PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan, Türkiye’nin Zap’a yönelik saldırısının bölgedeki Kürt kazanımlarını yok etmeyi içeren büyük bir planın bir parçası olduğunu söyledi.
Türk devletinin 17 Nisan’da Zap-Avaşîn alanına yönelik başlattığı saldırılarla üç temel şeyi hedeflediğine işaret eden Kalkan, “Birinci hedefi; Medya Savunma Alanlarındaki gerilla üslenmesini ezerek PKK’yi imha etmek. İkinci hedefi; PKK’nin imhasına dayanarak diğer Kürt örgütlerini yok ederek Başûr’da, Rojava’da, Şengal’de ortaya çıkan Kürt kazanımlarını, var olan Kürt statükolarını yok etmek; dolayısıyla Kürt soykırımını tamamlamak olacak. Kürt soykırımı bu biçimde tamamlanırsa, sıra bu sefer Araplara gelecek, Arabistan’ın ‘Yeni Osmanlıcılık’ siyaseti temelinde Türkiye’nin etkisi altına alınmasına gelecek. Musul ve Kerkük’e yönelinerek Bağdat Türkiye’ye bağlanmaya çalışılacak. Yine Reqa ve Halep üzerinde baskı oluşturulup buralara yönelim geliştirilerek Şam denetim altına alınmaya çalışılacak” dedi.
Zap’a yönelik saldırının AKP-MHP iktidarının ömrünü belirleyeceğini de anlatan Kalkan, tüm halka, gençliğe, Ortadoğu halklarına faşizmi yıkacak düzeyde bir direniş geliştirme çağrısında bulundu.
HEDEF ÖNCE PKK SONRA DİĞER KÜRT KAZANIMLARI
1 Mayıs’a yaklaşırken 17 Nisan tarihinde Medya Savunma Alanlarına kapsamlı bir saldırı gerçekleşti. Mevcut durumda gerillanın görkemli direnişiyle Zap Avaşîn-Basya alanlarında çok sert bir savaş yaşanıyor. Bu saldırıyı amaç ve hedefleri bakımından nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kürt halkı ve özgürlük hareketi olarak Türkiye’nin devrimci-demokratik güçleri, işçi ve emekçileri olarak 1 Mayıs’ı anlamına uygun olarak yaşamaya hazırlanırken, AKP-MHP faşizminin 17 Nisan günü Medya Savunma Alanlarına dönük yeni bir planlı imha saldırısıyla karşı karşıya geldik. Bu saldırı Zap ve Avaşîn’i hedefliyor. Medya Savunma Alanlarına dönük parça parça yürütülen saldırıların bir parçası oluyor. Fakat bu en önemli parçası oluyor.
2008’de Zap’a dönük saldırı birinci planda Zap’ı hedeflemişti, merkezden vurmayı hedeflemişti. 2016’dan bu yana Medya Savunma Alanlarına dönük saldırılar kenarlardan başlayarak merkeze doğru gelmeyi hedefledi. 2008 planlamasının bir biçimde uygulamaya konmasıdır. O zaman merkezden vurup gerillanın komuta kontrol sistemini işlemez kılarak diğer gerilla bölgelerine saldırıp ezmeyi hedefliyordu. Planlama bu biçimdeydi.
ZAP VE AVAŞÎN SALDIRISI MERKEZE YÖNELİK BİR SALDIRIDIR
2016’dan bu yana yürütülen saldırılar ise önce kenarlardan; Xakurkê’den, Heftanîn’den başladı. Yine Zap ve Avaşîn’in sınır boylarından başladı. Küçük parçalar halinde saldırılar yürütüldü. 2021 yılında Metîna, Zap, Avaşîn hedeflenerek biraz sonuç alınmak, bir anlamda da merkeze doğru da yaklaşmak istendi. Alanlar zayıflatılmaya, askeri deyimle yumuşatılmaya çalışıldı.
Şimdi Zap ve Avaşîn saldırısı 2008’deki gibi merkeze dönük bir saldırı olma özelliğini taşıyor. Burada başarılı olursa diğer gerilla bölgelerini, Xakurkê’den, Heftanîn’e kadar tümden denetim altına alacak, gerilla üslenmesini ortadan kaldıracak. Düşmanın amacı budur. Bu gerçeği görmek lazım.
PKK ETKİSİZ KILINIRSA SIRA KDP VE YNK’YE GELECEK
Aslında parçalar zayıflatıldı, oradan merkez alana geldi. Ora düşürülüp ardından parçalar üzerinde tümden denetim kurulmak, Medya Savunma Alanları tümden yok edilmek isteniyor. Bu anlamda Medya Savunma Alanlarında üstlenen gerillanın tümden ezilmesi hedefleniyor. Böyle yapılırsa PKK’nin zayıflatılacağı, yenilgiye uğratılacağı, etkisiz kılınacağı amaçlanıyor. Tabii PKK etkisiz kılınırsa ardından sıra diğer Kürt örgütlerine gelecek. KDP’ye, YNK’ye gelecek, Rojava’ya gelecek.
Bu saldırı şimdi PKK’yi hedefliyor. Çünkü Kürt varlık ve özgürlük mücadelesini esas olarak PKK yürütüyor. PKK’yi ezmeden, imha etmeden diğer Kürt örgütlerine, Kürt halkının diğer kurumlarına yönelmek doğru bir strateji olmuyor. Öyle bir durum PKK’yi güçlendirici etki yapıyor. Dolayısıyla onlar ikinci plandadır. Birinci hedefi; Medya Savunma Alanlarındaki gerilla üslenmesini ezerek PKK’yi imha etmek. İkinci hedefi; PKK’nin imhasına dayanarak diğer Kürt örgütlerini yok ederek Başûr’da, Rojava’da, Şengal’de ortaya çıkan Kürt kazanımlarını, var olan Kürt statükolarını yok etmek; dolayısıyla Kürt soykırımını tamamlamak olacak.
ARAP TOPRAKLARININ BİR KISMI ELE GEÇİRİLMEK İSTENİYOR
Tabii bunun bir üçüncü hedefi de var. Kürt soykırımı bu biçimde tamamlanırsa, sıra bu sefer Araplara gelecek, Arabistan’ın ‘Yeni Osmanlıcılık’ siyaseti temelinde Türkiye’nin etkisi altına alınmasına gelecek. Musul ve Kerkük’e yönelinerek Bağdat Türkiye’ye bağlanmaya çalışılacak. Yine Reqa ve Halep üzerinde baskı oluşturulup buralara yönelim geliştirilerek Şam denetim altına alınmaya çalışılacak. Yani üçüncü hedef; Arap topraklarının bir kısmını ele geçirmek, Arap devletlerini bugünkü Katar gibi Türkiye’ye bağlamaktır. Türkiye’nin böyle bir stratejik planlaması var. AKP-MHP faşizmi böyle bir planlama temelinde hareket ediyor.
