KCK: TC’ye ölümcül darbeyi vurmak mümkün hale geldi

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanlığı, Türk devletinin işgal saldırıları karşısında “uluslararası suç ortaklığına” tepki göstererek, Kuzey ve Doğu Suriye halkını “hazırlık yapmaya” çağırdı. KCK, “TC ordusuna ölümcül darbeyi vurmak mümkün hale geldi” dedi.

KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanlığı, Türk devletini tırmanan işgal saldırılarına ilişkin yazılı açıklamada bulundu.

KCK, gerillaya karşı kullanılan yasaklı silahlar, uluslararası güçlerin işgal saldırıları ve yasaklı silahlar karşısındaki sessizliği, Soçi zirvesi ardından “gözle görülür” bir şekilde artan saldırılara ve olası yeni işgallere karşı hazırlıklı olunması gereğine dikkat çekti.

REZAN CAVİD ŞAHSINDA TÜM ŞEHİTLERİ ANIYORUZ

KCK’nin açıklaması şöyle:

“Kuzey ve Doğu Suriye ile Güney Kürdistan-Irak topraklarında faşist Türk devleti geliştirdiği işgal ve soykırım saldırılarında; halkımızın en değerli evlatlarını, gerilla, sivil, savaşçı ve politik önderlerini katletmektedir. Özerk yönetim içişleri komitesinin yaptığı açıklamada anlaşıldığı üzere, devrimin deneyimleri ve ulusal birlik çalışmaları kapsamında Rojava’da bulunan KODAR Eski Eşbaşkanı ve şimdi KODAR Yürütme Konseyi görevini yürüten Rezan Cavid TC’ye ait SİHA ile katledilenler arasındadır. Rezan Cavid şahsında tüm şehitleri saygı, minnet ve hürmet ile anıyoruz. Rojhilat halkı, Rezan Cavid’in ailesi başta olmak üzere tüm şehit aileleri ve halkımıza baş sağlığı diliyoruz.

YASAKLI SİLAHLAR KULLANILIYOR

Türk devletinin Kürt halkına yönelik imha ve soykırım saldırıları bütün alanlarda tüm pervasızlığıyla devam ediyor. Rojava, Şengal ve Maxmur, BM, ABD, Rusya ve AB’nin gözleri önünde günü birlik bir plan dahilinde bombalanırken Zap, Metina ve Avaşin’de gerillaya karşı süren savaşta ise Türk ordusu sistematik bir biçimde savaş suçu işlemektedir. Bu alanlarda gerillaya karşı taktik nükleer silahlar, termobarik bombalar ve kimyasal gazlar kullanılmaktadır.

BU BİR İDDİA DEĞİL, GERÇEKTİR

Bu sadece bir iddia değil, ciddi bir itirafla dile gelen bir gerçektir. 23 Mart 2022 günü, bir TV programına katılan Türk ordusundan emekli pilot Erdoğan Karakuş, Türk ordusunun elinde taktik nükleer silahlar bulunduğunu, bunların günümüzde gerillaya karşı kullanıldığını itiraf etmiştir. Erdoğan Karakuş’un bu bombaların özelliklerine ilişkin verdiği bilgiler ile, gerillaların verdiği bilgiler bire bir örtüşmektedir.

ULUSLARARASI SESSİZLİK SUÇ ORTAKLIĞI DOĞRUDAN İLGİLİ

Gerilla kaynakları ve KCK yönetimi bu konuyu günlerdir gündeme getirmesine rağmen başta BM ve NATO olmak üzere ilgili devletlerin sessizliği, bu yasaklı bomba ve gazların üreticisi ve bu bombaları Türkiye’ye satan ülke konumunda olmaları ile ilgilidir.  Çünkü Türkiye’nin gerillaya karşı kullandığı taktik nükleer bombalar NATO ülkeleri tarafından üretilmekte ve Türkiye’ye satılmaktadır. Bu konudaki ciddi iddialar karşısında uluslararası güçlerin derin sessizliğinin, yaptıkları suç ortaklığı ile doğrudan ilişkisi vardır. Yapılan onlarca başvuru, sunulan onlarca belge ve dokümana rağmen merkezi Hollanda’daki Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü’nün(OPCW) hiçbir girişim başlatmamasının da, TC’nin savaş suçlarının açığa çıkmasından AB’nin duyduğu ciddi kaygı ile ilgilidir.

