Kerkük saldırısını on yıllık politikalar yaratmıştır

KDP politikaları ve ilişkileriyle Kürtleri güçsüz bırakmıştır. Bu politikalarla Kürtler güçsüz kalınca Kürt düşmanları da fırsat bulduğunda saldırmışlardır.

Şimdi Başûrê Kurdîstan'da neden bu duruma düşüldüğü tartışılmaktadır. Her siyasi güç diğerini suçlamaktadır. Şimdiye kadarki yüzeysel ve sığ yaklaşımlar bugün de sürdürülmektedir. Kerkük ve çevresinde ne oldu, Maxmur ve çevresinde ne oldu konusu tartışılarak bu duruma yol açan esas etkenler gözden kaçırılmaktadır. Başûrê Kurdîstan'da yaşananlar 16 Ekim’de Tuzxurmatu’da başlayan saldırılarla izah edilemez. Tuzxurmatu ve Kerkük saldırıları bir sonuçtur. Esas tartışılması gereken, bundan önce yıllarca yürütülen politikalardır. Kuşkusuz 25 Eylül’de hesapsız, hazırlıksız ve dar ufuklu düşünülerek yapılan referandumun bu sonuçların ortaya çıkmasında payı büyüktür. Ancak yaşananları sadece referandumla izah etmek çok yetersiz kalır, bugün yaşananları tümüyle açıklığa kavuşturmaz. 

Başûrê Kurdîstan'da son 10-15 yıllık politikaların çok ciddi biçimde sorgulanması gerekir. Başûrê Kurdîstan'daki trajik sonucu yaratan buradaki siyasi zihniyetler ve bunların izlediği politikalardır. Bunun başında da Başûrê Kurdîstan'daki hükümetin ve yönetimin esas gövdesini oluşturan KDP gelmektedir. KDP ısrarla yanlış politikalar izlediği gibi, bu yanlış politikalarını YNK ve tüm siyasi partilere de dayatmıştır. Dolayısıyla bu sonuçtan KDP’nin yanlış politikalarına alet olan, bu politikanın yedek lastiği ve destekçisi olan YNK de sorumludur. KDP izlediği politikalarla Kürtleri güçlendiren değil, zayıf bırakan bir rol oynamıştır. Hatta Kürt düşmanlarını güçlendiren politika izlemiştir. 

Şu anda Ortadoğu'da Kürt düşmanlığında öncü, her yere giderim, ezerim, bombalarım diyen AKP iktidarını ayakta tutan ve bugünlere getiren KDP’nin politikalarıdır. Eğer KDP AKP'ye tam destek vermeseydi, AKP ya Kürt sorununu çözmek zorunda kalırdı ya da iktidardan düşerdi. AKP KDP’nin desteğiyle Kürt sorununu çözmekten kendisini sıyırmıştır. KDP’nin desteğiyle rahatlamış, Kürt halkının özgürlük mücadelesi karşısında ayakta kalmıştır. KDP desteğiyle Kürtlerin bir kısmını aldatma imkanı bulmuş ve Kürt halkının AKP'ye karşı mücadelesinde AKP'yi bu mücadeleden koruyan paratoner rolünü oynamıştır. Eğer bugün AKP iktidarı Bakurê Kurdîstan'da soykırım politikası yürütüyorsa bunda en büyük sorumluluk KDP'ye aittir. AKP iktidarına bu gücü ve fırsatı KDP’nin politikaları vermiştir. 

Kürt halkı Sur, Cizre, Şırnak, Nusaybin, Gever, Hezex, Kerboran, Silvan ve diğer şehirler ve kasabalarda AKP saldırılarına karşı direndiğinde KDP bu direnişçilerin yanında değil, AKP iktidarının yanında yer almıştır. Bu direnişler AKP iktidarı gibi değerlendirilmiştir. Tüm seçimlerde Kürtleri temsil eden partiler yerine AKP desteklenmiştir. HDP ve demokrasi güçlerinin yerine AKP'nin desteklenmesi, KDP’nin ne düzeyde yanlış politika yürüttüğünün açık kanıtıdır. AKP o dönemlerde Kürtleri en iyi ben kontrol altında tutarım diyerek iktidarda kalıyordu. Şimdi koşullar değişince Kürtleri en iyi ben ezerim diyerek ayakta kalmaya çalışmaktadır. Bu politika sonunda Başûrê Kurdîstan'ı da vurmuştur. 