Demek ki saldırının gerçekten PKK’yi, tüm Kürtleri ve Arapları, bu çerçevede Ortadoğu’yu hedefleyen siyasi amaçları var. Bunu gerçekleştirmek için de savaşı kullanıyor. Askeri hedef, esas olarak şimdi Zap ve Avaşîn hattının denetim altına alınmasıdır. Bu stratejik dağlık alan, yoğun bombardımanlarla, teknik en ileri düzeyde kullanılarak, Türkiye’nin tüm imkanları seferber edilerek, ABD ve NATO’dan, KDP’den destek alınarak stratejik noktalar tutulmaya, gerilla direnişi kırılmaya, bu coğrafya denetim altına alınmaya, işgal edilmeye çalışılıyor. Bu bir işgal saldırısıdır, soykırım saldırısıdır. Ortadoğu’yu, Arap sahasını ele geçirme saldırısıdır. Sanki küçük bir güç operasyon yapıyor gibi yansıtıyorlar. Ortada operasyon falan yok, Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısından daha tehlikeli ve zararlı amaçları, geniş hedefleri olan bir askeri saldırı, savaş var, işgal ve soykırım saldırısı var. Tehlikeli bir savaş durumu var. Ukrayna’ya yaklaşanlar, Ukrayna sorununu ele alanlar bu gerçeği görmek istemiyorlar, göz yumuyorlar ama gerçek kesinlikle böyledir. Herkesin bunu böyle bilmesi gerekiyor.
AKP-MHP 2021’DEKİ KIRILMAYI TERSİNE ÇEVİRMEYE ÇALIŞIYOR
Zap ve Avaşîn’e dönük işgal saldırısının gerçekleşme şekli, yürütülüş biçimi, taktik ve tarzı, TC’nin ilişki ve ittifakları bakımından geçmiş saldırılarla nasıl karşılaştırılabilir? Bugün gerçekleşen bu kapsamlı saldırı aynı ilişki ve ittifak zeminine mi dayanıyor? Türkiye bu saldırıyı hangi uluslararası konjonktüre dayanarak gerçekleştiriyor?
Öncelikle şunu belirtmek gerekli: 17 Nisan akşamı başlayan saldırı bir tesadüf değil, beklenmeyen bir durum da değildir. Zaten uzun süredir AKP-MHP faşizmi böyle bir saldırı için hazırlanıyordu. Kış boyu bu hazırlıkları yaptı. 2021 Şubatındaki Garê yenilgisini hazmetmedi. Yine 2021 boyunca Metîna, Zap, Avaşîn’de yediği darbeleri hazmetmedi. Bunlar AKP-MHP faşizminde bir kırılma yarattı. Ciddi bir zorlanma ortaya çıkardı. Bunları da tersine çevirmek üzere kendisi de 2021 pratiğinden dersler çıkararak hazırlık yaptı, yeni bir saldırıya hazırlandı. İşte 17 Nisan akşamı Zap ve Avaşîn’e dönük TC saldırısı bu temelde gündeme geldi. Bunlar açık görülüyordu, askeri olarak hazırlık yapıyordu. Kendileri ifade de ediyorlardı. Pratik olarak da politik olarak da görüşmeler yapıyorlardı. NATO ve ABD ile görüşüyorlardı. Hatta bunun için Rusya ile çok fazla görüşme yaptılar. Irak yönetimiyle, KDP yönetimiyle peş peşe, sık sık görüşmeler yaptılar. Bunu çeşitli biçimlerde de ifade ettiler. Dolayısıyla hazırlıklı, planlı bir saldırıdır. Beklenen bir durumdu. 2021 savaşının sonuçları Türkiye üzerinde, AKP-MHP faşizmi üzerinde nasıl bir etkide bulunmuş sorusuna cevap vermek için de beklenen bir durumdu.
Görünen o ki, tam bir kırılma olmamıştır. AKP-MHP faşizmi 2021’i tersine çevirme amaç ve hedefi gütmektedir. Bunun için hazırlanmış. Bu temelde de son bir saldırı olarak tüm gücünü seferber etmiş bulunuyor. Bunu böyle ifade etmekte fayda var.
Bu saldırı AKP-MHP faşizminin artık son saldırısıdır. Ya bu saldırı ile amaçlarına ulaşacak, zaferler kazanacak, iktidar ömrünü uzatacak, Türkiye’de yönetimini devam ettirecek ya da burada kırılacak, yenilgi alacak, AKP-MHP yönetimi çökecek, Türkiye’de demokratik devrim olacak. İşte içine girilen süreç böyledir. Bu anlamda tabii yenilmemek, başarılı olmak için geçmişten dersler çıkartarak planlı, örgütlü bir saldırı yürütüyor.
TÜRKİYE; ABD, NATO, IRAK VE KDP’DEN DESTEK ALIYOR
İlişki ve ittifakları bakımından bir yenilik yoktur. ABD ve NATO’dan destek alıyor. KDP’den destek alıyor. Şöyle diyebiliriz: Aslında ABD ve KDP daha fazla TC’yi, AKP-MHP faşizmini böyle bir saldırı için teşvik ediyor, tahrik ediyor, yönlendiriyorlar. Çünkü buna dayanarak siyaset yapmaya çalışıyorlar. Zaten 2021 saldırısını ABD, TC, KDP ortak saldırısı olarak değerlendirmiştik. Bu ortak saldırı durumu devam ediyor. Burada Irak’ın rolü daha çok ön plana çıkıyor. Irak zaman zaman karşıymış gibi görünüyor ama KDP ile yaptığı 9 Ekim Anlaşması temelinde geliştirdiği Şengal politikası, yine Xinêre’de iki generali TC uçakları tarafından vurulup katledilmesine rağmen onlara sahip çıkmaması, Irak yönetiminin de bu işin içinde olduğunu, mevcut Kazımi yönetiminin TC saldırılarına destek verdiğini gösteriyordu. Şimdi 17 Nisan saldırısı, bu gerçeği daha iyi açığa çıkardı.
Gerçi Irak Dışişleri Bakanlığı ilişkilerinin olmadığını söylüyor, Tayyip Erdoğan’ı yalanlıyor ama Tayyip Erdoğan da açıkça diyor ki biz bunu ilişki ve ittifak halinde yürütüyoruz. Burada pratikte geçerli olan da Tayyip Erdoğan’ın açıklaması oluyor. Irak yönetimi istediği kadar yalanlasın bunun bir faydası yoktur, pratik bir anlamı yok. Çünkü siyasi ve askeri olarak TC’nin işgal saldırılarına karşı çıkmıyor. Örneğin, TC işgaline karşı direnen PKK ile ittifak halinde değil. Gerillaya destek vermiyor. Tam tersine gerillayı arkadan kuşatıp vurmak için o alanlara gitmeye çalışıyor. Geçen yıldan bu yana pratik yaklaşımları böyle oldu.
Politik olarak da BM’ye gitmiyor. Arap Birliği’ne gitmiyor. Aslında TC işgaline Arap Birliği karşı çıktı. Irak yönetimi, onun üzerine ‘bu saldırıları reddediyoruz’ diyerek açıklama yaptı. Arap Birliği tavır almasaydı Irak yönetimi belki açıklama da yapmazdı. Dolayısıyla ilişki ve ittifaklar bakımından 2020-‘21 ittifakı devam ediyor.
Taktik ve tarz bakımından ise bazı değişiklikler var. Ama eskiyi uygulama da var. Örneğin şu ana kadar Medya Savunma Alanlarına parça parça saldırdı. Bu saldırı da bir parçaya ama merkezi parçaya dönük bir saldırıdır. Birçok alana saldırırken güç yoğunluğuyla saldırdı. Dar bir alana gücünü yoğunlaştırmış olarak saldırdı. Bu da dar bir alana daha çok güç yoğunluğu ile yürütülen bir saldırı. Tıpkı 14 Mayıs 1997 saldırısına benziyor. Bu alanın Zap kısmına dönük 14 Mayıs 1997 saldırısı da vardı. Yine 20 Şubat 2008’de Zap’a dönük saldırısı da benzer bir saldırıydı.
