PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan, Medya Haber televizyonunda yayınlanan özel programa katıldı. Kalkan’ın 9 Ekim Komplosu, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik tecrit, Jîna Emînî’nin katledilmesiyle tetiklenen Rojhilat ve İran’daki serhildanlar, Medya Savunma Alanları’nda 6 aydır süren savaş ve Mersin’de YJA Star gerillalarının fedai eylemine dair sorulara verdiği yanıtlar şöyle:
Tecridi tartışalım öncelikle. Bu son haftalarda özellikle uluslararası arenada ciddi hareketlilik var. Bu yönlü sürekli gelişme düzeyi olan bu mücadeleyi nasıl değerlendirmek lazım?
Tarihi İmralı direnişini ve Önder Apo'yu saygıyla selamlıyorum. Mücadelede bir hareketlilik var ama İmralı tecrit işkencesinde değişiklik yok, aynı işkence ve baskı durumu devam ediyor, İmralı işkence ve tecrit, soykırım sistemi devam ediyor. Hiçbir hukuki kural işlemiyor. Bu sistemi yaratanlar kendi hukuklarına bile uymuyorlar. Bu konuda söz vermiş olmalarına rağmen mevcut AKP yönetiminin sözüne ne kadar sadık, güvenilir, inanılır olduğu net bir şekilde İmralı'daki uygulamalar temelinde görüldü. Fakat şu açığa çıkıyor ki, İmralı'da hukuka uymayanlar sadece TC devleti ve AKP-MHP faşist yönetimi değil, herkese demokrasi, hukuk dersi vermeye kalkan Avrupa yönetimleri, sistemleri de uymuyor. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi güya Eylül sonuna kadar AİHM'in Önder Apo hakkındaki kararı nasıl uygulayacağına dair açıklama yapacaktı. Bu konuda güya Türkiye'den görüş istenmişti, Türkiye ise herhangi bir cevap vermemişti. Aslında dediler, 'umut hakkı'ndan tutuyor falan, ama zaten AİHM bilerek almıştı o kararı. Türkiye'den bunu değiştirmek için neler yapacaklarına dair görüş istiyorlardı. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, Türkiye'de bu durumun değiştirilmesi için girişimlerde bulunmasını istemişti. Fakat Türkiye hiç oralı bile olmadı, doğru düzgün cevap bile vermedi. Avukatlar, açıklama yapılacak dedi, Türkiye yönetimi zorlanacak, Eylül'de Bakanlar Komitesi açıklama yapacak diye umut yaratıldı. Toplum beklenti içerisine girdi, Eylül ayı doldu, herhangi açıklama yoktur. 8 yıldır uygulamaya koymamışlardı, işte şimdi de açıklama yok. Bu kaçıncı Eylül, diye soruyorlardı.
SİYASİ REHİNE SİSTEMİ VAR
Bu neyi gösteriyor? Aslında İmralı sistemi gerçeğini ortaya koyuyor. Yani burada hukuk diye bir şeyin olmadığını, hukukun tamamen siyasetin denetiminde, siyasi çıkarlara hizmet ettiğini ortaya koyuyor. Bunu AKP-MHP yönetimi de böyle uyguluyor, Avrupa yönetimi de. AİHM kararı hukuki kararsa, buna uymayan sadece TC devleti değildir, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’dir aynı zamanda. Kimse uymuyor yani. İmralı’da hukuk, yargılama olmadığı net ortaya çıkıyor. Siyasi rehine sistemi var. Rehinelik işliyor ve taraflar her şeyi siyasi çıkarları gereği yapıyorlar. Hukuk siyasi rehineliğe uydurulmuş kılıf oluyor. Bu son derece net durum. Bu konuda gerçekten de AİHM ne diyecek, ne diyor, bilemiyoruz. Koca koca yargıçlar. Sayıları 1-2 de değil, sıraya diziliyorlar, sanki tabur yürüyor gibi, hepsinin saçları dökülmüş, beyaz olmuş, karar açıklayıp adalet dağıtıyoruz diyorlar, herkes de böyle sanıyor, umut ediyor, beklenti içine giriliyor ama ortada bir şey yok.
AİHM’İN YAPTIRIM GÜCÜ YOKSA NİYE KARAR ALIYOR?
Bu hukuk kurumu, kendi kararlarını uygulamayanlar için ne düşünüyor? Karar alacak mı, yoksa göstermelik mi, uygulanırlığı yok mu? Bir oyun, usul, aslında bir siyaset yöntemi, öyle işi kendi çıkarı doğrultusunda sürdürmenin biçimi mi oluyor? 8-9 yıl geçmiş, AİHM kendi kararının uygulanmamasıyla ilgili denetlemiyor. Yaptırım gücü yoksa niye karar alıyor, kandırıyor? Başkalarını niye beklentiye koyuyor?
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin de her şeyi siyasete göre ayarladığı, aslında AİHM ile ilişkisinin hukukun siyasetin denetimine alınması ilişkisi olduğunu ortaya koyuyor. Bu herkes için ciddi sorun. Çünkü diyelim ki hukuk sadece Önder Apo'ya, Kürtlere gerekli değil, herkese gerekli. Bugün adalet dağıtıyorum diyenler ama uygulamayanlar da bir gün hukuktan medet umar hale gelebilirler. Kendileri böyle yaparsa kimseden bir şey bekleyemezler. Ortada oyun var. Avukatlar da birçok açıklama yaptı, umut, beklenti yarattılar, şimdi bu durumun üzerine gitmeliler. Buna karşı yol, mücadele yöntemi olmalı. AİHM niye karar alıyor o zaman? Almışsa eğer, o zaman nasıl uygulanacak. Bu kararların uygulayıcısı olmalı ki kararların değeri olsun. Eğer yoksa o kararın ne değeri var, sadece oyalama, kandırma anlamına gelir. Nitekim yaşanan tamı tamına bu oluyor, bu çok ciddi.
