PKK, Ellinci Yıl Bildirgesi yayınladı

PKK Merkez Komitesi, Ellinci Yıl Bildirgesi yayınladı. Bildirgede, “Ellinci Önderlik ve Parti Yılını tarihimizin en büyük mücadele ve zafer yılı haline getirmeye çağırıyoruz!” denildi.

PKK Merkez Komitesi, “Apocu Hareketin 50. Yıl Zaferi için!” başlığı ile Ellinci Yıl Bildirgesi yayınladı.

Önderliksel Doğuş sürecini ve 49 yılın amansız mücadelesini özetleyen, 49 yılın ortaya çıkardığı en önemli gelişmeler ve yarattığı kazanımları değerlendiren PKK Merkez Komitesi, devrimci halk savaşı stratejisi temelinde “Dem Dema Azadiyê ye” hamlesi ile girilen Ellinci Önderlik ve Parti Yılının başarıya ulaşması için her kesime düşen görevleri ortaya koydu.

PKK bildirgesi şöyle:

“Kürdistan Özgürlük Hareketi ve Kürt halkı olarak yeni bir Newroz’u yaşıyoruz. Newroz birlik, direniş ve özgürlük bayramımız oluyor. İnsanlık tarihinin yaşayan en eski özgürlük bayramlarından biri olma özelliğini taşıyor. Önderliksel çıkış ve PKK ile birlikte Newrozlar çok daha güzel, anlamlı ve özüne uygun yaşanır hale gelmiş bulunuyor. Doğanın bahara durup çiçeklenmesi gibi, biz de her Newroz’da kendimizi yenileyip yeniden yapılandırıyoruz; birlik, direniş ve özgürlük ruhuyla ve bilinciyle doluyoruz.

Hareket, halk ve dostlarımız olarak 2022 yılı Newroz’unu da işte böyle bir duygu ve düşünce yoğunluğuyla yaşıyoruz. Yeni Newroz yılını bu temelde karşılıyoruz. Dört parça Kürdistan’da ve dünyanın dört bir yanında coşkulu Newroz kutlamaları oluyor. Nerede bir yurtsever Kürt varsa orada mutlaka Newroz kutlanıyor. Yeni Newroz yılına işte böyle büyük bir coşku ve kararlılık içinde giriliyor. Bu durumun yıl boyu süreceğine ve her günün Newroz yapılarak özgürlük ve demokrasi mücadelemizin sürekli geliştirileceğine inanıyoruz.

Bu temelde, başta Önder Apo olmak üzere tüm partili yoldaşların, yurtsever halkımızın ve devrimci-demokratik dostlarımızın Newroz’unu kutluyor, yeni Newroz yılında üstün başarılar diliyoruz. Tarihi İmralı Direnişi öncülüğünde gelişen ve dağda, şehirde ve zindanda kahramanlık çizgisinde süren ve Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü hedefleyen büyük özgürlük mücadelesini selamlıyoruz. Büyük Newroz şehitlerimiz Mazlum Doğan ve Zekiye Alkan şahsında tüm kahraman şehitlerimizi saygı, sevgi ve minnetle anıyoruz. Halkımızın Ulusal Kahramanlık Haftasını kutluyor, Ulusal Kahramanlarımız Mazlum Doğan ve Mahsum Korkmaz şahsında tüm kahraman şehitlerimizi bir kez daha anıyoruz. Halkımızı ve dostlarımızı yeni yılın her gününü Newrozlaştırmaya çağırıyoruz!

Bilindiği gibi, 2022 Newroz’u Önderliksel Çıkışın ve PKK’nin temellerinin atılışının ellinci yılına giriş oluyor. Yeni Newroz yılı, Apocu Önderliksel Yürüyüşün ve PKK’nin ellinci yılını oluşturuyor. Apocu Önderlik Çıkışı 1973 Newroz’unda gerçekleşti. PKK’nin temelini oluşturan Apocu Grup, 1973 Newroz sürecinde Ankara’nın Çubuk Barajı mıntıkasında yapılan toplantı ile kuruldu. Böylece 12 Mart 1971 faşist-askeri darbesinin baskı ve karanlığına karşı Apocu Özgürlük Hareketinin direnişçi ve aydınlatıcı gerçeği ortaya çıktı.

Şimdi bu Apocu hakikat yürüyüşü ellinci yılına giriyor. Çok açık ki Önder Apo gerçeği bir Newroz Önderliği oluyor. PKK bir Newroz partisi olarak doğup gelişmiş bulunuyor. Önder Apo ve PKK öncülüğünde Kürt halkı, geçen 49 yıl boyunca yürütülen özgürlük mücadelesi ile Newrozlaşan halk gerçeğine ulaşmış bulunuyor. Kürdistan tarihinde bir Özgürlük Önderliği ve parti hareketi ilk defa böyle elli yıl kesintisiz yürümeyi ve tarihi gelişmeler biriktirmeyi başarmış oluyor.

Bu temelde Apocu Önderliksel Çıkışın ve Özgürlük Hareketinin doğuşunun ellinci yıla girişini selamlıyoruz. Böyle amansız koşullarda kesintisiz elli yıl mücadele eden bir Önderlik ve Parti gerçeği yaratmayı başardığı için Kürt halkını, kadınlarını ve gençlerini kutluyoruz. Bu kutlu özgürlük yürüyüşünün kahraman şehitlerini, Haki Karer, Mazlum Doğan, Hayri Durmuş, Kemal Pir, Sakine Cansız, Mehmet Karasungur, Agit, Beritan ve Zilan yoldaşlar şahsında saygı, sevgi ve minnetle anıyoruz. Amaçlarını başarma ve anılarını yaşatma sözümüzü burada bir kez daha yineliyoruz.

Hiç kuşkusuz yarım asır kesintisiz olarak süren bu kutlu özgürlük yürüyüşüne en çok Önder Apo’nun emeği geçti. Önder Apo, hem bu büyük mücadeleyi başlattı ve hem de her döneminde en ağır yükü omuzlayan ve görevleri başaran oldu. Militan, parti ve halk olarak bizleri köhnemiş soykırım düzeninden çıkartarak özgür yaşam çizgisinde yeniden yarattı. Bu kutsal özgürlük yolunu hem dönülmez kıldı ve hem de sürekli aydınlatarak başarının önünü açtı. Bu nedenle Önder Apo’ya ne kadar saygı, sevgi ve minnet duysak, tüm kalbimizle ne kadar selamlasak azdır. Doğru ve yeterli olan Önderlik hakikatini derinden anlamak ve başarıyla uygulamaktır. Bunu biliyoruz ve ellinci mücadele yılının her anında da buna göre davranacağımızı belirtiyoruz.

Yine yarım asırlık bu kutlu özgürlük yürüyüşünde Önderlik gerçeğine en büyük desteği kahraman şehitlerimiz verdi. Mücadeleyi dönülmez kılan ve başarıyı garantileyen şehitler gerçeği oldu. Önder Apo ile birlikte bizleri eğiten, örgütleyen, birleştiren ve yürüten gerçeklik kahraman şehitlerimizdi. Dayanma gücümüzü ve başarma azmimizi şehitler gerçeği var etti. Onlar olmasaydı hiçbir şey yapamaz, bir adım bile atamazdık. Hareket ve halk olarak şehitler gerçeği ile var olduk ve yürüyüp bugüne geldik. Dolayısıyla Önderlikle birlikte şehitler gerçeğini de doğru anlamak ve başarılı uygulamak bizim için esastır. Her zaman kahraman şehitlerimizi saygı ve minnetle anıyoruz ve de sürekli anacağız. Ellinci yıldaki kararlı ve başarılı yürüyüşümüz de bu temelde olacaktır.

Kuşkusuz öncü direniş gücümüz fedai çizgisinde yaşayan ve savaşan kahraman gerilla güçlerimiz oldu. Gerillanın verdiği cesaret ve fedakarlık temelinde yürüyen Kürt kadınları ve gençleri, tüm yurtsever Kürt halkı elli yıllık bu kahramanlık yürüyüşünü yarattı. Başta Türk, Filistin-Arap, Ermeni ve Asuri-Süryani halkları olmak üzere tüm ezilen halkların, ezilen kesimlerin ve demokratik insanlığın bu kutlu özgürlük yürüyüşüne çok büyük ve değerli desteği ve katkısı oldu. Bu vesileyle, bu kutlu özgürlük yürüyüşüne emeği geçen herkesi saygı ve sevgiyle selamlıyoruz.

1-DOĞUŞ NASIL GERÇEKLEŞTİ?

Hiç kuşkusuz Kürdistan’da Apocu Önderliksel Doğuş bir anda ve kolay bir biçimde gerçekleşmedi. Bir özgürlük hareketi olarak PKK, kolay doğup gelişmedi. Tersine her şey büyük zorluk ve imkansızlık içinde yaşandı. Her bakımdan koşullar olumsuzdu ve aleyhte işliyordu. Kürt halkı tam bir ulusal yok oluş süreci içine alınmıştı. Faşist, sömürgeci ve soykırımcı sistem dört başı mamur bir biçimde işliyordu. Önder Apo’nun deyimiyle ‘kendine ihanet ettirilmemiş bir tek Kürt bile kalmamıştı’. İşte böyle bir ortamda tüm zorluklarla ve olumsuzluklarla boğuşma içinde Önderliksel Doğuş ve PKK ortaya çıktı. Çok zayıf bir duruma düşürülmüş bulunan Kürt halkı da güçlü bir Özgürlük Önderi ve Hareketi yaratmayı başardı.

Bilindiği gibi, Kürdistan toplumsallığın başat olarak geliştiği bir coğrafyadır. Kürt halkı tarihin en kadim halklarından biridir. Kadın öncülüğündeki neolitik devrim, tarım-köy devrimi en çok bu coğrafyada gelişmiş, bu devrimlerin tarihi birikimini en çok Kürt halkı ortaya çıkarmıştır. Tarihi insanlık yürüyüşünde en derin bir sapma olan iktidar ve devlet sistemi de işte bu birikimden beslenerek var olmuş ve egemen hale gelmiştir. Bunun için de hep Kürdistan coğrafyasına yönelik işgal ve istila saldırıları geliştirmiştir. Toplumsallığın yaratıcısı olan Kürtler de hep söz konusu bu saldırılara karşı direnmek zorunda kalmıştır. Sonuçta Kürdistan tarihi işgal, istila ve savaş saldırıları ile bunlara karşı halkın direnişi tarihi olmuştur.

