‘İdlib’deki işgale de son vereceğiz’
Suvar İdlib Tugayı Komutanı Ala Şaban Hamiço, İdlib’in bugün Erdoğan’ın kontrolündeki grupların işgali altında olduğunu belirterek, İdlib’in çocukları olarak mutlaka kurtaracaklarını söyledi.
Suvar İdlib Tugayı Komutanı Ala Şaban Hamiço, İdlib’in bugün Erdoğan’ın kontrolündeki grupların işgali altında olduğunu belirterek, İdlib’in çocukları olarak mutlaka kurtaracaklarını söyledi.
Suvar İdlib Tugayı Komutanı Ala Şaban Hamiço, 2011’de Suriye’de başlayan halk eylemlerini, ardından kurulan savunma gruplarını, Türkiye ve Katar’ın finansörlüğüyle başlayan çeteleşmeyi, İdliblilerin Kürtlerle yeniden nasıl hayata tutunduklarını ANF’ye anlattı.
İdlib’de 1985’te doğan Ala Şaban Hamiço, evli ve 10 çocuk babası. Küçük yaşlardan itibaren tarımla uğraştığından 9 yıl okuduktan sonra okulunu bırakır. Çocukluğundan beri hayalinin bir subay olup topraklarını savunmak olduğunu belirten Ala Şaban, bugün İdlib ve Suriye’nin diğer kentlerinden zulme maruz kaldıkları için topraklarını terk edenlere öncülük ediyor.
SİVİL EYLEMLİLİKLERDEN SAVUNMA GRUPLARINA
Ala Şaban, 2011’de başlayan sivil eylemlerde yer alanlardan olduğunu belirterek, o dönem için şunları söyledi: “Suriye krizi başladığında ortaya çıkan sivil eylemliliklerde ben de yerimi aldım. Çünkü bölge halkı eziliyordu. Milliyetçi ve diktatör bir rejim vardı. Sivil eylemlerimizle aslında rejimi değiştirmeyi hedefledik. Esad rejimi bunu çatışmaya dönüştürdü. Başta eylemleri ve halkı korumak için silaha başvurduk. Rejimin tank ve topları şehre getirmesinin ardından savunma grupları oluşturmaya başladık.
ADI DA YOKTU, DIŞINDA KALAN DA
Başta grupların bir adı yoktu. Dışarıda katılan kimse de yoktu. Sadece Suriye rejim ordusundan kopan subaylar bize katıldı. Askeri tecrübelerinden dolayı bu gruplar da komutan olarak yer aldı. Subayların katılımının ardından gruplara ad verildi. Her bir subay kendi grubuna isim veriyordu. Cebel Zaviye (Zaviye Dağı) Ceyşul Hür grubunun esas karargahıydı.”
‘RADİKALLER’ VE ‘ILIMLILAR’ BÖLÜNMESİ
6 ay sonra Katar ve Türkiye gibi devletlerin kendi çıkarları için grupları finanse etmeye başladıklarını hatırlatan Ala Şaban, şöyle devam etti: “Her ülke kendi çıkarları doğrultusunda kendi grubunu destekliyordu. Başta medya ve yayın kuruluşları olmadığından ötürü bu ülkeleri devrime destek veren ülkeler olarak görüyorduk. Ardından her devletin kendi çıkarları için bize yaklaştığını gördük. Başta Katar ve Türkiye, devrim tarafı görünse de aslında İhvan-ı Muslim (Müslüman Kardeşleri) ve Osmanlıcıları destekliyordu. Suudi Arabistan da radikal grupları destekliyordu.
Türkiye ve Katar gibi devletlerin amacı ortaya çıktıktan sonra gruplar arasında bölünmeler başladı. Radikaller ve Ilımlılar olarak bölündüler. Türkiye ve Katar İdlib’de Ceyşul Hür’ü bitirene kadar radikal grupları destekliyordu. Devrimin başında her bölgenin kendi grubu vardı. Örneğin biz Ceyşul Hür olarak Cebel Zaviye’deydik. Kara bayrak gelmeye başlayınca bazı devletlerin bu devrimi kullanmak istediğini fark ettik. Örneğin Cephet El Nusra’nın İdlib’e geçmesiyle fark ettik ki Ceyşul Hür için değil radikal gruplar için yardımlar var. Sonrasında bize açıkça ‘Ya radikal gruplara dahil olursunuz ya da devrimde yeriniz olmaz’ denildi. Bununla Türkiye ve Katar’ın projesi netleşti.