HER TÜRLÜ MÜDAHALEDE BULUNMAK LAZIM
Mücadele etmek lazım, ediliyor da. 2000'den fazla avukat başvuru yaptı, bir kısmı 6 aydır, 3 aydır bekliyor. Dünyanın dört bir yanında hukukçular, düşünürler, sanatçılar, bilim insanları, yazarlar İmralı'ya gitmek için başvuruyorlar, görüşme olsun istiyorlar, tartışmak istiyorlar, düşüncelerinden faydalanmak, kendi düşüncelerini iletmek istiyorlar ama hiçbir karşılık bulmuyor. AKP-MHP faşist yönetimi de her şeyi kapatmış, kendi hukukunun gereklerini bile yapmıyor. Her yerde ayrı ayrı hukuk uygulanıyor. Filan cezaevine, filan kişiye ayrı uygulanıyor. Hukuk yok, siyaset var, askerlik var, askerliğin önünü teröristlikle kapatıyorlar, siyasetin önünü hukuk yoluyla kapatıyorlar. Bir kandırma sistemi aslında. Bilmem hukuktur, adalettir, demokrasidir, bunların hepsi hikaye. Birbirlerine tutunmuşlar bir çete topluluğu olarak, insanlığın üzerinde hükümranlık kurmuşlar, istedikleri gibi yürütmeye çalışıyorlar. Dünyayı soyup soğana çeviriyorlar, felakete götürüyorlar. Ne kadar garip olaylar oluyor; bunlar adalet, hukuk dinlemez olan güçlerdir. Devlet, siyaset güçleridir. Siyaset adı altında böyle durum yaratılmış, aslında toplumun hayati işlerinin görülmesi, pratikleştirilmesi kurumu olması gereken siyaset kurumu, işte bu iktidar ve devlet sistemi altında bu hale getirilmiş. Toplumla herhangi bir şeyi bırakılmamış. Toplumun doğanın tahrip edilmesi de değil yok edilmesi kurumu haline getirilmiş. AİHM nezdinde de Bakanlar Komitesi nezdinde de hukuki mücadeleyi daha çok yürütmek lazım, her türlü müdahalede bulunmak lazım.
İMRALI SİSTEMİNİN ETKİLEMEDİĞİ HİÇBİR ŞEY YOK DÜNYADA
Diğer yandan avukatların gitme girişimlerini daha da artırmak lazım. Daha mücadeleci olunmalı. Sadece avukatlar da değil diğer kesimler de, vekiller de, sanatçılar, yazarlar, Kürdistan, Türkiye'de herkes İmralı'ya gitmek isteyebilir. Bir baskı oluşturmak gerekli, bu İmralı işkence ve tecrit, soykırım sistemini kırmak lazım. Bu sadece Önder Apo'nun fiziki özgürlüğüyle, Kürtlerin haklar kazanmasıyla ilgili değil Türkiye, Ortadoğu'nun demokratikleşmesi, insanlığın demokratik ve özgürlüğe ulaşmasıyla ilgili durum. Herkesi ilgilendiriyor, İmralı sisteminin ilgilendirmediği, etkilemediği hiçbir şey yok dünyada. İyi değerlendirilsin. Bunu rahatlıkla herkes görebilir. İmralı tecrit işkence sistemine karşı mücadele, herkesin mücadelesidir, herkesin çıkarınadır. Baskıdan, sömürüden kurtulma mücadelesidir. Mücadeleyi daha fazla yaymak, daha fazla kesimlere mal etmek lazım. Hukuki boyutta olduğu kadar siyasi boyutta da eylemleri yoğunlaştırmak lazım. Dem Dema Azadiyê ye hamlesi gibi eylemleri geliştirmeliyiz. Komplonun yıl dönümü yaklaşıyor. 25. yılına girecek, böyle durumda İmralı işkence ve tecrit sistemine karşı Önder Apo'nun fiziki özgürlüğünü hedefleyen eylemleri her yerde geliştirmek, göstermek lazım. Gerçekten de ancak böyle bir mücadele belli siyasi çıkarın denetimine alan zihniyeti ortadan kaldırabilir değiştirebilir, bu kadar baskı düzeni değişebilir. Önder Apo duruşuyla, mücadelesiyle, yarattığı değerlerle bunun için çok büyük veriler oluşturdu, herkese hitap etti, gerçekleri gösterdi. Bunları tüm dünyaya yaymalıyız. Kadınlara, gençlere, işçi ve emekçilere, dünyanın dört bir yanındaki insanlığa götürmeliyiz. İnsanlar bilinçlendikçe mücadele ediyorlar, Önder Apo'ya sahip çıkıyorlar. Mücadele bütün insanlığa yayılıyor. Mücadele eden herkesi selamlıyorum, başarılar diliyorum.
9 Ekim Komplosu 25. yılına giriyor. Komplo ve komploya karşı mücadelenin günümüzdeki durumu nedir?
9 Ekim 1998'de başlatılan Önder Apo'nun Suriye'den çıkarılmasıyla startı verilen Uluslararası Komplo 24. yılını tamamlıyor. Çeyrek asırlık bir saldırı olayı haline geliyor. Bu açık bir durum. Şimdi bu çeyrek asırda neler yaşandı, bunun iyi anlaşılması, değerlendirilmesi çok önemli. Basit süreç değildi. Kendiliğinden geçmedi yani hiçbir şey. Çok yoğun mücadele yaşandı. Ben şunu öncelikle belirtmek isterim; komplo Önder Apo'nun imhası amaçlı bir saldırıydı, Önder Apo'nun şahsında Kürt varlığı ve özgürlüğünü yok etmek istiyordu. Özgür Kürt’e, Kürt sorununun demokratik çözümüne yönelik bir saldırıydı. 15 Şubat Komplosu haline geldi ve İmralı tecrit, işkence, soykırım sistemi haline geldi. Bunun sorumluları, karar verenleri, yönetenleri, planlayanları var. Bu saldırıya katılanlar var, geniş bir suç ortağı var. Bir suçlular yumağı. İnsanlar bu hale gelmemeliydi. Kendi gerçek durumunu sorgulamaya ve bu suç durumundan kurtarmaya davet ediyorum.
