AKP ve KDP'nin kirli ortaklığı ile Kürtlere yönelik başlatılan işgal ve soykırım saldırısı 24. gününü geride bırakırken, Kürtler söz konusu olduğunda yürütülen kirli saldırılara sessiz, izleyici konumda kalındığına dikkat çeken KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Besê Hozat, yaşanan çifte standardın uluslararası ve bölgesel konsensüse dayandığına dikkat çekti. Avrupa’da yaşayan Kürt halkının Avrupalı halklar ile birlikte geliştirecekleri mücadelenin Kürt soykırımı girişimini boşa çıkartacak ve nihai zaferde önemli bir rol oynayacağına da vurgu yapan Hozat; “Avrupa’daki halkımız direnişe çok büyük güç katıyor. Halkımızın direnişini yürekten selamlıyor ve kutluyorum” dedi.
Yeni Özgür Politika’nın KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Besê Hozat ile söyleşisinin ikinci bölümünde Ukrayna üzerinden süren hegemonya savaşında barış çığırtkanlığı yapıp, Kürtlere karşı yürütülen savaşa sessiz kalınmasını, Şengal'deki durumu, AKP ve KDP'nin planı ile HDP'ye yönelik kapatma girişimi ve Avrupa’da yaşayan Kürdistanlılara çağrı başta olmak üzere birçok konu yer alıyor.
Ukrayna’daki savaştan Türkiye’nin epey faydalandığı görülüyor. Tam da bu sırada böyle bir operasyonun ABD’den bağımsız yapılması mümkün mü?
Rusya-Ukrayna savaşında Türkiye, NATO’dan yana tutum aldı. Zira Erdoğan Kürt soykırım politikalarına ABD ve Avrupa’nın desteğini sağlamak ve iktidarda kalmak için hızla U dönüşü yaptı. İsrail, Körfez ülkeleri, Mısır, Yunanistan ve Ermenistan’la ilişkilerini iyileştirme ve geliştirme çabalarına yoğunluk verdi. Kuşkusuz Ukrayna ile ilişkileri hiçbir zaman bozulmadı. Ukrayna’ya İHA ve SİHA başta olmak üzere çok ciddi silah desteği sundu. Zaten savaş öncesi SİHA üretimini ortak yapıyorlardı. Diktatör Erdoğan Rusya’yı dengede tutmak için zaman zaman Rusya’ya ılımlı mesajlar verse de ABD ve NATO’nun çıkarları temelinde hareket etmeyi esas aldı. Son zamanlarda hava sahasını Rusya’ya kapatması NATO’yla hareket etmenin gereğiydi. Buna karşılık Kürt soykırım politikasında ABD ve NATO’nun daha fazla desteğini almayı hedefledi. Rusya’nın ise yoğun baskılar ve saldırılar altında Türkiye ile ilişkileri korumaya özen göstereceğini düşünerek Rusya’dan da yararlanma çabasına girdi. Türkiye’nin jeostratejik ve jeopolitik konumunu kullanarak ABD ve Rusya’nın Türkiye’nin pozisyonunu önemseyen tutumundan yararlandı, Kürt soykırım ve işgal saldırılarını artırdı. Zap işgal saldırısını bu siyasi koşulları, konjonktürü değerlendirerek başlattığı açıktır.
