Güney Kürdistan’ın Behdinan bölgesinde bulunan ve Türk devletinin yeni saldırıları hazırlıklarını gözleyen Gazeteci Doğan Amed, bölgedeki hareketliliği, Ankara-Hewlêr hattındaki son görüşmeleri, İran’ın son füze saldırılarını ve Başûr halkının içinde bulunduğu toplumsal krize ilişkin sorularımızı yanıtladı.
Son zamanlarda hem PDK hem de Irak yetkililerinin Türkiye’ye gittiklerini ve görüşmeler yaptıklarını görüyoruz. Daha önce benzer görüşmelerin hemen akabinde başta PKK gerillalarına karşı olmak üzere Maxmur, Şengal ve Rojava’ya yönelik saldırılar gerçekleşmişti. Şu anki görüşmelerde de benzer bir tehlike söz konusu mudur?
Son süreçte KDP’nin üst düzey yetkilileri Erdoğan ile ciddi görüşmeler gerçekleştiriyorlar. Bu görüşmelerin amaçlarına bakacak olursak şayet, birincisi; KDP ekonomik olarak tamamen TC devletine bağımlı durumda. Bu bağımlılık Barzani ailesinin kişisel mal varlığı dolayısıyla var. Çünkü Barzanilerin milyon dolarlık mülkleri ve yüz milyonlarca dolarlık petrol ödemesi Türk devletinin elinde. Erdoğan, Barzanilere karşı bu kartı çok iyi oynuyor ve Barzanilerin yasal olmayan bütün anlaşmaları da sorunsuz yürütmelerini istiyor.
İkincisi ise siyasi olarak bağımlılık. Tabiri caizse Barzanilerin siyasi açıdan ömrü Erdoğan iktidarının ömrüne bağlı hale gelmiş durumda. Güney kamuoyunda KDP'ye karşı ciddi bir rahatsızlık mevcut. Zaten Güney’in kendi üretim ağı neredeyse yok denecek kadar az. Böyle olunca halkın ürettiği ürünler piyasada para etmiyor. Bundan dolayı dışa bağımlılık en üst düzeyde ve halk büyük bir hayat pahalılığı içerisinde yaşıyor. Güney’in neredeyse tamamı bu duruma karşı birçok eylem gerçekleştiriyor. KDP yönetimi, Güney halkını bir açıdan Türk devletinin eliyle kontrol altında tutmak istiyor. Çünkü halkın mevcut politikalardan ne derece rahatsızlık duyduğunu kendileri de çok iyi biliyor. Bu minvalde bakıldığında KDP’nin esas düşmanlığı Kürt halkına karşı yaptığı görülecektir.
Son görüşmelere dönersek, Barzaniler bu görüşmelerde özellikle Türk devletinin Irak hükümetine daha fazla nüfuz ederek Şengal Anlaşması’nın uygulanabilmesi ve Şengal’in ikinci bir fermanla yüz yüze kalmasını istiyor. Bu görüşmelerde en temel konu, PKK’ye karşı TC devletinin yürüttüğü kirli savaşta KDP’nin rolünün bundan sonra ne olacağı. Nitekim bazı kaynaklardan alınan bilgilere göre bu görüşmelerde KDP’nin bu yıl aktif bir şekilde gerilla alanlarına karşı harekete geçmesi istenmiş ve karşılıklı olarak mutabık kalındığı seziliyor. Aynı zamanda Irak’taki bazı üst düzey yetkililerle yapılan görüşmelerde de Sünni bloğun Türk devletinin operasyonlarına destek vermesi ve başta Şengal olmak üzere Maxmur ve diğer bazı yerlerde Irak ordusunun eliyle bazı adımların atılması istenmiş.
Erdoğan rejimi Irak’taki genel seçimlerden sonra gelişen siyasi krizden faydalanmak ve operasyonlarına meşru zemin oluşturmak istiyor. Zaten bu görüşmelerden sonra Şengal, Maxmur, Şarbajar, Bradost ve diğer bazı alanlara gerçekleştirdiği yoğun hava saldırıları ve sonrasında hem KDP hem de Irak güçlerinin bir hareketlenme içerisine girmeleri bu anlaşmaları daha da somutlaştırmıştır. Bu görüşmelerden sonra KDP ve Irak ordusu arasında yeni 3 bin kişilik sınır koruma ortak birliği oluşturulması ve var olan güce eklenmesi yönünde anlaşma sağlandı.