Geçen 24 yıl içerisinde Uluslararası Komploya karşı “Güneşimizi Karartamazsınız” şiarıyla büyük fedai direniş oldu, binlerce, on binlerce şehit verdi Kürtler. Dört parça Kürdistan'da, dünyanın dört bir yanında... 24 yıldır komploya karşı tarihi mücadele yürütüldü. Komplonun başarısı bu mücadeleyle önlendi. Ben bu mücadeleyi ilk elden başlatan Halit Oral ve Aynur Artan şahsında komploya karşı direnişin kahraman şehitlerini saygı sevgi ve minnetle anıyorum. Ekim ayını komploya karşı direnişin başlangıcı haline getirdiler. Ekim ayını şehitler ayı yaptılar. Bêrîtan yoldaşın 25 Ekim'deki şehadet günüyle de birleştirerek şehitler ayı ilan etti kadınlar. Dolayısıyla Ekim ayına bu temelde yaklaşmak lazım.
Bir defa komplo nedir, tekrar ifade etmekte fayda var. Önder Apo'yu imha etmek için planlanmış saldırı. Burada bir saldırganlık var, imha saldırısı var. Kim yaptı bunu? Gökten düşmedi, yapanlar ortada. ABD Başkanlığı bunu kararlaştırdı, Clinton imzaladı, yardımcıları dedi ki biz hazırladık, başkana imzalattık. Bunlar belgeli. Biden da Demokrat Parti'nin üyesidir. Yine ABD’de yönetim Demokrat Parti yönetimi. İngiltere, İsrail buna katıldı. Rusya üzerinde ne kadar baskı oluşturdular Önder Apo Rusya'ya gidince, bunları çok iyi biliyoruz.
AB, ABD BÜYÜK SUÇ İŞLEDİ, BUNDAN KURTULMAYA DAVET EDİYORUM
Avrupa'ya, Kürt sorununu demokratik çözümle çözün diye gitti. 8 maddelik plan sundu. Gerçekten de yani her şeyi değiştirebilecek durumdu. Fakat ne yaptı Avrupa? İmralı'nın yolunu gösterdi, sınır dışı etti. Almanya ve Fransa başta olmak üzere istenmeyen kişi ilan ettiler. O topraklarda kalmasına bile fırsat vermediler. Kenya'ya kadar sürdüler. Sonra da Türkiye'yi istedikleri gibi kendilerine bağlı kılabilmek, iliklerine kadar sömürmek için 1999'da Türkiye'ye verdiler. Ecevit, “ABD niye bize veriyor, anlamadık” dedi. Dolayısıyla yani 9 Ekim Komplosu'nu kararlaştıran, yürüten, 15 Şubat'ı yürüten, İmralı sistemini ortaya çıkaranlar güçler var. Bu güçler bundan sorumlu.
Bunu niye yaptılar? Niye Önder Apo'ya saldırdılar? Kürt sorununun demokratik çözümünü istedi. Soykırım altındalar, demokratik ortamda insanca yaşasınlar, dedi. Kime ne kötülük geliyordu da bu talebe el birliğiyle bu kadar saldırdılar? Vicdan lazım. Büyük suç işlediler. Başta ABD olmak üzere komploda Kürtlere yaptıkları haksızlıkları yeniden değerlendirmeye, vicdan muhasebesi yapmaya, demokratik, hukuki değerlendirme yapmaya ve suç durumundan kendilerini kurtarmaya davet ediyorum. Bunu yapmazlarsa adları Demokrat Parti de olsa, demokrat geçinseler de kimseyi inandıramazlar. Kürt halkına çok kötülük yaptılar, bunu değiştirmeliler. En azından haksızlığı ortadan kaldırmalılar.
İNSANLIĞI YOK OLMA AŞAMASINA GETİRDİLER
Komplo devam ediyor. İmralı işkence-tecrit sistemi komplonun devam ettiğini gösteriyor, 19 aydır herhangi haber bile alınamıyor. Dünyanın bir yerinde birinin parmağı kanasa kıyamet koparılıyor, el birliği yapıyorlar, vay insan hakları diyorlar. Sıra Kürtlere gelince her şey yapılıyor. Duymadım, görmedim, bilmiyorum, oynanıyor. Bu ne biçim dünya? Kürtlerden ne isteyecekler peki? Ne veriyorlar ki Kürt’ten ne isteyecekler? Bu kadar hukuksuzluk olamaz. Hangi dünya sisteminden, adaletten, hukuktan bahsedebilirler?
Kürt sorunuyla ilgiliydi uluslararası komplo. Kürt özgürlüğüne karşıydı. Kürt soykırım sisteminin, zihniyetinin devam etmesini isteyen saldırıdır. Bunun üzerinden çıkar sağlıyor. Kim bunu değiştirmek istiyorsa üzerine gidiyorlar. Bir dünya sistemi oluşturmuşlar, dünya da savaş halinde. Bir Uluslararası Komplo, bir de Körfez Savaşı ile başlayan 3. Dünya Savaşı süreci dediğimiz sürecin ikinci halkasıydı. İkinci dönem komplo ile başladı, sonra 2001-2002-2003'te İkiz Kuleler, Afganistan Irak savaşıyla devam etti. Şimdi nereye geldi? Ukrayna savaşı. Uluslararası komplocu güçler, Kürt sorununun demokratik çözümünü engellediler, Önder Apo'yu tecrit işkencesine, İmralı tabutuna koydular; peki nasıl dünya yarattılar? Ukrayna'da birbirlerine girmişler, nükleer ile tehdit ediyorlar. Dünyayı, insanlığı yok etme aşamasına getirmişler, herkes feryat halinde. 1900'lerin başındakine benzer militaristleşme, silahlanma yarışı var. Herkes adeta güvenlik telaşına düşmüş, nükleer silahı elde tutanlar bir despotun kılıcı gibi herkesi tehdit ediyor. Ne kadar insan öldü Ukrayna'da? Şimdi ne kadar buğday yetiştirmişler, dağıtıyorlar, salıyorlar, kim nasıl tahrip etti o buğday yetiştirilen yerleri? Komployu yürüten zihniyet, 3. Dünya Savaşı’nın insanlığı getirdiği yer koronavirüs, Ukrayna savaşıdır. İnsanlık yok olma noktasına getirilmiş. Şimdi durum çok net, açık.
