Azad ve Avaşîn kardeşlerin hikayesi

Yaşam tesadüflerle dolu derler. Yaşanan gerçekler tesadüfleri aşmış. Azad’ın Serêkaniyê’de gazi olması, şehadetten dönmesi ve Zagroslardan Rojava’ya gelip Azad’ın yaralandığı şehirde kardeşi Avaşîn’in şehit düşmesi tesadüf olmasa gerek.

Yazı yazmak ölümden çalmaktır derler; bir an bile olsa ölümden çalmak istiyorum. 

Bazı anlar vardır ki üzerinde aylar ve yıllar geçse de hep canlı kalır yüreklerde ve hafızalarda. Unutmak istesen bile unutamazsın, yüreğinin bir kenarında bir çivi gibi çakılıp kalmıştır adeta. Eğer bana sorarsanız dünyada en zor şey nedir diye; bir arkadaşın hikayesini yazmak derim. Eğer tekrar sorarsanız alışmak mı zor, tanımak mı diye; tanımak zor derim. Alışmak zamanla unutulur gider ama tanımak, hafızalarda ve beyinlere kazılır. Yüreğinde hep bir iz bırakır ve yüreğinin en yalın köşesinde anılarla canlı kalır.

Azad Avaşîn, aslen Gever’in Oremar köyünden. Babası 1990’lı yıllarda düşmanın Özgürlük Hareketi’ne ve Kürt halkına karşı kurduğu koruculuk sisteminde yer almış. Azad, 2012’de Şemzînan Devrimci Halk Savaşı Hamlesi’nde gerilla saflarına katılır. İki yılı aşkın doğduğu topraklarda hatta kendi köyünün çevresinde sert arazisiyle bilinen Zagroslarda gerillacılığa ilk adımını atar. Devrim yolunda, yeni devrimcilerle, devrimin kalesi Zagros’un yüreğinde kendi yüreğini açar gibi özgürlük zirvesine yakınlaştırır kendisini.           

2012’de Rojava Devrimi’nin kıvılcımı çakılmıştı; eylemler, çatışmalar ve sıcak gelişmeler yaşanıyordu. Unutulmuş Kürt halkının hafızası ve sadece kendisine ölüm vaadeden, ölümden başka yaşam hakkı olmayan bir halk gerçekliği vardı. Bir yanda ölüm, kan, barut umutsuzluk ve çaresizlik bir yanda köhnemiş yaşamlar… Şimdi Rojava Devrimi şahsında bir halk, yeniden direnme öykülerini, dirilişini yazıyor. Umut, sevda, sevgi, aşk, mutluluk, özgür yaşam ve yoğun savaş haberleri yayılıyordu her bir Kürt’e. 

ÖZGÜR BİR YAŞAM UĞRUNA

Azad da 2013’de kendini bu sıcak çatışmaların içinde buldu. Devrimci görevlerini başarıyla yerine getirmesi için bir an bile soluk almayıp, başarıya koştu. Kendilerini El-Nusra adıyla tanıtan çetelere karşı keskin bir savaş veriliyordu. Her devrimcinin kalbi, özgürlüğü ve anlamlı yaşamın hakikatini arıyordu soğuk Serêkaniyê havasında. Mitannilerin şehrinde kaybedilen, gasp ve viran edilen hakikati, canlarını feda ederek yaşam hakikatine ulaşmaya çalışıyorlardı. 

Azad, 2014’ün kış soğuğunda Serêkaniyê’nin Til Xenzîr köyünde, El-Nusra çetelerin saldırısında kafasından ağır yaralandı. Büyük amaçlar uğruna yaşamaktır devrimcilik. İsmi gibi Azad; bir yaşam uğruna Rojava’da devrim maratonuna koşmuştu. 

