Stêrk TV'de yayınlanan özel programa konuşan Halk Savunma Merkezi (HSM) Karargah komutanlarından Amed Malazgirt, Türk devletinin devam eden işgal saldırılarına ve HPG-YJA Star gerillalarının sergilediği direnişe ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Türk devletinin 6 yıldır aralıksız bir şekilde Medya Savunma Alanları’na saldırdığını hatırlatarak konuşmasına başlayan Amed Malazgirt'in değerlendirmeleri şöyle:
"Türk devletinin hedefi, Başûr'u da tamamen işgal etmek ve Misak-ı Milli hattı ile meşruiyet oluşturmak. Bunu daha önce de birçok kez dile getirdik. O zaman bazıları inanmamıştı; Türk devleti sadece PKK ile savaşıyor, Kürdistan kazanımları için bir tehlike oluşturmuyor, diyorlardı. Bu yüzden Kürdistani bir tavır alınmadı. Türk devleti ile savaşımızda bazıları tavır almak yerine sessiz kalmayı tercih etti. Bazıları ise sadece sessiz kalmakla yetinmedi, Türk devleti ile işbirliği de yaptı. Türk devleti bu durumu görünce hareketimize karşı saldırılarını daha arttırdı.
PKK SAVAŞ KANUNLARI ÇERÇEVESİNDE DİRENİYOR
Arkadaşlarımız Türk devletine karşı büyük bir direniş sergileyince toplumda da bir umut oluştu. Türk devleti savaşı büyütüp topluma da saldırmasına rağmen gerillanın direnişi büyük bir umut yarattı. Türk devleti de bu düzeyde mücadele eden bir PKK'yi yenemeyeceğini gördü. Savaştaki zayıflıklarını da propaganda ile kapatmak istedi. Kamuoyuna PKK'ye çok büyük darbe vurduklarını söyleyip duruyorlar. Gündemi bu şekilde değiştiriyorlar. Kimse de geçmişte ne söyledi, bugün ne söylüyor üzerinden bir hesap sormuyor. Hükümet yetkililerinin 4-5 sene önce söylediklerine göre şu an böyle bir savaşın olmaması lazım. Sürekli PKK'yi bitirdik diyorlardı.
2017 yılında Süleyman Soylu, bir daha kimse PKK'nin adını duymayacak, demişti. Kendilerine güveniyorlardı. O zamandan beri PKK'den en fazla bahseden de onlar. Son teknolojik silahlarla her gün saldırıyorlar, PKK'yi yok ettik diyorlar ama gittiği her yerde PKK'den bahsediyorlar. PKK'ye saldırı konusunda gittiği her ülkeden yardım istiyor, o ülkelere taviz veriyor. Kimse de, 'PKK'yi yok ettiysen neden gittiğin bütün ülkelere Türkiye'nin kazanımlarını peşkeş çekiyorsun, Kürtlere karşı kullanıyorsun' diye sormuyor. Her zorlandığında da Türk-Kürt kardeştir söylemlerini kullanıyor. Türk devleti her gün Kürtleri şehit ediyor. Türk ordusu her ne kadar ahlaksız bir savaş yürütse de, kimyasal silah kullansa da PKK savaş kanunları çerçevesinde direniyor.
TÜRK DEVLETİ ŞU AN ÇETELERDEN, MAFYALARDAN OLUŞUYOR
Türk devleti, tarihte halkları soykırıma uğrattı, çocuklar dahil insanlara işkence etti. Bütün bunlara rağmen Türk devlet yetkilileri sanki insan hakları savunucularıymış gibi açıklamalar yapıyor, demokrasi konusunda kendilerini dünyaya öncülük ediyormuş gibi gösteriyorlar. Kendilerini akıllı, insanları aptal sanıyorlar. Söyledikleri şeylere insanların inandığını zannediyorlar. 3-4 sene önce Erdoğan, 'Ey Avrupa Birliği, ey NATO' diye tehditlerde bulunuyordu. Ama hangi devleti tehdit etmişse, Kürt meselesinde taviz almak için bütün imkanlarını seferber ediyor.