Önder Apo'ya saldırdılar da bilmem teröre karşı mücadele diyorlar. Peki saldıranlar ne yaptılar çeyrek asırda, ortaya ne çıkardılar? Ortadoğu, Irak, Kürdistan kan gölü şimdi. Yetinmediler; Ukrayna üzerinden Avrupa 'benim güvenliğim yok' diye titriyor. Kaygı, korku yaşıyorlar. Böyle dünya ortaya çıkardılar. Kendilerinin biz iyi dünya yarattık diyebilme durumları var mı? Yarattıkları gözler önünde. Durum ciddidir. Uluslararası Komplo deyip geçmemek lazım. Dar bir şekilde sadece Kürtlerle görmemek lazım. Kuşkusuz esas olan Türkiye boyutudur ama Ortadoğu'da ve dünyada yarattıkları da ortada. Önder Apo, sonu gelmez Türk-Kürt savaşı yaratarak buradan çıkar sağlamak istiyorlar, dedi. İşte Çöktürme Eylem Planı adı altında yarattıkları bu değil mi? DAİŞ'le başlattılar, Şengal, Maxmûr, Kobanê'ye, sonra Türkiye ile birleştiler, saldırıya geçtiler, bundan çıkar sağlıyorlar. En sert savaş sürecini ortaya çıkardılar. Komployu bu savaşla sürdürmek istiyorlar. Erdoğan'a ihale ettiler komployu. 20 senedir adeta sırtına binmişler, uygulatmak istiyorlar. O da kendisini kahraman zannediyor, Mustafa Kemal'den de öte padişah gibi görüyor; ben yaparım diyor. Türklerin hizmetine yapıyorum diyor. Hangi çıkar? Nerede hizmet? Sen uluslararası komploculara hizmet ediyorsun. Ecevit'in söylediklerine baksan ne yaptığını anlarsın.
ÖNDER APO, KÜRTLER, HAREKET KOMPLOYU BOŞA ÇIKARDI
Komplo bir imha saldırısıydı; Kürt halkı, Önder Apo ve Özgürlük Hareketi imhayı önledi. İdamdı uluslararası komplo; Önder Apo, Kürtler, Hareket idamı engelledi. İmralı, çürütme sistemiydi; boşa çıkardı Önder Apo, Kürt halkı. Önderliksel doğuşla ezilenlerin kurtuluşunu gösterdi. Mücadele ederek böyle bir devrimci doğuş haline getirdi Önder Apo. Kürt sorununun çözümü için, iktidar ve devlet sisteminin yarattığı bütün sorunların çözümü için hem teorik düşünce hem de uygulanabilir politik projeler ortaya çıkardı, geliştirdi. Bununla herkesi etkiliyor. Başta kadınlar olmak üzere özgürlük mücadelesine sevk ediyor.
Dikkat edelim; 9 Ekim Komplosu, bir günde Önder Apo'nun imhasını öngören bir saldırıydı, ona dayanarak PKK'nin 6 ayda tasfiyesi, böylece Kürt soykırımının başarıya götürülmesi hedefleniyordu, imha planı 24 yıllık mücadeleye dönüştürüldü, kıran kırana mücadele var. Komplocuların maskesini düşürdü, amaçlarını ortaya koydu. Kürdistan'da bu kadar bilinçlenmeye, örgütlenmeye; Güney, Rojava, Bakur, Kürdistan'ın parçalarında özgürlük talepleri ileri düzeye vardı. Kürt sorununun çözümünü dünya siyaset gündemine dayattı. Şimdi bir alternatiftir. Mevcut komplocular bir sistem kurmuşlar, bunun alternatifi de Önder Apo'nun geliştirdiği demokratik konfederalizm mücadelesidir. Bütün sorunların çözümünü geliştirecek demokratik ulus çözümüdür. İmhacı karakterlerine, çözümsüzlük üretenlere karşı herkesin özgürce örgütlendiği demokratik özerklik, demokratik konfederalizme bağlandığı bir alternatif sistemi ortaya çıkardı. 25. yılda bunlar daha çok tartışılacak. Ukrayna savaşı vs. bunların hepsi talidir. İşin esası, bütün bu sorunları ortaya çıkaran kapitalist modernite sistemiyle, insanlığı yok oluşa götüren sistemine karşı Önder Apo'nun demokratik modernite çözümü, adil, insanların eşit yaşayacağı demokratik dünyanın var edilmesi. Bu daha çok tartışılacak. İmralı işkence ve tecrit sistemini parçalama, yıkma, Önder Apo'nun özgürlüğünü sağlama, demokratik modernite her alanda gelişecek. Bu temelde mücadele edenlere başarılar diliyorum.
Bu, önümüzdeki dönemde kuşkusuz İran'da da tartışılacak. Genç Kürt kadın Jîna Emînî İran rejimi tarafından katledilince halklar, kadınlar öncülüğünde 'jin jiyan azadî' diyerek sokaklara indiler. Bu serhildan hali devam ediyor. Burada verilen mesaj nedir, hem İran rejimi hem de devrimci-demokratik güçler için?
Komplo ve komploya karşı mücadele gibi uzun kapsamlı bir konu, çok yönlü değerlendirilmeli. Ancak parça parça birkaç şey söyleyebiliriz şimdilik. Umut ediyoruz, ileride daha çok tartışılır. Herkesi ilgilendiriyor. Bu dünya artık bir köy haline geldi.
