20 Ocak 2022 günü işgalci Türk devleti ve DAİŞ çeteleri, Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetim alanlarına eşzamanlı olarak saldırdı. Eşzamanlı saldırıların startı, Efrîn işgal harekatına karşı protesto eylemlerinin düzenlendiği Şerawa’da verildi. Rojava’nın farklı bölgelerine top atışlarıyla devam eden saldırılar, aynı akşam 19.30’da Hesekê Xiwêran’da Sinaa cezaevindeki 5 bin DAİŞ’liyi kaçırmak için uyuyan hücrelerle sürdürüldü.
DAİŞ hücreleri cezaevi kapısında bombalı araç patlatıp, El Cezire Şirketine ait 3 yakıt tankerini ateşe vererek ağır ve ferdi silahlarla cezaevine girmeye çalıştı. Hemen ardından DAİŞ tutukluları da koğuşları ateşe verip ayaklandı.
Çetelerin toplu kaçış girişimi İç Güvenlik Güçleri ve QSD tarafından engellense de bazı tutuklular kaçmayı başardı. 20 Ocak gününden bu yana İç Güvenlik Güçleri ve QSD ile DAİŞ uyuyan hücreleri ile cezaevindeki DAİŞ’liler arasındaki çatışmalar sürüyor.
Türk devleti, DAİŞ’in Hesêkê saldırısıyla birlikte kendi çetelerini Til Temir sınırına kaydırırken 21 Ocak günü saat 15.30’da QSD’ye destek amacıyla giden Til Temir Askeri Meclisi aracını da dronelerle vurdu.
22 Ocak günü ise Eyn Îsa köylerine bombardımanı yoğunlaştırdı ve Erdoğan’ın çeteleri Mealik ve Cehbel köylerine karadan saldırdı. Saldırılar QSD tarafından kırıldı fakat işgalciler tüm gün Eyn Îsa’yı bombaladı.
Özerk yönetimi boğmayı hedefleyen saldırılar için 2014’te ilan edilen Özerk Yönetim’in ve Efrîn işgalinin yıl dönümünün seçilmesi tesadüf değildi. Geçen yıl da aynı tarihte DAİŞ’in işgali altında kalmış Deşîşa’da Özerk Yönetim yöneticisi iki Arap kadın DAİŞ tarafından kaçırılarak katledilmişti.
20 Ocak 2022’de startı verilen Hesêkê saldırısı ve eş zamanlı Türk devleti saldırıları, Erdoğan’ın Ekim ayında Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk yönetim alanlarına dönük tehditlerini akla getirdi.
Efrîn, Serêkaniyê, Girê Spî işgalleri sonrası Türk devleti, işgal ettiği alanlardan günlük olarak Şehba, Til Temir, Zirgan, Eyn Îsa gibi özerk yönetim alanlarını toplarla bombalıyor. Bununla da yetinmiyor; 2020 yılından bu yana Kobanê ve Qamişlo’da DAİŞ’e karşı savaşmış YPG-YPJ komutanlarını, savaş gazilerini, devrimin ruhu yurtseverleri, gençleri ve kadınları insansız hava araçlarıyla katlediyor.
ERDOĞAN SALDIRININ KODLARINI VERMİŞTİ
Tüm bu saldırıları yeterli görmeyen Erdoğan, 11 Ekim tarihinde yaptığı açıklamada, Kuzey ve Doğu Suriye’yi tehdit ederek; “Buralardan kaynaklanan tehditleri ya o bölgede etkin olan güçlerle birlikte ya da kendi imkanlarımızla bertaraf etmekte kararlıyız” diye konuştu.
15 Ekim tarihli açıklamasında ise, “Mücadelemiz bundan sonraki süreçte çok daha farklı şekilde devam edecektir” dedi. Erdoğan aynı süreçte Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetim alanlarından Til Rifet’i de tehdit etti.
Erdoğan’ın bu açıklamaları sonrası bölge ve uluslararası kamuoyunda özerk yönetim alanlarına yine bir işgal saldırısı olabileceği kaygısı oluştu. Erdoğan bu süreçte yeni bir işgal saldırısı için uluslararası güçlerden beklediği izni alamadı. Ya da tüm bu söylemler Özerk Yönetimi daraltmayı hedefleyen özel savaş uygulamalarının bir parçasıydı. Ama işin esası şu ki; Özerk Yönetim’in ilanı ve Efrîn’i işgal harekatının yıl dönümünde başlayan DAİŞ-Türkiye eş zamanlı saldırılarının kodları, bu saldırılarda gizliydi.