Söz konusu bu tarihi burada genişçe anlatacak değiliz. Fakat tarihsel toplum gelişiminin temel adımlarını bilmek ve bu çerçevede tarih bilincine sahip olmak da, bugün dost ve düşmanı doğru anlamak ve başarılı bir özgürlük mücadelesi yürütmek için gereklidir. İlk çağda bütün işgalci ve istilacı saldırılara, bunların yol açtığı ağır yağma ve talanlara rağmen, sonradan Kürt ismiyle şekillenen toplulukların durumları zayıf değil, birçok bakımdan güçlüdür. Orta çağın ilk dönemi açısından da benzer durum ifade edilebilir. Kürdistan’da sorunlar ve olumsuzluklar esas olarak Orta çağın ikinci döneminde gelişmiştir. Her ne kadar Osmanlı İmparatorluğu içinde ‘milleti sadıka’ sayılıp belli imkanlara sahip olsa da 17. yüzyılın ortalarından itibaren bu durum değişmiş ve olumsuzluklar artmıştır.

Kürdistan’da ilk kalıcı bölünme 1639 Kasr-ı Şirin Anlaşması’ndan itibaren Osmanlı ve İran İmparatorlukları arasında yaşanmıştır. İmparatorluk içinde Kürt beylikleri gelişse de birlik olamayarak onlar da birer bölünme ve işbirlikçilik etkeni haline gelmiştir. Kürdistan’da tam baş aşağı gidiş ise, Avrupa kapitalist modernitesinin Ortadoğu’ya yöneldiği 19. yüzyılın başından itibaren gelişmiştir. Avrupa modernitesi karşısında zayıf düşen merkezi Osmanlı yönetimi, daha çok vergi ve asker için Kürdistan’a yönelmiş, Kürt beylikleriyle yaşanan çatışmalar içinde Kürdistan’ı yeniden işgal etmiştir. Ezilen Kürt beylikleri ise Abdülhamit devrinde çeşitli politikalarla devlet sistemi içine çekilip bitirilmiştir.

İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin yönetimi altında yaşanan Birinci Dünya Savaşı içinde diğer toplumlar gibi Kürt toplumu da ciddi biçimde ezilmiştir. Yönetime hakim olan Türk-İslamcı zihniyet ve siyaset, Ermeni, Rum ve Süryani halklarıyla birlikte Kürt halkı için de soykırım sürecini başlatmıştır. Savaştan sonra İngiltere ve Fransa tarafından Ortadoğu’da oluşturulan ulus-devlet sistemi, Kürdistan’ı dört parçaya bölüp her parçayı farklı bir ulus-devlet sisteminin egemenliği altına vererek ve Kürt halkını yok sayıp yok etmeyi öngörerek söz konusu soykırım sürecini derinleştirmiştir.

20. yüzyılın ikinci ve üçüncü çeyreğinde Kürdistan’da yaşanan bu temeldeki soykırım olmuştur. Başta Türkiye olmak üzere İran, Irak ve Suriye devletleri Kürt varlığını inkar temelinde bu soykırım planını hayata geçirmiştir. Söz konusu soykırımcı saldırılara karşı Kürdistan parçalarında gelişen tüm direnişler yenilmiş ve ezilmişlerdir. En son İran ve Irak arasındaki 1975 Cezayir Anlaşması temelinde KDP direnişi de yenilmiştir. Böylece geleneksel egemen güçlere dayalı olarak Kürdistan’da yeni direnişler geliştirme imkanı kalmamıştır. Kürdistan tam bir sömürgeci-soykırımcı egemenlik altına alınmış ve bu temelde Kürt halkı yok edilmek istenmiştir.

Apocu Önderlik çıkış yaparken, esas olarak “Kürdistan sömürgedir” tespiti temelinde yola çıkmıştır. Fakat kısa sürede Kürdistan’daki uygulamaların başka yerlerdeki klasik sömürgecilik uygulamalarına da pek benzemediğini, durumun çok daha farklı ve ağır olduğunu görmüştür. Bunun üzerine soykırım kavramı üzerinde durmuş, fakat Kürdistan’daki soykırımın da başka yerlerdeki soykırım uygulamalarına benzemediği görülmüştür. Örneğin Ermeni, Süryani, Rum halkları katliam ve sürgün temelinde soykırıma uğratılmakta, ancak hiçbirinin ulusal kimliği reddedilmemektedir. Kürt soykırımı ise, fiziki katliam, tehcir (sürgün), demografyayı değiştirme uygulamalarıyla birlikte Kürt ulusal kimliğini de inkar edip ağır bir asimilasyonu öngörmektedir. Yani kültürel soykırımı, ulusal yok etmeyi içermektedir. Böyle bir soykırım uygulamasının bir benzeri başka bir yerde yoktur.

Belli ki kültürel soykırım genel soykırım uygulamalarının en ağırıdır. Burada siyasi ve askeri egemenlik temelinde ekonomik sömürüyü, talanı içeren klasik sömürgeciliğin ve fiziki katliam ile tehciri içeren klasik soykırımın ötesinde bir durum söz konusudur. Burada sömürülüp yağmalanan sadece ekonomik kaynaklar değil, Kürt ulusal ve kültürel değerleridir. Burada sadece fiziki katliam ve tehcir değil, dil, kültür, tarih, zihniyet gibi tüm insani ve ulusal değerler yok edilerek yerlerine başka ulusal değerlerin geçirilmesi vardır. Yani kimlik ve değerler olarak Kürt ulusal varlığı yok edilip yerlerine Türklük geçirilmektedir. Kürtlük çok yönlü ve en ağır bir asimilasyonla yok edilerek, Kürtler planlı ve örgütlü bir çabayla Türkleştirilmektedir. Bu da tarihin en kadim halklarından olan Kürt ulusal değerlerini tümden yok ettiği gibi, Kürt bireyini de kendisi olamaz, kendisi için bir gelecek öngöremez, başkası için düşünür, çalışır ve yaşar hale getirmektedir. Kürt halkına dayatılan kölelik işte bu düzeydedir.

Apocu Önderlik doğuş yaparken Kürdistan’daki durum tamı tamına böyledir. Objektif koşullar denen somut durum Kürt uluslaşması için tamamen olumsuz ve karşıttır. Sömürgeci-soykırımcı kapitalist yayılma altında Kürdistan’da Kürt uluslaşması değil, Türk, Arap, Fars uluslaşması gelişmektedir. Kürt halk varlığı bu temelde adım adım yok edilerek tarihten silinmektedir. Bu durumdan etkilenmeyen Kürt bireyi ve değeri yok gibidir. Kısaca Kürt varlığı ve özgürlüğü için her şey olumsuz ve aleyhtedir. Bu gerçeğin tespiti temelinde doğuş yapan Apocu Önderlik, mevcut objektiviteye dayanarak değil, onunla çelişip çatışarak var olmuş ve gelişme sağlamıştır. Dolayısıyla objektivitenin sunduğu imkan ve fırsatlara dayanarak değil, Önderlik, kadro ve halkın bilinç, örgütlülük ve eylemine dayanarak kendini var edip geliştirmiştir.

Önder Abdullah Öcalan kişiliği, çocukluktan itibaren verili yaşama karşı kuşkulu ve yeniye dönük arayışçıdır. Aile ve toplumda yaşanan sorunları gözlemleyerek kendine göre çözüm arayışı içindedir. Amara ve Nizip ortamında bunu dini yaklaşım temelinde yaparken, Ankara’da Tapu Kadastro Meslek Lisesi’nde okurken sol fikirlerle tanışmış ve sosyalist olmuştur. Bu temelde Amed’te Kürt toplumsallığını ve toplum içindeki siyasi eğilimleri daha yakından tanımış, İstanbul’da ise Türkiye gerçeğini ve devrimci-demokratik hareketini yakından gözleme imkanı bulmuştur.

Önder Apo için gerçek inziva rolünü, 1972 Nisan’ından itibaren yedi ay tutulduğu Ankara Mamak Zindanı oynamıştır. Burada derinleştirdiği düşünsel yoğunlaşmasını 1972-73 kışında Haki Karer ve Kemal Pir ile birlikte kaldığı evde sürdürmüş ve ‘Kürdistan sömürgedir’ tespitine ulaşıp ifade ettiğinde hafif bir baygınlık geçirmiştir. Bu sözü ilk duyan ve Önderlik gerçeğini ilk görüp katılan Haki Karer ile Kemal Pir olmuştur. Daha sonra bu tespit temelinde Çubuk Barajı Toplantısı yapılmış, içlerinde Fuat arkadaşın da yer aldığı beş Kürt gencine bu düşünce ifade edilerek Apocu Grup oluşturulmuştur. Kürdistan’daki tüm gelişmeler böylesi bir bilinç ve örgüt çalışması temelinde gerçekleştirilmiştir.

Dikkat edilirse, Önderliksel çıkış tamamen bir yeniden doğuş biçimindedir. Temelinde kendini eğitme, düşünsel yoğunlaşma, yeni bir bilinç, var olan sistemden kopma ve özgür birey haline gelme vardır. Önder Apo, söz konusu özgürlük bilincine ulaştığında beş bin yıllık iktidar ve devlet sisteminden ve beş yüz yıllık kapitalist modernite düzeninden esas olarak kopmuş ve Kürt özgürlüğü temelinde yeni bir özgür yaşam sistemi oluşturmaya başlamıştır. Var olan düzenden kopuş Apocu Harekete katılım için esastır. Önder Apo’ya ve Apocu Harekete katılım, her şeyden önce var olan sistemin her şeyinden kopuşu gerektirmiştir. Bu da özünde bir kişilik devrimi anlamına gelmiştir. Kürt toplumunun kültürel soykırım temelinde birer birer yok edilmesine karşı, Apocu Hareket kişilik devrimi temelinde Kürt insanının birer birer özgürleşmesi sürecini başlatmıştır.

İlk doğuş, yeni oluşum hiç kuşkusuz büyük zorluklar içinde gerçekleşmiştir. Öyle ki baygınlığa yol açacak kadar zorlayıcı olmuştur. Mevcut zorlayıcılık Apocu grup ve PKK gelişimi sürecinde devam etmiştir. Önder Apo, çalışma tarzını hep ‘sıfırdan başlayarak gelişme sağlama ve iğne ucuyla kuyu kazma tarzı’ olarak tanımlamıştır. Kemal Pir, ‘bir kişiyi gruba katabilmek için gerekirse üç saat, gerekirse üç yüz saat konuştuklarını’ belirtmiştir. Hiç kuşkusuz bu duruma verili düzenden kopuşun zorlukları yol açmıştır. Türkiye’de şoven ve sosyal-şoven anlayışın sahibi olanlar, üstenci yaklaşım ve kibirle yeni oluşan Apocu Gruplaşmayı çoğunlukla alaya alırken; ilkel ve reformist Kürt milliyetçileri ise çeşitli yakıştırmalarda bulunarak çoğunlukla altında bir ‘ajanlık’ arayıp teşhir etmeye çalışmışlardır. Babası bile Önder Apo’ya, “duydum ki Kürtçülük yapıyormuşsun, bu iş tehlikelidir, eskisi gibi solculuk yapman daha iyidir” tavsiyesinde bulunmuştur. Apocu Önderliksel Doğuş ve Gruplaşma işte kültürel soykırımın tüm bu etkilerine karşı mücadele ederek ve zorlukları yenerek gelişme sağlamıştır.