SONRASINDA BAŞLAYAN ÇATIŞMALAR
Bu radikal gruplara dahil olmak istemediğimizi söyledikten sonra bizi İdlib'den çıkarana kadar durmadan saldırdılar. Onlara karşı savaştık, ancak ağır silahları füzeleri vardı. Cebel Zaviye'de Heyet Tehrir El Şam, Hurras El Din, Sıkırul El Şam ve Ehrar El Şam gibi radikal gruplara karşı savaştık. Bunların hepsi bize saldırdı. Cephel Zaviye'de 15 gün onlarla çatıştık. Ardından geri çekildik. Denetimimiz altındaki bölgeler onların ellerine geçti. Acil müdahale merkezlerimiz de onların eline geçtikten sonra başka çaremiz kalmadı.”
KÜRTLERLE BAĞLANTIYA GEÇİLDİ
Geri çekilmenin ardından Ceyşul Hür savaşçılarının bazılarının Efrîn’e, bazılarının da Türkiye’ye geçtiğini belirten Ala Şaban, şunları dile getirdi: “Gruptan biri Kürtlerle bağlantıya geçti. O dönem YPG ve YPJ gibi güçlerin olduğunu bilmiyorduk. Sadece Kürtlerle bağlantıya geçtik. Çünkü Kürtlere karşı endişelerimizden dolayı az bir sayı geçtik. Ben de Türkiye'ye geçenlerdendim. Sonrasında Efrîn'e geçenlerle bağlantıya geçtiğimde burada durumun iyi olduğunu ve gelebileceğimi söyledi. Sonrasında grup olarak Efrîn'e geçtik. Efrin'e geçmeden önce Kürtler hakkında kötü düşüncelere sahiptim. Bizim bölgelerimizde Kürtlerin ‘dinden çıktığı’ ve 'rejim kuyruğu' oldukları söyleniyordu. Kürtler o kadar teşhir ediliyordu ki geçenler kaygılıydı. Ben de bunlardan biriydim.
EFRÎN BİZE DE YURT OLDU
Efrîn'e geçtiğimizde Kürtlerin bizi karşılayışı ve bizi sahiplenişi duyduklarımızın tersiydi. Bu karşılama bize İdlib'e geri döndüğümüzü andırıyordu. İnsani ilişkiler konusunda hiçbir değişim yoktu. Sanki İdlib'i Cephet El Nusra'dan özgürleştirmiştik. Başta bizimle konuşanlarla 5 kişi Efrîn'e geçtik. Ben, Ebu Ali, Ebu Ali Bered, Ebu Ömer El Ebsi (Liwa Şimal El Demokrati komutanı) ve iki kişi daha vardı. Kürtler ve Efrîn konusunda çok kaygılı olduğumuzdan dolayı fedai olarak Efrîn'e geçtik. Biz geçtikten sonra diğerlerinin de gelmesine karar verecektik. Gidip durumu gördükten 15 gün sonra 100 kişi Türkiye'den geldi. Buraya kadar ailelerini getirmeden gelmiştik. Sonrasında aileleri geçirdik.
İDLİB’İN ÖZGÜRLEŞTİRİLMESİ İÇİN
Kürtler önümüze iki seçenek koydu; Siz İdlib halkı olarak yanımızda misafirsiniz ya göçmen olarak yanımızda kalın ya da İdlib'e dönmek için savunma kurumlarına katılın. Mecburi birşey yoktu. Sivil ve askeri seçenek sundular ve bize her açıdan destek vermeye hazır olduklarını belirttiler. Biz de askeri bir güç oluşturma kararı verdik. Cephet El Nusra eliyle yakınlarını kaybedenler olarak amacımız, askeri güç oluşturup İdlib'i özgürleştirmekti. İdlib'de Ceyşul Hür’deyken örgütsüz, eğitimsiz, bilinçsiz bir güçtük. Silahlanmıştık ancak örgütlü değildik. Efrîn’deki ilk grubumuz Ceyşul Suvar (Devrimci Ordu) idi. Efrîn'in Mehrebiye bölgesinde bize bir akademi verildi. Tüm gücümüzü orada konumlandırdık. Yaklaşık 100 kişiydik. Onları eğittikten sonra mevzilendirmeye geçtiler. Malikiye, Şuvarqa gibi noktalar ilk askeri mevzilenme noktalarımızdı.
5-6 ay sonra sayının artmasının ardından başka bir güç daha oluşturmaya kararı aldık. Liwa Şemal El Demokrati'yi kurduk. QSD’nin kurulmasıyla Ceyşul Suvar ve Liwa Şemal El Demokrati, Cephel El Ekrad da QSD çatısı altına girdi. Örgütlü ve bilinçli olmaya başladık.”