Şimdi belli bir alana çok yoğun güçlerle saldırı yapıyor. Sızma yapmaya çalışıyor. Eskiden de vardı. Yoğun bir hava bombardımanı, uçak, helikopter, keşif hareketliliği yanında havan, obüs, top bombardımanı altında stratejik tepelere indirme yapmaya çalışıyor. Yoğun bombalayıp gerillayı hareket edemez hale getirerek indirme yapıp stratejik noktaları tutmaya çalışıyor.
TC VE KDP KARAKOLLARI HER YERDE YAN YANA
KDP, 14 Mayıs 1997’de de Güney’den destek vermişti. Yine 1992 savaşında da Türkiye’nin tankları Xabur Sınır Kapısından geçerek Heftanîn’i Güney’den kuşatmıştı. Şimdi de bu, KDP desteğinde sürüyor. Zaten Bamernê’den Şeladizê’ye kadar var olan bütün kasabalarda Türkiye MİT’i kurumlaştırmıştı. Karakollar örgütlemişti, hava alanları yapmıştı. Yani önemli bir askeri üslenmesi var. KDP ile iç içedir. KDP diyor ki ‘desteğimiz yoktur, biz ortada duruyoruz’. Ama TC ile KDP karakolları her yerde yan yanadır. Fakat hiçbir yerde gerilla kamplarıyla pêşmerge karakollarının yan yana olduğu bir durum yok. Hiçbir şehirde PKK’nin herhangi bir kurumu yok ama TC’nin var. MİT binalarını, TC karakollarını KDP pêşmergeleri koruyor, güvenliğini sağlıyor, ihtiyaçlarını karşılıyor. Bir de ‘desteğimiz yok’ diyor. İşte açıklanıyor: Pêşmerge elbisesi altında KDP arabalarıyla Türk askeri taşınıyor, Şeladizê’ye kadar getiriliyor. Buradan Kurojahro’yu tutmak için karadan hareket ediyorlar.
Bu 2008 Zap savaşında böyle olmamıştı. 2008’de KDP de karşı çıktı. Kürt halkı Amediyê’de, Bamernê’de, Şeladizê’de TC’nin tanklarının önüne çıktı, hareket ettirmedi. Dolayısıyla Türk ordusu Kuzey’den gizliden sızma yaparak Şikefta Birîndara’yı ele geçirmek istedi. Şimdi ise Güney sahası TC’ye açık, gerillaya kapalı. KDP bütün imkanlarını Türk ordusunun hareketine ve gerillaya karşı savaşına, bu alanları ele geçirmesine açmış durumda. Gerillanın TC tarafından ezilmesi için her türlü desteği veriyor.
BU OPERASYON AKP-MHP İKTİDARININ ÖMRÜNÜ BELİRLEYECEK
Kısaca AKP-MHP faşizmi TC’nin 1983’ten bu yana Güney Kürdistan’a ve Medya Savunma Alanlarına yönelttiği sınır dışı saldırıların hepsinden dersler çıkartarak toplam sonuçlarını esas alma temelinde saldırıyor diyebiliriz. Zaten onun için AKP-MHP iktidarının ömrünü belirleyecek son bir saldırı oluyor. Böyle görmek lazım. Bunun için de geçmiş işgal saldırılarından çıkardığı dersler temelinde saldırıyor. O zaman nerede zayıflık göstermiş, neden başarısız kalmışsa, şimdi o sorulara cevap vermiş olma temelinde bir saldırı yürütmeye çalışıyor.
İfade ettik, ilişki ve ittifakları 2021 ilişki ve ittifaklarının aynıdır. ABD, NATO tahrik etti. Zaten F-16’lar vereceğiz dediler. Türkiye böyle bir saldırıya öyle karar verdi. KDP daha fazla destek verip katılacağını ifade etti. Irak yönetimi tüm kapıları açtı, izin verdi. Hatta bununla da yetinmedi; dikkat edilirse TC’nin Zap ve Avaşîn’e saldırdığı gün, Irak Ordusu da Şengal’e saldırdı. Bunlar eş zamanlı saldırılardır, ortak planlamalardır. Dolayısıyla bu ittifakları da devam ediyor.
UKRAYNA SAVAŞININ SONUÇLARINDAN YARARLANMAK İSTİYORLAR
AKP-MHP faşizmi bu saldırıyla bir de Ukrayna Savaşı’nın sonuçlarından yararlanmak istiyor. Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı, Ukrayna üzerinde gelişen savaş AKP-MHP faşizmini önce korkuttu. Ekonomik olarak ciddi bir biçimde zorladı da. Arada kalma durumu vardı. Sonra denge siyaseti yürütüyoruz diye iki tarafı da idare etmeye çalıştı. Aslında daha çok da Rusya’ya karşı ABD ve NATO ile ilişkilerini yeniden düzeltme ve alamadığı bazı silahları buna dayanarak alma fırsatı buldu. Şimdi bu zemine de dayanıyor. Bu biçimde ABD ve NATO ile de ilişkilerini düzeltmek istiyor. Bazı bakımlardan Rusya’ya karşı çıkarak, tekrar Rusya’ya karşı NATO-ABD tarafında yer almak istiyor.
Daha doğrusu NATO ve ABD TC’yi, AKP-MHP faşizmini Rusya’ya karşı çıkarabilmek için bazı tavizler verdi. İşte silah vereceğiz dediler, F-16’lar başta olmak üzere silahlar verdiler. AKP-MHP faşizmi hemen ABD ve NATO’dan aldığı bu desteği PKK’ye, Kürtlere karşı bu yeni işgal ve soykırım saldırısında kullanmak, değerlendirmek istiyor. Bu imkanlara, konjonktüre dayanıyor. Bu şekilde Ukrayna’daki savaştan faydalanmak istiyor. Zaten geçmişte de öyle yapıyordu. Bab’a, Cerablus’a, Efrîn’e, Serêkaniyê’ye saldırdı. Medya Savunma Alanlarına saldırdı. Şimdi de saldırıyor. Mevcut dünya konjonktürü bu tür saldırılara bir şey diyemiyor. Gücü yeten diğerini tehdit ediyor, güçlü zayıfa saldırıyor. İşte AKP-MHP faşizmi bu durumdan yararlanmak istiyor. Aslında önünde başka bir engel de yoktur.
İŞGAL SALDIRISINA HAZIRLIKLIYDIK
Tabii bu işin bir de direniş boyutu var. Bu direniş boyutunu iyi görmek lazım. HPG ve YJA-Star gerillası kahramanca direniyor. Yani biz de hazırlıklıydık. TC’nin mevcut saldırısı bir sürpriz değildi, beklenen bir durumdu. Zaten hazırlanıyorlardı. Fakat biz de hareket olarak hazırlıklıydık. Toplantılarımızı yaptık, değerlendirmelerde bulunduk, yeni mevziiler geliştirdik. Kendimizi eğittik, örgütledik, hazırladık. Newroz’a da böyle bir hazırlık temelinde görkemli girdik.
Şimdi bizim hazırlığımız üstüne düştüler diyebiliriz. Gerilla bunun avantajını yaşıyor. 2021 ve önceki direniş süreçlerinin derslerini çıkardı, ona göre hareket ediyor. Yer altında ve yer üstünde savaşmayı öğrendi, tünel savaşını öğrendi, hareketli tim savaşını öğrendi. Coğrafya üzerinde yıllardır hazırlığı, hakimiyeti var.