Görüldüğü üzere şimdiye kadar ABD ve Avrupa’dan işgale karşı bir tutum gelişmiş değildir. Rusya’yı işgalcilikle suçlayıp kıyamet koparanlar, Türk devletinin işgali, soykırım saldırıları karşısında tek kelime etmiyorlar. Rusya’nın yaptığı işgali mahkum edenler, Türkiye’nin yaptığı işgal ve topyekun soykırım saldırıları karşısında kör, sağır ve dilsizleri oynuyorlar. ABD’nin ve Avrupa’nın bu ikiyüzlü, kirli siyasetini de eleştiriyor ve reddediyoruz. ABD ve Avrupa bu tutumuyla Kürt soykırımına ortak oluyor. İnsanlık suçu işliyor. Türk ordusu Kürdistan’da kimyasal silah kullanıyor. Kimyasal silah kullanımı savaş suçudur, Putin Lahey’de yargılanmalı, diyen Biden, Türkiye’nin Kürtlere karşı kullandığı kimyasal silahlara ses çıkarmıyor. Türk devletinin kimyasal silah kullanmasına neden sessiz kalıyorsun? Soykırımcı faşist diktatör Erdoğan’a neden göz kırpıyorsun? Soykırıma ortak olanlar insanlık tarihi ve vicdanı karşısında lanetle anılacaklar.
Rojava işgal saldırıları nasıl ABD’nin onayıyla yapıldıysa Başûr’a işgal saldırıları da ABD’nin onayıyla yapılıyor. ABD bununla iki şeyi amaçlıyor. Birincisi bir NATO ülkesi olan Türkiye yoluyla bölgede varlığını, çıkarlarını güvenceye almak, gücünü tahkim etmek ve böylece İran, Ortadoğu ve Orta Asya politikasını daha rahat yürütmek. İkinci önemli bir neden ve hatta baş neden ise Kürt Özgürlük Hareketini etkisizleştirmektir. Uluslararası komployu devam ettirip Özgürlük Hareketi’nin yönetimini tasfiye etmeyi, mücadelenin ortaya çıkardığı değerleri ise hizmetine koymayı hedefliyor. ABD, “Önder Apo’ya ve PKK’ye hayır, mücadele ile ortaya çıkan değerlere kendine hizmet ettiği oranda evet” diyor. Türk devletinin soykırım saldırılarına sessiz kalması, verdiği desteğin sonucudur. ABD istese Irak hava sahasını Türkiye’ye kapatabilir. Irak hava sahası ABD’nin inisiyatifinde kullanılıyor. Irak, ABD’den bağımsız hareket etmiyor. Fakat ABD Irak hava sahasını Türk savaş uçaklarına açık tutuyor.
Irak hükümeti kontrolü altındaki bölgelerde Rojava sınırına beton duvar örüyor. Son olarak da ağır silahlar ile donatılmış bir güç Şengal’e yerleşti. Şengal’e duvar örülmesi ve YBŞ-YJŞ güçlerini silahsızlandırmaya dönük girişimler var. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Irak halkının Êzidîler-Şengal ile herhangi bir sorunu yoktur. Şengal ile sorunu olan Kazımi hükümetidir. Kazımi hükümeti ise Türkiye, ABD ve KDP ile ilişkilerinden kaynaklı saldırgan bir tutum sergiliyor. Bir bakıma Türkiye ve KDP adına Şengal’e saldırıyor. Kazımi, Türkiye ve KDP’ye verdiği sözün gereklerini yerine getiriyor. Türkiye ve KDP istemese Kazımi, Şengal-Rojava sınırına duvar öremez, tel örgü çekemezdi. Amaç hiç kuşkusuz Şengal ile Rojava ilişkilerini kesmek, Şengal ve Rojava’yı kuşatmaya almaktır. Şengal’i kuşatma projesi Türkiye’nin ve KDP’nin istemi temelinde Türkiye ve KDP’nin istediği biçimde yürütüldü. Hatta beton blokların ve gerekli tüm malzemelerin Türkiye tarafından verildiği, KDP’nin katkı sunduğu söyleniyor. Bu duvar Türkiye’nin Rojava sınırına ördüğü duvarın bir devamıdır. Kazımi’nin Şengal’e yaptığı saldırıların TC’nin Zap işgal saldırısına denk gelmesi Türkiye ve KDP ile bir planlama temelinde hareket ettikleri kuşkusu yaratıyor. Kazımi bu biçimde hem Türk devletinin Başûr’a saldırılarını meşrulaştırıyor ve hem de Şengal yönetimine baskı uygulayarak iradesini kırıp Şengal halkını, Asayişini ve YBŞ güçlerini teslim almaya çalışıyor.