İRAN OLAYINA ORYANTALİST YAKLAŞILIYOR
Katledilen Jîna Emînî şahsında tüm kadın özgürlük şehitlerini anıyorum. Önemli bir gerçekliği açığa çıkardı, jin jiyan azadî sloganını gerçek yaptı ve İran'da, dolayısıyla dünyada neye ihtiyaç olduğunu ortaya koydu. Konuya ilişkin yönetimimiz açıklama yaptı. Rojhilat'ın özgürlükçü güçleri yoğun çaba içindeler. Bu da çok önemli. Burada değerlendirilecek birkaç husus şöyle olabilir. Birincisi; bazıları bugünkü rejimi eleştirme, suçlama, kötüleme adı altında 11 Şubat 1979 Devrimi’ni kötüler ve adeta şahlık rejimini över duruma düşüyorlar. Bu yanlış. Biz o devrimi de yaşadık. İran şahlığının ne olduğunu da iyi biliyoruz. Böyle duruma düşmek bir yanılsama, saptırma oluyor. Böyle yaklaşılmamalı. Önder Apo daha sonra dedi ki, saptırıldı. Önemli bir modernite savaşıydı, alternatif modernitenin geliştirileceği alandı; saptırıldı. Daha sonra İslam yönetimine dönüştürüldü, bugünkü yönetim ortaya çıkarıldı. Çeşitli yöneticiler, -biliniyor- kapitalist modernitenin parçası haline getirdiler. Demokratik moderniteye doğum yaptırmak mümkünken tersini yaptılar.
'79 Devrimi farklıydı. Bütün toplumun katıldığı büyük bir ittifak devrimiydi. Demokratik bir birlik vardı. O devrimin öncüsü yine kadınlardı. Doğuyu temsil ediyor İran. Bütün özgürlükçü, demokratik, komünal toplumcu çıkışlar İran zemininde oldu. İran'ın böyle toplumsal bir geleneği var. Bu bakımdan o görüş sahipleri oryantalist bakıyorlar, geri görüyorlar İran'ı, Avrupa gözüyle bakıyorlar.
UMUDUN DOĞUDA, KADINDA OLDUĞU KANITLANDI
Rejim, temellerinden sarsıldı. Çünkü kimse beklemiyordu. Katliam, baskı, zulüm olur ama kimse mücadele edemez sanıyorlardı. Böyle geri görme durumu vardır, yanlıştır. Hegemonik emperyalist bakış açısı yani. Üstünlük bakış açısıdır. Tersine umudun doğuda olduğunu, kadında olduğunu bir kere daha bu olaylar kanıtladı. Gerçekten de önemli bir durum. İnsanlığın hala umutlanması için gerekli şeylerin olduğu görüldü. Kadın direnişi dünyanın dört yanına yayıldı. Toplumlar da, herkes de bundan etkilendi. Hala da herkes anlamaya çalışıyor. Bu bakımdan birbirinden ayırmak lazım.
Bu da bir devrim. İran'da kadın özgürlük devrimi yaşanıyor, kadın öncülüğünde özgürlük devrimi yaşanıyor da diyebiliriz. Bu devrimin '79 Devrimi’yle, şahlığı yıkan devrimle bağı var. Aynısı değil ama kökenlerini iyi görmek lazım. İran, Ortadoğu'da devrimler yaşayan, toplumsal hareketler yaşayan ülkedir. 43 yıl önce de yaşandı nitekim. Birileri ele geçirdi; İslam devleti denildi. Avrupa'ya karşı gibi görünüyorlar ama iç içe geçirdiler. Toplumu bu hale getiren sistemi ortaya çıkardılar. O devrimle şeyi yoktur. Bu duruma bakıp da o devrimi kötülememek, sanki şahlığı övüyormuş gibi görmemek lazım. 20. yüzyılda Ortadoğu'da, Birinci Dünya Savaşı sırasında yaşanan gelişmelerden önemlilerinden biri, İran'da şahlığın yıkılmasıydı. Ortadoğu'yu sarsan en temel gelişme oldu şahlık rejimi. Dış güçlerin ajanlığı konumunda. Aslında Ortadoğu gericiliğinin merkeziydi. Oluşturduğu istihbarat örgütü Savak, hala dillere destandır. MİT, MOSSAD ile kan kusturuyorlardı. En ağır baskı rejimi kurulmuştu, bunu herkes biliyor. Şahlığın yıkılması nefes aldırdı ama sürdürülemedi, saptırıldı. Yeni bir devlet, iktidar sistemi kapitalist moderniteye, devletçi sisteme dönüştürüldü. Sorun buradadır. O devrimde kadınlar çok etkiliydi; kadınları işkencede katletmeyi bırak tutuklamaktan bile korkuyorlardı. Kadına el kaldıramıyorlardı. Geçmişi böyle değerlendirmek gerekiyor.
HALKLARIN, KADINLARIN TALEPLERİ DİKKATE ALINMALI
Diğer yandan İran rejimi her şeyi dış güçlere bağlıyor; Amerikan ajanı vs. diyor. Dış güçler hesap yapıyor olabilir. Herkes herkese karşı mücadele ediyor ama her şeyi dış güce bağlamak en ufak özgürlük talebini dış güç, günah vs. diyerek baskıyla ezmeye kalkmak doğru değildir. İran rejimi yanlış yapıyor. Biraz düzeltmeye çalışıyor ama ne yapması gerekiyordu? Direnişçilerle konuşması gerekiyordu. Ne talep ediyor bu toplum; dinlemesi gerekiyordu. Çözüm araması gerekirken katliama vs. başvurdu. Böyle yapmamalı. Buradan hiçbir yere gidemez. Bugün kendilerine yürüyen kadınlar, 43 yıl önce de şaha karşı kendilerinin yanında yürüyordu. O zaman işçiden, emekçiden, Kürt’ten; şimdi kendilerine karşı bu kadar öfkeye dönen emekçiye, Kürt’e, kadına... Dış güçler mi yaptı? Hayır, kendileri yol açtılar. Onun için daha sağduyulu yaklaşım olmalı. Halkların kadınların talepleri dikkate alınmalı. Aslında topluma bağlı olan, toplumsal hareket içinden gelen yönetimden bu beklenirdi. Ama dikkat edilirse mevcut İran rejimi geleneksel tutumunu, devlet tutumunu gösteriyor. O zaman toplumla bağı kalmamıştır. Bu bakımdan biz devletin yaklaşımlarını kınadık. Aslında doğru tutum beklerdik. Bir özgürlük çığlığı oldu. İran'daki sorunların çatışmayla, savaşla, şiddetle çözülmesinden yana değiliz. Demokratik, siyasi yöntemle, kitle mücadelesiyle çözmek istiyorlar. Doğrudur da. Esas olan budur.
