Halep’e kadar Êzidîler yaşıyordu veya iki nehir arasındaki toprakların Êzidî yurdu olduğu söyleniyordu. Daha önceki direniş ve mücadele yöntemleri yeterli olmadığı için Êzidiler bu topraklarından sürüldüler, zorla göç ettirildiler ve geriye sadece Şengal elimizde kaldı. 73. Ferman’dan sonra Şengal’i de kaybetmemek için çözüm projesi geliştirdik. Neydi bu proje? Irak sınırları içinde yaşıyoruz, bu ülkenin belli bir anayasası var, burada Sunniler, Şiiler, Kürtler, Araplar ve değişik dini ve etnik gruplar iç içe yaşıyor. Tüm bu grupların eşit, adil ve özgürce; biri diğerinin hakkını yemeden yaşamasını sağlamak için özerklik projesidir. Zira proje herkese eşit mesafede yaklaşan, dışarıdan veya merkezi biçimde değil de kendi kendimizi yönettiğimiz bir projedir.
ÖZERKLİK TALEBİMİZ IRAK ANAYASASINA UYGUN
Somut olarak Şengal için nasıl bir statü istiyorsunuz ve bunun Irak Anayasasında yeri var mı?
Êzidî toplumu dışarıdan yönetilmeye zorlandı, sürekli dışarıdan birilerini buraya atarak toplumumuzu yönetmeye çalıştılar. Bizler buna karşı Irak’ın yasaları çerçevesinde Êzidîlerin kendi kendisini yönetebileceği, kendi özümüz ve değerlerimizin ihtiyacını karşılayacak kurumlarımızın olabileceği sistemi geliştirdik. Özellikle de kendimizi savunabileceğimiz bir mekanizmanın oluşması ve toplumun kendi kendisini yönetme konularında ciddi bir ihtiyaç ortaya çıktı. Aslında Irak’ın anayasası da buna izin veriyor, çünkü Irak’ta yaşayan bütün etnik ve dini grupların özerkliğinin oluşması gerektiğini belirten yasalar var. Ancak Irak’taki merkezi hükümete dışarıdan baskı oluştuğu için onlar da değişik gerekçeler öne sürerek bizim bu özerklik talebimizin gerçekleşmesini engelliyorlar ve özerklik hakkımızın bizden alınması için de bazı yasaları dondurmuşlar. Fakat diğer yandan Irak’taki bütün gruplar bu yasalardan yararlanıp özerklik hakkına sahip oldular. Bundan mahrum kalan tek toplum Şengal toplumudur. Projemize göre Şengal’de kuracağımız mecliste Şengal’de yaşayan bütün dinler, mezhepler ve etnik yapıların eşit şekilde temsil edilmesi öngörülüyor, bu eşitlik sayesinde Şengal’de yaşanan sorunlar ortadan kalkabilir.
Şengal’in dışında Kürdistan’ın diğer parçalarında ve Avrupa’da yaşayan kalabalık bir Êzidî toplumu da var. Şengal Demokratik Özerk Yönetimi’nin bu Êzidîlerin kendi inançlarında özgürce yaşamlarına nasıl bir katkısı olacak?
Bugün bütün Êzidiler Şengal’i inançlarının merkezi olarak görüyorlar. Rojava’da, Kuzey ve Güney Kürdistan’da, Avrupa’da ve dünyanın dört bir tarafında yaşayan Êzidîlerin umudu Şengal’dir, herkesin gözü buradadır. Bundan dolayı da özerklik projemiz sadece Şengal’de yaşayan Êzidîleri değil, dışarda da yaşayan Êzidîleri temsil etmeye çalışacak ve bunun için de başta Rojava olmak üzere diğer parçalar ve ülkelerde yaşayan Êzidîlerle temas halindeyiz. Bunu en iyi başaran da kadın meclisimizdir. Bütün Êzidîleri temsil edecek bir koordinasyona ihtiyacımız var, bunun şimdilik ilk adımları atılmış, fakat daha da güçlendirilmesi gerekiyor. İlerde bu konuda daha fazla tartışmaların yürütülmesi gerekiyor, çünkü sadece Şengal’de değil, her yerde yaşayan Êzidîlerin sorunu var. Bir çatı altında birleşmezsek ileride daha da parçalanıp, daha ciddi sorunlarla karşılaşacağız ve asimilasyonla baş edemeyeceğiz.
İÇİNDE ÊZİDÎLERİN OLMADIĞI EĞİTİM DAYATILIYOR
Peki Özerk Yönetim’e bağlı hangi kurumlar var, bunların işlevi ne?