SOÇİ ZİRVESİ ARDINDAN SALDIRILAR ARTTI

28 Haziran 2022’de Madrid’de yapılan 32. NATO zirvesi, 19 Temmuz 2022 günü Tahran’da yapılan Putin-Erdoğan-İbrahim Reisi görüşmesi, ardından 5 Ağustos 2022’de Soçi’de yapılan Putin-Erdoğan görüşmelerinden sonra Türk ordusunun Rojava’ya yönelik hava ve kara saldırılarında gözle görülür bir artış yaşanırken, Erdoğan ve bakanları Rojava’nın yeniden işgali yönünde açıklamalar yapmaktadır.

Madrid’deki zirvede, Rusya’nın yeni dönemde NATO’nun ortak düşmanı ilan edilerek, siyasi, ekonomik ve askeri olarak kuşatmaya alınması kararlarına imza atan Tayyip Erdoğan, bir ay sonra Tahran toplantısında ABD’nin Kuzey Suriye topraklarından çekilmesi gerektiğini belirten ortak mutabakata da imza atmıştır. Soçi toplantısında Ukrayna’dan tahıl ihracı konusu öne çıkarılırken Putin ve Erdoğan arasında konuşulan esas konunun TC’nin Rojava’yı işgali olduğu hiçbir şüpheye yer vermeyecek kadar açıktır.

ARTIK HİÇBİR KURAL TANIMIYORLAR

Türk devleti Suriye’nin kuzeyinde ve Rojava’da artık hiçbir kural ve kaide tanımaksızın, QSD, YPG, YPJ ve Asayiş Güçlerine hava saldırıları ve suikastler düzenlemekte, sivil insanlara yönelik katliamlar yapmaktadır. Halkı köylerinden göçerterek çeteleri yerleştirmeye çalışmakta dünyanın gözü önünde soykırım suçu işlemektedir. Son saldırılarda, öldürülen ve yaralanan insanları arabalardan çıkarmaya giden sivil insanların da ikinci kez bombalanması saldırıların mahiyetini göstermektedir.

ULUSLARARASI GÜÇLERİN TUTUMU KÜRT HALKININ ÖFKESİNİ ARTTIRIYOR

Bu saldırılar karşısında BM, ABD, Rusya, NATO ve AB ülkelerinin Türkiye ve Erdoğan karşısında “yapacakları hiçbir şeyin olmaması” ve Erdoğan’a meczup bir diktatör muamelesi yaparak saldırıların önünü açmaları Kürt halkının tepkisini ve öfkesini artırmaktadır.

ÜZÜNTÜ VE BAŞSAĞLIĞI MESAJLARININ KIYMETİ YOK

Bir taraftan QSD’yi DAİŞ’e karşı mücadelede kendi ortakları görmek; bu güçlerin fedakarlıkları ve kahramanlıklarını taktir ediyor görünmek, öte yandan TC’nin bu güçlere yönelik saldırıları karşısında “çaresiz, güçsüz ve elinden bir şey gelmeyen ortak” rollerine bürünmek gerçek bir koalisyon ortaklığına da siyasi ahlaka da aykırıdır. Rojava’daki komutan ve savaşçıların katledilmesi karşısında bile, saldırgan katilin kimliğini gizleyerek yapılan üzüntü ve başsağlığı mesajlarının hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur.