Erdoğan 11 Ekim tarihli açıklamasında, “sahadaki aktif güçlerden” bahsetmişti. 20 Ocak’ta başlayan eş zamanlı saldırılar Erdoğan’ın “sahadaki aktif güçler” olarak tanımladıklarının DAİŞ uyuyan hücreleri olduğunu, farklı yöntemlerinde Türk devletinin diğer saldırılarının yanı sıra DAİŞ’e yeniden can vererek Özerk Yönetime darbe vurma olduğunu düşündürdü.
FERHAT ŞAMİ: PLAN TÜRKİYE’DEN
Güvenlik güçlerinin DAİŞ hücrelerine dönük operasyonları dördüncü gününde sürüyor. QSD Genel Komutanlığı’nın 23 Ocak (dün) tarihli açıklamasında, "Saldırıyı gerçekleştiren bazı çetelerin itiraflarına göre, 200 intihar bombacısı bu saldırılarda yer aldı ve bu çetelerden bazıları Serêkaniyê ve Girê Spî, bazıları ise Irak tarafından gelerek Xiwêran Mahallesi’ne yerleşti” denildi. QSD Basın Sorumlusu Ferhad Şami de ileriki süreçte bu DAİŞ’lilerin itiraflarını kamuoyuyla paylaşacaklarını belirtti.
Türk devletinin DAİŞ’in kuruluşundan bu yana gelişimi için destek verdiği ve sınırlarını DAİŞ’li yabancı çetelere açtığı artık tüm dünya tarafından biliniyor. QSD tarafından tutuklanan birçok DAİŞ’li bu konuda uluslararası basına itiraflarda bulundu.
QSD Basın Sorumlusu Ferhad Şami, 22 Ocak günü yaptığı açıklamada, 20-21 Ocak günü Türk devletinin güdümündeki çetelerin Til Temir sınırında toplandığına dikkat çekerek, şunları belirti: “Planları şöyleydi: Hesekê kapatılacak, Kezwan dağının arkasında bir hat açılacaktı. Til Temir hattı, Türk devlet çetelerinin Hesekê'nin arkasına dönmesi için koridor olarak kullanılacaktı. Türk devleti, bölgeyi kendisinin değil DAİŞ’in kapatacağını söyleyecekti. Bu saldırı koordineli bir şekilde gerçekleştirildi.”
QSD ve Şami’nin açıklamaları, DAİŞ saldırısıyla eşzamanlı Til Temir sınırına yığınak yaparak, DAİŞ’in Hesêkê’yi işgali ve Türk devletinin de bunu gerekçe yaparak DAİŞ’e karşı savaşıyorum gerekçesiyle Hesêkê’ye dönük işgal harekatı geliştirmeyi planladığını gösteriyor. Türkiye DAİŞ gerekçesiyle Hesêkê’ye saldıracak ama cezaevinden kaçan DAİŞ çetelerinin büyük bölümü ise Çiyayê Kezwan üzerinden Serêkaniyê’ye aktarılarak, Erdoğan’ın yedek ordusuna katılacaktı.
İŞGAL SALDIRILARIYLA DAİŞ’E YENİDEN CAN VERİLDİ
Türk devleti, 19 Temmuz 2012’de başlayan Rojava Devrimi’ni boğmak için vekil olarak sahada ÖSO-İhvan-ENKS grupları-Cephet El Nusra-DAİŞ çetelerini kullandı. Vekil güçlerin yenildiğini gördüğünde 2016’dan itibaren direkt kendisi sahaya girdi fakat vekil güçleri de hep canlı tutarak birer yedek ordu olarak kullandı.
DAİŞ’in ve DAİŞ ve benzeri unsurlardan “Özgür Suriye Ordusu-ÖSO” olarak devşirdiği çetelerin yenildiğini, net olarak 2016 yılında gerçekleşen Minbic ve Şehba’yı özgürleştirme hamleleriyle fark eden Türk devleti, bu süreçte birçok yöntemle Minbic hamlesini sabote etmeye çalıştı. Yine Şehba Özgürleştirme Hamlesi başarıyla ilerleyince Rusya ile Halep’e karşı Şehba Anlaşmasını yaparak, 24 Ağustos 2016’da Cerablus’tan başlayarak Şehba’yı işgal harekatını başlattı. DAİŞ Cerablus’u savaşmadan terk ederken birçok DAİŞ’li üniformasını değiştirip sakallarını keserek ÖSO çetelerine katıldı. Türkiye, Bab köylerini DAİŞ’ten özgürleştirmeye çalışan QSD Efrîn savaşçılarını, Ekim 2016’da uçak ve füzelerle hedef aldı. QSD’nin tüm dünyaya korku salan DAİŞ’in başkent olarak ilan ettiği Reqa’yı özgürleştirme hamlesi yürütürken, 25 Nisan 2017 tarihinde uçaklarla QSD’nin temel bileşenleri YPG ve YPJ Ana Karargahlarını vurdu.