Biz TAJÊ olarak özerkliğin bir parçasıyız. Ayrıca asayiş, trafik, eğitim, kültür, gençlik hareketi, sağlık gibi kurumlarımız var. En büyük sorunlarımızdan birisi eğitim alanında. Yeterli sayıda öğretmenimizin olmasına rağmen öğrenci sayısında eksiklikler yaşanıyor. Çünkü değişik çevrelerin kurduğu okullar hizmet veriyor, bundan dolayı da Şengalli çocuklar hangi okulu tercih edeceğini bilemiyor ve bu da ciddi bir sorun teşkil ediyor. Bu okulların neye hizmet ettiği de bilinmiyor, özellikle de merkeze hükümete bağlı okullar...
Çocuklar bizim geleceğimizdir ve iyi eğitilmesi gerekiyor; fakat bu okullarda nasıl bir eğitim müfredatının uygulandığını, öğretmenlerin nasıl seçildiğini bilmiyoruz. Fakat anladığımız kadarıyla bu eğitim sistemiyle Êzidî toplumunu yine cahil bırakma gayesi içindeler. Çünkü sözünü ettiğim okullarda bu çocuklar özlerine göre yetiştirilmiyor. Özerk Yönetimi’ne bağlı okullar ise Irak hükümetinin baskısı altında. 9 Ekim anlaşmasından sonra baskı daha da arttı. Okullarda çocukları Êzidî inancının esaslarına göre eğitim vermemizi engelliyorlar. Çünkü hükümete bağlı okullarda verilen eğitimin Êzidî toplumunun gerçekleriyle hiç alakası yok. Örneğin bu okullarda İslam tarihi ve Arap coğrafyası anlatılıyor. Fakat Özerk Yönetim’e bağlı okullarda ise bunun tam tersi bir durum söz konusu; tamamen Êzidî toplumunun gerçeklerine göre eğitim veriliyor. Aynı şey diğer kurumlar için de söz konusu. Bütün kurumlarımız toplumumuzun ihtiyaçlarına göre örgütlenmiş durumda.
Bir başka örnek belediye konusunda vereyim. Hem Özerk Yönetim’in hem de merkezi hükümetin belediyesi var. Hükümetin belediyesi, ayrılan paraya rağmen halka hiçbir hizmet götürmüyor, bizim yönetimimize bağlı belediye ise kıt imkanlara rağmen halka her türlü hizmeti götürüyor. Bugün Xanesor, Sinûn, Til Êzer, Zorava ve Şengal’in merkezi gibi yerlere gidip halka ‘Hangi belediye sizin çalışıyor?’ sorusunu yönelttiğinizde ne dediğimi daha iyi anlayacaksınız. Hükümetin her belediye binasının yanında bizim de belediyelerimiz var ve halk kimin çalıştığını, kimin onlara elektrikten suya hizmet götürdüğünü çok iyi görüyor. Halkın kendisi şöyle diyor; ‘Belediyeleriniz olmasaydı, susuz ve yolsuz kalacaktık.’
9 EKİM ANLAŞMASI’NDA BELİRLEYİCİ ROLÜ KDP OYNADI
9 Ekim 2020’de yapılan anlaşmasıyla ne hedeflendi? Özellikle de bu anlaşmada KDP nasıl bir rol oynadı?
9 Ekim anlaşmasının amacı Şengal’deki özerk yönetimin tasfiyesiydi. Êzidîleri iradesiz bırakıp onları 2014’teki ferman öncesine götürmek istediler. Sanki hiç bu soykırım olmamış, ferman gerçekleşmemiş gibi davranıp bu anlaşmayı imzaladılar. Çünkü Özerk Yönetim’in sayesinde onlardan bu fermanın hesabının sorulacağını fark ettiler. Zira Özerk Yönetim’in uluslararası alanda bu fermanın soykırım olarak kabul edilmesi için diplomasi çalışmalarını yürüteceğini gördüler. Dünyanın fermanı soykırım biçiminde tanıması halinde de bu soykırıma yardımcı olanlar ve işbirlikçiler yargılanacaktı, onlar bunu gördü ve gerçeklerin gün yüzüne çıkmaması için de Özerk Yönetimimizi tasfiye anlamına gelen bu anlaşmayı hazırladılar. Kısacası Êzidîlerin onların egemenliğinden çıkıp özgürce yaşamasını engellemek istediler.