2-49 YIL NASIL GEÇTİ?

Doğuş koşulları, 49 yıllık tarihi Önderliksel Yürüyüşün nasıl büyük zorluklar ve engellere karşı mücadele edilerek gerçekleştiğini açıkça göstermektedir. Daha ilk andan itibaren faşist, sömürgeci ve soykırımcı zihniyet ve siyasetin, yeni özgürlükçü doğuşu boğmak için tüm gücüyle saldırıya geçmiş olduğunu görmek zor değildir. Kuşkusuz ilk saldırılar da ideolojik boyutta gelişmiş ve bu temelde yeni yeni şekillenmekte olan özgürlük ideolojisi boğulmak istenmiştir.

Apocu Özgürlük Hareketine karşı ideolojik saldırılar iki boyutlu olarak gelişmiştir. Birisi Kürdistan üzerindeki sömürgeci-soykırımcı TC egemenliğine dayalı olarak var olan Türk sosyal-şovenizminin saldırısıdır. Diğeri ise, Kürt toplumu üzerindeki aşiretçi-feodal egemenliğe dayalı olarak var olan ilkel Kürt milliyetçiliği ile Kürdistan’da sömürgeci-soykırımcı kapitalizmin yarattığı özümsenmiş küçük-burjuvaziye dayalı olarak gelişen reformist-teslimiyetçi Kürt milliyetçiliğinin saldırısıdır. Kendilerini Kürdistan’ın ve Kürt toplumunun sahibi olarak gören bu akımlar, yeni doğmakta olan Apocu özgürlük ideolojisine karşı her yöntemle çok şiddetli bir saldırı yürütmüşlerdir. Öyle ki bu temelde yaşanan yoğun ideolojik mücadele bazen kavga ve çatışmaya kadar varmıştır. Sonuçta doğru ve haklı olan ve oldukça da etkili yürütülen ideolojik mücadelenin kazananı Apocu Grup olmuştur.

Apocu ideolojik gruplaşma karşısında sosyal-şovenizm ile ilkel-reformist Kürt milliyetçiliğinin başarısız kaldığını gören TC ulus-devleti, 1977 baharından itibaren saldırıyı istihbarat düzeyine çıkarmayı gerekli görmüştür. Bu temelde Antep ve Ankara’da düzenlediği saldırılar 18 Mayıs 1977 günü Antep’te grubun önde gelen kadrolarından Haki Karer’in katledilmesi düzeyine ulaşsa da, sonuçta Apocu Grubun imhası ve tasfiyesi başarılamamıştır. Bu çerçevede, Türkiye’de devrimci gençlik hareketinin üzerine paramiliter faşist güç MHP’nin saldırtılmasına paralel olarak, Kürdistan’da gelişmekte olan Apocu Özgürlük Hareketinin üzerine de ajanlaşmış yapı, kurum ve kişilerin saldırtılması durumu geliştirilmiştir. Hilvan ve Siverek Direnişleri temelinde söz konusu ajan yapı, kurum ve kişilere karşı geliştirilen devrimci mücadele söz konusu yapıyı da önemli ölçüde parçalayarak halka ulaşmış, bu temelde PKK öncülüğü ve yeni bir Kürt halk direnişi ortaya çıkmıştır.

Sömürgeci-soykırımcı sistemin bu gelişmeye verdiği cevabın, 12 Eylül 1980 faşist-askeri darbesi olduğu bilinmektedir. Bu temelde, Kenan Evren cuntası eliyle PKK ezilmek, Diyarbakır zindanında geliştirilen itirafçılık dayatmasıyla PKK içinden yeni bir ihanet yaratılmak, böylece Apocu özgürlük ruhu, bilinci ve iradesi kırılıp PKK mahkum edilmek istenmiştir. Söz konusu sömürgeci-soykırımcı saldırı planı, 1982 Büyük Zindan Direnişi, Önder Apo öncülüğündeki yurtdışı hazırlık çalışmaları ve 15 Ağustos 1984 Devrimci Gerilla Atılımı ile kırılmış ve boşa çıkartılmıştır.

Bunun üzerine NATO’nun 5. Maddesi işletilmiş, 1985’ten itibaren Kürdistan’da PKK’ye karşı yürütülen sömürgeci-soykırımcı savaşı bizzat NATO üstlenip yürütür hale gelmiştir. Bu temelde de 1987 Temmuz’unda ‘Olağanüstü Hal’ ilan edilerek, İran-Irak Savaşı sona erdirilerek, Avrupa’da ‘Düsseldorf Davası’ örgütlenerek ve yeniden ihanet hortlatılmaya çalışılarak 1987-88 sürecinde PKK’ye karşı uluslararası düzeyde planlı bir saldırı yürütülmüştür. Bu temelde gerilla ezilmek, Önder Apo etkisizleştirilmek, Diyarbakır’da yargılanıp mahkum edilemeyen PKK Almanya’da yargılanıp mahkum edilmek, işbirlikçi-ihanete dayanılarak PKK etkisi sistemin içine çekilmek istenmiştir. Söz konusu bu saldırı planını da başta Önder Apo olmak üzere gerilla direnişi ve Avrupa’daki zindan direnişi bozup başarısız kılmıştır.

PKK’ye karşı NATO’nun ikinci saldırı planı Ekim 1992 Güney Savaşıdır. ‘Çekiç Güç Operasyonu’ temelinde Güney Kürdistan Yönetimi oluşturularak ve TC Devleti bu ittifaka katılarak Türk ordusu ile KDP ve YNK pêşmergelerinin ortak saldırısı ile bu savaş yürütülmüştür. Böyle bir savaşla PKK’nin Güney Kürdistan’a girişi engellenmeye, kurtarılmış alan yaratma potansiyeli yok edilmeye, PKK Kuzey Kürdistan’da kuşatılmaya ve daraltılmaya çalışılmıştır. Söz konusu amaçlar doğrultusunda PKK’ye belli darbeler vurulmuş olsa da, esas olarak gerillayı ezme ve PKK’yi tasfiye etme hedefi başarılamamıştır.

NATO’nun PKK’ye karşı yürüttüğü son planlı saldırı, 9 Ekim 1998 tarihinde başlatılan ve hala devam etmekte olan uluslararası komplo saldırısıdır. Bizzat ABD Yönetimi tarafından planlanan ve koordine edilen bu saldırı doğrudan Önder Abdullah Öcalan’ı hedeflemiş, ihtiyaç duyduğu tüm iktidar ve devlet güçlerinin desteğini kullanmış, birçok farklı yöntemi iç içe uygulamış, gizli yöntemlerle imha, idam, İmralı sistemi içinde çürütme amaçları temelinde Önder Apo’yu etkisiz kılarak PKK’yi tasfiye etmek istemiştir. PKK’nin tasfiyesine dayanarak da Kürt soykırımını başarmayı hedeflemiştir. Türkiye’de Mesut Yılmaz, Bülent Ecevit ve Tayyip Erdoğan hükümetleri tarafından yürütülen ve esas olarak da 15 Şubat 1999 komplosu biçiminde yaşanan bu saldırı sürecine karşı 24 yıldır Önder Apo öncülüğünde partimiz, halkımız ve dostlarımız amansız bir özgürlük ve demokrasi mücadelesi yürütmüş, Önder Apo’nun bir günde imhasını hedefleyen komplo 24 yıla yayılarak esas itibarıyla boşa çıkartılmıştır.

Hiç kuşkusuz Kürt ve insanlık tarihinin en önemli ve anlamlı direnişi olan uluslararası komploya karşı söz konusu bu direnişte belirleyici rolü Önder Apo’nun dehası, kararlı duruşu, yaratıcılığı ve bu temelde gerçekleştirdiği paradigma değişimi oynamıştır. Yine ‘Güneşimizi Karartamazsınız’ şiarıyla geliştirilen fedai direnişi ve 24 yıllık bu direnişin on binleri bulan kahraman şehidi ateşten bir çember oluşturarak Önder Apo’yu savunmuştur. 24 yıl boyunca kahraman gerilla güçlerimiz, kadın ve gençlik hareketlerimiz, her kesimden yurtsever halkımız ve devrimci-demokratik dostlarımız kesintisiz bir direniş yürüterek uluslararası komployu yenmeye ve İmralı tecrit ve işkence sistemini parçalamaya çalışmıştır. Sonuçta gelişen direnişler nedeniyle Diyarbakır ve Düsseldorf’ta yargılanıp mahkum edilemeyen Apocu Özgürlük Çizgisi ve PKK, bu kez uluslararası komplo temelinde İmralı’da yargılanıp mahkum edilmek istenmiş, ancak verilen topyekun direniş ve Önder Apo’nun geliştirdiği Demokratik Modernite Kuramı temelinde yargılanıp mahkum edilen beş bin yıllık iktidar ve devlet sistemi ve beş yüz yıllık kapitalist modernite düzeni olmuştur. Erkek egemen faşist, sömürgeci ve soykırımcı zihniyet ve siyaset İmralı Direnişi temelinde yargılanıp mahkum edilerek tarihin çöp sepetine atılmıştır.

Görülüyor ki doğuşu büyük zorluklar içerisinde gerçekleşen Apocu Hareketin 49 yıllık gelişimi de amansız bir mücadele içinde ve büyük zorluklarla boğuşup onları yenme temelinde olmuştur. Her yılı bir önceki yıldan daha büyük ve amansız bir mücadeleye sahne olmuş, 49 yıllık Büyük Özgürlük Yürüyüşü her yıl zorlukları yenen ve engelleri aşan büyük ve ısrarlı mücadele sonucunda başarılmıştır. İçten ve dıştan gelen her türlü zorluk ve engele karşın Önder Apo ve PKK öncülüğündeki özgürlük ve demokrasi mücadelesi kesintisiz olarak sürmüş, 49 yılda Kürt halkı, kadınlar ve insanlık açısından büyük değer ifade eden çok önemli gelişmeler ortaya çıkarmıştır.