Saqiz'dan başlayan ve kadınların öncülük ettiği talepler de son derece meşru, özgürlükçü talepler. İran toplumu özgürlük istiyor, ayağa kalktılar. İran gerçeğini bu temsil ediyor. Araştıracağız, inceleyeceğiz diye açıklamaları oldu ama o tehlikeli, o tür şeylere girilmemeli. Talepleri meşrudur, eylemleri meşrudur, şiddet kulanmama kaydıyla mücadeleyi sürdürmeliler, Örgütlülüklerini geliştirerek eylemlerini sürekli kılmalılar. İran devleti de eylemcilerle görüşebilmeli. Bu talepler temelinde kendini değiştirmeli, yenilemeli. İrani olmak bunu gerektiriyor. Diğer türlüsü daha tehlikeli duruma götürür.
SUÇLU, HAKSIZ KADIN YOKTUR
Kadın öncülüğü önemli oldu. Dünyada kadın hareketleri belli bir düzey kazanmıştı, Kürdistan'da kadın özgürlük devrimiyle mücadeleci hale geldi. Bunun zihniyetini, teorisini Önder Apo geliştirdi. PAJK bunun öncülüğünü, örgütlülüğünü yarattı. Bu, Ortadoğu'da kadın özgürlük hareketlerinin gelişiminde önemli pay sahibidir, Rojhilat kadınlarının da bundan etkilenmesi çok doğal. Önder Apo'nun düşünceleri, özgürlük için mücadele eden gerillanın cesareti, kadınları da örgütledi, bilinçlendirdi. Özgür yaşamak istiyor, kendi kimliğiyle, eşitçe toplumsal yaşama katılmak istiyor. Bu bakımdan kadın gerçeğini anlamalı. Suçu kadına atmaya çalışıyorlar. Suçlu kadın yoktur, suça zorlanan kadın vardır. Haksız kadın yoktur, hak aramadan uzaklaştırılmış kadın vardır. İktidar sahipleri biraz şaşkınca, tahakkümcü saldırganlıklarını ortaya koyuyorlar. Kadınlar gerçekten de feryat ediyor. Dünyanın her yerinde kadınlar saçlarını kesip atıyor, biraz utanın diye. Bu bir zorlamadır, kimse keyfinden yapmıyor. Biraz utanmayı bilmeli insanlar. Ben istediğim gibi yaparım, istediğim gibi olur, başkası bana tabidir, istediğim kadar egemenlik kurarım; böyle olmaz. Böyle olamayacağını günümüzün insanlığı gösteriyor.
SAÇLARINI ÖZGÜRLÜK BAYRAĞI YAPAN KADINLARI SELAMLIYORUM
Saçlarını özgürlük bayrağı yaparak gösterdi kadınlar. Hepsini selamlıyorum. Dünyayı gerçekten de değiştirecekler. 21. yüzyıl gerçekten de kadın yüzyılı olacak. İran'daki devrim gerçekten de kadın öncülüğündeki özgürlük devrimi olabilir. Kürdistan'da zaten devrim gelişiyor, dünyanın yaşayacağı da budur. Acemilikler olabilir ama daha çok örgütlenme, eğitim, bilinç, güç oluşturma ve doğru mücadeleyle kesinlikle zafer kazanabilirler. İran gerçeği bunu bir kere daha ortaya çıkardı. Dünyadaki herkesi şapkasını önüne koyup düşünmeye sevk etti ama böyle yapmayabilirler, iktidarlarından vazgeçmek istemeyebilirler ancak kadınlar mücadeleyle değiştirebilirler. Mücadeleyi de onların yoluyla değil, kendi yol ve yöntemleri, tarzlarıyla geliştirmeliler. Egemen olanın tarzıyla mücadele ederlerse başaramazlar. Egemen onunla başarılı oluyor. Sen kendi tarzını geliştireceksin. İran'daki gelişmeler heyecan verici. Ortadoğu'da, dünyada etki yarattı. Ortadoğu'da İran'daki hareketsizlik zayıflık yaratıyordu, ortalıkta birçok gereksiz çatışma oluyordu. Şimdi İran'da rayına oturuyor. Mevcut taleplerle aslında neyin nasıl değişmesi gerektiği görülüyor. Bu bakımdan Ortadoğu'daki duruma da büyük katkı sundu. Kadın özgürlükçü çizgi kendi kulvarında yürüyerek, İran'ı da, Ortadoğu'yu da özgürleştirip, Kürt sorununu çözüp, kadın özgürlüğünde yeni bir dünyayı yaratacak. Bu gerçekleşebilir, bir hayal değildir.
İran'daki durum bir sarsıntı geçirdi, hiçbir şey artık eskisi gibi olmaz. Mevcut rejim de eskiye döneceğim diye araştırmamalı. Değişiklikler, yeni gelişmeler olacak. İran'ın katılımı da Ortadoğu'daki mücadeleyi daha güçlü ve sonuç alır kılıyor. Biz umutluyuz, başarılı olacak.
BELİRLEYİCİ OLAN SAVAŞTIR
Bu bilinci ve kimliği ortaya çıkaran bir savaş gerçekliği var Medya Savunma Alanları'nda; Zap’ta, Avaşîn’de, Metîna’da. Savaşta son durum nedir?
Biz Zap, Avaşîn, Metîna merkezli savaşı değerlendirdik. Çok tekrarlamaya gerek yok. Vahşi bir saldırı var. Bütün suç aletleri kullanılarak; kimyasal silahlar, yasaklanmış taktik nükleer bombalar kullanılarak Kürt soykırımı gerçekleştirilmek isteniyor. Özgür Kürtlük imha edilmek isteniyor, buna karşı Kürt kadınlarının ve oğullarının kahramanca direnişi var. İnsanüstü direniş var. Bu direnişi her zaman selamlamak, kahraman şehitleri her zaman anmak lazım. En son kimyasal silahlarla Cehennem Tepesi'nde şehit düşen arkadaşlar idam edildi. Zinar yoldaş komutasındaki şehitleri saygı ve minnetle anıyorum, onların şahsında Zap, Avaşîn, Metîna şehitlerini anıyorum. Merkez Karargah Komutanlığımız da açıkladı, savaş tırmanarak devam ediyor. Taraflar sonuç almak için güçlerini seferber ediyor. PKK ve Kürt halkı da bu temelde direniyor.