Türkiye ve KDP, Irak ile Êzidîler arasında düşmanlık geliştirmek istiyor. Bu politikanın Irak’a ve Kazımi’ye bir getirisi yoktur. Êzidîlerin düşmanlığını kazanmak Irak’a hiçbir şey kazandırmadığı gibi çok büyük zararlar da verir. Tarihin en mazlum topluluklarından biri Êzidîlerdir. Şimdiye kadar 74 defa ferman yaşadılar. Son fermanı da Irak ordusunun ve pêşmergelerin Şengal’i DAİŞ’e terk etmesiyle yaşadılar. Irak ve KDP, Êzidîler karşısında suçludur, özeleştiri pozisyonundadır. Irak yönetimi ve KDP öncelikle Êzidîlere son fermanın hesabını vermelidir. Êzidîlerin taleplerini Irak anayasası ve demokratik teamüller çerçevesinde ele almalıdır. Irak’ın Êzidîlere vereceği en hakiki özeleştiri Şengal Özerk Yönetimi'ni tanımaktır.
Şengal’in, Şengal Halk Meclisi tarafından yönetilmesi ve meclise bağlı bir asayişin olması Irak’ın çıkarlarına niye zarar versin? Bu ancak Irak’ın itibarını yükseltir, Irak’ın demokrasisine güç katar, birliğini güçlendirir. Şengal’deki mevcut yönetimin tanınması, Irak anayasasının da gereğidir. Irak anayasasında azınlıkların, kadim inanç ve etnik grupların özyönetim hakkına yer veriliyor. Bu haklar Irak anayasasında tanınıyor. Irak devleti ve Kazımi hükümeti Irak anayasasının gereklerini yerine getirir, Şengal’deki özyönetimi tanırsa; Êzidîlerin desteğini ve saygınlığını kazanır, daha çok güçlenir.
Şengal toplumu saldırılara karşı çok güçlü bir duruş ortaya koydu. Özgürlüğünü ve onurunu savunmak için askeri güçlerin etrafında kenetlendi. Bu büyük saygıyı hak eden, onurlu bir tutumdur. Şengal kadınları direnişin en önünde yer alarak çok anlamlı mesajlar verdiler. Êzidî kadınlarının bu onurlu ve özgürlüğe tutkulu duruşları olduğu müddetçe Êzidîler hak ve özgürlüklerini kazanmaya, varlığını ve özyönetimlerini korumaya devam edeceklerdir. KDP’nin özel savaşla Şengal’i insansızlaştırma, kamplar üzerinden politika yapma hesaplarını da boşa çıkaracaktır.
KDP, Şengal’deki gerilimi gerekçe yaparak özel psikolojik savaşı yoğunlaştırdı. Halkı Şengal’den kaçırtmak için seferber olmuş durumda. KDP yıllardır Êzidî kampları üzerinden politika yapıyor. Êzidîleri bu kamplarda rehin tutarak hem uluslararası kurumlardan para alıyor hem seçimlerde oy deposu olarak kullanıyor ve hem de Şengal’e karşı bir silaha dönüştürüyor. Êzidî gençlerden silahlı güç örgütlüyor.
Aynı siyaseti yıllardır Türkiye’de AKP yapıyor. AKP Suriye’deki savaşı derinleştirerek Türkiye’ye mülteci çekti ve yıllardır bu mülteciler üzerinden politika yapıyor. Mülteci silahıyla Avrupa’yı rehin aldı. Her istediğini Avrupa’ya yaptırıyor ve üstüne de para alıyor. Binlerce çeteyi bu kamplarda örgütledi, Kürtlere karşı savaştırdı. Zaten KDP bu politikayı işbirlikçilik yaptığı AKP’den öğrendi. Yıllardır Êzidî kamplarını Irak’a ve dünyaya karşı politik bir malzeme olarak kullanıyor.