49 yılda yaratılan bazı temel gelişmeleri kısaca şöyle özetleyebiliriz: Kuşkusuz en başta tarihin en zor ortamında gerçekleşen Önderliksel Doğuşun kendisi tarihin en büyük gelişmesidir ve diğer bütün gelişmeler onun üzerinde ve ona bağlı olarak gerçekleşmiştir. Önder Apo, çıkışının ilk üç yılında Ankara’da güçlü bir özgürlük çizgisi ve devrimci grup yaratmayı başarmıştır. Apocu Grup, doğuşunun dördüncü ve beşinci yılında Kürdistan’a dönmeyi ve Kürdistan Devrimci Gençlik Hareketi haline gelmeyi başarmıştır. Doğuşunun altıncı yılında 26-27 Kasım 1978 günlerinde Lice’nin Fis Köyünde kuruluş kongresini toplayarak, kendisini Partiya Karkerên Kurdistan-PKK adıyla partileştirmiştir. PKK, tarihi Hilvan Direnişi içinde kurulmuş ve kendisini Siverek Direnişiyle Kürt halkına ve kamuoyuna duyurmuştur.

Apocu Önderliksel Doğuş ve Hareket, çıkışının sekizinci yılında faşist-soykırımcı düşmanı 12 Eylül faşist-askeri darbesine götürmüş, böyle bir darbe temelinde kendini yeniden yapılandırarak ömrünü uzatmaya çalışmak zorunda bırakmıştır. Onuncu yılında ise, bir yandan 12 Eylül faşist-askeri rejimine karşı muzaffer Zindan Direnişini geliştirirken, diğer yandan Filistin halkının siyonizme karşı Lübnan’da geliştirdiği direnişe önemli bir destek vermiştir. On ikinci yılında 15 Ağustos Devrimci Gerilla Atılımını geliştirerek Büyük Zindan Direnişini dağa ve gerillaya taşımış, NATO’ya bağlı TC sisteminin temellerini sarsmıştır. Bu temelde gelişen büyük gerilla direnişi ve ideolojik mücadele sonucunda halk serhildanları başlatmış ve on yedinci yılda Ulusal Diriliş Devrimini ortaya çıkarmıştır.

1990’da başlayan Ulusal Diriliş Devrimi Kürdistan tarihi ve Kürt halkı açısından çok önemli bir olay, tarihsel bir dönemeçtir. Gerilla ile birlikte halk direnişinin de ortaya çıkışını içermektedir. O zamana kadar yaşanan sömürgeci-soykırımcı sistemden bireysel kopuşların kitlesel yapıya kavuşmasını ve ulusal düzeye ulaşmasını ifade etmektedir. Kürtlerin kendilerine dayatılan Türk uluslaşmasından koparak demokratik Kürt uluslaşmasını başlatmaları anlamına gelmektedir. Kürt kadınları öncülüğünde gelişen bu süreç, aynı zamanda Kadın Özgürlük Devriminin de başlangıcı olmaktadır. Hem kadın gerillalaşması ve hem de özgün kadın örgütlenmesi esas olarak bu süreçte gelişme kaydetmiştir. Bu temelde kadın kurtuluş ideolojisine ulaşılmış ve özgün kadın partileşmesi süreci gelişmiştir.

Önder Apo ve PKK 1993 Newroz’u öncesi tek yanlı ateşkes ilan ederek, Kürt sorununa demokratik çözüm sürecini başlatmıştır. Ancak iç ve dış çeteciliğin sabote etmesi sonucu söz konusu ateşkes girişimi hedeflenen sonucu vermemiş, kısa süre sonra tekrar yaygın ve şiddetli bir savaş başlamıştır. TC Yönetimini ele geçiren soykırımcı çeteciliğin “Ya bitecek, ya bitecek” sloganıyla geliştirdiği imha ve tasfiye saldırılarına karşı 1993-98 arasındaki büyük gerilla direnişi bir kampanya biçiminde yürütülmüştür. TC ve Kürdistan tarihlerinin en büyük askeri olayı olan bu çatışma sürecinin doğru anlaşılması önemlidir.

Önder Apo ve PKK, yirmi altıncı yılda ABD yönetiminin örgütlediği ve yürüttüğü uluslararası komplo saldırısıyla yüz yüze gelmiştir. Geçen 24 yıl boyunca da 9 Ekim 1998 tarihinde başlayan söz konusu komplocu saldırının imha ve tasfiye planlarına karşı amansız bir direniş yürütmektedir. Böyle tarihi bir direniş içinde Önder Apo’ya yöneltilen imhayı boşa çıkarmış, idamı önlemiş, İmralı çürütme politikasını başarısız kılmış, içten dayatılan tasfiyeciliği tasfiye etmiş, başvurulan her türlü hile ve oyunu bozmuştur. Gerçekleştirilen paradigma değişimi ve geliştirilen Demokratik Modernite Kuramıyla komplocu sistemi yargılayıp mahkum etmiş ve Apocu Önderliği bir Kürt ulusal önderliği olmaktan çıkartarak evrenselleştirmiş ve başta kadınlar olmak üzere tüm ezilenlerin önderliği haline getirmiştir. 19 Temmuz 2012’de Rojava Özgürlük Devrimini başlatarak hem yeni paradigmanın pratik uygulamasını geliştirmiş ve hem de tüm insanlığa moral kaynağı olan bir devrimci pratik ortaya çıkarmıştır.

Önder Apo ve PKK öncülüğünde son sekiz yıldır DAİŞ çeteciliğine karşı tüm insanlığı savunan bir direniş kampanyası yürütülmektedir. Maxmur, Şengal ve Kobanê direnişlerinde somutlaşan söz konusu kampanya, DAİŞ’i yenilgiye uğratarak ve Kürt halkının başta Araplar olmak üzere bölgenin diğer halklarıyla demokratik ittifakını geliştirerek tarihi rol oynamış ve önemli sonuçlar ortaya çıkarmıştır. Bugün de devam etmekte olan bu sürecin tarihi önemi gelecekte çok daha iyi anlaşılacaktır. Özellikle Şengal’de Êzidî Kürt toplumuna DAİŞ tarafından dayatılan soykırımın önlenmesi, insanlığın alnına vurulmak istenen bir kara lekeyi temizlemiştir.

Uluslararası komploya karşı direniş kapsamında son yedi yıldır da ‘çöktürme eylem planına’ karşı direnilmektedir. Tarihin en vahşi saldırılarından olan söz konusu saldırıyla Kürt halkına ve Önderliğine diz çöktürmeyi hesap edenler, bugün Apocu Hakikat karşısında kendileri diz çöker konuma gelmişlerdir. Kahraman gerilla direnişimiz karşısında 2008 Şubatında TC Genel Kurmayının yaşadığı hezimetin bir benzerini 2021 Şubatında AKP-MHP Yönetimi Garê’de yaşamış; Metina, Zap ve Avaşin direnişleri karşısında AKP-MHP Yönetimi adeta tüm dermanı tükenerek artık çöküş noktasına gelmiştir. Bugünkü AKP-MHP faşist yönetiminin sonu da 49 yıldır yirmiye yakın hükümetin yaşadığından pek farklı olmayacaktır. Belki de diğer alanlardaki faşist diktatörlerin sonuna benzer bir biçimde çok daha acı olacaktır.

3-49 YILIN KAZANDIRDIKLARI

Buraya kadar Önderliksel Doğuş sürecini ve 49 yılın amansız mücadelesini özetlemeye çalıştık. Yaşanan sömürgeci ve soykırımcı saldırılarla birlikte yaşanan gelişmeleri de kısaca ifade ettik. Kuşkusuz geçen 49 yılın Kürt insanına, toplumuna ve insanlığa kazandırdığı çok şey var. Her şeyden önce, geçen 49 yılda Kürdistan, Türkiye ve dünyada tartışılan en önemli konuların başında Önder Apo ve PKK gerçeğinin geldiğini çok iyi biliyoruz. Önümüzdeki ellinci yılda söz konusu tartışmaların çok daha gelişeceği ve de daha anlamlı hale geleceği de açıktır. Çünkü kapitalist modernite hastalıkları her geçen gün artmakta, iktidarcı ve devletçi sistem tam bir çözülüşü ve çöküşü yaşamaktadır. Bunun karşısında Kürdistan’da gelişen ve Önder Apo tarafından formüle edilen alternatif kadar etkili ve bütünlüklü bir çözüm yolu ve modeli yoktur. Bu da bütün dikkatleri Önder Apo gerçeği ve Kürdistan Özgürlük Devrimi üzerinde yoğunlaştırmaktadır. Söz konusu yoğunlaşma önümüzdeki süreçte çok daha fazla artacaktır.

Kuşkusuz geçen 49 yılda Önder Apo ve PKK gerçeğinin Kürt halkına, Ortadoğu halklarına ve insanlığa kazandırdıklarını bütün yönleri ve ayrıntılarıyla burada anlatamayız. Ama bu 49 yılın ortaya çıkardığı en önemli gelişmeler ve yarattığı kazanımlar üzerinde durmak da elbette önemlidir. Hiç kuşkusuz Kürdistan’da Önderliksel doğuş başlı başına bir devrimdir, özgür insan devrimidir ve bu temelde Kürt toplumunda yeni bir devrimsel sürecin başladığına işaret etmektedir. Dolayısıyla Kürdistan’da 49 yıldır bir devrim, özgürlük devrimi yaşanmaktadır. Biz buna Apocu Özgürlük Devrimi diyoruz. Önder Apo bu devrimi ‘Hakikat Devrimi’ olarak tanımladı. Hakikat Devriminin de bir zihniyet ve yaşam tarzı devrimi olduğunu belirtti. Demek ki Kürdistan’da 49 yıldır bir zihniyet ve yaşam tarzı değişimi yaşanıyor. Eski olan, sömürgeci-soykırımcı güçlere ve işbirlikçilerine ait olan zihniyet ve yaşam tarzı yıkılıyor, yerine Apocu zihniyet ve yaşam tarzı inşa oluyor. İşte en başta bu hususlar üzerinde durmak ve bu temelde ortaya çıkan yeni gelişmeleri değerlendirmek kuşkusuz en önemli şeydir.

Açık ki bu çerçevede 49 yıldır Kürt insanında ve toplumunda yaşanan çok önemli değişiklikler ve gelişmeler vardır. İçinde yaşarken bunlar pek fazla görünmeyebilir, ancak böyle bir değişim ve gelişmenin yaşandığı kesindir. 49 yıl öncesine göre kadın-erkek Kürt insanının ve toplumunun zihniyetinde, değer yargılarında, düşünce yapısında, ret ve kabul ölçülerinde, ahlaki ve kültürel yapısında, cesaret ve fedakarlık durumunda çok önemli ve anlamlı değişiklikler yaşanmıştır. Bunlar istediğimiz düzeyde olmayabilir, yine yanlış bulduğumuz birçok özellik de hala yaşanıyor olabilir; ancak bütün bunlar Kürdistan’da yaşanan büyük hakikat devrimini gölgelemez.