Her devrimci önüne koyduğu özgür yaşam hedefi için inançla, azimle, tutkuyla savaşır. Duygular deryasında derinleşen, kendini bütün benliğiyle hazır kılan yaralanıyor, gazi oluyor ya da şehadete ulaşıyor. Onların hayalini gerçekleştirmek için amacına daha da kilitleniyorsun, anlamlandırıyorsun ve daha sonra fark ediyorsun ki onlar için yaşıyorsun yani onlar gibi olmaya çalışıyorsun. Fark ediyorsun ki kendin değil yoldaşlarının amacına ulaşmaya yeltenmişsin. Aynı zamanda hayallerini de gerçekleştirmek yaratmak istiyorsun. İşte bu da iki kardeşin; Azad ve Avaşîn’in hikayesi… 

YAŞAMA SIMSIKI TUTUNDU

Rojava Devrimi’nin başlamasıyla beraber imkanların kısıtlı olmasından kaynaklı birçok yaralı, özellikle sağlık durumları çok ağır olan kişilerin tedavileri farklı hastanelerde tedavileri yürütülür. Onlardan biri de Azad. Doktorlar dışında çoğu yurtsever aileler yaralı arkadaşlarla ilgilenir. Anneler günlük olarak arkadaşları ziyaret eder, sağlık durumlarını iletilmesi gereken yere aktarırdı. Azad da beyin kısmından darbe aldığı için baygın bir şekilde yatakta uzanır. Konuşamayan, hareket edemeyen Azad ne derdini annelere anlatabilir ne de anneler Azad’ın istediklerini anlar. Bu durumdan duygusal olarak etkilenen aileler çoğu zaman gözyaşlarına hakim olamaz ve Azad’a küçük bir çocuk misali bakar. Ta ki Azad biraz daha toparlanana kadar. 

Uzun bir tedavi süreci ardından Qamişlo’da olan Xerbî Mahallesi’ndeki eve götürülür Azad ve orada da kimse Azad’ı anlamaz. El kol işaretleriyle anlaşmaya çalışırlar. 

Bir nehir, kayanın bile içinden geçer; güçlü olduğundan değil vazgeçemediğindendir. Azad da yaralı haliyle Apocu yaşamdan vazgeçmiyor, Anka kuşu misali kendi yaralarıyla külleri üzerinde ruhunun gelişmesine, eşsiz direnişçi bir yaşam biçimi haline gelmesine yol açıyor. Dinmeyen acılarına, sızan yaralarına tahammül ediyor. Yüreği, bir meşe ağacı gibi direngen.

Azad ile beraber kalan yoldaşları, Azad’ı bir süre sonra yürütmeye başladı. Yavaş yavaş kendi kendine ayakları üzerinde durabiliyor artık. 

Azad hem tanıdığı birçok arkadaşın hem de kaldığı birçok yerin adını bile unutuyor. Şu anda da uzun süre birlikte kaldığı arkadaşları tanır ama kendisine göre isimler takıyor. Yavaş yavaş dili anlaşılmaya başlanmasına rağmen anlayabilmek için uzun bir süre Azad ile aynı ortamda yaşamak gerekir.

İKİ YOLDAŞ VE İKİ KARDEŞ

Azad, uzun bir süre sonra kız kardeşinin de devrim saflarına katıldığını öğrendi. Azad’ın yoldaşı Çekdar, Azad’a bu haberi verince Azad yere göğe sığmadı ve kardeşini görmek istedi. Küçük kardeşim mi, büyük kardeşim mi diye sormaya başladı. Sanki arkadaşlar ailesini tanıyormuş gibi soru yağmuruna tuttu herkesi, ancak bir türlü sonuca ulaşamadı. Ta ki görene kadar. 

Azad o gün yerinde duramıyordu. Ne zaman onu görmeye gideceğiz diye söylenip durdu. Azad’ın heyecanını gören yoldaşları ertesi gün harekete geçip, Avaşîn’in kaldığı taburu öğrendi ve vakit kaybetmeden sabah erkenden kalkıp Hesekê’ye doğru yola koyuldular. Azad, heyecanı yüreğinin en sade, en yalın çıplaklığıyla yaşadı ve zaman geçmeden Avaşîn çıka geldi. 