KDP son zamanlarda Êzidî kimliğini kullanarak Viyan Daxil’ı da özel savaşın bir parçası haline getirdi. Viyan Daxil kendisini bu kadar basit bir kullanım nesnesine dönüştürmemeli. İşbirlikçi KDP’yi memnun etmek için toplumuna, değerlerine hakaret etmemeli. KDP’nin en kirli adamlarından biri olan Hoşyar Zebari’de ihanetini unutma aymazlığı göstererek Êzidîlere saldırıyor. Tarihin adaletine ve vicdanına güvenmek lazım; elbet bir gün gelecek Hoşyar Zebari de dahil hepsi Êzidîlere ve Kürt halkına hesap verecekler.
AKP, Garê’deki operasyonda başarıya ulaşsaydı seçimlere gitmeyi planlıyordu. Şimdi de yeni işgal ve istila savaşı başlattı. Baskın seçim tartışmaları da gündemde. Sizce bu olasılık ya da planlama mümkün mü?
Türkiye çoktan bir seçim sürecine girmiş bulunmaktadır. Ancak her şey sadece seçime endeksli yapılmıyor. Seçimler kapsamlı bir planın parçasıdır. Kapsamlı plan; Kürt soykırımını gerçekleştirerek AKP-MHP faşizmini kurumsallaştırmak ve anayasal bir çerçeveye kavuşturmaktır. Bu açıdan 2023 seçimleri erken de olsa zamanında da olsa stratejik ele alınıyor. Bu seçimlerin birkaç ay erken veya geç olması AKP-MHP faşist iktidarının yakalayacağı iklime, savaşta alacağı sonuca bağlıdır. Saldırılarda istedikleri sonucu aldıklarını düşündükleri anda seçime gitmeyi düşündükleri açıktır.
AKP-MHP iktidarı açısından 2023 yılı tarihi bir anlama sahiptir. 2023 yılı Lozan anlaşmasının yüzüncü yıl dönümüdür. Bu Kürdistan’ın dört parçaya bölündüğü, Kürt inkar ve imha politikasının kabul edildiği tarihtir. Aynı zamanda soykırımcı sömürgeci faşist Türk ulus devlet sisteminin kuruluşunun yüzüncü yıl dönümüdür. AKP-MHP iktidarı Lozan’ın ve Cumhuriyetin yüzüncü kuruluş yıldönümünde Özgürlük Hareketini tasfiye ederek, Kürt soykırımını tamamlamayı hedeflemektedir. Bu hedefine ulaşarak seçimleri kazanmayı ve soykırımcı sömürgeci Türk ulus devlet sistemini faşist diktatöryal yeni bir anayasa ile baki kılmayı arzuluyorlar. Yapılacak seçimin karakteri ve hedefleri bu açıdan bir önceki seçimlerden çok farklıdır.
İşgalci ordunun 14 Nisan’da havadan, 17 Nisan’da havadan ve karadan başlattığı Zap saldırısı, bu kapsamlı planın bir parçası ve en temel halkası olarak öngörülmüştür. Bu saldırı ile Özgürlük Hareketi'nin tamamen tasfiyesi, Başûrê Kurdistan’ın ve Rojava’nın işgali ve ilhakı hedeflenmiştir.
AKP-MHP öncülüğünde hayata geçirilen işgal saldırılarına paralel olarak Türkiye’de, Kürtsüz bir gelecek tasavvuru iktidarından muhalefetine tüm kesimlerde dillendirilmeyen bir plan gibi işliyor. Türkiye siyasetinde tam da bu noktada HDP’nin kapatılması da gündemde. Nasıl bir siyaset öngörülüyor?