KAYIPLARI ÇOK FAZLA, TÜRK ORDUSU KIRILMA NOKTASINDA
Bunlar temelinde mevcut saldırılar karşısında kahramanca direniyor. Helikopterler indirme yapamadılar. Onları kurtarmak için KDP kapı açtı. Karadan Türk askerini getirip Kurojahro’ya çıkarmaya çalıştı. Tabii gerilla onlara da vuruyor. Ağır kayıplar verdirdi. Henüz savaşın başında olsak da 5’inci gün tamamlanmak üzere, HPG-BİM’in verdiği bilançolar ortada. Gerillanın da verdiği şehitler var. Bu büyük savaşla oluyor. Ama Türk ordusu kırılma noktasındadır. Zaten Hulusi Akar durumu kurtarmak için hemen devreye girdi. Önce bazı kayıplarını verdiler de. Fakat sonra baktılar ki bazı bilançolar verseler aleyhlerine olacak. Çünkü kayıpları çok fazladır. Onun üzerine sustular, gizlediler, şimdi saklamaya çalışıyorlar. Ama saklamaları mümkün değil.
Gerillanın direnişi gerçekten de kahramancadır. Gerilla hazırlıklı, mutlaka sonuç alacak, zafer kazanacak. Şimdiye kadar o coğrafyada her zaman zafer kazandı. Şimdi de kazanacak. Bu temelde HPG ve YJA-Star’ın tüm komuta ve savaşçı güçlerini selamlıyorum, başarılarını kutluyorum. Bu direnişin kahraman şehitlerini saygı ve minnetle anıyorum. Bu, gerçekten de tarihin kaderini değiştirecek, yeni tarihi yazacak bir savaş. Gerilla bu bilinçle hareket ediyor. Apocu fedai ruhla sonuna kadar direniyor.
TC ne kadar ilişki ve ittifak geliştirse de, her türlü gericiliğin, kapitalist modernite sisteminin ve Kürt işbirlikçiliğinin, ihanetinin desteğini alsa da, gerillanın işgale ve ihanete karşı direnişi kahramanlık çizgisinde devam ediyor. Zafer kazanacak olan da gerillanın bu direnişi olacak.
KDP GERÇEĞİ AÇIĞA ÇIKTI
KDP’nin bu savaşta geçmiş süreci de aşan, artık gizleme gereği bile duymadığı bir TC işbirlikçiliği var. Bu işbirlikçi ve ihanetçi tavır daha şimdiden Tüm Kürt halkı ve onun örgütlü güçlerince, yine dostları tarafından kınandı ve reddedildi. KDP’nin soykırımcı Kürt düşmanı bir yönetimle içine girdiği bu ortaklığın dayanağı nedir? Bu saldırılarda nasıl bir çıkar görüyor. KDP’nin bu işbirlikçi ihanetçi tavrının sonuçları neler olabilir?
KDP’nin durumunun doğru anlaşılması ve değerlendirilmesi gerekli. Geçmişten beri de tutumu bundan farklı değildi. Fakat PKK gibi bir özgürlük çizgisi ve direnişi olmadığı için, KDP sanki Kürt ulusal hareketiymiş, ulusal önderliğiymiş gibi algılanıyordu, öyle sanılıyordu. Kürtler kandırılıyor, bu biçimde Kürt halkının gücü işbirlikçi ihanete kanalize ediliyordu. Bu bir oyundu. PKK ve Önder Apo, bu oyunu bozdu. Gerçekleri açığa çıkardı, bütün maskeleri düşürdü, ortamı aydınlattı. Birbirine karışmış olan at izi ile it izi ayrıştırıldı. Şimdi herkes ve her şey ortada, takke düşmüş kel görünmüştür. Herkesin gerçek yüzü açığa çıkmıştır. KDP’nin gerçek yüzü de bu temelde açığa çıktı.
Aslında KDP, önceden de farklı bir hareket değildi. Geçmişte de bir aşiret ve aile hareketiydi. KDP’ye hakim olan yönetim buydu ve KDP’nin yönettiği savaş da bir aşiret savaşıydı. Barzanileri Güney’de hakim kılma savaşıydı. Şimdi de yürüttüğü savaş öyle bir savaştır. Bunu kimse görmezden gelmemeli. Geçmişten beri savaştıkları aşiretler var. Örneğin Biradostlar, Rêkanîler, Zêbarîler var. Şimdi de onlarla savaşıyor. KDP ne yapıyor? Biradost mıntıkasını, Rêkanî mıntıkasını, Nerweyî mıntıkasını, Berwarî mıntıkasını TC’ye veriyor; yani satmış. Zêbarîleri ağır baskı altına alıyor. Böylece Türk ordusunu Barzan sınırına getiriyor, Barzan mıntıkasının ve Barzan köyünün güvenliğini artık Türk ordusu sağlayacak. Barzan’ın üzerine Govendê’den, Tepê Xwedê’den geldi, yine Kurojahroya geliyor, Şêladizê’den ve Balinda’dan Barzan’ın güvenliğini sağlayacak. Barzan’ın tepesini artık Türk ordusu tutacak.
Rêkanîleri, diğer aşiretleri şehirlere topladılar. Aslında Amediyê dışındaki Şêladizê, Dêrelûk, diğer kentler Saddam’ın toplama kamplarıdır. Köyleri boşaltıp toplamışlardı. Şimdi KDP köyleri boşalttı, buralarda topladı. Bir tür hapishane gibi bu aşiret mensuplarını burada tutuyor. Mıntıkalarını da TC’ye veriyor, kendi güvenliğini pratik olarak Türk askeri ile sağlatmak istiyor. Tümüyle bu aşiret bölgelerini TC ile birlikte kendi güvenliği için yeniden planlıyor ve hakimiyet kuruyor.
Ortada öyle Güney Kürdistan yönetimi filan yok. Barzani aşiretinin güvenliği sorunu var. Şimdi mevcut saldırı ile bu daha fazla gerçekleştirilmek isteniyor.
TC İLE KDP SALDIRI ORTAMINA DAYANARAK PETROL KAÇAKÇILIĞI YAPIYOR
İkinci husus tabii günlük kazançtır. KDP bu saldırılardan nasıl bir çıkar görüyor? TC ile bu saldırı ortamına dayanarak birlikte petrol kaçakçılığı yapıyorlar. Alana hakim olmuşlar. Örneğin Xabur kapısının günlük karı için bir milyon dolardan söz ediliyor. Bunun hepsini KDP alıyor. Eskiden Saddam Hüseyin’in oğullarıyla kaçakçılık, gizli ticaretler yapıyorlardı. Bu sonradan açığa çıktı.
Şimdi TC ile, Tayyip Erdoğan’ın ailesiyle, diğer AKP’lilerle bu tür ticaretler yapıyorlar. Petrol kaçakçılığı yapıyorlar ve her gün milyonlarca dolar kazanıyorlar. Barzanilerin İstanbul’dan Washington’a ne kadar servetlerinin olduğu, bunları nerelere yatırdıkları açıkça ortaya çıktı. Eskiden sadece İstanbul’da olduğu söyleniyordu. Şimdi Washington’daki yatırımları ortaya çıktı. Dikkat edin, hiçbirisini Kürdistan’a yatırmıyorlar, Güney Kürdistan’a yatırmıyorlar, Kürt yönetimi için harcamıyorlar. Buradan dolar milyarderi haline geldiler. Hem de bir Barzani değil, sadece Neçirvan ve Mesrur Barzaniler değil, bir sürü Barzani bu hale geldi. Bir Barzani hanedanlığı ve çıkar şebekesi oluşturulmaya çalışılıyor. 30 yıldır Güney Kürdistan statüsü adı altında aslında böyle bir sömürü gerçekleştiriliyor. Sonuçta artık Güney Kürdistan’da bıçak kemiğe dayanır hale geldi. Toplum ayaklanma noktasında. KDP’nin bir de böyle bir çıkar şebekesi olma durumu var.