KDP’DEN METÎNA VE HEFTANÎN’E ASKERİ YIĞINAK
Behdinan’da son durum nedir? Ankara-Hewlêr hattındaki trafik bu bölgeye nasıl yansıyor?
Şu anda Behdînan’da KDP güçlerinin hareketliliği oldukça artmış durumda. Metîna ve Heftanîn alanlarına yönelik büyük oranda zırhlı araçlardan ve özel askeri güçlerden oluşan büyük konvoylarla takviyeler yapılıyor ve KDP’nin yeni alanları ele geçirmek için bölgede hareketlilik içerisinde olduğu görüyoruz. Yani KDP geçen yıl bil fiil olarak gerillaya karşı savaşa girmişti ve Xelîfan’daki her iki olayın üst üste yaşanmasının sebebi buydu. Anlaşılan bu yıl artık alenen bir saldırı durumunu başlatmışlar. Özellikle son dört-beş aydır KDP’ye bağlı özel güçler birçok bağlantı güzergahına pusu kurdukları ve son olarak Heftanîn bölgesinde aktif harekete geçtiklerini görüyoruz. Şimdiye kadar herhangi bir durum yaşanmamışsa bu gerilla güçlerinin sağduyulu ve soğukkanlılığından kaynaklanıyor, aksi takdirde şimdiye kadar aktif bir çatışma durumu başlamıştı.
Gerilla güçleri açısından durum gayet nettir, sahada tüm teknolojik imkanlarına rağmen felç olmuş bir Türk ordusu var ve tek yapılması gereken ölümcül darbeyi indirmektir. Böyle bir durumda gerilla, KDP’nin Türk devletine nefes aldıracak bu çabasını görüyor ve son kerteye kadar aktif bir çatışmaya girmemek için olağan üstü bir çaba sarf ediyor. Sahada var olan durum özetle bu şekildedir, ancak bu yaz birçok yeni duruma tanıklık edeceğiz; bunun altını çizmekte fayda var.
PARASTIN, MİT’İN PARÇASI GİBİ HAREKET EDİYOR
Diğer bir konu da KDP’nin eli ile MİT hareketleri ve bölgede yapılan operasyonlar. Bu konuda sizin elinizde bir bilgi var mı? PDK, istihbarat kurumu Parastin yoluyla halka nasıl bir baskı yapıyor ve ajanlaştırıyor?
MİT’in bölgede ne derecede aktif bir şekilde bulunduğu zaten biliniyor. Bu son süreçte de MİT faaliyetlerini arttırmış durumda. Aşiretler bünyesinde MİT ve Parastin’ın faaliyetleri devam ediyor. MİT bölgede tamamen kendi denetiminde bir ajan ağı oluşturmak ve gerillaya bu ağ eliyle özel operasyonlar şeklinde darbe vurmak istiyor.
Parastin burada MİT’in bir parçası gibi hareket ediyor. Baskı ve korkutma yoluyla bir kısım kişileri kendi denetimine alıyor. Temelde ise halkın ajanlığı ve işbirlikçiliği kabul etmesi halinde bütün ekonomik ve siyasi durumun çözüleceği vaadiyle insanlar bu ajan ağına entegre edilmek isteniyor.
Zaten son yıllarda MİT teşkilatının KDP’nin büyük çabalarıyla özellikle PKK hareketinin üst düzey yönetim kadrosuna yönelik operasyonlar gerçekleştirmek istediği ve bu yönlü girişimlerinin de olduğu biliniyor. Nitekim bu girişimler sonucu yakalanan bazı ajan unsurların MİT-Parastin ortaklığıyla nasıl örgütlendirildikleri, bu unsurlarla MİT arasında nasıl bir ilişki ağının olduğu ve ajanlık karşılığında nelerin vaat edildiğine dair itiraflar kamuoyuyla paylaşılmıştı. Yani işgalci Türk devleti, Kuzey Kürdistan’da yıllardır yaptığı ajanlaştırma faaliyetlerini son birkaç yıldır Güney Kürdistan’da KDP ve ona bağlı oluşumlar eliyle üst düzeyde yürütüyor. Bu temelde ondan fazla MİT merkezi Güney Kürdistan’da faaliyet gösteriyor. Kısacası KDP ve birtakım kurumları MİT’in birer şubesi gibi çalışıyorlar.