QSD güçlerinin DAİŞ’in Suriye’de elinde kalan son toprak parçası olan Dêrazor’un Hecîn beldesini özgürleştirme hamlesi sürecinde ise Efrîn işgal harekatını başlattı. Türk devleti bu saldırısı ile DAİŞ’e karşı yürütülen başarılı hamleyi de kesintiye uğrattı ve DAİŞ’e yeniden can verdi.
ANF ekibi olarak görüştüğümüz Baxoz’dan çıkan birçok çete, DAİŞ’in emirlerinin 2017’den itibaren kaçakçılarla İdlib ve Türkiye’ye geçtiğini, Türkiye’nin bunu teşvik ettiği ve imkan yarattığını itiraf etti. Bazı tutuklu DAİŞ emirleri ve özel kaynaklar ise, Efrîn’e yönelik işgal saldırılarının başlaması ardından oluşan güvenlik boşluğunu değerlendiren DAİŞ’in bu süreçte de kimi emirleri ve Ebu Bekir Bağdadi’yi Dêrazor’dan çıkardığını belirtti. Ki Bağdadi’nin İdlib-Türkiye sınırında Türkiye’nin denetimindeki Barışa köyünde ABD tarafından gerçekleştirilen operasyonla öldürülmesi de, DAİŞ’i Türkiye’nin himaye ettiğini bir kez daha gösterdi.
DAİŞ’LİLERİ KAÇIRIP ‘ÖZGÜRLEŞTİRME OPERASYONU’ DEDİLER
21 Mart 2019’da Baxoz’un özgürleştirilmesiyle birlikte DAİŞ, elindeki son toprak parçasını da kaybetti. Fakat yine DAİŞ’lilerin imdadına Türkiye yetişti. Türkiye 9 Ekim 2019’da başlattığı Serêkaniyê ve Girê Spî işgal harekatları sürecinde 785 DAİŞ’linin tutulduğu Eyn Îsa cezaevi, yine DAİŞ’lilerin tutulduğu Qamişlo’daki cezaevlerinin çevresini toplarla vurdu. DAİŞ çeteleri bu saldırılardan yararlanarak cezaevlerinden kaçtılar. Kaçan çetelerin büyük kısmı yakalanırken, Eyn Îsa cezaevinden kaçan DAİŞ’lilerin bir kısmı kendisini işgal güçlerine ulaştı.
Aynı süreçte de SMO çeteleri, DAİŞ’li kadınların tutulduğu Eyn Îsa kampına saldırarak DAİŞ’li kadınları kaçırdılar. Çeteler bunu, kendi çektikleri videolarla özgürleştirme operasyonu olarak duyurdu. 60 bin üzerinde çete ailesinin bulunduğu Hol Kampı’ndaki DAİŞ’li kadınlar ise 3 yıldır MİT ve İHH planlamasıyla Türkiye’ye kaçırılıyor.
DAİŞ’LİLERLE İLK YEDEK ORDU ÖSO-SMO
Son olarak Hesekê’deki Sinaa cezaevine dönük DAİŞ saldırısının planlayıcısı Türkiye’nin DAİŞ yatırımı, örgütün tüm dünya çapında terör örgütleri listesinde olmasına rağmen oldukça kapsamlı. Türkiye DAİŞ’ten kaçan çeteleri SMO bünyesine devşirirken 2017-2018’de de DAİŞ yönetimi ve çete başlarını himayesi altına aldı.
Türkiye’nin bununla kendisine iki yedek ordu oluşturduğunu söylemek yanlış olmaz. Türkiye, DAİŞ çetelerinin bir bölümünü ÖSO-SMO bünyesinde devşirirken, başlangıçta Türkiye’nin sınırdaki Antep, Urfa gibi kentleri kamp olarak kullandı. Suriye topraklarının bir bölümünü işgal etmesi sonrası ise Cerablus, Ezaz, Efrîn gibi alanlarda bunları örgütledi.