Güvenliğini TC’ye bağlamış, artık bütün cephelerden Barzani sınırına Türk askerini getiriyor. Bir de petrol kaçakçılığı yapıyor. Çok çeşitli, ticari ilişkiler sürdürülüyor. Güney Kürdistan AKP-KDP ortaklığı temelinde soyulup soğana çevriliyor. Özellikle bunun Güney Kürdistan halkı tarafından görülmesi lazım. Güney Kürdistan aydınlarının, siyasetçilerinin bunu görmesi gerekli.
Yani Biradost’tan Heftanîn’e (burası da Gulê aşiret mıntıkasıdır) kadar olan bölgenin hepsi TC’ye satıldı. Diğer yandan bu kadar sömürü var. İşgale ses çıkarılmıyor, tersine destek veriliyor. Çünkü işgalci ile birlikte kaçakçılık yapıyorlar, para kazanıyorlar, çıkar sağlıyorlar. Bu açık bir durum. KDP’nin bu gerçeğinin iyi görülmesi gerekli.
TÜRKİYE SALDIRISINDAN EN ÇOK GÜNEY KÜRDİSTAN ZARAR GÖRECEK
Bu büyük savaş sonuçları itibarıyla Kürdistan’da, Türkiye’de, bölgede ve dünyada ne gibi sonuçlar doğurur?
Tabii bu durum mevcut savaşın nasıl sonuçlanacağına bağlıdır. Çünkü savaşın nasıl sonuçlanacağı belli değil. Eğer savaş TC’nin başarısıyla sonuçlanırsa, ki çok zayıf da olsa böyle bir ihtimal de vardır. Hiç kimse demesin ki böyle bir ihtimal yoktur. PKK her türlü direnişi yürütür, her zaman başarı kazanır. Evet, PKK’nin böyle bir çizgisi var. Başarı kazanmak için sonuna kadar mücadele ediyor. Ama karşısındaki güç sadece TC değil, KDP’dir. Sadece TC-KDP değil, ABD ve NATO’dur. Yani tüfekle donanmış gerilla gücü NATO gibi bir askeri sisteme karşı kırk yıldır savaşıyor. Şimdi bu sistem tüm gücüyle saldırı halinde. Dolayısıyla bu ihtimalden söz etmek lazım. En azından şunu söyleyebiliriz: TC’nin hedefi bu. AKP-MHP faşizminin hedefi zafer kazanmak, PKK’yi yok etmektir. CHP, İyi Parti bunun için destek vermiştir.
Türkiye’de bu savaşa karşı çıkmayan, bu savaşa karşı savaşmayan herkes AKP-MHP’nin bu soykırım savaşına destek veriyor demektir. Herkesin bunu böyle bilmesi lazım. Bu temelde de TC devletinin ve AKP-MHP’nin hedefi kazanmaktır. En azından onlar kazanmak üzere saldırıyorlar. Bu alanları işgal etmek, gerillayı ezmek, PKK’yi yok etmek istiyorlar. Bu hedefleridir. Onların hedefleri gerçekleşirse ne olur? PKK yok olursa sıra diğer Kürt örgütlerine gelir. Hiç kimse bundan kurtulamaz. Başta KDP olmak üzere, hepsi TC tarafından hedeflenecektir. Tayyip Erdoğan, Güney Kürdistan’a mevcut statünün verilmesiyle hata yapıldığını kaç sefer söyledi. 2017 referandumuna en çok Tayyip Erdoğan yönetimi karşı çıktı. Biz bunları net biliyoruz.
Eskiden Yaşar Büyükanıt ve İlker Başbuğ karşı çıkıyorlardı, şimdi açığa çıktı ki Tayyip Erdoğan ve AKP de aynı çizgidedir. O da aynı biçimde karşı çıkıyor. Dolayısıyla PKK’ye yöneltilen savaş Kürt’ü soykırıma uğratma savaşıdır. Yani bir işgal ve soykırım savaşıdır. ‘Teröre ve PKK’ye karşı savaşıyoruz’ sözü bir yalandır, uydurmadır. Buna kimse inanmamalı. Dolayısıyla bu bir Kürt soykırım savaşıdır. Gerilla ezilir, PKK yenilirse sıra bütün Kürtlere gelecek, ağır bir Kürt katliamı, soykırımı yaşanacak, bütün Kürt örgütlülüğü ve kazanımı yok edilecektir. Bundan tabii ki en fazla Güney Kürdistan ve Rojava Kürdistan zarar görecektir. Yani mevcut Kürt statülerinin hiçbiri kalmayacak. Hepsi yok edilip Türkiye’nin egemenliği altına alınacak, Türkleştirilecek.
Belirttik; Kürdistan bu hale gelirse sonra sıra Araplara gelecek. Türk burjuvazisi, sermayesi, mevcut TC yönetimi, AKP-MHP’yi yöneten güçler bölgede Arapları da etki altına alarak tekrar Osmanlı gücüne ulaşmak istiyorlar. Bu sadece AKP-MHP’nin çizgisi de değil, TC’nin çizgisidir. Derin devlet denen gücün siyaseti bu, stratejik çizgisi budur. Dolayısıyla böyle bir savaşta eğer TC kazanırsa, sonuçta Kürtler soykırıma uğrayacak, Türkiye en ağır faşist baskı ve terör altına, diktatörlük altına alınmış olacak, Ortadoğu Türkiye’nin denetimi altına girecek, dünyada faşist-soykırımcı zihniyet ve siyaset hakim olacak. Kürt soykırımını gerçekleştiren, bölgeyi egemenlik altına almış olan faşist-soykırımcı TC zihniyet ve siyaseti bütün dünyaya hakim hale gelecek. Açık ki bu, dünya için büyük bir felakettir. Ama gerçekleşmez bir durum değildir. Hitler nasıl dünya hakimi haline geldi? İyi bilelim, unutmayalım! TC’yi hafife almamak lazım. Hiç kimse küçük görmemeli.
BİZ BU SAVAŞI KAZANACAĞIZ
Tabii bir de savaşın ikinci sonucu var ki, elbette en büyük olasılık budur. Biz yüzde yüz böyle olacak diyoruz ve bu savaşı kesin kazanacağız. Hareket olarak bunu her zaman ifade ettik. TC, AKP-MHP saldırılarının Zap’ta ve Avaşîn’de kırılması, bu saldırganlığın yenilgiye uğratılması demektir. Bu çok güçlü bir olasılık. 2008’de de yaşandı, daha önceki süreçlerde de yaşandı. 1983’ten bu yana yürütülen sınır dışı saldırıların büyük çoğunluğunda bu durumlar yaşandı. TC en ağır darbeyi burada yedi ve saldırıları burada kırıldı. Yeniden kırılabilir.
Bu saldırganlık Zap’ta ve Avaşîn’de kırılırsa ne olur? AKP-MHP faşizmi hemen çöker, Türkiye’de yeni bir süreç başlar, demokratik ortam ortaya çıkar. Türkiye’nin demokratikleşmesi için büyük bir gelişme yaşanır. Demokratik Türkiye’nin bölgede, dünyada demokratikleştirici etkisi olur. Demokratik Türkiye Demokratik Ortadoğu olur, Demokratik Ortadoğu Demokratik Dünya Konfederalizmi’ni doğurur. Kapitalist modernite sisteminin bu faşist baskı ve sömürüsünün aşılmasına yol açar. Kanserleşmiş, hastalık üreten, savaştan başka bir şey üretemeyen kapitalist modernite sisteminin baskısından insanlık kurtulur.