HEWLÊR KONSOLOSU SÖMÜRGE VALİSİ GİBİ
Türk devleti, Güney Kürdistan’ı (Başûr) kendi bölgesi gibi gördüğü ve böyle yaklaştığı zaten iyi biliniyor. Peki bu ilişkiler ve görüşmeler Başûr’un statüsünü tehlikeye sokmuyor mu?
Türk devletinin Güney Kürdistan’a yaklaşımı ve buna yönelik yıllardır yürüttüğü strateji çok da gizli saklı değil. 90’lı yıllarda Barzanilerle yapılan anlaşmalar var. Güney’in bir yönetim olarak kalması karşılığında Barzaniler de Güney Kürdistan topraklarını bütün imkanlarıyla Türk devletinin rahatça savaş yürütebileceği bir yer haline getirecekti. Nitekim 1992 yılından 1996 yılına kadar işgalci Türk ordusuyla KDP’nin birlikte gerillaya karşı yürüttükleri kirli savaş hala hafızalardadır. Türk devleti bunun karşılığında KDP’nin iktidarını diğer kesimlere karşı savundu ve işbirliğini giderek arttırdı.
Bundan dolayı Türk devleti, Güney Kürdistan topraklarını bir sömürge alanı olarak görüyor. Aynı zamanda herhangi yasal ve meşru bir çerçevesi veya dayanağı olmadan bütün kurumlarıyla Güney’in kendi sınırlarının bir parçasıymış gibi kullanıyor. Tabii ki halkın bundan rahatsızlığı hat safhada ama KDP bu konuda halka oldukça baskı oluşturuyor. Bunun yanında diğer siyasi oluşumların parçalı durumu da Barzanilerin işine geliyor. Bütün bu hususları topladığımızda KDP’nin Güney Kürdistan topraklarını Türk devletinin bir parçası gibi idare ettiğini görüyoruz. KDP bu durumu, PKK hareketinin işgalci Türk devletine karşı verdiği ulusal kurtuluş mücadelesini boşa düşürebilmek için kullanıyor. Kürt halkını bir aşiret devleti gibi yani bir aile devleti gibi yönetmek istiyor. Dediğiniz doğru ve bu durum Güney Kürdistan’ın resmi statüsünü de oldukça tehlikeye sokuyor. KDP’nin Irak yasaları dışında Türk devletiyle yaptığı 50 yıllık petrol anlaşmaları, Güney’i Türk ordusuna peşkeş çekmesi, federe devlet yasalarını uygulamaması gibi konular statüyü tehlikeye sokuyor. Zaten Türk devletinin Hewlêr başkonsolosu bir sömürge valisi gibi çalışıyor, bizzat Erdoğan’dan gelen talimatları uyguluyor ve uygulatıyor.
İRAN’IN SALDIRISI KDP’YE DE MESAJDI
En son İran balistik füzelerle Hewlêr’e saldırı düzenledi, bu saldırıların perde arkasında sizce ne vardı? Türkiye ile yapılan görüşmelerin bu saldırılarda nasıl bir rol oynadı?
Bildiğiniz gibi İran, Hewlêr’e yapılan balistik füze saldırısını üstlendi ve bu saldırının İsrail üslerini imha etmek için yapıldığını bildirdi. Şimdi İsrail’in ve Mossad’ın Güney’de ne işi var diye sorabiliriz. KDP’nin İsrail ile ilişkilenmesi yeni bir durum değil. Yıllardır Barzanilerle İsrail devleti arasında ilişkiler mevcut. İsrail bu ilişkileri ekonomik kanallar üzerinde geliştirse de özellikle gayri resmi olarak Irak içerisinde güç dengelerini yakından takip etmek ve gerektiğinde kendisine karşı bir hareketlenme sırasında müdahale edebilmeyi amaçlıyordu.