Kürt soykırım politikası bir devlet politikasıdır. Devlet bu politikayı AKP’nin iktidara gelişiyle birlikte Türk-İslam senteziyle çok ileri bir noktaya taşıdı. Dincilik ve ırkçı milliyetçilik Kürt soykırımını gerçekleştirmek üzere ittifak geliştirdi, iktidarı paylaştı. Bu anlamda dinci-ırkçı milliyetçiliğe dayanan bu koalisyon TC tarihinin en korkunç ve en tehlikeli iktidarıdır. Soykırımcı, kafatasçı, kapkara bir faşizmdir. Bu faşizm Kürt soykırımını tamamlayarak Türkiye’deki tüm devrimci, demokratik dinamikleri ortadan kaldırmayı hedefliyor.
HDP’nin kapatılma davası, tamamen Kürt soykırım planını sonuca götürme, faşist diktatörlüğü inşa çabasının bir parçasıdır. Kürt soykırım planı tüm boyutlarıyla yürürlükte olduğu için HDP kapatılmak isteniyor. Demokratik muhalefet dışında CHP, İyi Parti, Deva, Gelecek ve diğer tüm devletçi partilerin siyasi ve askeri saldırılara karşı sessiz kalması desteklemelerinden kaynaklıdır. Özgürlük Hareketi'nin tasfiyesini ve Kürt soykırım planının başarıya ulaşmasını bu devletçi partiler de istemektedir. Zaten aksi bir duruş olsaydı Kürt sorunun çözümüne dönük ciddi ve somut politikaları olurdu. HDP’nin kapatılmasına sert bir biçimde karşı çıkar, HDP’yi en güçlü bir biçimde sahiplenirlerdi. Siyasi soykırım operasyonlarına karşı açıktan tutum alır, karşı mücadele yürütürlerdi. İmralı tecridini savunmazlardı. İşgal saldırılarını alkışlamazlardı.
AKP-MHP faşist iktidarının HDP’yi kapatarak nasıl bir siyaset öngördüğü açıktır. HDP engelini ortadan kaldırarak tüm demokratik dinamikleri tasfiye edip anayasal faşist bir diktatörlük kurmak istiyor. Demokratik ana muhalefet gücü olan HDP etkisiz hale getirilirse AKP-MHP faşist diktatörlüğünün önü sonuna kadar açılacaktır. Bunun önüne geçmek için demokratik muhalefetin gücünü birleştirmesi ve mücadelesini yükseltmesi gerekiyor. Kendisini sol, sosyalist, devrimci, demokrat olarak tanımlayan her kurum, örgüt, çevre ve kişi HDP’ye sahip çıkmalı ve HDP ile demokratik mücadele cephesinde buluşmalıdır. Türkiye’nin demokratik geleceği için bu olmazsa olmaz bir gerekliliktir. Bu anlamda Sol Parti ve TKP tutumunu yeniden değerlendirmeli, demokrasi ittifakında yer almalılar. Demokrasi güçlerinin parçalı duruşu güçlü bir sinerji ortaya çıkarmıyor. AKP-MHP faşist iktidarı demokrasi güçlerinin bu parçalı ve dağınık duruşundan faydalanıyor.
CHP’nin tutumu her zaman olduğu gibi AKP-MHP iktidarına koltuk değnekliğidir. CHP giderek İyi Parti çizgisine kayıyor. AKP nasıl ki tümden MHP’lileşti, CHP de giderek İyi Partileşiyor. Millet İttifakı, İyi Parti'nin zihniyeti ve politikalarıyla biçim kazanıyor. Bu ittifak, Cumhur İttifakı'na karşı mücadelesini Cumhur İttifakı'nın zihniyeti, politikası, üslubu ve yöntemiyle veriyor. Ve giderek birbirine benzeyen iki ikiz ruh ittifakları haline geliyorlar. Bu ruh ikizi her iki ittifakın Türkiye halklarına zarar ve kötülük dışında vereceği pek bir şey yoktur. HDP’yi sahiplenmekten korkan, bunu kendi çıkarına bulmayan bir Millet İttifakı'nın yeri halkların yanı değil, AKP-MHP faşist iktidarının kuyrukçuluğudur.