Tabii Zap ve Avaşîn’de kilitlenen bu savaşın böyle bir rolü var. Adını zaten ‘kilit’ koymuşlar. Yani bir yere kapanacak, bir yere açılacak. Ölüm-kalım savaşı dendi. Doğrudur. Kürtler için de Türkiye, Ortadoğu halkları için de böyle, bütün insanlık için de böyle. Tabii aynı zamanda AKP-MHP, TC faşizmi için de böyle. Herkes için ölüm-kalıma kilitlenmiş bir savaş. Savaşın sonucunda bir taraf yok olacak, diğer tarafın amaçları gerçekleşecek. Böyle bir savaş yaşanıyor. Bugün Zap ve Avaşîn’de gelişen savaş böyledir.
2008’de de böyleydi. O zaman ilk saldırı buraya olmuştu. Savaş bu sahada başlamıştı. Anlamı bu biçimdeydi. Şimdi diğer alanlardaki savaş bunu hazırladı, tekrar aynı zeminde, aynı biçimde sonucu ölüm-kalıma kilitlenmiş bir savaş gerçeği var. Bunun sonuçları büyük olacak. Bu askeri durumun siyasi sonuçları Kürdistan’da, Türkiye’de, Ortadoğu’da ve tüm dünyada büyük olacak. Savaşın, gerillanın zaferi ile sonuçlanması Türkiye’yi, Ortadoğu’yu, dünyayı demokratikleştirir, insanlığı özgür yaşama çeker, Kürt varlığını ve özgürlüğünü zafere taşırken; tabii AKP-MHP’nin işgalci, soykırımcı saldırıları başarılı olursa da Kürt soykırımı gerçekleşecek, ona bağlı olarak Türkiye’ye, Ortadoğu’ya, dünyaya da faşizm felaketi gelecek. Bir karabasan gibi faşist zihniyet ve siyaset baskın hale gelecek.
ŞENGAL VE ZAP’A SALDIRI BİRBİRİYLE BAĞLANTILIDIR
En büyük DAİŞ destekçisi AKP-MHP faşizminin 17 Nisan’da Zap ve Avaşîn’e dönük başlattığı işgal saldırısına paralel olarak aynı gün Irak ordusunun Şengal’e saldırması bir tesadüf mü? Bunun arkasında nasıl bir gerçeklik var?
Şengal’e dönük Irak saldırılarının geçmişle ve güncel gelişmelerle bağı vardır. İşte 9 Ekim 2020’de KDP-Irak anlaşması oldu. Bunun uygulanması oluyor. Arkasında TC vardı. O günden bu yana Şengal üzerinde baskı oluşturdular. Şimdi de 17 Nisan’da Zap ve Avaşîn’e dönük TC’nin işgal ve soykırım saldırısına paralel olarak Irak ordusunun Şengal’e saldırısı gelişti. Bunların birbirinden kopuk olduğunu söylemek mümkün mü, Tayyip Erdoğan Irak Devletiyle ortak planlama dahilinde hareket ediyoruz derken, biz kalkıp ‘bu işgal saldırıları birbirinden kopuktur’ diyebilir miyiz? Irak Devletinin çeşitli yöneticilerinden gelen açıklamaları ciddiye alabilir miyiz? Tabii ki alamayız. Ne kadar planlı hareket ettiklerini, mevcut Kazımi yönetiminin AKP-MHP faşizmine ne kadar bağlandığını açıkça ortaya koyuyor. Iraklılık nerede kaldı? Buna bütün Irak güçleri karşı çıkmalı. Şiisi, Sünnisi, tüm Irak siyaseti buna karşı durmalı.
Dikkat edelim; Irak’ta DAİŞ saldırıları olduğunda bu saldırılara ilk karşı duran ve DAİŞ’i ilk yenen iki yer olmuştu. Biri Şengal, diğeri Maxmur’du. Şimdi Maxmur kuşatma altında, Şengal’e ordu saldırısı var. Irak devleti her iki yere de saldırıyor. Musul DAİŞ’in eline geçerken, Irak Devleti Bağdat’a kadar kaçarken, Musul’u ele geçiren DAİŞ’e karşı Maxmurlular ve Şengalliler direndiler, karşı durdular ve Irak’ın onurunu kurtardılar. DAİŞ’e ilk yenilgiyi yaşattılar. Şimdi sanki DAİŞ’in saldırısının bir devamı yürütülüyormuş gibi, sanki DAİŞ’e karşı yürütülen direnişin ve kazanılan zaferin intikamı alınıyormuş gibi, sanki DAİŞ’e karşı savaşıp zafer kazanmak suçmuş gibi Maxmur’a ve Şengal’e saldırılıyor. Bunun kabul edilir, anlaşılır bir yanı var mıdır?
Daha sonra da Musul’da DAİŞ’e karşı savaşıldı ve Musul şehri DAİŞ’ten kurtarıldı. Peki, Şengalliler de DAİŞ’e karşı savaştılar, Şengali kurtardılar. Kendi kurtardıkları yeri yönetmek istiyorlar. Orada bir Kürt topluluğu var. Niye Güney Kürdistan’ın diğer yerleri özerk, ayrı da Şengal’deki Kürtlük ayrı değil, kendini yönetemiyor. Bir de 73 Ferman yaşamış bir dinsel topluluk, Êzidî Kürt topluluğu var. Bu topluluk kendi inancını, kültürünü yaşamak, özerklik temelinde, Güney Kürdistan ve Irak’ın bir parçası olarak kendini yönetmek istiyor. Buna niye karşı çıkılıyor? Bunun Irak’ın demokrasisine, özgürlüğüne karşı olma durumu var mıdır? Tam tersine Irak’ta demokrasi ve özgürlüğün ölçütü Şengal’deki özgürlük, özerklik durumudur. Êzidî Kürtlüğünün kendisini özgürce yaşatıp yaşatamama durumudur. Bunu herkes biliyor. Açıkça görmek lazım.
IRAK HALKLARI KARŞI ÇIKMALI
O halde bu saldırılar gerçekten çok kötü. Bütün Iraklıları töhmet altında bırakıyor. Güney Kürdistan’ı töhmet altında bırakıyor. Kazımi yönetimi ile KDP yönetimini AKP-MHP faşizminin ortağı haline getiriyor. Hatta onların işbirlikçisi konumuna düşürüyor ki, bu daha geri bir durumdur. Buna Güney halkımız, bütün Irak halkları, siyasetçileri de karşı çıkmalı. Hiç kimse böyle bir lekenin alınlarına çalınmasına izin vermemeli. DAİŞ’in kara lekesinin Irak’ın alnına çalınmasına Şengal halkı direnerek izin vermedi. HPG ve YJA-Star gerillaları direnerek izin vermediler.
Şimdi Güney halkı, Irak halkları, Irak siyasetçileri kesinlikle DAİŞ’in kara lekesi gibi bir kara lekenin yeniden Irak’ın alnına vurulmasına izin vermemeliler. Biz şunu söyleyebiliriz: Êzidî halkı bilinçlenmiş, örgütlenmiş, direniyor. İstedikleri kadar duvar örsünler, tel örgü çeksinler, bu halk son ferdine kadar direnecek. Öyle görülüyor ve açıklamaları böyledir. Bunu çok saygın ve anlamlı buluyoruz.
Her zaman ifade ettik; PKK her zaman Şengal halkının yanındadır. Êzidî Kürt halkının yanındadır. Onlara yönelen saldırı, PKK’ye yönelen saldırıdır. Dolayısıyla PKK, o saldırıları kendine yönelmiş saldırı olarak görür, ona göre tutum alır. Bunu da herkes böyle bilmeli.