EFRÎN’DEN HESEKÊ’YE KADAR
Şehba, Kobanê, Reqa, Tişrin, Efrîn, Serêkaniyê, Girê Spî ve Eyn Îsa direniş cephelerinde de yer aldıklarını belirten Ala Şaban, cephe hattında yaşadıklarını şöyle aktardı:“Ceyşul Suvar ve Liwa Şemal El Demokrati kurulduğunda Şehba bölgesi DAİŞ ve Türk devlet çetelerinden özgürleştirilmemişti. Operasyon başladığında Ceyşul Suvar ve Liwa Şimal El Demokrati kurulmuştu, arkadaşlar eylem odaları kurmuştu. Biz de bu eylem odalarına giderek operasyona katılarak istediğimizi söyledik. Şehba’yı işgal edenlere İdlib'den bize karşı savaşanlar gibi bakıyorduk. Aynı ideoloji ve amaca sahiptiler. Şehba'dan Bab'ın Nehrebiye köyüne kadar olan bölgeyi özgürleştirdik. Tüm operasyonlara katıldık, bu hepimizin kararıydı. Efrîn savaşının tamamında yer aldık. Reqa operasyonunda, DAİŞ'in Hesekê'de saldırısında. Kobanê, Tişrîn hamlelerinde. Serêkaniyê, Girê Spî ve Eyn Îsa cephelerinde. QSD'nin yürüttüğü birçok operasyonda yer aldım. Liwa Şemal El Demokrati’nin askeri komutanıydım. Ebu Ömer İdlibi genel komutandı. Tüm operasyonlarda askeri komutan olarak ben katılıyordum. Şehba operasyonunda 23 şehit verdik. Efrîn'de 47 şehit, 17 kayıp verdik. Reqa hamlesinde iki şehit, Eyn Îsa'da bir şehit, 4 yaralı. Tişrin ve Sirîn'de iki şehit, iki yaralı. 65'in üstünde şehit verdik. Şehitlerimizin çoğu İdlibliydi.
ULUSLARARASI BİR KOMPLOYDU
Efrîn’i işgal saldırısı, uluslararası bir komploydu. Beni en çok etkileyen şey, bu kadar vahşi uçak, top, füze saldırısına rağmen arkadaşlardaki irade ve güçtü. Ölüme gideceklerini bilmelerine rağmen bir yaralıyı kurtarmak için fedaice gidiyorlardı. Bu bizi oldukça etkiledi. Geri adım atmadan ilerliyordu. Büyük bir irade vardı. Ülke duygusu herşeyden öndeydi.”
TÜM HALK BİLEŞENLERİ VARDI
Ala Şaban, Demokratik Suriye Güçleri’nin (QSD) tüm Suriye halk bileşenlerini çatısı altında topladığını belirterek, anlatımlarını şöyle sürdürdü: “Bizim tüm gücümüz Arap’tı. Demokratik Suriye Güçleri öyle değildi. Tüm halk ve inanç bileşenleri yer alıyordu. Bu bizim içimizde Suriye birliğini oluşturdu. Tüm Suriye halk bileşenleri QSD çatısı altında kendini örgütledi. QSD içerisinde çok şey öğrendik. Efrîn’in Türk devleti tarafından işgal edilmesinin ardından arkadaşlar, bize Şehba’ya veya Minbic’e geçebilirsiniz, dedi.
SUVAR İDLİB TUGAYI
Başta Şehba’ya gittik. Efrîn işgalinin ardından Suriye rejim ordusunun gelmesiyle Şehba’dan çıktık. Şehba'dan çıkışımızın en büyük nedeni rejimin gelişiydi. Minbic'e geldikten sonra Suvar İdlib Tugayı’nı kurduk. Tugay içerisinde Suriye’nin tüm kentlerinden savaşçılar yer alıyor. Bugün cephedeyiz ve Minbic’in savunmasında yer alıyoruz.”
BİZ DE İDLİB’İN ÇOCUKLARIYIZ
Türk devlet zulmü altında yaşayan İdliblilere seslenen Suvar İdlib Tugayı Komutanı Ala Şaban Hamiço, şunları ekledi: “Her insanın doğduğu bir kent var. Biz de İdlib'in çocuklarıyız. Şehba ve diğer kentleri DAİŞ'ten özgürleştirdiğimiz gibi İdlib'i de Cephet El Nusra'dan özgürleştireceğiz. Bir farklarını görmüyoruz. Aynı ideoloji, kültür ve amaca sahiptir. İdlib'i Hurras El Din, Heyet Tehrir El Şam ve Türk işgalinden kurtaracağımızın sözünü veriyoruz. Teröristleri yöneten Erdoğan'dır. Kuzey-Doğu Suriye'de DAİŞ'i desteklediği gibi bugün de İdlib'de Heyet Tehrir El Şam'ı destekliyor.”