Çözüm, Demokrasi İttifakı'dır. Türkiye’yi demokratikleştirecek, özgür, eşit, adaletli yarınlara taşıyacak güç HDP’nin başını çektiği Demokrasi İttifakı'dır. Demokrasi İttifakı güçlendikçe çöküş sürecini yaşayan faşizm hızla düşecektir. Ne HDP’nin kapatılması ne de Zap işgal saldırısı bu faşist iktidarı kurtaramayacaktır.
Türkiye’de temel gündemlerin başında, ekonomik kriz ve seçimler geliyor. Batıda yaşayan halk Kürdistan’da yaşanan savaşı hissetmez duruma getirildi. Hem siyasi ve ekonomik krizi hem de Türk halkının savaşta ya devletten yana ya da apolitik duruşunu nasıl değerlendirebiliriz?
Türkiye toplumunun önemli bir kısmı ırkçı milliyetçi siyaset ve propagandanın etkisi altında. Bu toplumsal kesim milliyetçi retoriklerle zehirlenmiş durumda. Ruh ve akıl sağlığını yitirmiş durumda. Kürt düşmanı siyaset ve soykırım saldırıları bu kesimi hoşnut ediyor. Kürtlere düşmanlık yapılmasını ve her türlü kötülükte bulunulmasını, olması gereken haklı ve meşru bir davranış olarak karşılıyor. Soykırımcı sömürgeci devletin ideolojisine göre inşa edilmiş bir toplumsal yapı söz konusu ve faşist iktidarlar ve devlet içi muhalefet bunu sürekli besliyor. Zaten Türkiye toplumunda milliyetçiliği beslemenin argümanları Kürt düşmanlığı, Ermeni, Yunan düşmanlığı ve Alevi düşmanlığıdır. Soykırımcı bu ideolojik argümanlarla belli bir toplum kesim sürekli diri tutuluyor, faşist devletin ve iktidarın devamını sağlamada temel dayanak gücü haline getiriliyor. Faşizanlaşan ve doğal toplumsal özelliğini kaybeden bu kesim Kürdistan’daki savaşı ve savaşın yarattığı büyük yıkımı-acıları hiç hissetmiyor. Uzaktan ‘daha çok daha çok’ diyerek alkış çalıyor. Kürtlere karşı en iyi savaşanları iktidarda tutarak ya da iktidara getirerek ödüllendiriyor.
Kuşkusuz Türkiye toplumunun önemli bir kesimi de demokrasi, özgürlük ve adalet istiyor. Ancak bunun güçlü mücadelesini vermesi gerekirken öncü sorunu yaşıyor, baskılar altında sessizliğe gömülüyor. Toplum açlık ve yoksullukla boğuşuyor. Demokrasi, özgürlük ve adalet yoksunluğunun, ekonomik krizin, savaş politikalarının bir sonucu olduğunu yeterince görmüyor. Demokratik muhalefet bunu topluma yeterince kavratamıyor. Durum böyle olunca savaş politikalarına karşı toplumda güçlü bir mücadele ortaya çıkmıyor.
Türkiye’nin tüm kaynakları Kürtlere karşı savaşa harcanıyor. Ekonomik krizin temel nedeni Kürtlere karşı verilen soykırım savaşıdır. Savaş bütçesine milyarlarca, trilyonlarca para gidiyor. Türkiye halkları açlıktan, yoksulluktan kırılırken savaşla beslenen iktidarlar baskı ve zulmü artırarak ömrünü uzatmaya çalışıyor. Faşist iktidar savaştan, yıkımdan, yoksullaşan ve çaresizleşen toplumdan güç devşiriyor. Türkiye’de özel savaşın etkisi altında körelmiş, alıklaşmış, aptallaştırılmış sürü halinde kuru kalabalıklar yaratılmış. Adı toplumdur, fakat toplumsal özelliklerinden tamamen uzaklaşmış bir kalabalıklar yığınıdır. Her türlü hakareti, zulmü, açlık ve yoksulluğu adeta kader ve dünyadaki sınav olarak gören bu kalabalıklar, köle duruşuyla faşist iktidarın beslenme kaynağına dönüşüyor. Bu duruma gelmiş bir topluluğun Kürt halkına karşı yürütülen soykırım savaşını hissetmesi ve karşı koyması mümkün değildir.