Türk devleti şu an çetelerden, mafyalardan oluşuyor. Kanun yok, hukuk yok. Kendilerine göre kanun çıkarıyorlar. Böyle bir devletin ömrünün uzun olması mümkün değil. Sözde İsrail'e karşı tavır almışlardı, şimdi anlaşmalar yapıyorlar. Suudi Arabistan için demediklerini bırakmadılar ama şimdi ayaklarına gidip anlaşma yapıyorlar. Türk devletinin bu ilkesiz tutumu şu an yürütülen savaşla bağlantılıdır. Eğer Erdoğan bu savaşta bu kadar zorlanmasaydı böyle kaypak bir duruşla herkese taviz verir miydi? Yani Türk devleti ve AKP hükümeti Kürtlere zarar vermek, kazanımlarını yok etmek ve yeraltı yerüstü zenginliklerini talan etmek için elinden gelen her şeyi yapıyor.
Böyle faşist bir zihniyetle mücadele ediyoruz. Türk devleti son dönemde farklı ülkelerde ortaya çıkan siyasi krizlerden faydalanarak Kürtlere her alanda saldırıyor. Savaşla alakası olmayan, sadece fikirlerini söyleyen siyasetçileri gözaltına alıyor, tutukluyor. İnsan haklarını savunduğunu iddia eden tüm ülkeler ve uluslararası kuruluşlar ise söz konusu Kürtler olduğunda sağır ve dilsiz oluyorlar. Bu konuda meydanı boş bulan Türk devleti Kürtlere karşı yaptığı zulmü kendisi için bir başarı olarak görüyor.
TÜNELLERE GİREN KORUCULARA 6 AY İZİN VE PARA VAADİ
24 Nisan'da başlayan işgal saldırıları 4 ayı geride bıraktı. Türk devletinin hesabı şuydu; her türlü tekniği kullanırım, uluslararası devletler destek verir, işbirlikçiler yardım eder, çeteleri etrafımda toplarım ve en kısa sürede sonuç alırım diyordu. PKK militanlarını, Rêber Apo'nun fedailerini hesaba katmadılar. Gerillanın büyük direnişi ile karşılaştılar. Doğrudur düşman bazı bölgelerde araziye girmiş. Bazı tepelerde bizim arkadaşlarımız da var, düşman da var. Mesela Werxelê'de düşman da var, arkadaşlar da var. Gece gündüz çatışmalar devam ediyor.
Tünel savaşları karşısında başarıya ulaşamayan düşman, kepçe ve dozerlerle savaş tünellerini kapatmak istiyor ama yapamıyor. Burada kimyasal silah kullanıyorlar, yetmiyor gaz kullanıyorlar, yetmiyor lastik yakıp tünellerin önüne atıyorlar, yetmiyor askerlerini tünele sokmaya çalıştılar. Birçok askeri öldürüldü, bu kez korucuları getirdiler. Bazı korucular da öldürülünce artık onları da getiremediler. Aldığımız duyumlara göre; koruculara, tünellere girenlere 6 ay boyunca izin verilecek ve maaşı yatacak, denilmiş.
Demek ki Türk devletinin askerleri ve özel kuvvetleri korkudan savaşamıyor. Onların canı tatlı, tünellere giremiyorlar ama paraya muhtaç olan bu korucuları, çeteleri tünellere yolluyorlar. Zaten korucular Kürt oldukları için öldürülseler de kendileri için bir kayıp saymıyorlar. O kadar alçak bir devlet ki, köpeğe bile kamera takıyor, tünellere yolluyor. Eğer köpek arkadaşlara denk gelirse o kamera görüntüsü ile harekete geçiyorlar. Türk devleti böyle aciz bir duruma düşmüş. Bu zihniyette olan bir devletle savaşıyoruz.
PKK'NİN OBÜSLERİ Mİ VAR?
Heftanîn'de insanlar piknik yapmaya gelmişti, herkesin gözü önünde obüslerle saldırdılar. Arap halkından insanlar şehit düştü. O kadar ahlaksız bir devlet ki ilk başta açıklama yapmaya bile ihtiyaç duymadı. Daha sonra ise PKK yaptı, dedi. Kanıt olmasına rağmen bu açıklamayı yaptı. PKK'nin obüsleri mi var? 1993 yılında arkadaşlar Dersim'de eylem yapmıştı, askerler öldürülmüştü. Dönemin başbakanı Tansu Çiller'e 'PKK eylem yaptıktan sonra nasıl geri çekildi' diye sordular. O da 'helikopterle saldırıp tekrar helikopterler gittiler' demişti. Bir gazeteci de çıkıp PKK'nin helikopteri mi var, diye sormadı. Şu an Erdoğan da aynı şeyleri yapıyor. Ayrıca saldırı olan yer ile arkadaşların hiçbir ilgisi yok.