Çok yoğunlaşmış bir durum var. Kritik bir süreç. Aslında biz de değerlendirmelerimizde hep söyledik; değişik yerlerde siyasi olaylar oluyor ama bunlar etkileyicidir. Belirleyici olan savaştır. Bu da merkez olarak Zap, Avaşîn, Metîna'da yaşanıyor. Kürdistan ve Türkiye'de ben bilinçle yaşayacağım, siyaset yapacağım diyenler bu gerçeği görmeliler. Bunu görmeden söyleyecekleri söz doğru olmaz, plan doğru olmaz, planları, işleri başarıya gitmez. Zap, Avaşîn, Metîna'da en zirvede bir savaş var, iç içe geçilmiş. Orada her gün suç işleniyor; insanlık ve savaş suçu işleniyor. Belgeleniyor, gösteriliyor ama Kürt’e karşı olduğu için tepki yok. Çünkü herkes suç ortağı durumunda. Yasaklanmış silahlar, suç olan silahlar kullanılıyor. Türk basını harıl harıl tartışıyor; Rusya taktik nükleer bomba mı kullanacak vs. Yıllardır sen kullanıyorsun. Kendisine hak görüyor; ben kullanırım ama öbürü kullanamaz. Bu suç işleme, bu anlamda devam ediyor.
NATO'ya, ABD'ye sorduk; Kürt halkı açıklama istiyor, dedik. Rusya veriyorsa, desinler ki Rusya'dan alıyor. Ama Türkiye NATO üyesi. Silahlar NATO silahı. Kendilerinin haberi var mı, izin veriyorlar mı, görüş açıklamalılar. AKP-MHP’nin suçuna ortak oluyorlar. Her türlü desteği veriyorlar. Bu açığa çıktı. Dünyanın ne olduğu, ilişkilerin nasıl yürüdüğü, devletlerin nasıl çıkar şebekesi olduğu görüldü.
HERKESİN YAPACAĞI BİR ŞEY VARDIR
Komutanlığımız ne dedi? Herkesi ilgilendiriyor. Herkes katılmalı, olduğu yerde mücadele yürütmeli. Soykırımcı sömürgeci düşman sonuç almak için, gerillayı ezebilmek için her türlü saldırıyı yapıyor. Yasaklanmış suç aletini kullanıyor. Dünyanın dört yanından da Türkiye'nin imkanlarını pazarlayarak destek almak istiyor.
Direnişi büyütmek lazım. Herkes sorumluluk almalı, herkes mücadele etmeli, beni ilgilendirmiyor dememeli. Ben yapamam da dememeli, kendinde güç, cesaret göstermeli. Yalnız yapamıyorsa örgütlenerek yapmalı. Kendi gücünü ortaya çıkararak... Gerilla savaş yürütüyor. Botan’da, Zagros alanında da, Amed'de de çatışmalar oldu. Amed şehitlerini de saygı, sevgi, minnetle anıyorum. Gerçekten de kahramanca direndiler, Amed'de düşmana geçit vermemek için, Amed toprağını korumak, özgür nefes alıp yaşamak için insanüstü çaba gösterdiler. Herkes bu gerçekleri görmeli. Bu insanları iyi tanımak gerekiyor.
Evet, savaşın merkezi Medya Savunma Alanları’nda; Xakurkê, Heftanîn, Zap, Avaşîn, Metîna hattında sürüyor ama ama savaş Bakur'da, Türkiye'de, Güney'de her yere yayılıyor. Kısmen yayıldı, kısmen eksik de kaldı. Eksiklikleri gidermek için herkese sorumluluk düşüyor. Çağrı bunun üzerine. Yapamayız dememek lazım, herkesin yapabileceği bir şey vardır. Yeter ki araştırılsın, yapılmak istensin, düşmana düşman, haksızlığa haksızlık denilsin. Bir şeyler yapmak için niyet olsun, karar alınsın. Kesinlikle onun yöntemi, aracı bulunabilir. Bu bakımdan hiç kimse biz yapamayız, gücümüz buna yetmiyor demesin. Bir yapmama şeyi var; yaşananları, gerçekliği tam, doğru görüp anlayamama var. Biraz geri çekilme, bireycilik, ürkeklik var; aşılmalı bunlar. Daha güçlü mücadele edilmeli. Gerilla tüm gücüyle sonuç almak için kahramanca direniyor, onun etrafında kenetlenme olursa kesinlikle başarırız. Başka çare de yok zaten. Karargahımızın çağrısına katılıyorum; herkesi daha sorumlu davranmaya, daha fazla örgütlenip mücadeleye katılmaya, AKP-MHP faşizmini yıkmada rol almaya çağırıyorum.
ÖNDER APO’YU ZÎLANCA SAVUNMA, MÜCADELEYİ ZÎLANCA YÜRÜTME EYLEMİ
HPG Mersin'de de eylem yaptı. Bu kadar baskı, saldırı sırasında Mersin'deki bu eylemin anlamı ve önemi nedir?