Kürdistan’da ve Türkiye’de korkunç bir ekolojik yıkım da yaşanıyor. Kürdistan’da yaşanan ekolojik yıkım, soykırım saldırılarının bir parçası olarak yürütülüyor. Türkiye toplumu sadece olup bitenleri izliyor. Aynı düzeyde olmasa da ekolojik yıkım Türkiye’de de korkunç boyutlara ulaştı. Faşist iktidar tüm coğrafyayı ranta açtı. Barajlar ve HES’lerle nehirleri kuruttu. Maden gerekçesiyle ormanları katletti. Bu da topluma, doğaya karşı büyük bir savaştır, fakat bu yıkıma karşı da toplumsal duyarlılık ve mücadele oldukça zayıftır. Özel savaş bu konuda da toplumu zehirlemiş.
Kuşkusuz faşist devletin ve iktidarın özel savaş etkisi dışında kalan önemli bir toplumsal gerçeklik vardır. Büyük bir toplumsal mücadele de yaşanıyor. Türkiye toplumu üzerinde yürütülen özel-psikolojik savaş etkisiz hale getirilse, topluma güçlü öncülük yapılsa muazzam bir toplumsal direniş gücü ortaya çıkacaktır. Bu açıdan demokratik muhalefetin tüm topluma ulaşması, yerelde çalışma yürüterek toplumu örgütlenmesi, faşizme karşı mücadeleye kaldırması son derece önemli ve gelinen aşamada zaruridir. Türkiye toplumunda demokrasi potansiyeli güçlüdür. Sorun, bu potansiyeli örgütlemede ve eyleme geçirmede yaşanmaktadır. Bu sağlanırsa AKP-MHP faşist iktidarı çöker, demokratikleşmenin yolu açılır, Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü ve Kürt sorunun çözümü başta olmak üzere Türkiye’nin özgürlük, demokrasi, adalet ve ekonomik sorunları çözülür.
Kürt Özgürlük Hareketi son gelişen savaş hakkında açıklama yaptı ve Kürdistan gerillası da cephede savaşarak pratik cevabı veriyor. Özellikle Avrupa’da yaşayan Kürt halkı ve gençler ne yapabilir? Çağrınız nedir?
Faşist soykırımcı Türk devleti ile Kürtler arasında kader tayin edici bir savaş süreci yaşanıyor. Bu savaş Kürtlerin geleceğini şekillendirecek bir savaştır. Türk devleti açısından da benzer bir rolü var. Bu savaştan Kürt halkı başarıyla çıkarsa faşist Türk ulus devlet sistemi çökecektir.
Gerilla soykırımcı sömürgeci Türk devlet işgaline karşı gerçekten kahramanca bir direniş sergiliyor. Apocu fedai ruhla direnen gerilla, işgalci orduya büyük darbeler vuruyor. Zap ve Avaşîn direnişinde çok değerli yoldaşlarımızı şehit verdik. Ben bu değerli yoldaşlar şahsında tüm özgürlük şehitlerini saygı, sevgi ve minnetle anıyorum. Savaş cephesinde insan üstü bir iradeyle direnen tüm yoldaşları saygı ve sevgiyle selamlıyor, kutluyorum. YJA Star gerillaları 2020-2021 Heftanîn, Metîna, Zap ve Avaşîn direnişlerinde olduğu gibi 2022 Zap ve Avaşîn direnişinde de aktif bir katılım ve çok başarılı bir duruş gösteriyorlar. Kadın gerillalar çok sayıda başarılı eyleme damgasını vuruyor. Kadın gerillaların kabiliyeti, disiplini ve askeri performansı direnişin niteliğini ve başarı düzeyini yükseltiyor. Bu son derece gurur verici bir gelişme düzeyidir. Tüm YJA Star komutasını ve gerillalarını yürekten selamlıyor ve kutluyorum. Özgür kadının öncülüğüyle halklar ve kadın düşmanı olan bu düşmanı yeneceğiz, Kürdistan’ı özgürleştirip Türkiye ve Ortadoğu’yu demokratikleştireceğiz.