Kuşkusuz Önder Apo ve PKK’nin Kürt insanında ve toplumunda yarattığı değişiklikleri gözlerken, en başta ruhta, duyguda, düşüncede, davranışta, sosyal ilişkilerde, değer önceliklerinde ortaya çıkan değişikliklere bakmamız gerekir. Çünkü Kürdistan’da paradigmasal düzeyde bir devrimci değişim yaşanmaktadır. Örneğin geçen 49 yıl içinde kültürel soykırımın etkilerinde çok önemli bir değişiklik olmuştur. 49 yıl öncenin aşırı bireyci, aileci, umutsuz, öngörüsüz, bilinçsiz, iradesiz, örgütsüz, çekingen, ürkek Kürt insanı gitmiş, yerine ulusal ve toplumsal değerlere daha çok önem ve öncelik veren, özgürlük ruhu, bilinci, iradesi, ahlakı, kültürü yüksek, cesur ve fedakar Kürt insanı ortaya çıkmıştır. Özgürlükçü ve demokratik zihniyete ve davranışa sahip yeni bir Kürt uluslaşması ve toplumsallaşması gelişmiştir. Yurtseverlik ölçüleri gelişmiş, yeni bir yurtseverlik anlayışı ve düzeyi ortaya çıkmıştır.

Elbette toplumsal değişimi gözlemenin en belirgin ve somut alanı kadında yaşanandır. Çünkü bir toplumda kadının durumu, o toplumun gerçek durumunu yansıtır. Konuya bu noktadan baktığımızda Önder Apo ve PKK ile Kürt kadınında ve dolayısıyla Kürt toplumunda bireysel ve ulusal düzeyde ortaya çıkan değişim ve gelişimi çok daha iyi görürüz. 49 yıl öncesiyle bugünkü Kürt kadını arasında dağlar kadar fark vardır. Kırk dokuz yıl önce evinden çıkamayan ve toplumsal faaliyete katılamayan Kürt kadını, bugün tarihin en anlamlı ve derin bir özgürlük devrimini yaşamaktadır. İleri düzeyde bilinçli ve örgütlüdür. Toplumsal ve siyasal yaşama öncü düzeyinde katılmaktadır. Kendi özgün örgütlenmesini ve öz savunmasını geliştirmiştir. Kadının kendisine ve toplumun kadına dönük bakışında ve değer yargılarında çok köklü değişiklikler olmuştur. ‘Kadının yeri evidir’ diyen Kürt toplumu ve erkeğinden, kadın yönetiminde yaşayan ve kadın komutasında savaşan bir toplumsal yapıya ve erkek gerçeğine gelinmiştir. Kadının bilinci, örgütlülüğü, kendine güveni, cesaret ve fedakarlığı yeni toplumun ölçülerini belirlemektedir. Bu temelde kadın ölçülerine dayalı bir özgür yaşam gerçeği oluşmakta ve yeni özgür birey ve demokratik toplum oluşmaktadır. Özgür kadın ve özgür erkek şekillenmektedir.

Kürt bireyinde ve toplumunda değişimin gözlendiği en önemli bir husus da eleştiri ve özeleştiri durumudur. Geçmişin kaskatı ve kavgacı bireyi gitmiş, yerine toplumsal değerlere dayalı eleştiri ve özeleştiri yapan birey ve toplum ortaya çıkmıştır. Önder Apo ve PKK öncülüğünde hem bir eleştiri gücü ve hem de bir özeleştiri kültürü gelişmiştir. Yaşam ve mücadelede içine düştüğü hata ve eksikliği gören, kabul eden, özeleştiri ile onları değiştirme gücü gösteren bilinçli ve esnek insan yapısı ortaya çıkmıştır. Geçmişi eleştirirken Önder Apo, ‘bir tavuk için komşusunu gözünü kırpmadan vuran, ancak vatan ve özgürlük için elini bile oynatmayan insan’ gerçeğinden söz ederdi. Şimdi komşusuyla birleşen, bir araya gelen, vatan ve özgürlük sorunlarını tartışan, ortak örgütlenme ve eylem içine giren bir insan gerçeğinin ortaya çıkmış olduğu açıktır. Böylece Kürt insanının değer yargıları, yaşam ve çalışma ahlakı ciddi bir değişim yaşamıştır. Bireyde daha çok toplumsal bilinç ve sorumluluk duygusu gelişmiştir. Bütün bunları yeni insan, yeni toplum olarak tanımlamak gerekir.

Kuşkusuz toplumdaki bütün bu değişimin yönünü, ilke ve ölçülerini Önder Apo gerçeği belirlemektedir. Dolayısıyla 49 yılın en önemli gelişmesi olarak, Kürt toplumunun ezici çoğunluğunca kabul gören ve bugün tüm halklara ve ezilenlere yayılan Apocu Önderlik Gerçeğini görmek gerekir. Çok açık ki PKK bir Önderlik hareketidir; Önder Apo etrafında doğup gelişen ve bugüne ulaşan, bütün ilke ve ölçülerini Önderlikten alan bir harekettir. Kürt aydın-gençliği Önder Apo şahsında bir özgürlük önderini yaratarak, tarihi en önemli gelişmeyi ortaya çıkarmıştır. Bu çerçevede Apocu Önderliksel Doğuş da başlangıç  itibarıyla esas olarak ulusal karakterli bir önderliktir. Zaten başka türlü olması da beklenemez.

Önder Apo 1973 Newroz’undaki çıkışını önderlik görevlerinin boşluğuna ve doldurulması gerektiğine, katledilen Türkiye devrimci hareketinin önderleri olan Mahir Çayan, Deniz Gezmiş ve İbrahim Kaypakkaya’nın anısına sahip çıkma amacına dayandırmıştır. Daha sonra Kürdistan’a yönelim olmuş, ‘Haki Karer’in anısının örgütlenmesi’ dediği PKK’yi geliştirmiştir. 1979 yılının temmuz başında Ortadoğu sahasına çıkış yaptıktan sonra da Lübnan-Filistin sahasında yaptığı çalışmalarla 12 Eylül faşist-askeri rejimine karşı PKK’yi bir gerilla partisi haline getirmiştir. Birinci Önderliksel Doğuş esas olarak teorik bilinç ve ideolojik-politik çizgi yaratmayı ifade ederken, İkinci Önderliksel Doğuş esas olarak askeri çizginin ve gerillanın geliştirilmesine dayanmıştır. Her iki Önderliksel süreç de esas olarak ulusal çerçevededir. Fakat bunların Kürdistan ve bu temelde insanlık açısından anlamı ve değeri tarihseldir.

Önder Apo’nun gerçekleştirdiği daha derin Önderliksel Doğuş, kuşkusuz İmralı sürecinde gerçekleştirdiği paradigma değişiminin yarattığı Üçüncü Doğuştur. Böyle bir düşünsel yoğunlaşmada en önemli rolü reel sosyalizmin çözülüşü ile uluslararası komplo saldırısının oynadığı açıktır. 1970’lerin başında Kürt halkının yaşadığı sorunlar karşısında içine girdiği özeleştirel yoğunlaşma, bu kez tüm insanlığın yaşadıkları karşısında içine girilen bir özeleştirel yoğunlaşma olmuştur. Dolayısıyla ortaya çıkan sonuç da tüm insanlığı ilgilendirmiş, bütün ezilenlerin özgürlük ve kurtuluş sorunlarını çözmeyi içermiş, böylece Üçüncü Önderliksel Doğuş evrensel olmuştur. Uluslararası gericilik komplocu saldırıyla Kürt Özgürlük Önderini etkisiz kılmak isterken, bu sefer bütün ezilenlere kurtuluş ve özgürlük yolunu gösteren bir önderlikle karşı karşıya gelmiştir.

Açık ki Birinci Önderliksel Doğuşun kilit kavramı ‘Sömürgecilik’ ve İkinci Önderliksel Doğuşun kilit kavramı da ‘Gerilla’ olurken, Üçüncü Önderliksel Doğuşun kilit kavramı ise ‘Demokratikleşme’ olmuştur. ‘Kürdistan sömürgedir’ tespitiyle ortaya çıkartılan teorik ve programsal gelişme, ‘Gerilla direnişi’ tespitiyle stratejik ve taktik çizgiye kavuşmuştur. ‘Demokratik çözüm’ tespiti ise uluslararası komploya karşı mücadelenin teori ve taktiği ile Kürt sorununu çözüme kavuşturmanın yeni tarzını ortaya çıkarmıştır. Kapitalist modernite koşullarında Kürt sorununun çözümü için geçerli görülen bu tarz, başta kadın sorunu olmak üzere tüm toplumsal sorunların da çözüm modeli haline getirilmiştir.

Önder Apo, söz konusu tespit temelinde toplumu ve tarihsel toplum gelişimini yeniden değerlendirmiştir. İktidar ve devlet dışında toplumun öz yönetimi olarak ‘Demokratik yönetimi’ tanımlamıştır. Bu temelde devlet olmayan yönetim olarak ‘Demokratik konfederalizmi’ ve sorunların toplumsal tabana dayalı çözüm modeli olarak ‘Demokratik özerkliği’ ifade etmiştir. Özgürlük, farklılıklara dayalı eşitlik ve dayanışma ilkelerini esas alan sosyalizmin, baskı ve sömürü aracı olan iktidar ve devlet ile gerçekleştirilemeyeceğini değerlendirerek, ‘Demokratik sosyalizmi’ tanımlamış ve böylece özgürlük ve eşitlik mücadelesinde yaşanan amaç-araç çelişkisini çözerek, amaç-araç uyumunu ortaya çıkarmıştır. Bütün bunlar temelinde ‘Kapitalist moderniteye’ karşı ‘Demokratik moderniteyi’ tanımlamış, PKK’yi iktidar ve devlet eksenli bir parti olmaktan çıkartarak, kadın özgürlüğüne ve toplumsal ekolojiye dayalı demokratik toplumcu bir parti haline getirmiştir.

