KCK: Ekolojik kırıma karşı durmalıyız

KCK Ekoloji Komitesi, Kurdistan’da ekolojik kırımın gerçekleştiği her yerin mücadele mevzisine dönüşmesi, kırıma karşı harekete geçilmesi gerektiğini bildirdi.

EKOLOJİ MÜCADELESİ

KCK Ekoloji Komitesi, AKP-MHP iktidarınca derinleşen ekolojik kırımın, bir savaş stratejisiyle şiddetlenerek Kürt halkına dayatılan fiziki ve kültürel imhanın devamı olduğunu; Kurdistan’ın boşaltılmak ve nüfus yapısının değiştirilmek istendiğini belirtti. 

5 Dünya Ekoloji Günü, 1972’de ilan edildi. Ekolojiye verilen önem nedeniyle ilan edilmiş bir gün olsa da geçen 52 yıllık süreçte ekoloji, en çok dile getirilen fakat en çok tahribata maruz kalan bir alan oldu. İnsanlık ve ekoloji açısından tehlike büyüdükçe eko-kırım şiddetlendi. Ekolojik kriz karşısında adım atmak yerine ekolojik felaketin zemini hazırlandı. Bugüne kadar düzenlenen iklim konferanslarındaki sözler yerine getirilmedi. Dünya Ekoloji Günü vesilesiyle yazılı bir açıklama yapan KCK Ekoloji Komitesi, kapitalist egemen güçlerin ekoloji karşıtı nice icraatlarıyla geleceği tehdit edipe yeni felaketlere sürüklediğini belirtti. Dünya nüfusunun yüzde birini oluşturan azınlığın çıkarları için daimi ve devasa bir talanla ekosistem ve insanlığın kutsal değerlerinin yok edildiğini kaydeden Komite, her yıl kırılan sıcaklık rekorları ve iklim felaketlerinin, bu vahşetin boyutu ve sonuçları konusunda uyarı verdiğini vurguladı. 

EKOLOJİK KIRIM, SİLAH OLARAK KULLANILIYOR

Kurdistan ve Türkiye’de AKP-MHP iktidarınca derinleşen ekolojik kırımın ise faşist, militarist politikaların aracı olarak devreye konulduğuna işaret eden Komite, Efrîn’den Behdînan’a, Botan’dan Serhat ve Rojhilat’a kadar Kurdistan’ın tüm coğrafyasına yayılan ekolojik katliamların, bir savaş stratejisiyle şiddetlenerek Kürt halkına dayatılan fiziki, kültürel imhanın devamı ve toplum kırım amacıyla uygulandığının altını çizdi. KCK Ekoloji Komitesi, açıklamasını şöyle sürdürdü: “Daha önce yakılarak boşaltılan Kurdistan köyleri, bugün baraj sularına gömülüyor. Katledilen ormanlar, inşa edilen onlarca baraj, binlerce maden ocağı, enerji santralleri ve tarım karşıtı eko-kırım politikalarıyla yaşam imkanları yok edilerek yoksulluk, göç ve insansızlaştırma dayatılıyor. Kürt halkının tüm saldırılar karşısında tutunduğu cennet Kurdistan coğrafyası boşaltılmak ve demografyası değiştirilmek isteniyor. Güvenlik kılıfıyla meşrulaştırılmaya çalışılan bu kırım, bugün sadece Kurdistan ve Kürt halkını değil savaş, susuzluk ve yol açtığı sonuçlarla bölgedeki halkları da tehdit ediyor. Türk devleti yıkıcı faşizan, emperyal planlarında ekolojik kırımı bir silah olarak kullanıyor.

KURDISTAN’IN COĞRAFİ BÜTÜNLÜĞÜ YOK EDİLİYOR

Geçmişten bugüne Kurdistan doğası, Kürt halkına karşı yürütülen düşmanlık, katliam ve imha savaşlarının mağduru olsa da tarihte hiç bugünkü kadar şiddetli ve çok boyutlu bir kırıma maruz kalmadı. Bu yönüyle Kurdistan, hiçbir dönemde Kürt halkıyla bu biçimde aynı kaderi paylaşmadı. Her saldırıda Kürt halkını bağrına basıp savunan Kurdistan dağları, toprağı ve doğası da imhayla karşı karşıya. Kürt halkı gibi doğası da düşman görülerek kırıma kırıma uğruyor. Faşist, soykırımcı emellerle yürütülen ekolojik kırımla Kurdistan kentleri kuşatmaya alınarak coğrafi bütünlüğü yok ediliyor. Kurdistan coğrafyasını parçalayan barajlar, Urfa’dan Botan ve Serhat’a uzanan Güneş Enerjisi Santralleri (GES), yeni petrol arama bölgeleri, tarım karşıtı politikalar, madencilik, orman katliamları, şiddetlendirilen savaş, askeri operasyonlar ve aralıksız sürdürülen bombardımanlarla Kurdistan şiddetli işgal saldırıları altında.

