Urfa Emniyeti’nde son 6 yılda sistematik işkence uygulanıyor

Urfa Emniyeti'nde son 6 yılda sistematik bir işkencenin olduğunu söyleyen İHD Urfa Şube Başkanı Avukat Mustafa Vefa, "Halfeti olayında gözaltına alınan 58 kişiden 30’unun işkence gördüğü Urfa Emniyeti’nde CPT, bir hafta önce inceleme yapmıştı" dedi.

Türk devletinin emniyet ve jandarma merkezlerinde Kürtlere dönük işkenceleri dönem dönem gündem oluyor. Ancak işkence yöntemleri ve sıklıkları aralıksız devam ediyor. Özellikle Urfa emniyetinin bu konuda pilot bölge olarak belirlendiği ve emniyette çeşitli işkence yöntemlerinin uygulandığı bir bölümün olduğu daha önce defalarca basına düşmüştü. Gözaltına alınan siyasilerin neredeyse hepsi, aynı yöntemleri ve ses tonlarından dolayı aynı işkencecileri tarif etmişlerdi.

2019 yılında Halfeti’de bir köyün basılıp, onlarca kişinin gözaltına alınarak işkencelerden geçirilmesi ile Urfa emniyeti bir kez daha gündem olmuştu.

İnsan Hakları Derneği Urfa Şube Başkanı Avukat Mustafa Vefa, Urfa işkencehanesi ve konuya ilişkin diğer detayları anlattı.

Av. Vefa, mesleğe 2015 yılında Urfa’da başladığını ve daha o dönemlerde emniyetin işkence yöntemlerine ağırlık verdiğini söyledi.

İŞKENCE GÖRENLERİN ORTAK ANLATIMLARI

AKP iktidarı ve medyasının ‘Çözüm sürecini bitiren olay’ olarak tanımladıkları Ceylanpınar ilçesinde iki polisin evlerinde öldürülmesini hatırlatan Vefa, o dosyada iki müvekkillerinin olduğunu ve onlara da her türlü işkence yönteminin uygulandığını belirterek, "Müvekkillerimizin olduğu bu dosyanın takibini yaparken çok dehşet şeylerle karşılaştık. Müvekkilim ile görüşmeye gittiğimde çok kötü işkencelere maruz kaldığını gördüm. Hatta diğer gözaltına alınan kişilerin cinsel işkence ile ilgili iddiaları da vardı. Adana Adli Tıp Kurumu bile bunu ispatladı.

2015 yılından beri müvekkillerin bize söylediği veya derneğimize yapılan başvurularda işkenceye dair çok ciddi iddialar vardı. Hem soruşturma, hem de kovuşturma aşamalarında çıktığımız mahkeme duruşmalarında, müvekkillerimiz nasıl işkencelere maruz kaldıklarını birer birer anlattılar. Elektrik, Filistin askısı ve cinsel işkenceler en ağır olanları idi. Bu iddiaların hepsi mahkeme tutanaklarına da geçti. Hepsinin ortak iddiaları tek bir noktada birleşiyordu; 'Urfa siyasi şubede karanlık bir oda var, oraya çıkarılıyoruz' diyorlardı. İşkencecilerin de ses tonu ve cüsselerinin tarifi, genelde aynı kişilere işaret ediyordu. Anlatılardan, hepsinin aynı kişiler tarafından işkenceye maruz kaldıklarını anlıyoruz" dedi. 

İŞKENCE CPT’DEN SONRA DA DEVAM ETTİ

Müvekkillerinin ifadeleri, derneklerine yapılan başvurular ve ortaya çıkardıkları raporları göz önünde bulundurduklarında 2015 yılından 2019 yılına kadar Urfa'da sistematik bir işkencenin olduğunu vurgulayan Av. Vefa, "Bu sistematik işkence hali, en son Halfeti dosyası ile karşımıza çıktı. Orada ortalama 58 kişiyi gözaltına alınmışlardı. Biz hem İHD, hem Urfa Barosu olarak Halfeti’deki işkence iddialarına ilişkin takipler yaptık. O zamana kadar beyan edilen işkence öykülerinin aynısı Halfeti olayında da dile getirildi.