HER YER SAVAŞ ALANIDIR
Kürt halkının varlığı ve özgürlüğü için kazanılması şart olan bu büyük savaşta kime ne gibi görevler düşüyor? Sizce yapılması gerekenler nedir?
17 Nisan saldırısının anlamını ve hedeflerini belirttik. 23 Nisan 2021 işgal saldırısının devamı oluyor. Aslında 2016 Ağustos sonundan itibaren Çukurca’da, Zap alanında başlayan işgal saldırılarının son halkası oluyor, geldiği noktayı ifade ediyor ve Medya Savunma Alanlarını yok etmeyi, gerillayı tümden ezmeyi, Kürt soykırımını tamamlamayı hedefliyor. Dolayısıyla bu saldırıya karşı gerilla altı yıldır kahramanca direndi. Binlerce şehit verdi. Heftanîn’de, Metîna’da, Zap’ta, Avaşîn’de, Cîlo’da, Xakurkê’de, Garê’de direndi ve zaferler kazandı. Şimdi de bu direnişlerin en anlamlısını ve sonuncusunu Zap ve Avaşîn’e dönük 17 Nisan saldırısı karşısında gösteriyor ve daha fazla da gösterecek. Bu Kürtler açısından mutlaka kazanılması gereken bir savaştır. Kürt’ün varlığı ve özgürlüğü bu savaşın kazanılmasına bağlı. Kazanılmazsa soykırım ve yok olma yaşanacak. Burada zafer kazanırsa Kürt varlığı ve özgürlüğü kesinleşecek. Kürt özgürlüğü temelinde Türkiye ve Ortadoğu demokratikleşecek. Yeni bir Kürdistan, yeni bir Türkiye, yeni bir Ortadoğu ve dünya ortaya çıkacak. Bundan daha güzel ne olabilir? O nedenle de bu savaşta görev herkese düşüyor. Savaş herkesi ilgilendiriyor. Savaşta gerillanın başarısı, zaferi herkesi ilgilendiriyor. Herkes için bir başarı ve zafer anlamına geliyor.
Bu nedenle savaşa seyirci kalmamak, uzak durmamak lazım. Dahası savaşı sadece Zap ve Avaşîn’de görmemek gerekli. Her yeri savaş alanı olarak görmek lazım. AKP-MHP faşizmini olduğu her yerde hedeflemek gerekli. Bu temelde herkes bu mücadeleye katılmalı.
GERİLLA İNİSİYATİFLİ OLACAK
Bu çerçevede gerilla için şunu söyleyebiliriz: Birincisi bütün gerilla gücü, savaşçısı, komutası tüm gerilla timleri yüksek inisiyatifle hareket etmeli, imkan ve fırsatları olduğu gibi değerlendirmeli, başka yerden bir beklenti içine girmemeli, emir beklememeli. Savaş başlamış, emir verilmiştir. Gerisi herkesin pratikleşmesidir. Bu da yüksek bir inisiyatifle olur. Dolayısıyla tüm gerilla güçleri inisiyatifle hareket etmeliler, her HPG ve YJA-Star savaşçısı bu savaşın sorumlusuymuş gibi yüksek inisiyatifle hareket etmeli, ne tür imkan ve fırsat varsa azami derecede değerlendirerek AKP-MHP faşizmini, TC soykırımcılığını Zap’a gömmek için, Zap’ta yenmek için ne gerekiyorsa onu yapmalıdır.
Gerilla geçmiş süreçte edindiği tecrübeye ve eğitimine dayanarak ve fedai ruhunu kullanarak Türk işgalciliğini ve Kürt ihanetini Zap’ta yenilgiye uğratıp tarihe gömmeyi bilmelidir. Bu ruh, anlayış ve bilinçle hareket etmeli, bunun gerektirdiği yaratıcılığı kullanmalıdır.
Tüm HPG ve YJA-Star güçleri bilsin ki savaş sadece Zap’ta ve Avaşîn’de değildir. TC operasyonu oraya yönelttiyse sadece orası savaşır, başka yerler seyreder değildir. Biz her yerde saldırı başlatıyoruz. Mücadele başlattık. Ellinci yıl hamlesini başlattık. Bu devrimci halk savaşı hamlesidir. Dolayısıyla TC’nin saldırıları Avaşîn ve Zap’a yönelirken, gerillanın saldırıları bulunduğu her yerde olmalıdır. Medya Savunma Alanlarının hepsi; Heftanîn’den Xakurkê’ye kadar savaşa katılmalı. Bütün Kuzey Kürdistan’daki gerilla harekete geçmeli. Şehirlerde, ovalardaki gerilla güçleri harekete geçmeliler. AKP-MHP faşizmine karşı her yer savaş yeri, her an direnme anı olmalı. Gün bekleme, seyretme günü değil. Gün ne olacak diye durma günü değil, tersine görev üstlenme, sorumluluk üstlenme, pratik yapma, faşist düşmana vurma ve zaferi kazanma günüdür.
O halde bu bilinçle, bu ruhla hareket etmemiz gerekiyor. Her şeyden önce gerilla öncülüğü böyle hareket edecek, bütün gerilla olduğu her yerde düşmana vuracak ki düşman tüm gücüyle Zap ve Avaşîn’e saldıramasın. Gücünü dağıtmak zorunda kalsın. Zap ve Avaşîn direnişçileri de buna dayanarak büyük zaferler, nihai zaferi kazansınlar.
Yine mücadele sadece gerillanın mücadelesi değildir. Dikkat edilirse bu saldırı tüm halka yönelik bir saldırıdır, Kürt varlığına yöneliktir, Kürt halkının geleceğine yöneliktir. Dolayısıyla bu saldırıya karşı direniş sadece gerillanın, parti öncülüğünün direnişi değil, bütün Kürt halkının direnişidir. Kürt halkı olduğu her yerde direnebilmeli, mücadele edebilmeli, dört parça Kürdistan, yurtdışındaki halkımız, AKP-MHP faşizmini teşhir eden, onun güç ve destek almasını engelleyen bir pratik mücadele içinde olmalı. Herkes bu savaşa güç, destek vermeli, katılmalı, mücadele etmeli, sürekli yürüyüş halinde olmalı. Önder Apo ‘hiçbir şey yapamayanlar, gerillanın, mücadelenin, partimizin zaferi için dua etmeli’ diyordu. Bu bile önemli. Tabii öyle yapılabilmeli.
KÜRT GENÇLİĞİ HER YERDE EYLEM HALİNDE OLMALI
Esas olarak Kürt gençliği çok daha fazla görev ve sorumluluk üstlenmeli. Mücadele her yerdedir, savaş her yerdedir. Kuzey Kürdistan’da, Türkiye’de Kürt gençleri sorumluluk üstlenmeli, her yerde eylem halinde olmalılar. Merkez Karargah Komutanlığımız açıklamada bulundu. Her yer savaş alanı dedi. Dolayısıyla gençlik her yerde, her türlü eylemi yapabilir, AKP-MHP faşizmine ekonomik, siyasi, askeri olarak her yerde darbe vurabilir. İsteyenler gerillaya katılabilir. Dolayısıyla her yer mücadele alanı, tüm gençlik kendini bir öz savunma, direnme, savaş gücü görmeli, olduğu yerde imkan ve fırsatları değerlendirerek AKP-MHP faşizmine karşı eyleme geçebilmeli, eylem yapabilmeli.
Tabii Kürt aydınları, sanatçıları, yazarları, siyasetçileri, bütün Kürdistan bu işgale ve ihanete karşı birlik olmalılar. Mücadele etmeliler. Özellikle Güney Kürdistan halkının duruşu, mücadelesi çok önemlidir.