KDP ile ilgili sorunuza gelecek olursam, KDP bu anlaşmada öncülük rolü oynadı. Irak hükümeti aslında bu anlaşma için ikna olmuş değil, fakat KDP ve Türkiye’nin baskısı altındadır. Irak’ın iç çelişkilerini deşip, bunları kullanıp Irak’ı üzerimize saldılar. KDP resmen onları ‘Siz bu anlaşmayı kabul etmeseniz, bizler de şunu yaparız’ şeklinde tehdit ediyordu. KDP’yi bu işe sürükleyen de Türk devletidir. Türk devleti karar alıyor ve KDP de uyguluyor. Fermandan önce KDP kendisini Şengal’in sahibi görüyordu, burada sadece onların kurumları ve askeri güçleri vardı. Fakat 2014’teki ferman sırasında sergilediği ihanetten, hatta biz buna işbirliği diyelim, -çünkü DAİŞ’le bazı bölgeleri takas etti- Êzidîler KDP’nin egemenliği altından çıktı ve KDP bunu hazmetmiş değil. Bundan dolayı da hiçbir şey olmamış gibi deyim yerindeyse Şengal’i onların kurduğu ‘fabrika ayarlarına’ getirmek istiyor. Ancak Êzidîler hayır deyip, buna karşı çıkıyor. KDP’nin yeniden Şengal’e girmesi için de öncelikli olarak bu iradenin, Özerk Yönetim’in ortadan kalkması gerekiyor ve 9 Ekim’de yapılan anlaşmaya öncülük etti. Ancak halkımız anlaşmaya karşı büyük bir direniş sergileyerek, böyle bir şeye asla izin verilmeyeceğini ifade etti ve anlaşmanın hayata geçmesini engelledi, bunun mücadelesi de günümüze kadar devam ediyor.
Şengal ve Rojava arasında örülmek istenen duvar da bu anlaşmanın parçası mıydı? Şu anda bu duvara karşı nasıl bir direniş sergiliyorsunuz?
Aslında uzun bir süredir bu duvarın örülmesi için uğraşıyorlar. Taa 2017’deki MİT’in eğittiği ve içinde örgütlendiği ‘Roj Pêşmergeleri’nin Xanesor’da sergilediği ihanetin hedefi de Rojava ile bir duvarın örülmesiydi. O gün de halkımız Xanesor’a akıp buna karşı direniş sergiledi. Çünkü ‘Roj Pêşmegeleri’ Rojava ile Şengal sınırı arasında yerleşip iki bölgeyi birbirinden ayırmak istiyordu. Fakat bunda başarılı olmadılar. Daha sonra ise KDP’nin istihbarat desteğiyle Türk devletinin hava saldırılarıyla oraya yerleşmeye çalıştılar, yine başarısız kalınca bu kez 9 Ekim Anlaşması’nı gündemlerine aldılar. Sadece Rojava ile örmek istedikleri duvarla değil, bununla paralel olarak birçok alanda baskı ve şiddet uyguladılar. Özerk Yönetim içinde yer alanlar hakkında tutuklama kararının çıkartılmasından asayişin dağıtılmasına kadar değişik biçimlerde özel savaş politikalarıyla Şengal’i ele geçirmek istediler. Bunda başarılı olamayınca da Rojava ile duvar örülmesine karar verdiler. Sözüm ona bu duvarı DAİŞ’e karşı ördüklerini söylüyorlar. DAİŞ’in nerede olduğunu, bu çeteleri kimin beslediğini herkesten/hepimizden çok iyi onlar biliyor. Özünde ise bu duvar hem Rojava’ya hem de Şengal’e karşıdır. Gayeleri iki bölgeyi birbirinden koparıp ambargo altına almaktır. Buradaki amaç ise, Şengal’i kuşatmaya altına alıp iradesini kırmaktır. Zaten daha önce Êzidîler ile diğer bölgelerle bağlantısını koparmıştı. Kürdistan’ı parçaladıkları gibi Êzidî toplumunu da parçalamak istiyorlar.
Burada neden özellikle Rojava ile bağınızı koparmak istiyorlar?
Altına çizmekte yarar var; Şengal’in yüzü sürekli Rojava’ya dönüktü, Şengal’in Rojava ile manevi bir bağı var ve bunu koparmak istiyorlar. Bizler yönetim modeli olarak Rojava’ya yakınız. Şengal ne zaman zorda kalsa Rojava da zaten yardıma koşuyor. Bunu en iyi 2014’deki ferman sırasında gördük, DAİŞ’in soykırımına müdahale için ilk gelenler Rojavalı savaşçılardı. Yine DAİŞ çetelerinin elindeki esirlerin ailelerine kavuşması için de Rojava yönetimiyle temas halindeyiz. Rojava ile aynı gemideyiz desek yeridir. Rojava’ya karşı yürütülen savaşların, devreye konulmak istenen planları aynısını Şengal’e karşı da hayata geçirmek istiyorlar. Aynı şekilde Rojava halkı Şengal’e karşı çok duyarlı.