GENİŞLEME EMELLERİ NATO’DAN ALINAN DESTEĞE DAYANIYOR

Erdoğan bölgede hegemonyasını genişletme emelleri ve çabalarını NATO’dan aldığı teknik ve silah desteğine dayandırmaktadır. Bu politikanın Kürt halkının katliamı, kazanımlarının ortadan kaldırılması ve soykırımına verilen destek olduğu açıktır. BM, ABD, NATO ve DAİŞ’e karşı mücadele koalisyonunda Kürt halkıyla birlikte yer alan onlarca devlet Türkiye’nin gerçekleştirdiği işgallerle yetinmeyip, Suriye hava ve kara sahasını ihlal etmesi karşısındaki derin sessizlikleri, Kürt halkında büyük öfke yaratmakta ve tahammül sınırlarını artık zorlamaktadır.

SESSİZLİK ERDOĞAN DİKTATÖRLÜĞÜNÜ SALDIRILARINI BESLİYOR

Başta Rojava, Kuzey ve Doğu Suriye’de yaşayan halklar olmak üzere, Kürdistan’ın dört parçasında yaşayan Kürtler olan bitenin farkında ve bilincindedir. Hakikat şudur: DAİŞ’e karşı savaşta koalisyon içinde yer alan Kürt halkına ve savaşçılarına yönelik saldırılar karşısında, Koalisyon güçleri Kürt halkını değil; savaşta DAİŞ’i destekleyen ve hala bu desteğini sürdüren faşist Türk devletinin ve Erdoğan iktidarının saldırılarına göz yummaktadır. Bu sessizlik TC ve Erdoğan diktatörlüğünün Rojava’ya yeni saldırı ve işgalinin zeminini beslemektedir.

TÜRK DEVLETİNE VERDİĞİNİZ DESTEĞİ ÇEKİN

Türkiye’nin sıkça sözünü ettiği “Güvenlik Bölgesi”nin(işgal alanlarının) DAİŞ üst yönetiminin ve eylem timlerinin barındığı, korunduğu ve eğitildiği alan olduğu bir sır değildir. Bağdadi’den sonra onun yerine geçen iki üst düzey DAİŞ yöneticisinin Türkiye’nin denetiminde ve sınırındaki alanlarda öldürülmesi ve yakalanması, bu alanların kimler için ve hangi amaçla “güvenlik alanı” ilan edildiğinin somut ve açık örneğidir.

Başta BM olmak üzere ABD ve Rusya’yı, Türk devletinin Kürt soykırım politikalarına ortak olmamaya, soykırımcı sömürgeci faşist Türk devletine verdikleri desteği kesmeye, sorumluluklarının gereklerini yerine getirmeye çağırıyoruz.

ELLERİNDEKİ TEK İMKAN, SAVAŞ POLİTİKASINI DERİNLEŞTİRMEK

Mevcut gelişmeler ve ihtimaller, Türkiye’nin ve AKP/MHP iktidarının içinde bulunduğu derin krizi ve bunalımı ötelemiyor. Çünkü Kürt halkının özgürlük mücadelesi, Türk devletini derin bir çıkmazın içerisine koymuş, içeride siyasi, sosyal ve ekonomik olarak büyük bir çöküntünün eşiğine gelen Faşist Erdoğan’ın elinde tek ve yegâne “imkan” Kürt halkına düşmanlık ve savaş politikasını derinleştirme kalmıştır.

ÖLÜMCÜL DARBE VURMAK İMKAN DAHİLİNDEDİR

Bütün bu gerçekler ışığında başta Kuzey ve Doğu Suriye- Rojava halkımız, soykırımcı Türk devletinin yeni ve muhtemel saldırıları karşısında kendi özgücü ile ve kendi dinamikleri ile hazırlıklarını yapmalı; faşist Türk ordusu ve onun çetelerine karşı yediden yetmişe topyekün ve büyük bir vatan savunması içine girmelidir. Zap, Metina ve Avaşin’de büyük bir bozgun yaşayan ve girdiği yerde çakılıp kalan TC ordusuna Rojava’da ölümcül darbeyi vurmak imkan dahilinde ve mümkün hale gelmiştir."