Öyle anlar vardır ki bazen hiç beklemezsiniz çat kapı çıkar gelir, bazen hiç bitmesini istemezsiniz, bazen de keşke hiç yaşanmasaydı dersiniz. Avaşîn, Azad’ı hiç beklemezken, o, uzunca ilerlediği yolda bugünün bitmemesi için dua eder. 

Azad, Avaşîn’i görür görmez tanır ve ellerini kaldırıp, “Şuna bak, asker de olmuş” derken mutluluktan, heyecandan titrer. Avaşîn’de “Sen de çok kilo almışsın” der. Avaşîn, Azad’ı gazi olmuş haliyle gördüğü an yüreği hüzünle dolar. Sohbete başladıklarında Avaşîn, Azad’ı anlamaz. Anlıyormuş gibi hareket eder. Arkadaşı Çekdar devreye girerek Avaşîn’e tercümanlık yapar. 

AZAD’DAN ETKİLENDİ, SON ANA KADAR ONU İZLEDİ

Avaşîn de, tıpkı Azad gibi Avaşîn’den katılır ve takvimler 2014’ü gösterir. Ve katılır katılmaz Azad’ı sorar. Azad’ın Rojava’ya geçtiği ve gazi olduğu haberini alır. Azad’ın yaralandığını duyan Avaşîn soyadını değiştirir, Avaşîn Azad koyar. Daha sonra Azad da soyadını Avaşîn koyar. Azad’dan etkilenerek katılan Avaşîn, hep kardeşini ve yoldaşını takip eder. Azad’ı araştırır durur. Duruşunu, pratiğini ve militanlığını hep sorar ve nasıl bir devrimci olduğunu merak eder, izinden koşar, yoldaşlığını ve mücadelesini yakından görmek ister. Ta ki 2019’de Serêkaniyê’de şehadete ulaşıncaya dek. 

Avaşîn şehitler kervanına ulaştığında Azad’ın haberi olmaz ve arkadaşları Azad’a nasıl söyleyeceklerini düşünür. Hem sağlık durumundan hem de Avaşîn’e olan bağlılığından dolayı tereddüt yaşarlar, Azad’ın nasıl bir tepki vereceğini tam anlayamazlar ve bir gün bir arkadaşı Azad’a sorar: “Eğer Avaşîn yaralanırsa ne yaparsın. Azad gülerek, “Yaralanırsa benim yanıma gelir, birlikte yaşarız, ne güzel olur” der. “Eğer şehit düşerse ne yaparsın” sorusuna ise Azad, “Şehit, Kürdistan şehididir, şehîd namirin (şehitler ölmez) derim” der. 

Azad’ın bu tavrından sonra arkadaşları onun şehit düştüğünü ve cenazesinin bulunmadığını söylediklerinde, “şehîd namirin” der. 

Azad hala Avaşîn’in ona hediye ettiği tesbihi ve kefiyesini saklar, her akşam uyumadan önce öper, sonra başının ucuna koyar.  

Yaşam tesadüflerle dolu derler; yaşanan gerçeklikler, tesadüfleri aşmış. Azad’ın Serêkaniyê’de gazi olması, şehadetten dönmesi ve Avaşîn’in ta Zagroslardan Rojava’ya gelip Azad’ın yaralandığı şehirde şehit düşmesi (13 Ağustos 2019) tesadüf olmasa gerek.

Bu his değil de nedir? Sevgi değil de nedir? Bağlılık değil de nedir? Büyük değerler için, büyük duygular beslenir. Büyük tutkular, büyük sevgiler, büyük hisler ve hakikatler büyük sevgiler temelinde gelişir. Yaşam da öyledir, sevgi de öyledir, aşk da öyledir aslında… Çünkü sevgi anlama derinliği ve güven yoğunluğudur. Sahi nedir sevgi? Bir muma ateş olmak mı yoksa yanan ateşe dokunmak mı? İki kardeş… Biri “yaşayan şehit”,  diğeri gerçek sevgiye, hakikate ulaşan şehit.