Nitekim 2017 yılında KDP’nin yapmış olduğu bağımsızlık referandumunda rol oynayan devletlerden birisi de İsrail devletiydi. Referandum öncesinde kendilerinin bu referandumu desteklediklerini söylüyorlardı ve alttan alta KDP’yi teşvik ediyorlardı. Bunun nedeni ise zaten var olan ilişkileri daha üst boyuta çıkararak bölgede KDP üzerinden daha fazla kontrol mekanizması kurmaktı. Özelikle İran’ın bu durumdan rahatsızlığı hat safhadaydı ve zaten referandumdan sonra KDP yönetimine karşı büyük baskılar uyguladı. Referandum, büyük yaptırımlarla karşılaşınca İsrail verdiği desteği inkar etti. İşte bu yüzden İran’ın Hewlêr’de İsrail üslerine yaptığı saldırıları aslında KDP yönetimine verilmiş sert bir mesaj olarak okumak mümkün. Bu durumu aynı zamanda son süreçlerde KDP’nin bölgede İran’ın dışında tamamen Türk devletiyle hareket etmesi ve genel olarak Irak’ta yaşanan siyasi krizden karlı çıkmak isteyen İran’ın bölgede herkese rağmen atını rahatça koşturabileceğini söylemesinin eyleme dökülmüş hali olarak da görebiliriz.
GÜNEY HALKININ SİSTEME KARŞI TEPKİSİ BÜYÜK
İşgalci saldırıların yanı sıra toplumsal da krizler var; Behdînan ve Başûr halkının son durumu hakkında bize neler aktarabilirsiniz?
Tabii bütün bu gelişmeler en fazla Güney Kürdistan halkının bugününü ve geleceğini tehlikeye atıyor. Yıllardır Kürt halkının onuru ve ulusal kurtuluşu için mücadele veren ve on binlerce şehit vermiş olan PKK hareketinin yanında yer alacağına düşmanın yanında duran bir KDP çizgisi halkın kaderini de belirsizliğe sokuyor. KDP, Türk işgalinin halk tarafından tepki ile karşılaşmaması ve meşru görülmesi için muazzam bir propaganda yürütüyor. Üretim mekanizmaları üzerinden halka pay edilmesi gereken petrol gelirlerini Barzani ailesi ve yakın çevresi kendi aralarında pay ediyorlar. Halka düşen pay ise ekonomik kriz, hayat pahalılığı ve yoksulluk oluyor. Tabii ki yakından da görüyoruz ki halkın bu düzene karşı tepkileri çok büyük ve her gün serhildana kalkıyor.
Şimdi burada şu husus çok önemlidir. Halkın bu durumu yaşamasının baş sorumlusu KDP yönetimi, hem bu durumu Türk işgaline karşı serhildanların gerçekleşmemesi için bir fırsat olarak görüyor hem de hukuksuz bir şekilde kendi iktidarına karşı ses çıkaran herkesi tutuklayarak zulüm ve işkenceye tabi tutuyor. Yani ne kimse kendisine karşıt ne de sahibi olan Türk devletine karşıt olsun istiyor. Yüz binlerce şehidin kanlarıyla sulanmış Güney Kürdistan topraklarını işgalcilerin ayakları altında ezilmeye mahkum etmek, KDP’nin ne kadar Kürt halkının karşısında yer aldığının somut göstergesidir.
Dünyanın içinden geçtiği son savaşlar ve kritik süreçler karşısında Kürt halkının her zamandan daha çok ulusal birliğe ihtiyacı var; son olarak bu konuda KDP’nin yaklaşımını nasıl ele alıyorsunuz?
Tarihi bir süreçten geçiyoruz. Tüm dünya büyük ve geri dönüşümü olmayacak olan bir savaşın arifesinde. Dengeler yeniden oluşturuluyor. Kürt halkı böylesi bir süreçte birlik oluşturabilip kendi kaderini kendisi tayin edebilirse şayet önümüzdeki yüzyılın Kürtlerin yüzyılı olacağı kuşku götürmez bir gerçekliktir. Ama KDP başta olmak üzere diğer kesimler Gerillanın mücadelesinin bir parçası olmak yerine ulusal birliğin oluşmaması ve direnenlerin tasfiyesi için çaba sahibi olurlarsa kendilerinin yok olup gidecekleri gibi Kürt halkının bir yüzyıl daha kaybetmesine neden olacaklardır. Bundan dolayı Kürt halkı için en önemli olan ulusal mücadele birliğidir. PKK hareketinin ulusal birlikten yana olması KDP tarafından sanki sadece PKK’nin birliğe ihtiyacı varmış gibi lanse edilmeye çalışılıyor. Ulusal birlikten ve ulusal mücadeleden yana olmak her Kürt ferdinin sorumluluğudur. Bu temelde hepimizin üzerimize düşen sorumluluğun bilincinde olması ve bunun gereklerini yerine getirmesi elzemdir. Unutmamak gerekir ki direnenler mutlaka kazanacaktır.