İmralı koşullarında Önder Apo’nun yaşadığı söz konusu derin özeleştirel yoğunlaşma ve sorgulama, bir yandan PKK’yi mevcut iktidar ve devlet sistemini aşar ve bu temelde uluslararası komploya karşı başarı çizgisinde mücadele eder konuma getirirken, diğer yandan da iktidar ve devlet sisteminin ortaya çıkardığı tüm toplumsal sorunlar için demokratik çözümün teori, program ve stratejisini yaratarak bütün ezilenlerin kurtuluş ve özgürleşme yolunu göstermiştir. Böylece hem PKK köklü bir değişim, dönüşüm ve yenilenme yaşamış ve hem de Önder Apo tüm ezilenlerin kurtuluş yolunu göstererek evrenselleşmiştir. Başlangıçta Kürt işçi sınıfının ve ulusunun önderi olarak gerçekleşen çıkış, Üçüncü Doğuşla tüm ezilenlerin önderi haline gelmiştir. Kürtler için tarihi bir gelişme olan Önderliksel Doğuş, bu sefer tüm ezilenler için tarihi bir gelişme ve kazanım olmuştur. Söz konusu Önderliksel gelişme küresel düzeyde her gün, her yıl etkisini daha fazla hissettirmektedir ve 21. yüzyıl Apocu Önderlik yüzyılı olmaya başlamıştır.

Kuşkusuz tarihi Önderliksel Doğuş ve Hakikat Devriminin gelişimi ile birlikte geçen 49 yılda yaratılan en temel bir kazanım da parti ve gerilla öncülüğüdür. Çok açık ki, PKK ve PAJK, Apocu çizginin örgütlü ve eylemli kılınmasıdır. Gerilla da böyle bir partileşmenin fedai militan çizgisini ve tarzını ifade etmektedir. Yani PKK ve PAJK öncülüğü, fedai militan gerilla hareketi olarak örgütlenmekte, bilinç ve pratik olarak Kürt halkının ve kadınlarının temel öz savunma gücü ve öncülüğü olmaktadır. Halkın ve kadınların öz savunması fedai militan gerilla ile parti öncülüğüne kavuşmaktadır.

Dikkat edilirse, PKK ve PAJK’ta somutlaşan devrimci ölçüler çok yüksektir, fedai militan çizgidedir. Her ne kadar adları parti olsa da, sağı ve soluyla günümüz dünyasında var olan partilerden temelde farklıdırlar ve yeni türden bir parti öncülüğünü ifade etmektedirler. Yine HPG ve YJA-Star’da somutlaşan gerilla gerçeği fedai özgürlük çizgisindedir ve tarih boyunca var olmuş gerilla gerçekliklerinden farklıdır. Bu durumun da çok iyi görülmesi ve anlaşılması gerekir. Kürdistan’da sürekli gelişme sağlayan ve yenilmez olan parti ve gerilla gerçeği böyle ortaya çıkmıştır. Söz konusu bu gerçekliğe dönük dıştan ve içten ne kadar dayatmada bulunulur ve saldırılırsa saldırılsın, söz konusu parti ve gerilla gerçeğini ve onun özünü oluşturan fedai militan çizgiyi hiçbir güç yok edemeyecektir.

1990’larda başlayıp gelişen Ulusal Diriliş Devriminin Kürt toplumunun var oluşu ve demokratik uluslaşması açısından taşıdığı tarihi önem üzerinde daha önce kısaca durduk. Bu da 49 yılın en önemli ve etkisi sürekli olan gelişme ve kazanımlarından biridir. Yine bu süreçle birlikte Kadın Özgürlük Devriminin başlamış olduğunu da ifade ettik. Bu iki devrim Apocu Hakikat Devriminin pratikleşmesini ifade ediyor ve günümüzde Rojava Özgürlük Devriminde somutlaşıyor. Özellikle Kadın Özgürlük Devrimi, tarihin en derin ve etkili özgürlük devrimi olarak sürekli yaşanacak bir devrimsel gerçeklik olarak kendini ortaya koyuyor.

Erkek egemen zihniyet ve siyasetin ortaya çıkardığı en vahşi baskı ve sömürü yöntemi olan kapitalist modernite sisteminin krizi ve kaosu derinleştikçe, tüm ezilen kesimlerle birlikte en başta da kadınların söz konusu bu sisteme karşı özgürlük ve eşitlik mücadeleleri gelişiyor. Kürtler gibi, kapitalist sistemle en karşıt olan bir toplumsal kesimin de kadınlar olduğu daha net açığa çıkıyor. Bu da dünyanın dört bir yanında kadın bilinçlenmesi, örgütlenmesini ve eylemini geliştiriyor. 21. yüzyılın kadın yüzyılı olduğunu ve bu gerçeğin daha çok gelişeceğini günümüzde birçok çevre söylüyor ve kabul ediyor. Kuşkusuz böyle bir gelişmede de Kürt kadınları ve Özgür Kadın Hareketi öncü düzeyinde yer alıyor. Kürdistan Özgür Kadın Hareketi ve onun öncülüğünde gelişen Kürdistan Özgürlük Devrimi günümüzde başta kadınlar olmak üzere tüm ezilen insanlık için moral güç ve ilham kaynağı oluyor; Kürdistan’daki mücadele herkese umut, coşku ve heyecan veriyor.

Kuşkusuz bu duruma Kürdistan Özgür Kadın Hareketinin erkek egemen zihniyet ve sistemden köklü kopuşu, özgür kadın etrafında örülen bir özgür yaşamı hedeflemesi ve devrim çizgisinde gelişmesi yol açıyor. Kadına dayatılan kölelik sisteminin derinliği ile kadın kurtuluşunun zihniyet, teori, program, strateji ve tarzını en güçlü bir biçimde Önder Apo ortaya koymuş bulunuyor. Dolayısıyla Kürdistan’daki Kadın Özgürlük Devrimi sağlam teorik temellere, güçlü ve somut bir programa, pratikte uygulanabilirliği kanıtlanmış strateji ve taktiklere sahiptir. PAJK, KJK ve YJA-STAR gibi öncü ve somut örgütsel yapısı mevcuttur. Binlerce kahraman şehidi vardır ve zor koşullarda ortaya çıkartılan büyük bir tecrübe birikimi söz konusudur. 49 yıllık mucizevi mücadelenin ortaya çıkardığı en büyük ve etkili kazanımlarından biri olmaktadır. Daha şimdiden Apocu Özgürlük Devrimini yenilmez kılan ve tüm insanlığa yayan temel gelişme ve hareket konumundadır. Bu durumun önümüzdeki süreçte çok daha güçlenerek devam edeceği açıkça görülmektedir.

Elbette 49 yılın yarattığı direnişçilik de en büyük kazanımlardan biri olmaktadır. Soykırımın yarattığı teslimiyet, reformizm, boyun eğmecilik kırılmış, kahramanlık çizgisinde bir direnişçi tutum, cesaret, fedakarlık ve bir direniş kültürü yaratılmıştır. Önder Apo’nun eleştirdiği vatan ve özgürlük için kılını kıpırdatmayan Kürtlük aşılarak, fedai çizgisinde yaşayan ve savaşan on binlerce militan ve yeni bir halk gerçeği ortaya çıkartılmıştır. Fedai çizgisi temelinde Kürdistan’da devrimciliğin ve yurtseverliğin ölçüleri yükseltilmiştir. Ülke ve toplum karşısında sorumluluk duyan, bu temelde düşünüp mücadele eden insan gerçeği açığa çıkartılmıştır.

Çok açık ki, PKK özgürlük çizgisinde olduğu kadar ulusal çizgide de bir kahramanlık hareketidir. Elli bini aşan kahraman şehidi vardır. Hiçbir örgütün yapamadığını yapmış, 12 Eylül faşist-askeri darbesine karşı 14 Temmuz Ölüm Orucu eyleminde somutlaşan 1982 Büyük Zindan Direnişini geliştirmiştir. Yine başka örgütler adım atamazken, 15 Ağustos Gerilla Atılımını PKK başlatmış ve başarmıştır. Topyekun faşist-soykırımcı saldırıya ve uluslararası komplo saldırısına karşı 24 yıldır PKK ve Kürt halkı direnmiştir. Kısaca tarihi zindan direnişi, 15 Ağustos Gerilla Atılımı ve komploya karşı direnişin ortaya çıkardığı bir kahramanlık çizgisi ve direniş kültürü söz konusudur. Artık hiçbir güç bu direniş ruhunu kıramaz ve direniş kültürünü yok edemez.

49 Yıllık Önderlik ve PKK mücadelesinin Kürdistan, Türkiye, Ortadoğu ve dünyada yol açtığı önemli ve kalıcı siyasi gelişmeler de söz konusudur. Güney Kürdistan’da oluşan Kürt siyasi statüsünün PKK mücadelesinin dolaylı sonucu olarak ortaya çıktığı açıktır. Bazıları bunu kabul etmese ve bu temelde gerçeği tersyüz etmeye çalışsa da gerçek budur. Söz konusu statü PKK’ye karşı savaşmak temelinde oluşturulmuş ve TC Devleti de bu temelde ‘evet’ demiştir. Diğer yandan, Rojava Özgürlük Devrimi PKK mücadelesinin doğrudan sonucu olarak gerçekleşmiş ve bugüne gelmiştir. Bu devrimin Önder Apo’nun yürüttüğü yirmi yıllık çalışmanın birikimi üzerinde gerçekleştiği ve her bakımdan Önderlik ve PKK etkisiyle yürüdüğü ve Demokratik Modernite Çizgisini esas aldığı açıktır. Ayrıca Şengal’de DAİŞ soykırımını önleyerek Êzidi Kürt toplumunun demokratik özerk yaşamını geliştiren, Maxmur’da DAİŞ’i durdurarak Güney Kürdistan’ı DAİŞ’ten koruyan da PKK’dir. Yine Kuzey Kürdistan’da ulusal diriliş devrimini gerçekleştirerek demokratik ulus toplumunu ve demokratik siyaseti ortaya çıkaran da PKK mücadelesi olmuştur.

Önder Apo ve PKK’nin Türkiye, Ortadoğu ve dünyadaki etkileri teorik ve pratik olmak üzere iki boyutludur. Önder Apo’nun geliştirdiği Demokratik Modernite Kuramı ve demokratik sosyalizm çizgisi söz konusu bu alanlarda her geçen gün daha fazla yayılmaktadır. Geçmişe dair anlaşılır ve geleceğe dönük çözümleyici karakteriyle Önder Apo’nun geliştirdiği yeni paradigmaya ilgi artmaktadır. Özellikle Türk ve Arap aydınları üzerindeki etkisi fazladır ve dünya ölçüsünde de söz konusu durum gelişmektedir. Apocu çizgi, Kürdistan’da olduğu gibi Türkiye, Ortadoğu ve dünyada da yeni bir aydınlanma geliştirmektedir. Özellikle tarih boyunca insanlığın geliştirdiği tüm düşünce sistemlerinin olumlu yanlarını alarak yeni bir sentez yaratmış olması, adeta herkesin kendini içinde görmesine ve dolayısıyla benimsemesine yol açmaktadır.