Dedik ya, savaş yayılıyor. Mersin eylemini doğru anlamak gerekli. Genel savaş içerisindeki yerini de ama savaş üzerindeki etkisini de iyi değerlendirmek lazım. HPG BİM'in, Karargahımızın açıklamaları var. Önemli, anlamlı açıklamalar. Herkes onlardan ders çıkarmalı. Türkiye yönetimi bilmem kimse kalmadı, denetliyoruz vs. dedi ama bu eylem onlardan çok ötesini içeriyor. İran'da nasıl başkaldırı her şeyi sarstıysa, Mersin eylemi de her şeyi sarstı. MGK toplantı yapmak zorunda kaldı. Şimdi tartışıyorlar. Bir “Zîlan çizgisi” diye çizgi vardır Kürt Özgürlük Mücadelesi'nde. Mücadeleyi Zîlanca yürütme; zafer, başarı çizgisinde yürümedir, Önderlik gerçeğini savunmadır. 6 Mayıs '96'da Önder Apo'ya yöneltilen saldırı karşısında gelişen bir çizgi oldu 30 Haziran '96'da Zîlan mücadelesi. Bu bir çizgi, gelenek başlattı. Mersin mücadelesi bunun son halkası oluyor. Önder Apo'yu Zîlanca savunmayı, özgürlük mücadelesini Zîlanca yürütmeyi ifade ediyor. Mersin'deki eylemi 30 Haziran '96'da Dersim'deki eylemle kıyaslayabilir insan. Uluslararası Komplo saldırılarının başlangıç sırasında Önder Apo'yu savunma çizgisi olarak çıktı. Bu da komplo 25. yılına girerken tecrit, soykırım sistemine karşı Önder Apo'yu savunmanın son halkası, Zîlanca pratikleşmesi olarak ortaya çıktı. Böyle görmemiz lazım. Bu bir çizgidir yani. Özgürlük savaşını en üst noktada, cesareti yüksek noktada, zafer çizgisinde fedakarca yürütme çizgisi. Mersin'deki eylemi böyle görmek lazım. Zîlan tarzının mükemmel pratikleştirilmesidir. Apocu fedai çizginin en üst düzeyde, her bakımdan başarıyla uygulanması olarak görülüyor. Bu temelde anlamak gerekli. Bu eylemi gerçekleştiren Sara ve Rûken yoldaşları saygı, sevgi ve minnetle anıyorum. Gerçekten de Zîlanca ve Zinarca mücadele ederek eyleme kalktılar ve başardılar.
SARA, RÛKEN KOMUTAN, BİZ ONLARIN ASKERLERİYİZ
Büyük bir başarının sahibi oldular, Komplo’nun 25. yılına cevap oluşturdular. Nasıl mücadele edilecek, Kürt halkı gençleri, kadınları nasıl mücadele edecekler; bunu ortaya koydular, çizgisini belirlediler. Herkes Mersin eylemine bakarak özeleştiri yaparak kendini sorgulamalı. Tartışılıyor zaten, hepsini takip edemiyorum ama tartışma doğru yapılmalı. Herkes için sorgulatıcı yanları var; bu bir hesap sorma eylemi çünkü. O halde herkes kendi hesabını vermeli. Önder Apo “Zîlan, komutan; biz onun emir erleriyiz” dedi. Sara, Rûken komutan, biz onların savaşçısıyız. Doğru çizgi, doğru tutum budur. Kürt’ü de, yurtseveri de, kadını da, Türk’ü de, işçisi, emekçisi de buna göre değerlendirecek. Devlet-iktidar sahipleri tabii sorgulayacak. Erdoğan ve şürekası ucuz konuşuyor; sen ne yaptın bu Kürt kadınlarına ki bu kadar eylem yapmak zorunda kalıyorlar, bu mücadeleye yöneltiyorlar? Sen yaptın bunları; herkesle işbirliği yapıyorsun, katlediyorsun, zindana koyuyorsun, önderini, işçisini, emekçisini… Bakur'da, Başûr'da, Rojhilat'ta uygulamadığın zulüm yok. Bu kadınlar ana tanrıça kültürünü temsil ediyorlar. Özgür insanlığın ruhudur, özgür yaşamın en seçkin temsilcileridir onlar. Her şeyi bilerek, anlayarak yapıyorlar ama onları böyle bir şeye kim zorladı? Zorlamış olan hesap vereceği yerde kalkmış konuşuyor. Kürt’ü imha etmek için herkesle ittifak yaptın. Hain kim, terörist kim, kim terör uyguluyor, senden büyük hain mi var!? Ahmak mı Kürtler? Görmüyor mu bunları?
Şimdi Kürt gençleri, kadınları, herkes böyle olacak. 30 yıl Zîlanca savaştı; şimdi herkes Sara ve Rûken çizgisinde savaşacak. Her gün enselerinde Rûken, Sara olabilir; kendileri yaratıyorlar çünkü. Böyle eylemle karşılaşmayı hak ediyorlar. Yani yaptıklarının hesabı sorulmayacak mı sanıyorlar? Defalarca Önder Apo, yönetimimiz uyardı; Kürtler eski Kürtler değil, bilinçlendiler, dünyayı tanıyorlar, mücadeleyi öğrendiler. Aklınızı başınıza alın, yoksa zararını siz görürsünüz dediler. Buna karşı tutum yok ama sadistçe, gözü dönmüş faşist saldırganlık var. Irkçı, şoven milliyetçilik var, kendilerinden başka hiçbir şeyi görmüyorlar. Böyle insanlık mı olur? Sen kimsin, kendinde nasıl bu hakkı gördün? Konuşmak isteyen herkes doğru konuşmalı. Türk egemenleri gerçeği görmeli, neyi nasıl bitiriyorlar… Biraz yeniden değerlendirme yaparak, Mersin eyleminin kendileri için verdiği mesajı doğru anlarlar.
Devrimci demokratik güçler açısından, Kürt halkı, kadınları, gençleri, yurtseverlik çizgisi, devrimci demokratik çizgi açısından da esas çizgi budur. Ölçü bu, doğru çizgi, öncü çizgi bu. Ne olacak? O zaman gücün yetiyorsa sen de öyle ol, gücün yetmiyorsa gücün yettiği kadar ama yapanlara dua et, karşı çıkma, kendi kendine konuşma, ukalalık yapma. Kimsenin ukalalık yapmaya hakkı yoktur, Kürtler ölüm kalım durumunu yaşıyor. Zap savaşı yaşandığında yönetimimiz açıkladı; bu imha, yok etme savaşı dedi. Ancak bu saldırılar kırılarak özgür yaşanabilir. O da, onu kıracak mücadeleyle olur. İşte onun en yiğitçesi Mersin'dekidir. Mersin'deki eylemi yapan, ortaya çıkaran HPG ve YJA Star komutamızı kutluyorum, selamlıyorum, benzer başarılarının devamını diliyorum. Sara ve Rûken yoldaşları da bir kez daha saygı ve minnetle anıyorum. Onlar her zaman bize doğru yolu gösterenlerdir; onların yolunda, çizgisinde yürüyeceğiz ve mutlaka kazanacağız diyorum.