KDP sadece Bakurê Kurdîstan'da Kürt düşmanlarını güçlendiren politika yürütmemiştir, aynı zamanda Rojava’da Türkiye'nin isteği doğrultusunda politika izlemiştir. KDP'ye bağlı ENKS denen grupların Türkiye'yi esas vatan ve üs alanı olarak görmeleri ve Rojava Devrimi’ne düşmanlık yapmaları da KDP’nin politikalarının sonucudur. KDP, Rojava halkı ve devrimcileriyle ilişki içinde Kürtleri güçlendirme, Kürtlerin desteğini alma yerine, Türkiye'yi tercih etmiş ve Rojava Devrimi düşmanlığı yapmıştır. Bu da Kürtleri güçlendiren değil, zayıflatan bir politika olmuştur. 

KDP’nin Şengal politikası da Kürtleri güçlendiren değil, zayıflatan yönde olmuştur. Şengal’de Êzîdî Kürtlerin güç olması engellenmiş, Êzîdîlerle karşı karşıya gelmiş, hatta Roj peşmergeleri denen çeteleri Şengal’de YBŞ ve gerillalar üzerine sürmüştür. Bu politikaların sonucu Türk uçakları Şengal’i bombalamıştır. KDP politikalarıyla Heşdi Şabi’nin Şengal çevresine gelmesinin zeminini hazırlamıştır. 

KDP Türkiye ile bu politikalarını PKK karşıtlığı üzerinden yürütmüştür. Türkiye'yi kullanarak PKK'yi zayıflatmayı kendisinin güçlenmesi olarak görmüştür. Böylece hem Türkiye'yi rahatlatmış, hem de Kürt halkının özgürlük mücadelesinin gelişimi önünde engel olmuştur. KDP’nin PKK karşıtlığı ve bu konuda Türk devletiyle ilişkileri Kürtlerin güçlenmesini engelleyen en olumsuz politika olmuştur. 

KDP’nin Bakur ve Rojava Kürtleri ile ilişkileri Kürtleri güçlendiren değil, zayıflatan rol oynadığı gibi, Başûrê Kurdîstan'daki politikaları da Kürtleri zayıf düşürmüştür. KDP Kürt siyasi gruplarıyla ulusal demokratik bir ilişki kurma yerine hegemonya peşinde koşmuştur. Her siyasi gücün kendi politikasına boyun eğmesini dayatmıştır. Bu da Başûrê Kurdîstan'daki siyasi güçleri ortaklaştırma ve güçlendirme yerine zayıflatmıştır. Hatta KDP Türkiye ilişkilerini Başûrê Kurdîstan'daki siyasi güçleri baskı altına almak için de kullanmıştır. Bu da Kürt siyasi güçlerini parçalı ve zayıf kılmıştır. 

KDP demokratik bir yaklaşımla halkı, siyasi partileri ve meclisi güçlü kılma yerine, halkı zayıflatan ve siyasetten soğutan bir rol oynamıştır. Bu politika halkın örgütlü ve güçlü hale gelmesini engellemiştir. Hatta halkın siyasete soğuk yaklaşmasını, yani siyasi konularda duyarsız kalmasını sağlamıştır. Eğer Irak ordusu ve Heşdi Şabi saldırdığında halk gereken duyarlılığı göstermemişse bunun nedeni, halkı siyasal olarak duyarsız kılan politikalardır. Meclisi ve meclis başkanını saf dışı eden halkı hiç dinlemez ve dikkate almaz. Böyle politikaların olduğu yerde halk örgütsüz ve güçsüzdür.

KDP politikaları ve ilişkileriyle Kürtleri güçsüz bırakmıştır. Bu politikalarla Kürtler güçsüz kalınca Kürt düşmanları da fırsat bulduğunda saldırmışlardır. Eğer son yıllarda izlenen yanlış politikalar olmasaydı Kürtler güçlenirdi; bırakalım Irak, hiçbir devlet Kürtlere saldırma cesareti gösteremezdi. Kürtler güçsüz bırakılınca, Kürtlerin birliği engellenince Kürtlerle değil de Kürt düşmanı devletler ve siyasi güçlerle ilişki içinde olununca Kerkük ve Maxmur çevresindeki saldırılar ortaya çıkmıştır. Bu açıdan 16 Ekim saldırılarını bir sonuç olarak görmek gerekir. Esas etken ve sorumlular yıllardır izlenen yanlış politika ve uygulayıcılarıdır. Bu politikalar eleştirilmeden, özeleştiri verilmeden, düzeltmeye gitmeden Irak ve Heşdi Şabi saldırısı şöyle oldu, böyle oldu demek izlenen yanlış politikaları örtmek olur. Öyle ki, yanlış politikalar görüleceğine şu bu devlet bize sahiplenmedi demek gerçekten de utanç verici bir durumdur. İğneyi kendine çuvaldızı başkasına batır diye bir deyim vardır. KDP’nin özeleştiri vermeden hiç kimseyi eleştirmeye hakkı yoktur. Çünkü Başur’u bu duruma getiren, KDP’nin yıllardır izlediği yanlış politikalardır. 

Kaynak: YENİ ÖZGÜR POLİTİKA