Çok açık ki, Kürdistan Özgürlük Devrimi Demokratik Türkiye Devriminin somut bir parçasıdır. Kürdistan özgürlük mücadelesi her yönüyle Türkiye demokrasi mücadelesi olma özelliği taşımaktadır. Kısaca Kürt özgürlüğü ile Türkiye demokratikleşmesi kopmaz bağlarla birbirine bağlıdır. Aralarındaki ilişki stratejiktir. Dolayısıyla Kürdistan’da özgürlük adına sağlanan her gelişme, aynı zamanda Türkiye demokratikleşmesi için de yaratılmış bir gelişme olmaktadır. Aynı durum tüm Ortadoğu ve dünya için de geçerlidir. ‘Özgür Kürdistan Demokratik Türkiye’ formülü, benzer biçimde Ortadoğu ve dünya için de geçerli olmaktadır. Kürt özgürlüğüne dayanmadan Ortadoğu ve dünyada gerçek demokratikleşme olmaz. Bu durum, Kürt sorununun bölgesel ve küresel karakteriyle de bağlantılıdır. Nitekim özgürlük yönünde Kürdistan’da yaşanan her gelişmenin Ortadoğu ve dünyadaki demokratikleştirici etkisi hemen ortaya çıkmaktadır.

Kuşkusuz bu duruma pozitif yönden ideolojik boyut yol açmaktadır. Ancak politik olarak da, Kürdistan üzerinde sömürgeci-soykırımcı egemenlik yürüten ulus-devletlerin zayıflaması, Ortadoğu’nun siyasi statükosunu ve küresel kapitalist modernite sistemini hemen etkilemektedir. Kürdistan’da zayıflayan sömürgeci-soykırımcı egemenlik, Ortadoğu ve dünyada zayıflayan ulus-devletçi sistem olmaktadır. Bu anlamda PKK’nin hem Kürdistan’daki işbirlikçiliği ve hem de faşist-soykırımcı egemenliği ağır darbeleyen ve temellerinden sarsarak ciddi biçimde zayıflatan bir pratiği geçen 49 yıl içinde etkili bir düzeyde yaşanmıştır. Açık ki bu durum Türkiye’deki faşist-oligarşik diktatörlüğü ciddi biçimde zayıflatmış ve AKP-MHP faşizmini yıkılma noktasına getirmiştir. Ortadoğu’da kapitalist sistemin yarattığı ulus-devlet milliyetçiliğine çok ciddi bir darbe vurmuştur. ‘Arap baharı’ denen halk direniş sürecinin bu durumla bağı başattır. Küresel kapitalist sistemin Kürdistan’da var ettiği sömürgeci-soykırımcı sisteme karşı gelişen Kürt Direnişi, Arap sahasında yaratılan ulus-devlet diktatörlüklerine karşı ayaklanmalar biçiminde ortaya çıktı demek hatalı değildir.

Bu durumu küresel kapitalist sistemin Ortadoğu’da yürüttüğü Üçüncü Dünya Savaşı içinde çok daha somut olarak gözlemlemek mümkündür. 1990’ların başında ‘Çekiç Güç Operasyonu’ ile PKK’nin Güney Kürdistan’a girişinin engellenip Kuzey Kürdistan’da kuşatılmaya çalışılması bu amaçlıdır. Kapitalist sistem tarafından bölgeye yeni bir müdahalede bulunulurken, karmaşık ortamdan PKK’nin yararlanması ve tüm Kürdistan’a yayılarak bölgesel bir demokratik devrimi hareketlendirmesi bu biçimde önlenmek istenmiştir. Zaten uluslararası komplonun da bu temelde geliştirildiği ve 15 Şubat’ta Önder Apo’nun “ABD’nin Bağdat’a müdahalesinde TC’nin ABD’ye destek vermesi karşılığında teslim edildiği” net olarak bilinmektedir. Aslında Önder Apo’nun gücünden ve yönetim etkinliğinden korkulmuştur. Önder Apo yönetimken ABD tarafından Bağdat müdahalesi yapılamamıştır. Böyle bir durumda PKK’nin Güney Kürdistan’a ve Irak’a yayılacağından korku duyulmuş, bu temelde saldırı önce uluslararası komplo biçiminde Önder Apo’ya yapılmıştır.

PKK şimdiye kadarki mücadelesiyle küresel kapitalist sistemin yarattığı mevcut Ortadoğu statükosunu ve egemenliğini teşhir etmiş, Ortadoğu’yu daha çok parçalamaya çalışan müdahalesini de zayıflatmıştır. Fakat söz konusu bu gerici müdahaleleri tümden yenilgiye uğratmayı da henüz tam başaramamıştır. Bu da PKK’nin zayıflığı ve Apocu çizgiyi tam başarıyla pratiğe geçirememesi sonucunda olmuştur. PKK’yi zayıflatan Önder Apo’ya yönelik uluslararası komplo saldırısı da zaten bu amaçla geliştirilmiştir. Bunlar anlaşıldıkça PKK’nin zayıflıkları aşılmakta ve PKK etkili mücadele ettikçe de Demokratik Ortadoğu Mücadelesi ile Küresel Demokrasi Mücadelesi daha çok gelişmektedir. Ellinci mücadele yılı bu yönlü gelişmeleri çok daha fazla ve somut bir biçimde ortaya çıkartacaktır.

4-50. YILIN GÖREVLERİ

Hareket, halk ve dostlarımız olarak Ellinci Önderlik ve Parti Yılına “Dem Dema Azadiyê ye” hamlesi ile giriyoruz. Böyle bir hamle ile devrimci halk savaşı stratejimizi zafere taşımak istiyoruz. Bu temelde AKP-MHP faşizmini yıkmayı, İmralı işkence ve tecrit sistemini parçalamayı, Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü temelinde Kürdistan’ı özgür, Türkiye ve Ortadoğu’yu demokratik hale getirmeyi hedefliyoruz. Sağladığımız birikime doğru dayanır ve yaratıcı yöntemlerle mücadele edersek bu hedefleri başaracağımıza da inanıyoruz.

Aslında 23 yıldır yürüttüğümüz mücadele sonucunda uluslararası komplo iyice teşhir oldu ve darbelendi. Dayanağı olan soykırımcı zihniyet ve siyasetin faşist ve insanlık dışı karakteri iyice deşifre edildi. Komployu temsil eden İmralı işkence ve tecrit sisteminin nasıl herkese zarar verdiği kamuoyuna iyi gösterildi. 20 yıldır komployu başarıya götürmesi için görevli olan Tayyip Erdoğan Yönetimi iyice yıprandı ve yıkımın eşiğine geldi. Denize düşenin yılana sarılması misali tutunmak istediği MHP, Tayyip Erdoğan Yönetiminin faşist ve soykırımcı karakterini daha somut ve açık ortaya koydu. Komployu yürütmekteki başarısızlıkları, söz konusu görevi veren ABD ile ilişkilerinin kısmen bozulmasına yol açtı. Böylece komplocu sistem kendi içinde epeyce dağınık, parçalı ve zayıf hale geldi.

Buna karşılık, geçen dönemin zorlu mücadelesi içinde biraz zorlansak ve ağır bedel ödesek de, biz önemli kazanımlar da elde ettik. Her şeyden önce, ciddi bir tecrübe birikimi sağladık. Mücadelenin stratejik ve taktik gereklerine göre kendimizi yenileyip yeniden yapılandırdık. DAİŞ karşısında yürüttüğümüz mücadele, hareketimizi dünya ölçüsünde yaydı ve çok önemli bir noktaya getirdi. AKP-MHP faşizminin ABD ve KDP destekli olarak geliştirdiği imha ve tasfiye planını defalarca boşa çıkardık. En son 2021 yılında kahraman gerilla güçlerimizin Garê, Metîna, Zap ve Avaşîn’de geliştirdiği büyük direniş, kadınlar ve gençler öncülüğünde halkımızın ve dostlarımızın kesilmeyen eylemleri bizi daha güçlü hale getirdi. Sonuçta bu pratiği değerlendiren yıllık yönetim toplantılarımızı da başarıyla yaparak zengin dersleri çıkardık ve ellinci yıla daha güçlü ve hazırlıklı girdik. Bu bakımdan biz çok daha güçlü ve hazırlıklıyız. Dolayısıyla daha güçlü mücadele etme imkanlarına sahibiz.

Bunlar temelinde, ellinci Önderlik ve PKK yılında her şeyden önce Önderlik gerçeğini daha doğru ve derin anlayıp, daha etkili ve başarılı uygulayacağız. Bunu dört parça Kürdistan’da yaptığımız gibi, dünyanın dört bir yanında da yapacağız. Apocu çizgiyi dünya ezilenleri içinde daha fazla yayıp örgüte ve eyleme dönüşmesini sağlayacağız. Çünkü başarılı mücadele etmek ve zafer kazanmak buna bağlıdır. Hem doğru kararlar almak ve hem de yaratıcı uygulamak bu temelde gerçekleşmektedir.

Bu noktada Önderliğe yaklaşımımızın eleştirilmesi ve düzeltilmesi gereken yanları vardır. Evet Önderlik gerçeğine bağlıyız, büyük cesaret ve fedakarlıkla mücadele de ediyoruz. Bu konuda bir kusur yoktur. Fakat bu durum yetmemektedir. Önderliğe doğru katılım, Önderlik gerçeğini doğru anlamak ve başarılı uygulamakla mümkün olur. Bu noktada Önderliği doğru anlama ve başarılı uygulama sorunumuz var. En önemlisi de Önderlik gerçeğini az inceliyoruz. Mevcut inceleme düzeyimiz yetmiyor. Halbuki çok incelememiz, yürüttüğümüz pratiğin Önderlik çizgisine uygun olup olmadığını sürekli tartmamız ve karşılaştığımız sorunlara Önderlik çizgisi temelinde çözüm aramamız gerekir.

Fakat biz çoğunlukla böyle yapmıyoruz ve bireysel görüşlerimizi öne çıkartıyoruz. Dahası söz konusu bireysel görüşlerde fazla dayatıcı ve ısrarlı da oluyoruz. Yani kolektif çalışmamız ve yoldaşlarımızı dinlememiz zayıf. Mücadelede sürekli olamıyoruz. Sistem içinden sisteme karşı mücadele etme ile sistem içileşmeyi birbirine karıştırıyoruz. Bu da bizi çok fazla sistem içi çözümler aramaya, erken çözüm arayışına girmeye götürüyor. Oysa demokratik çözüm, alternatif sistem yaratmayı ve egemen sistemle sürekli bir mücadele içinde olmayı gerektiriyor. Tabii bunu uygun yol ve yöntemlerle yapmamız da gerekiyor. Bunlar temelinde düzeltme yaparak, Apocu Hakikat Devriminin başaran profesyonel kadro ve yurtseverleri haline gelmemiz gerekiyor.