Medya Savunma Alanları Güney Kürdistan’ın en stratejik coğrafyasıydı. Dörtte birini oluşturuyordu. Bu en stratejik coğrafya, Güney Kürdistan’ın dörtte biri TC’ye satılmış oluyor. Peki, Iraklılar bunu kabul edecek mi, Güney Kürdistan halkı kabul edecek mi? Etmeyecekse ayağa kalkmalı, tavır koymalı, mücadele etmeli, Güney Kürdistan’ın siyasetçileri kabul edecek mi? Elbette etmemeliler. Onun için de mücadele etmeliler. Tüm Kürt aydınları, yazarları ve siyasetçileri bu duruma kesinlikle tavır almalılar. Bunun böyle yumuşak karşılanacak, işte bu da bir siyasettir denilecek bir yanı yok. Bu ihanetten de daha kötü. Kürt’e en büyük felaket bu temelde yaşatılmak isteniliyor. Buna kesinlikle izin verilmemeli.
Diğer yandan Türkiye’nin gençleri, kadınları, Türkiye devrimci-demokratik güçleri, halkları böyle bir süreçte en çok rol oynayacak güçlerin başında gelmektedir. Zap’a, Avaşîn’e yöneltilen saldırı İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de, Karadeniz’de faşist terör, baskı demektir, tutuklama demektir, işsiz kalmak, aç kalmak demektir. Zaten işsizlik ve açlık had safhada.
SOYKIRIMCI SİYASETİ YOK EDECEK BİR DİRENİŞ GELİŞMELİ
O halde AKP-MHP faşizminin Zap’a yönelttiği savaşa karşı en çok direnecek, mücadele edecek alan Türkiye alanıdır. Türkiye’nin gençliği, devrimci-demokratik güçleri, HBDH içinde yer alan dostlarımız böyle bir süreci gerçekten de Türkiye’de en büyük direnme sürecine, hatta ayaklanma sürecine dönüştürebilmeliler. İşte 1 Mayıs’a gidiyoruz. 1 Mayıs gerçekten de yeni bir çıkışı, direnişi ortaya çıkartabilmeli. Bu Kürt’ü yok sayan ve yok etmek isteyen soykırımcı zihniyet ve siyaseti Türkiye’de yıkacak bir başkaldırı ortaya çıkabilmeli. Türkiye’nin sevenleri, yurtseverleri, aydın, yazar ve siyasetçileri AKP-MHP faşizminin yardakçıları dışındaki tüm toplumsal kesimler bilmeliler ki, bu savaşın sonuçları kendileri için de belirleyicidir. Faşizm altında inleyecekler mi, yoksa demokrasi çatısı altında özgürce mi yaşayacaklar? Bu soru cevaplanacak. Demokrasi altında özgürce yaşayabilmeleri için AKP-MHP faşizminin yenilmesi gerekiyor. Onun için de en çok mücadeleye Türkiye’nin halkları, devrimci-demokratik güçleri sahip çıkmalı ve katılmalı.
KÜRTLERDEN SONRA SIRA ARAPLARA GELECEK
Arap toplumu açısından belirttik; Kürtlerden sonra sıra Araplara gelecek. Araplar etki altına alınınca sıra İran’a gelecek. Yani Türkiye eski hayallerini yeniden hortlatmaya çalışıyor. O halde Ortadoğu’nun, Arabistan’ın, İran’ın aydınları, yazarları, siyasetçileri, devrimci-demokratik güçleri, gençleri, kadınları bu faşist saldırganlığa karşı durmalılar. Kürt halkını, Kürt Özgürlük Mücadelesini desteklemeliler. Kendilerini savaşın dışında görmesinler, yarın sıra kendilerine de gelir. Eğer sıranın kendilerine gelmesini istemiyorlarsa bugün Zap’ta AKP-MHP faşizminin yenilgisini sağlamak için destek vermek durumundalar.
Aynı şey insanlık için de geçerli. Dünyanın dört bir yanındaki gençler, kadınlar, ezilen halklar, işçi ve emekçiler için de aynı şeyler geçerli.
Gerçekten de Ermeni soykırımı gibi Kürt soykırımına dayalı soykırımcı zihniyet ve siyaseti esas alan bir dünya mı istiyorlar, yoksa Kürt’ün özgürlüğüne dayalı, herkesin özgürce yaşayacağı demokratik bir dünya mı istiyorlar? Kürdistan’daki savaş sadece Kürtlerle ilgili değil, herkesi ilgilendiriyor. Eğer Kürtler soykırıma uğrarlarsa dünyada hiç kimse özgür olamaz, demokrasiyi yaşayamaz. Ancak Kürt varlığı ve özgürlüğü dünyanın dört bir yanındaki insanları özgür ve demokratik kılabilir. O bakımdan da herkes gerçeği görmeli, AKP-MHP faşizmine karşı küresel düzeyde bir karşı duruş, ona destek veren ABD ve NATO güçlerine karşı etkili bir mücadele, duruş ortaya çıkarılmalı. Buna kesinlikle ihtiyaç var. Bu Kürtlere destek vermek için değil, herkesin demokratik bir dünyada özgürce yaşama hakkı elde edebilmesi için gerekli.
ERDOĞAN’IN SONU BÜYÜKANIT VE BAŞBUĞ’UN SONU GİBİ OLACAK
Sonuç olarak şunu söyleyelim: 2008 Şubatında Yaşar Büyükanıt ve İlker Başbuğ Zap’a saldırdılar. Orada zafer kazanmak istediler. Sonuç hüsran oldu. Türk ordusunun siyaset üzerindeki etkinliği, her şeyi Zap’taki yenilgisiyle ortadan kalktı. Önemli bir dönemeç oluşturdu. AKP de aslında oradan kazanarak iktidar oldu. Türkiye yönetimine geldi. Şimdi aynı siyaseti Tayyip Erdoğan yönetimi, AKP yapıyor. İlker Başbuğ ile Yaşar Büyükanıt’ın saldırdığı yere kendisi saldırıyor. Onların yapamadığını kendisi yapmak istiyor. Ama unutmamalı ki onların sonu kendisini de bekliyor. Nasıl Yaşar Büyükanıt, İlker Başbuğ karizmayı Zap’ta çizdirdi iseler, AKP-MHP faşizmi de Zap’ta çökecektir. Zap savaşı son savaştır. AKP-MHP faşizmini çökertecek savaştır. Artık bundan sonra AKP-MHP faşizminin saldıracağı, savaşacağı herhangi bir şey yok, onun için bir ölüm-kalım anı. Zap’ta yenildiğinde Ankara da çökecektir. Dolayısıyla AKP-MHP faşizmini çökertmek için Zap’ta zafer kazanmak gerekiyor. Hem de en büyük zaferi kazanmak gerekiyor.
Bu temelde diyoruz ki AKP-MHP faşizmi başlattığı Zap saldırısında yenilecek, çökecek ve tarihe gömülecektir. Gerilla Zap’ta zafer kazanacak, bu özgür Kürdistan ve Demokratik Türkiye olacaktır. Bu temelde herkesi görev ve sorumluluğa, faşist zihniyet ve siyasete karşı bu savaşı kazanmaya çağırıyor, üstün başarılar diliyoruz. Diyoruz ki, zafer gerillanın, Kürt halkının ve insanlığın olacak, zafer bizim olacak. Bu savaş faşizme karşı, faşist-soykırımcı zihniyete ve siyasete karşı son savaş olarak mutlaka kazanılacak!