PKK hareketi olarak bizden dolayı bir şey olduğunda soruşturmasını yapar, hatamızın izahını yaparız. Düşman bilinçli bir şekilde o saldırıda bulundu. Erdoğan ve Hulusi Akar'ın açıklamalarına baktığımızda bu somuttur. Türkiye tarihinde sivil öldürmek yok, diyorlar. Türk devletinin, tarihinde sivillere nasıl zulüm yaptığını herkes biliyor. Türk devleti Mervanos ve Küçük Cîlo bölgesinde köyüne gelen iki kardeşi katletti, daha sonra 'terörist öldürdük' dediler. O kişilerin gerilla olmadığı ortaya çıkmasına rağmen bu açıklamayı tekrarladılar. Şeladizê'de halk ayaklandığında Erdoğan yine, 'Orada bazı olaylar yaşanıyor, teröristler araçlarımıza zarar verdi ama biz onları etkisiz hale getirdik' diyerek tehditlerde bulundu.
Yani Erdoğan'a göre tüm Kürtler 'terörist'. Ama en büyük terörist, Türk devletidir. Dünyaya onlardan daha fazla zarar veren var mı? Kim Türk devletine karşı geliyorsa hepsine 'terörist' diyor. Türk devleti Heftanîn'deki sivilleri katlederek, Irak hükümetine, Başûr hükümetine, İran'a ve etrafındaki herkese mesaj verdi. Açık bir şekilde Musul-Kerkük'ten Halep'e ve Bakur'a kadar olan bölgeleri Misak-ı Milli olarak görüyor. Bu doğrultuda herkese zarar vermeyi de kendine hak görüyor. Kendilerine boyun eğenleri dost kabul ediyor, karşı çıkanları ise 'terörist' ilan edip hedef yapıyor.
BİR GÜN NATO'NUN DA BAŞINA BELA OLACAK
Türk devleti NATO'nun şımarık çocuğudur. Ama bir gün gelecek NATO'nun başına da bela olacaklar. NATO üyesi ama NATO'nun kanunlarına göre değil, NATO onun kanunlarına göre hareket etsin istiyor. NATO'ya üye bazı devletler, Türkiye'nin terör konusundaki hassasiyetlerini anlıyoruz, diyor. Ne anlıyorsunuz? En büyük terörü Türk devleti yapıyor. Bazen NATO'dan taviz koparmak için Rusya'ya yaklaşıyor, bazen Rusya'dan taviz koparmak için NATO'yu öne sürüyor. Kendisini sürekli pazarlıyor, herkesi tehdit ediyor. En büyük zulmü Bakur'da yapıyor. Suçsuz yere insanları tutukluyor, zırhlı araçlarla Kürt çocuklarını katlediyor; kimse hesap sormuyor. Sözde Türk devleti de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine imza atmış ama bir tanesini yerine getirmiyor. Hangi Avrupa ülkesi buna tepki gösteriyor? Kürtlerle kardeşiz, dostuz diyorlar.
Biz böyle kardeşlik ve dostluk istemiyoruz. Kürtlerle sonumuz yok diyor, her gün Rojava'yı işgal edeceklerini söylüyorlar. Her gün Rojava'da sivilleri katlediyorlar. Çeteleri ile birlikte Rojava halkını korkutup bölgeyi boşaltmayı hedefliyorlar. Rojava'daki katliamlarının görüntüleri var ama kimse nasıl böyle bir vahşet yapıyorsun demiyor. Erdoğan'dan hesap sorulması lazım, yargılanması gerekiyor. Bu kadar masum insana zulüm yapmaya ne hakları var? Bazı devletler Türk devletinin güvenlik endişesini anlıyoruz, diyor. Ne güvenlik endişesi var? Türk devletinin dört parça Kürdistan'da hiçbir hakkı yok. Onlar gelip Kürdistan'ı işgal etmiş ve bu halka zulüm yapıyor. Asıl Türk devletinden dolayı Kürt halkının can güvenliği yok. Bu devletlerin esas olarak Türkiye'den hesap sorması gerekir.
Türk devletinin Kürdistan'daki katliamlarının belgelenmesi ve resmi başvurularla tüm dünyaya sunulması lazım. Sürekli gündemde olması lazım bu saldırıların. Erdoğan NATO'ya gittiğinde sahte belgelerle, 'Bakın, PKK böyle zulüm yapıyor' diyor. Yani yaptıkları şeyleri bir araya getirip PKK'yi suçluyor. Buna karşı Kürtler, Türk devletinin katliamlarını belgelerle uluslararası mahkemelere sunmalı. Belki kısa sürede sonuç alınmaz ama gündemde tutulduğu sürece sonuç alınacaktır. Ya da Türk devletinin Kürt halkına karşı yaptığı zulüm yanlarına kalmamalı. Erdoğan emir veriyor, Hulusi Akar ve Süleyman Soylu da pratikte uyguluyor. Dünyanın gözü önünde dört aydır ahlak dışı bütün yöntemlerle gerillaya saldırıyorlar ve kendilerini bu savaşta başarılı görüyorlar.