KÜRT HALKINI KÖKLERİNDEN KOPARMAK İÇİN

Ekolojik kırım, aynı zamanda Kürt Özgürlük Hareketi’nin ekolojik paradigmasına yönelik de bir saldırıdır. Özgürlüğümüze, dilimize ve kültürümüze, tüm manevi değerlerimize göz diken işgalci güçler, bugüne kadar tutunduğumuz Kurdistan coğrafyasını da ekolojik talan projeleriyle kuşatarak, Kürt halkını köklerinden koparmak, bizi var eden toprağımızı yaşanmaz hale getirme arayışında. Binyılların kadim mekanı ülkemizin tüm değerlerine göz dikiliyor. Rojava’da olduğu gibi halkın tek geçim kaynağı olan buğdayı, ağacı yok ediliyor, suyuna el konuluyor. Bakur ve Başûr ve Rojhilat’ta Türk askerinin eliyle milyonlarca ağaç kesilip yakılıyor.

EKOLOJİK KIRIM SEMBOLİK GÜNLERLE DURDURULAMAZ

Bu tablo karşısında dünya için olduğu kadar Kurdistan için de Ekoloji Günü olarak kutlanacak bir günümüz yok. Aksine ekolojik kırımın çok boyutlu katliamları, doğanın feryadı, felaketleri karşısında acı duymamız, sorgulamamız ve harekete geçmemiz gereken günlerdeyiz. Ekolojik kriz sembolik günlerle çözümlenecek bir sorun değil. Yaşanan ekolojik kırım, her günü ekoloji günü kılmayı, ekolojik yaşama dönmeyi şart kılıyor. Ekolojik mücadele sadece ekoloji örgütlerinin yürüteceği bir mücadele de olmayıp, herkesin mücadelesidir. Bu kırımı durduracak olan dünyanın her yerinde yürütülecek toplumsal, örgütlü, kitlesel ekolojik mücadeledir. 

KIRIM YERLERİ, MÜCADELE MEVZİSİNE DÖNÜŞMELİ

Rêber Apo’nun dediği gibi ekolojik kırım bir isyan gerekçesidir, ekolojik mücadele en derin yurtseverliktir. Doğanın bu feryadına kulak verip harekete geçmek en büyük vicdan, insanlık görevimizdir. Bunun gereği olarak ormanımızın kesildiği her mekan, tarlamızın, suyumuzun gasp edildiği her alan, barajların, enerji santralleri ve madenlerin kurulduğu her yer mücadele alanı, yaşam hakkımızın savunulduğu direniş mevzisi olarak görülmeli. Ekolojik mücadele için attığımız her adım, ektiğimiz her ağaç, gerçekleştirdiğimiz her eylem bir yaşam mevzisidir. Akbelen ve Colemêrg’de olduğu gibi yaşamı zehirleyen madenlerine karşı başlatılan eylemler çoğalmalı. Kurdistan’da ekolojik kırımın gerçekleştiği her yer mücadele mevzisine dönüşmeli. Suyumuzu, toprağımızı, geçmişimizi çalan barajlar ve zozanlarımıza, dağlarımıza el koyan kırıma karşı harekete geçilmeli.

SORUMLULUKLARIMIZ VAR

Milyonlarca yıllık dünyayı hazırlayarak bizlere analık eden doğaya, tarihe, gelecek nesillere karşı sorumluluklarımız var. Tarım devriminin gerçekleştiği Kurdistan topraklarında bu değerleri yaratan insanlara, tüm halklara karşı sorumluyuz. Sessizliğimizle sular altında bıraktığımız Heskîf’e, barajlara hapsedilip özgürlüğü, bereketi çalınan nehirlere, katledilen ormanlara, gaspetilen dağlara, toprağa, tohuma karşı sorumluyuz.

EKOLOJİK MÜCADELE YÜZYILI OLMALI

21. yüzyılı 3. Dünya Savaşı çağı haline getirerek, ekolojik kırımı derinleştirmek, dünyayı cehenneme çevirmek isteyen kapitalist modernite güçleri ve Türk devletinin bu karanlık, faşizan emellerine izin verilmemeli. Ekolojik felaketi durduracak tek yol, topyekun mücadeledir. Bu nedenle 21. yüzyıl kadın özgürlük çağı olduğu kadar, ekolojik mücadele çağı olarak da ilerlemeli. Kadın özgürlüğünde olduğu gibi ekoloji de bu kırımı gerçekleştiren egemen güçlere havale edebileceğimiz bir sorun değildir. Bunun dünyanın her yerinde tüm halklara, hepimize yüklediği sorumluluklar var. Ekolojik mücadele için başta toplumun öncü gücü kadınlar ve gençler olmak üzere tüm kesimler örgütlenerek harekete geçmeli. Bu uygulamaların mağduru olan çiftçiler, işçiler, köylüler, göçmenler, işsizler ve doğadan koparılarak kent yaşamına mahkum kılınan herkes birleşmeli. Tüm dünya ve Kurdistan’da köyü, suyu, tarlası gasp edilen, ağacı, havası çalınan ve yaşamak, nefes almak isteyen herkes doğayı savunanlar olarak birleşmeli. Bu kırıma alternatif sunan toplumsal ekoloji ancak toplumsal, örgütlü ve kitlesel mücadeleyle gerçekleşebilir. Binlerce yıl insanlığı besleyen doğa anamız bugün yaşamak ve insanlığı yaşatmak için bizi, mücadelemizi bekliyor. Özgür bir gelecek için ekolojik mücadeleyi büyütmeye! Bir günü değil, her günü ekoloji günü kılarak, ekolojik yaşamı inşa etmeye!”