Gözaltında olanların neredeyse tamamı, hem cinsel işkenceye, hem de belirli periyotlarla bahsedilen odaya götürülüp, söz konusu işkence türlerine maruz kaldıkların söylediler. Zaten bu anlatılan işkence yerine, Halfeti olayından bir hafta önce Avrupa Konseyi İşkenceyi Önleme Komitesi (CPT) bir inceleme yapmış. Bu incelemeden sonra Halfeti olayında bu kadar ciddi iddiaların gelmesi hakikaten çok düşündürücüdür. Yani, CPT’nin bir hafta önce inceleme yaptığı bir yerde, yaklaşık 30 kişi işkenceye maruz kaldıklarını söylüyorlar ve bunların anlatımları da birbirlerine çok yakın” diye konuştu.

ÖZEL BİR KONSEPT UYGULANIYOR

Halfeti olayında tuttukları raporları ulusal ve uluslararası kamuoyu ile paylaştıklarını ve bunun çok ses getirdiğini aktaran Vefa, konuşamına şu sözlerle devam etti: "Uluslararası insan hakları örgütleri tutanak ve raporlarımızın ardından ‘Urfa kentinde neler oluyor?’ diye sormaya başladı. Urfa’da halen sistematik işkence devam ediyordu. Ancak Halfeti olayından sonra raporumuz yaygınlaşınca, 2019 yılından günümüze değin işkencelerde düşüş oldu. İHD’ye başvurular yine yapılıyor, yine işkence vakaları var ama 2015-2019 yılları arasındaki kadar büyük sayılardan bahsedemeyiz açıkçası.

Bu da şu demek oluyor; işkence yapan kişiler, raporlardan sonra geri plana alındılar. Tabi Urfa ve birkaç kent daha var, buralarda özel konseptler uygulanıyor. Toplumsal muhalefetin ve aydınlanmanın önüne geçilmeye çalışılıyor. Bu da tüm kurumlara sirayet ediyor; Valilik, emniyet ve adliye gibi kurumlar. Dolayısıyla Türkiye'nin genel sorunu olan cezasızlık politikasının da önünü açmış oluyor. Bu politika, Urfa’da bizim önümüze çok sert bir biçimde çıkıyor. Örneğin Şenyaşar dosyasında cezasızlık politikasının en üst seviyesini yaşıyoruz."

CEZASIZLIK İŞKENCECİLERE CESARET VERİYOR

Cezasızlık politikasının Türkiye'de geldiği düzeyin, işkencecilere ve faillere cesaret verdiğinin altını çizen Av. Vefa, "Bazı kolluk kuvvetleri, işkence yaptıkları zaman başlarına bir şey gelmeyeceğini çok iyi biliyorlar. Çünkü özel konseptler arasında cezasızlık var. 90’lı yıllardan beridir cezasızlıktan kaynaklı insanları çok rahat kaçırıyor, öldürüyor ve her türlü işkenceyi yapıyorlar. O yüzden de Urfa'da elektrik, Filistin askısı ve cinsel işkence yöntemlerini çok rahat uygulayabiliyorlar.

Urfa, cezasızlık ve onun ilk aşaması olan işkencede çok kötü bir karneye sahip. İşkence öykülerine ilişkin yaptığımız suç duyuruları veya yasal başvuruların hepsi sonuçsuz kalıyor maalesef. Hiç birine de soruşturma izni verilmedi. Bu durum da genel olarak işkence yapanlara cesaret verdi" ifadelerini kullandı.

SİVİL TOPLUM BASKILANIYOR AMA…

Cezasızlık politikasını güden ve baskıcı bir rejim ile ülkeyi yönetenlerin, güçlü bir sivil toplumun oluşmasının da önüne geçtiklerini söyleyen Av. Vefa, konuşmasını şu sözlerle tamamladı: "Kötü muamele veya işkence gibi durumlarda, buna ses çıkaracak olan kesimleri, gözaltı ve tutuklamalarla tepkisiz kılmaya çalışıyorlar. Yine tehdit ve takiplerle de yapmış oldukları hak ihlallerinin kamuoyuna yansımasını, buna karşı reflekslerin örgütlenmesini sağlayanları engellemeye çabalıyorlar.

Ama bunlara rağmen Urfa’da son birkaç yılda toplumsal anlamda bir muhalefetin oluşmasını görmekteyiz. Ayrıca İHD, Urfa Barosu, ÖHD ve diğer sivil toplum kuruluşları bu konuda artık duyarlı hale gelmeye başladılar. Herhangi bir hak ihlaline karşı ortak tepki geliştirebiliyorlar. Hatta mülki amirliklerle talep edildiğinde randevular da alınabiliyor, bu konular da konuşulabiliyor ancak hiçbir şekilde ilerleme katedilmiyor."