PKK gerillası büyük bir fedakarlık yapıyor. Avaşîn'den Şikefta Birîndara'ya, Kurojahro'dan, Zap'ın batısına, Girê Amediyê, Girê Hekarî'ye kadar arkadaşlarımız büyük fedakarlıklar yapıyorlar. Bu alanların savunmasında Türk devletine büyük darbeler vuruyorlar, bedel ödüyorlar ama geri adım atmıyorlar. Bazı tünellerde arkadaşlar günlerce su içemiyor, yemek yiyemiyor ama onları ayakta tutan Rêber Apo ve PKK çizgisidir. Orada mücadele eden arkadaşlar neden direndiklerini çok iyi biliyorlar. Elbette biz canımızı yerde bulmadık ama arkadaşlar defalarca Kürt ve Kürdistan için onlarca kez şehadet yaşansa o şehadeti kabul edeceğiz, dedi. Bu PKK'nin militan çizgisidir, fedai ruhudur.
GEREKİRSE 40 YIL DAHA DİRENİRİZ
Türk devleti her yıl PKK'yi bitirdik, açıklaması yapıyor. Türk devletine göre gerilla kalmadı. Ama Botan'dan Amed'e, Serhat'tan Dersim'e kadar her gün bu operasyonları kime yapıyor? Gerillayı Bakur'da bitirdiysen bu operasyonları kime yapıyorsun? Askerlerin kendi kendine mi ölüyor? Mecburen bazı kayıplarını açıklıyor, kaza oldu asker öldü, taş çarptı asker öldü, suda boğuldu öldü. Bütün kayıplarını bu şekilde açıklıyor. Kamuoyuna sürekli yalan söylüyorlar. Gerilla bu kritik süreçte büyük bir direniş sergiliyor. Çok değerli arkadaşlarımız şehit düştü. Bu arkadaşlarımız büyük bir irade ve fedakarlıkla direndi, düşmana büyük darbeler de vurdu. Devrim şehitlerini göz önüne aldığımızda, özgür bir Kürdistan ve Kürt için binlerce PKK militanı kahramanca canını feda etti.
40 yıldır büyük bir savaş yaşanıyor, bedelini de ödüyoruz. Gerekirse 40 yıl daha direniriz. Özgür bir Kürdistan olana kadar, Rêber Apo'nun fiziki özgürlüğü sağlanana kadar ne bedel ödememiz gerekiyorsa ödeyeceğiz. Ama sonunda Rêber Apo çizgisinde Kürt halkı kazanacaktır. Gerilla pratikte bunun öncülüğünü yapıyor. Tabii ki Kürt toplumu da rolünü yerine getiriyor. Devrime katkı sunmak için gece gündüz mitinglerde olanları, fedakarlık yapanları selamlıyoruz. Halkımız bilsin ki düşmanın tüm saldırılarına rağmen geri adım atmamaları mevzilerde savaşan arkadaşlarımıza umut oluyor. Niçin bu kadar zorluğa katlandıklarını daha iyi anlıyorlar.
KÜRT GENÇLERİ ETKİLİ EYLEMLER YAPMALI
Bazı yerlerde gençler saflara katılma imkanı bulamıyor. Ama kendi aralarında gizli bir şekilde örgütlenebilir, Bakur'da hatta Türkiye metropollerinde silahlı eylemler yapabilirler. Bu savaşı yürüten tüm Türk yetkilileri hedeftir. Kimseden talimat almalarına gerek yok. Kendisine yurtsever Kürt diyen biri, düşmana darbe vurabilir. Kürt ve Kürdistan'a zarar veren herkese yapılan eylem, bu mücadeleye bir katkıdır. Yani gençler hiçbir yerden talimat almadan örgütlenebilir. Hedef bellidir; her yerde Türk devletinin ekonomisine zarar verebilirler, özellikle AKP-MHP'ye bağlı güçleri, polis ve askerleri hedef yapabilirler. Zorlukları ne olursa olsun, biz de gerilla olarak bu mücadeleyi yürüteceğiz ve başarıya ulaşacağız. Fakat savaşın tüm Türkiye'ye yayılması lazım.