TC ve işbirlikçisi KDP’nin soykırım, işgal saldırılarına karşı halkımız ve dostları her yerde büyük bir direniş içerisindedir. Bu direnişte kadınlar aktif ve öncü düzeyde yer alıyor. Zap işgal saldırısı başladığından bu yana Kürdistan’da, Türkiye’de ve Avrupa’da önemli bir eylemsellik süreci yaşandı. Ancak karşımızda topyekûn savaş yürüten, bu savaşta devletin tüm imkanlarını kullanan ve kesin sonuç almak isteyen bir düşman gerçeği var. Böyle bir düşmana karşı direniş de topyekün olmak zorundadır. Aksi halde başarılı olunamaz.
Avrupa’daki halkımız direnişe çok büyük güç katıyor. Halkımızın direnişini yürekten selamlıyor ve kutluyorum. Ancak Avrupa’da yaşayan halkımızın mücadele ve direniş potansiyeli çok daha güçlüdür. Bu gücünü çok daha etkili ve başarılı şekilde kullanabilir. İngiltere’de yapılan eylem çok etkili oldu. Başûrlu bir ananın Mesrur Barzani karşısında havaya kaldırdığı gerilla mekabı, Kürdistan’ın direniş ve ihanet tarihinin bir ana sığdırılmış hakiki bir özetiydi. Öğretici, sorgulatıcı ve derslerle dolu kısa bir an değil, tarihin başlangıcına ve geleceğe uzanan sonsuz bir zamandı.
Benzer biçimde yaratıcı ve etkili eylemler kuşkusuz oluyor. Fakat çok daha fazlasını ve çok daha güçlü eylemleri yapma imkanı vardır. Gençlik ve kadın bu eylemlerde çok etkili rol oynuyor, rolünü daha iyi oynamaya devam etmelidir.
Avrupa ikiyüzlü davranarak, saldırılara sessiz kalarak ve Türkiye’ye askeri destek sunarak bu saldırıların içinde yer alıyor. Avrupa’daki halkımızın ve dostlarımızın mücadelesi Avrupa devletlerini Türk devletine desteğini gözden geçirmeye zorlayabilir. Halkımız, Avrupa toplumuyla dayanışma ve birlik içinde mücadele cephesini büyütebilir. Binlerce, onbinlerce Avrupalının eylemlere katılması büyük bir siyasi etkiye yol açacaktır. Bunun devlet politikaları üzerinde etkisi olacaktır. Avrupa’daki halkımız her zaman ifade ettiğimiz gibi Kürtlerin uluslararası alanda avukatlığını başarıyla yapan bir gerçeğe sahiptir. Dostlarını çoğaltmak, stratejik ittifaklar geliştirmek, ortak mücadele cephesi oluşturmak, halkımızın özgürlük ve demokrasi mücadelesine çok büyük bir güç katacaktır. Avrupa’daki halkımız bunu başarıyla yapacak bilince, iradeye, yeteneğe ve enerjiye sahiptir. Kürtlerin toplumsal özellikleri, güçlü ahlaki-politik ölçüleri, Avrupa toplumunu derinden etkiliyor, Kürtlerle buluşturuyor ve mücadele alanlarına çekiyor. Halkımız tarihte toplumsal değerleri yaratan ilk halk olmanın büyük onurunu evrensel insanlık mücadelesini kucaklayarak ve meydanlara taşırarak gösteriyor; bunu çok daha güçlü bir biçimde gösterebilir.