Peki Kürdistan’ın diğer bölgeleri ve komşu ülkelerle ilişkileriniz hangi düzeyde?
Özerk Yönetim’in Bağdat hükümetiyle belli bir ilişki söz konusu. Fakat TAJÊ olarak ilişkimiz hükümet düzeyinden çok Irak toplumuyla var. Kerkük, Bağdat ve Süleymaniye’deki yapılarla dostluğumuz var. Zaten Hewlêr yönetimiyle ne Özerk Yönetim’in ne de TAJÊ’nin ilişkisi yok. Dışarıda ise birçok Ortadoğu ülkesiyle ilişkilerimiz var; son olarak da TAJÊ olarak Lübnan’daki bir kadın konferansına katıldık.
KDP KAMPLARDA KALAN ÊZİDÎLERİ KULLANIYOR
Şu anda hala Êzidî halkımızın bir kesimi Rojava ve Başûr’daki (Güney) kamplarda yaşıyor. Onların Şengal’e dönüşü için nasıl bir çalışma yürütüyorsunuz?
Rojava’daki mülteci kamplarında kalan Êzidîlerin sayısı çok az, orada kalanların çoğu evlerde yaşıyor, durumları da genel olarak iyi. Güney Kürdistan’da kalanların sayısı daha fazla ve en çok da bunlar tehlike altında. Bu insanların topraklarına, Şengal’e dönmemesi için KDP değişik oyunlar tezgahlıyor. İstihbarat örgütlerinin işbirliğiyle onları Avrupa’ya götürme çabası içindeler, bunun için uğraşıyorlar. Bu halkımızı altyapının olmadığı iki odalı evlerde tutuyor. Bizler halkımızın Şengal’e dönmesi için sürekli çağrılar yaptık, hatta iki yıl önce Özerk Yönetim Dönüş Komitesi’ni kurdu ve dönüşlerin olması için elimizden geleni yapıyoruz. Fakat sürekli “Şengal’e dönmeyin, orası güvenli değil, Türk devleti her gün saldırıyor” biçiminde propagandalarla, özel savaş politikalarıyla halkın Şengal’e dönmesini engelliyorlar. Tabii bu konuda biz de özeleştiri vermeliyiz, çünkü biz nasıl burada yaşıyorsak, onlar da gelip yaşayabilir. Bu konuda onları ikna etmeliyiz.
Bugün Güney Kürdistan’ın güvenliği Şengal’den farklı değil, oradaki güvenlik sorunu buradan daha fazla. Güney Kürdistan’daki kampların yakınlarında sürekli Türk devletinin saldırıları oluyor. Bu kamplarda Şengal’e dönüşler için halkımızı ikna etmemizi sağlayacak örgütlenmeyi KDP engelliyor, oraya göndereceğimiz arkadaşlarımızın tutuklanacağını da çok iyi biliyoruz. Fakat bu bizim için bahane olmamalı, buradaki halkımız telefon aracılığıyla da o kampta yaşayanları ikna edebilirdi. Çünkü o kamplarda halkımız esir tutuluyor; seçimlerde, diplomaside, siyaset ve ekonomik alanlarda onları kullanıyor. Êzidîlerin dışarıdan bu kamplara gönderilen yardımlara KDP el koyuyor. Seçimlerde ‘bize oy vermezseniz gıda yardımını keseriz’ diyerek onları tehdit ediyor, onları zorla televizyon kanallarına çıkartıp Özerk Yönetim’in anti propagandası yaptırıyor.
Gerçekten de bu konu çok iyi önemli ve kamplarda yaşayan halkımızı ikna etmek için çok daha fazla çalışmalıyız. Ajansınız aracılığıyla buradan bir kez daha bu halkımıza şu çağrıyı yapmak istiyorum; Hiçbir yer vatanın yerine geçemez. Topraklarınızda onurluca bir yaşam varken 7 yıldır neden kamplardasınız? O kamplarda oluşunuz size, inancınıza ve Şengal’e büyük zarar veriyor, artık doğup büyüdüğünüz topraklara dönün.