ROJAVA'YA SALDIRMAK İÇİN ESAD İLE GÖRÜŞMEYE ÇALIŞIYOR
AKP-MHP iktidarı Rojava'daki kazanımları ortadan kaldırmak için elinden gelen her şeyi yapıyor. Bir taraftan NATO ile, bir taraftan Rusya ile pazarlığa giriyor, bir taraftan Ukrayna-Rusya savaşından faydalanmaya çalışıyor. Erdoğan, Esad için ağza alınmayacak sözler söyledi ama Rojava'daki sistemi ortadan kaldırmak için utanmadan Esad'la bile anlaşmaya çalışıyor. ÖSO adı altında o kadar çeteyi İdlib'e soktu, şimdi onları bile satıyor. Ki o çeteler Suriye rejimine o kadar zarar verdi, katliamlar yaptı. Sözde bunların da bir amacı vardı. Yani Erdoğan çıkarları için herkesi kandırıyor.
Türk devleti şu kadar mülteci var, bunları yerleştirmek istiyorum, diyor. Nereye yerleştirecek? Rojava'ya. Ama orası Kürdistan toprağı? Rojava'daki mal mülk oradaki insanların hakkı. Her taraftan topladığı çeteleri Rojava'ya getirmeyi hedefliyor; peki oradaki insanlar ne olacak? Askeri olarak da orayı işgal etmek istiyor. Bu duruma hiçbir devlet ses çıkarmadığı için de meydanı boş buluyor. NATO ve bazı güçlerin de desteğini alıyor. Türk devletinin ve AKP hükümetinin sonu iyi değil.
SAVAŞ SUÇLARI ULUSLARARASI ALANDA TEŞHİR EDİLMELİ
Şu an Şikefta Birîndara ve Karker alanlarında çetin bir savaş yürütülüyor. Yine Zap'ın batısında, Girê Amediyê'de ve Girê Cûdî hattında savaş yoğunlaşmış durumda. Önümüzdeki günlerde savaş daha da büyüyecek. Türk devleti şimdiye kadar başarı sağlayamadı. Amaçları birkaç gün içerisinde o alanları işgal etmekti ama Zap, Avaşîn ve diğer alanlarda direnen gerillalar Erdoğan'ın planlarının başarıya ulaşmasına engel oldu. Bu anlamda önemli bir süreçteyiz. Türk devletini savaşta zorlamamız için toplumun da hem siyasi, hem diplomasi alanında Türk devletini teşhir etmesi gerekir. DAİŞ kameralar önünde insanları katletti, kafalarını kesti, dünya ayağa kalktı. Türk devleti zehirli gazlar, yasak silahlar kullanıyor, görüntüleri var. DAİŞ gibi kafa kesiyor, kol kesiyor; bu görüntüler insan hakları kurumlarına ya da insan haklarını savunduğunu iddia eden devletlerin başkanlarına 'Alın, Türk askerleri bunları yapıyor' desinler. Birkaç cesaretli gazeteci basın toplantılarında 'Türk devleti bunları yapıyor, sizin yaklaşımınız nedir' diye sorsun. Türk devletinin gerillaya, Kürtlere ve Kürdistan'a yaptıklarını hiç kimse yapmamıştır. Bizim de aramızda savaşın geldiği düzeyi değerlendirmemiz lazım. Hareketli tim ve özellikle tünel savaşını değerlendirip, tarz ve taktikte farklı hedefleri ortaya çıkarmamız önemlidir.
Geçtiğimiz hafta 15 Ağustos Atılımının yıl dönümüydü; birçok yerde coşku ile kutlandı. Biz de 15 Ağustos Atılımı'na öncülük eden kahraman şehidimiz, büyük komutan heval Egît (Mahsum Korkmaz) şahsında bütün şehitlerimizi saygı ile anıyoruz. Yine son süreçte Bazên Zagrosê ve Cenga Xabur Şehit Savaş Maraş Hamlesine öncülük eden Bager Erdal, Cesur Çelê, Ekin Serhat, Tirêj Dijwar arkadaşlar şahsında bu hamlede yaşamını yitiren tüm şehitleri minnetle anıyorum, anıları önünde saygı ile eğiliyorum. Kahraman şehitlerimize layık olacağımızın sözünü bir kez daha veriyoruz. Bu vesile ile 15 Ağustos Atılımı şehit ailelerine, Rêber Apo'ya, zindanlarda direnen yoldaşlara, Kürtlere ve Kürt dostlarına kutlu olsun."