Katiller cezasızlık politikasını biliyor

Amed Barosu Çocuk Hakları Merkezi Başkanı Emin Gün, “Cezasızlık politikasının gayet bilincinde olan bir kolluk ile karşı karşıyayız” diyerek, zırhlı araç cinayetlerinden cezalandırılmış bir devlet elemanının olmadığını söyledi.

7 yaşındaki Miraç Miroğlu’nun da eklenmesiyle 13 yılda 42 kişinin zırhlı araçlarla katledildiğini anımsatan avukat Emin Gün, “Eğer adalet sistemi iyi işlemiş olsaydı bugün bu sayılardan bahsetmiş olmazdık” dedi.

Türk devlet güçleri, son 13 yılda zırhlı araçlarla 41 kişiyi katletti. Son olarak Şırnak’ın İdil ilçesinde 7 yaşındaki Miraç Miroğlu’nun katledilmesiyle sayı 42’ye yükselmiş oldu. Faillerin cezasızlık politikasıyla ödüllendirilmesi bu kez de yaşandı. Miraç’ın faili, ifadesinin ardından serbest bırakıldı. 

Amed Barosu Çocuk Hakları Merkezi Başkanı avukat Emin Gün, zırhlı araçların sebep olduğu ölümleri ve cezasızlık politikasıyla ilgili ANF’ye konuştu.

Zırhlı araçların birer savaş makineleri olduğunu kabul etmek gerektiğini belirten Avukat Gün, yaşam alanlarında bu kadar fazla bulunmalarının başlıca bir sorun olduğunu kaydetti. Gün, bu araçların çocukların günlük yaşamlarında bu denli yoğun olmalarının ruhsal dünyalarını etkilediğini ifade etti.

BU RAHATLIK DEĞİL, KONTROLSÜZLÜKTÜR

Savaş ve çatışmalara bir şekilde şahit olmuş çocukların bu araçları gündelik yaşamlarında bu kadar yoğun görmelerinin makul bir gerekçesinin olmadığını söyleyen Avukat Gün, şöyle devam etti: “Bu kadar kamu görevlisinin, savaş aracının çocuklarının gözleri önünde bulundurmak, onları militarizme yöneltmiş oluyor. Çocuklar artık eskisi gibi bir gelecek tahayyül edemiyor. Hal böyle olunca, çocukların bu savaş materyallerinden etkilenmemesi mümkün değil. İHD’nin raporuna göre, 13 yılda 40’ün üzerinden insan yaşamını yitirmiş. Bu artık rahatlık değil, kontrolsüzlüktür. Olay yeri tutanaklarında yaşananı trafik kazası olarak yansıtıyorlar ama bunun trafik kazası olması mümkün değil. Karayolları Trafik Yönetmeliği’ne göre bu araçların şehir içi maksimum hız sınırı 30 kilometredir. Bu hızla böyle bir ölüme sebebiyet veremezsizsiniz. Bu, güvenlik maksadı altında formülize edilmiş, güvenlik şovudur.”

CEZALANDIRILMIŞ KİMSE YOK

Kamu görevlisinin markete su almaya, bir yerden başka bir yere belirlenen hızın üzerinden bir hızla gitmek zorunluluğunun olamadığını vurgulayan Gün, şunları ifade etti: “Çocukların oyun alanlarına hızla zırhlı araçla girmek, elbette ölüme sebebiyet verecektir. Bu öngörülebilir bir durumdur. Önleyebileceğiniz bir şeye kaza diyemezsiniz. Bunların içerisinde elbette kaza olan da vardır. Ancak çarpma anı ile birlikte durup çarptığı kişi ile ilgilendiği taktirde buna kaza diyebiliriz. Cezasızlık politikasının gayet bilincinde olan bir kolluk ile karşı karşıyayız. Biz daha bu meseleden dolayı cezalandırılmış bir kolluk görevlisi görmedik. Zaten zırhlı araçla korunan bir kolluk görevlisini siz cezasızlık zırhlıyla da korursanız, karşısındaki de savunmasız bir çocuk ise sonucun böyle olması kaçınılmaz olur. Bunu normalleştirmek için de söylemiyorum. Eğer adalet sistemi iyi işlemiş olsaydı bugün bu sayılardan bahsetmiş olmazdık, demek istiyorum.” 

BÖLGENİN HASSASİYETLERİ GÖZARDI EDİLİYOR

Zırhlı araçların çarpması sonucu katledilen kişilerin dosyalarına ve ceza yargılamasına ilişkin de bilgiler veren Avukat Gün, şunları paylaştı: “Söz konusu araçları kullanmak belli bir teknik bilgi ister. O kolluk görevlilerinin bu teknik bilgiden geçip geçmediklerini bile bilmiyoruz. Yine olay ile ilgili tutulan ‘kaza tespit tutanağını’, failin meslekdaşları olan polisler tutuyor. Yani başında beri hatalı olan, tarafsız olmayan bir yargılama sürecinden bahsediyoruz. Bu süreci işleten maalesef cezasızlık politikası ve buraya gelen kolluğun belli bir motivasyon, manipülasyonla gelmesidir. Tamamen savaşa odaklanmış bir şekilde kolluk görevlilerini buraya gönderirseniz sonuç böyle olur. Buraya kolluğun, bölgenin hassasiyetinin bilincinde olması gerekiyor.”

ÖZNENİN KENDİSİNİ SAVUNMADIĞI BİR ALAN

Sivil toplum kuruluşları ve aktivistlerin bu konudaki rollerine de değinen Avukat Emin Gün, şunları ekledi: “Sivil toplumun ve aktivistlerin elbette çalışmalarını daha fazla artırmaları gerekiyor, ancak bu olanları tamamen engelleme gibi bir rollerinin olması çok zor. Zaten çocuk alanı, kadın veya insan hakları alanı ile kıyasladığımızda nispeten daha dar bir alandır. Öznenin kendisini savunmadığı bir alandan bahsediyoruz. Yetişkinin çocuğu savunduğu bir hak alanı olduğu için empatinin daha düşük olduğu bir alandır. Çocuk alanı, aynı zamanda herkesin daha duygusal baktığı bir alan olduğu için bunun da dezavantaj doğurduğunu düşünüyorum. Profesyonellik ile hareket etmek ortadan kalkmış oluyor. Bu da farklı farklı savunuculuk alanlarının oluşmasına neden oluyor.”