Açık ki devrimci halk savaşı stratejisi temelinde “Dem Dema Azadiyê ye” hamlesini yürütüyoruz. Bu çerçevede başarmak için önümüze koymuş olduğumuz hedefler nettir. AKP-MHP faşizmini yıkacağız. İmralı işkence ve tecrit sistemini parçalayıp Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü sağlayacağız. Kürdistan’ı özgür, Türkiye ve Ortadoğu’yu demokratik hale getireceğiz. Bunlar oldukça somut ve net görevlerdir. O halde dört parça Kürdistan’da ve yurtdışındaki tüm çalışmalarımızın bu görevlerin başarısına kilitlenmesi lazım. Tüm ideolojik, siyasi, toplumsal, askeri çalışmalarımız, kadın ve gençlik faaliyetlerimiz bu görevleri yürütmeye ve başarmaya kilitlenmek durumundadır. Planlarımızı bu amaçlar doğrultusunda yapmalıyız ve farklı görevleri gündemimize almamalıyız.

Diğer yandan, söz konusu görevleri devrimci halk savaşı stratejisi temelindeki topyekun direnişle ancak başarabileceğimiz, farklı mücadele yöntemleriyle başarının söz konusu olmayacağı da açıktır. Demek ki söz konusu amaçlarımızı ancak devrimci halk savaşı stratejisiyle başarabiliriz. O halde temel mücadele biçimimiz devrimci halk savaşıdır. Her yerdeki çalışmamızın ve mücadelemizin buna uygun olması ve devrimci halk savaşı stratejisinin başarısını hedeflemesi gerekir. Devrimci halk savaşı temelindeki mücadele ile söz konusu hamlesel görevlerimizi başarmayı esas almalıyız. Başka türlü doğru ve yeterli yaklaşım olmaz. Bazen devrimci halk savaşı stratejisine göre, bazen de başka stratejilere göre mücadele edemeyiz. Birimiz bu stratejiyi esas alırken, bir başkamız farklı bir strateji temelinde çalışıp mücadele edemez. Pratikteki parçalılık ve zayıflık bir de bu nedenle ortaya çıkmaktadır.

Demek ki her alanda yürüttüğümüz çalışma ve mücadeleyi hem hamle amaçlarında ve hem de devrimci halk savaşı yönteminde birleştirmemiz gerekir. Bütün alanlardaki devrimci çalışma ve mücadelemizi devrimci halk savaşının gereklerine göre, onu başarıya taşımaya bağlı, onu yürüten ve destekleyen konumda geliştirmemiz gerekir. Ayrımsız bütün çalışma ve mücadelemiz bu temelde olmak ve amaçlar doğrultusunda stratejinin gereklerine göre gelişmek zorundadır. ‘Bu stratejide savaş var, oysa ben propaganda ya da kitle çalışması yapıyorum’ diyerek kendimizi strateji dışı tutamayız. Tüm ideolojik, askeri, siyasi, toplumsal çalışma ve mücadelemizi söz konusu stratejinin gereklerine göre ve onun başarısına hizmet edecek tarzda örgütleyip yürütmek durumundayız.

Bunlar temelinde, en başta kahraman gerilla güçlerimiz fedai gerillacılığın tüm gücünü kullanarak ve gerilla tarzının tüm inceliklerini ve yaratıcılığını göstererek ellinci yıl hamlemize de öncülük edecek ve AKP-MHP faşizmine dağda, ovada ve şehirde, bize saldırdığı her yerde öldürücü darbeler vuracaktır. Halkın öz savunmasını geliştirerek, keşif ve istihbarat faaliyetlerini güçlendirerek faşist-soykırımcı düşmanı olduğu yerde darbeleyip ezecektir. Gençliği daha çok gerillaya ve öz savunmaya çekerek devrimci savaşı her alana yayıp büyütecektir.

Kadın ve gençlik hareketleri öncülüğündeki yurtsever halkımız, dört parça Kürdistan’da ve yurtdışında eğitim ve örgütlenmesini geliştirerek sürekli eylemlilik içinde olacak, yaratıcı eylem biçimleri geliştirerek devrimci savaşımın halk ayağını güçlü ve etkili hale getirecektir. Eğitim ve örgütlenme temelindeki bütün toplumsal inşa faaliyetlerini devrimci halk savaşının gereklerine göre ve öz savunmayı gerçekleştirme temelinde geliştirerek topyekun devrimci direnişi güçlendirecektir. Gençlik ve kadın hareketlerimiz toplumsal harekete başarıyla öncülük ederek, gerillaya katılımları artırma ve direnişi büyütmede rollerini başarıyla oynayacaktır.

Tüm propaganda ve ajitasyon çalışmalarımız, ellinci yıl hamlemiz temelinde bir yandan halkımızın ve dostlarımızın Önderlik çizgisindeki eğitimlerini geliştirir ve başarılı bir ideolojik mücadele yürütürken, diğer yandan özel psikolojik savaşı yenilgiye uğratan ve devrimci savaşın doğru ve etkin propagandasını yapan bir düzeye kendisini ulaştıracaktır.

Sanat ve edebiyat faaliyetlerimiz ellinci yılda en önemli hamlesel pratiği ortaya çıkartarak, bir yandan kültürel soykırım saldırılarına karşı mücadele ederek onları boşa çıkartmayı bilecek, bir yandan da özgürlük devrimimizin büyük ihtiyacı olan kültürel devrimi her boyutta geliştirecektir.

Akademik eğitim ve teorik çalışmalarımız ellinci yılındaki hareketin düzeyini yansıtacak, Önder Apo’nun başlattığı entelektüel devrimi geliştirmek ve yaymak için, mücadelenin ihtiyaç duyduğu kadroları hazırlamak için yeterli bir çalışma düzeyi tutturacaktır.

Şüphesiz ellinci yılın en önemli faaliyetlerinden biri dış ilişki ve ittifak çalışmalarımız olacaktır. Her alanda diplomatik faaliyet yürüten komite ve temsilcilerimiz, başta Türkiye, Suriye, Irak ve İran halklarıyla ilişki, ittifak ve ortak mücadeleyi önemseyecek ve stratejik ittifaklara kadar olabilecek her türlü birlik ve ittifakı ortaya çıkarmaya çalışacaktır. Başta Türk, Arap, Fars, Ermeni ve Süryani halkları olmak üzere bölgenin tüm halklarıyla Demokratik Ortadoğu Birliği faaliyetini her düzeyde geliştirecektir. Yine küresel düzeyde başta kadın ve gençlik hareketleri olmak üzere işçi ve emekçilerle, ekolojist örgüt ve hareketlerle, tüm antifaşist ve antikapitalist güçlerle Küresel Demokrasi Hareketini her düzeyde birlikte geliştirebilmek için ilişki ve ittifak çalışmalarımızı güçlendirecektir. Herkesle taktik ilişkiye açık olacak, devletçi sistem içindeki çelişkilerden yararlanarak AKP-MHP faşizmini teşhir ve tecrit etmeye çalışacaktır.

Tüm parti komite ve örgütlerimiz görev alanlarında ellinci yılın zaferi için gereken her türlü kararı alıp planı yaparak başarılı devrimci pratiği geliştirmede inisiyatifle hareket edecektir.

Bu temelde, başta parti komite ve örgütlerimiz olmak üzere tüm partili yoldaşları, kahraman gerilla güçlerimizi, kadın ve gençlik hareketlerimizi, her kesimden tüm yurtsever halkımızı, ellinci yılına ulaşan Önderlik ve parti gerçeğimizi doğru anlamaya, ellinci yıl görevlerini doğru bilince çıkartıp güçlü sahiplenmeye ve Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü hedefleyen “Dem Dema Azadiyê ye” hamlemizi ellinci yılda zafere ulaştırmaya çağırıyoruz!

Çok değerli dostlarımız olan Türkiye’nin tüm devrimci ve demokratik güçlerini, kadın ve gençlik hareketlerini, işçi ve emekçi örgütlerini, tüm ezilen halklarını, sömürgeci-soykırımcı TC sistemine ve AKP-MHP faşizmine karşı birleşik devrim mücadelemizi daha da güçlendirmeye, ellinci Önderlik ve parti yılımızda AKP-MHP faşizmini yıkarak Kürt özgürlüğü temelinde Demokratik Türkiye’yi yaratmaya çağırıyoruz!

Başta Araplar olmak üzere Ortadoğu’nun tüm ezilen halklarını, devrimci ve demokratik güçlerini, kadın ve gençlik örgütlerini, antikapitalist ve anti emperyalist çevrelerini, bölgemizdeki yabancı egemenliğe ve işbirlikçi ulus-devlet diktatörlüklerine karşı özgürlük ve demokrasi mücadelesini birlikte yürüterek, halklarımızın özgür ve kardeşçe yaşadığı Demokratik Ortadoğu Konfederalizmini yaratmaya çağırıyoruz!

Dünyanın tüm sosyalist, devrimci ve demokratik güçlerini, kadın ve gençlik örgütlerini, ekolojist hareketlerini, işçi ve emekçi çevrelerini, tüm antikapitalist ve anti emperyalist parti ve örgütlerini, antifaşist demokratik çevrelerini, miadını doldurmuş iktidar ve devlet sistemine ve sürekli hastalık üreten kapitalist modernite düzenine karşı özgürlük, demokrasi ve kardeşlik mücadelesini birlikte yürüterek, içinde herkesin özgür ve demokratik yaşadığı Dünya Demokratik Konfederalizmini yaratmaya çağırıyoruz!

Her yerde ve her türden gericilik korksun, yüzyılın devrimci akımı Apocular geliyor! Apocu Hakikat Devrimi her alana adım adım yayılıyor!

Geçen 49 yılda yaptıklarımız, Ellinci Önderlik ve PKK Yılında yapacaklarımızın aynası oluyor!

Bunlar temelinde, başta Önder Apo olmak üzere tüm partili yoldaşların, yurtsever halkımızın ve devrimci-demokratik dostlarımızın Newroz Özgürlük Bayramlarını bir kez daha kutluyor; Ellinci Önderlik ve Parti Yılını tarihimizin en büyük mücadele ve zafer yılı haline getirmeye çağırıyoruz!”