ANF ve özgür basın olarak Türk işgali altındaki Ezaz, Cerablus, Bab, Efrîn ve son olarak Serêkaniyê ve Girê Spî’de SMO üniformasıyla yer alan birçok DAİŞ’linin isimlerini, görevlerini ve fotolarını içeren haberler yayınladık. Ekim 2020’de Türkiye güdümündeki SMO çeteleri, Serêkaniyê’de DAİŞ bayrağı açarak Fransa bayrağı ve Macron resimlerini yaktı ve bunu dünyaya kendi çektiği videosuyla duyurdu. Bu DAİŞ çeteleri bir yandan özerk yönetim alanlarına geliştirilen tüm işgal saldırılarına SMO bünyesinde komutan ve savaşçı olarak katılırken, bu alanlarda patlama ve kaos yaratmak için kurulan gizli hücreleri de yönetti.
İKİNCİ YEDEK ORDUYU BİZZAT EL SELBİ ÖRGÜTLÜYOR
İkinci yedek ordu ise, Bağdadi’nin ABD tarafından Türkiye sınırında öldürülmesi ardından örgütün lideri olan Emir Mevla Muhammed El Selbi’nin (Abdullah Kardaş) Türkiye’de konumlandırılmasıyla geliştirildi. Selbi’yle birlikte örgütün neredeyse tümüyle Türkiye-MİT kontrolüne girdiği söylenebilir. Selbi, Türkiye’de DAİŞ’i yeniden örgütlerken 15 Kasım 2019’da Antep’te 13 üst düzey DAİŞ emiriyle bir toplantı gerçekleştirdi.
ANF’de 13 Şubat 2020’de “DAİŞ’in başı Ankara’da” başlığıyla yayınladığımız haberimizde duyurduğumuz toplantıda alınan kararlar içerisinde;
*Suriye’de Türkiye’nin diğer çeteleriyle oluşturulan hücreler ve DAİŞ’in gizli hücrelerinin başta QSD olmak üzere Suriye’deki demokratik güçlere, sivillere saldırılarını sürdürmesinin yanı sıra rejime karşı da saldırılar geliştirilmesi planlandı.
*Irak’ın yüzde 4'lük alanını kapsayan Selahaddin, Ninova, Anbar vilayetleri arasında yer alan ve büyük bölümü çöl olan El Cezire bölgesine DAİŞ elemanlarının gönderilmesi. Suriye ve Türkiye’den bazı DAİŞ elemanları ile Avrupa’dan Türkiye’ye gelecek "muhacirler"in bir bölümünün bu bölgeye sevkiyatı gibi kararlar vardı.
O tarihten bu yana Irak ve Suriye’de DAİŞ saldırıları giderek arttı. ABD Dışişleri Bakanlığı’nın 17 Aralık 2021 tarihli “Terörizm Raporu’nda”, "Türkiye, hem Suriye ve Irak'ta savaşan DAİŞ gibi gruplara katılmak isteyen hem de bu ülkelerden ayrılmak isteyen yabancı terörist savaşçılar için bir kaynak ve transit ülke” denilmesi de bu durumu doğrular nitelikteydi.
ÖZERK YÖNETİM VE QSD YALNIZ BIRAKILDI
DAİŞ’in Hesekê saldırılarından Türkiye baş sorumluyken, Tr-DAİŞ ilişkilerine dair ellerinde birçok belge olmasına rağmen göz yuman uluslararası güçler ve özerk yönetimi DAİŞ’li tutuklular sorunu konusunda yalnız bırakan dünya devletleri de sorumlu.
Baxoz QSD ve Uluslararası Koalisyon güçleri tarafından özgürleştirildi. Baxoz’un özgürleştirilmesi sürecinde çok sayıda çetenin bu küçük alanda toplandığı öngörülememişti. Bu süreçte 54 farklı ülkeden 7 bin DAİŞ’li QSD güçlerince tutuklandı ya da teslim oldu. Alandaki cezaevleri bu kapasiteyi kaldıramayınca 5 bin civarında çete, eski bir okul olan şimdiki Sinaa Cezaevine kapatıldı.
QSD ve Özerk Yönetim yetkilileri, 3 yıldır hemen her süreçte bu çetelerin vatandaşı olduğu ülkelere çağrı yaparak, bu kadar çetenin bir arada yargılanmadan tutulmasının büyük tehlike oluşturduğunu belirtti. Özerk Yönetim, tüm ülkelere birlikte uluslararası mahkeme kurmayı ya da her ülkenin vatandaşlarını alıp yargılamasını önerdi. Bu konuda önemli diplomatik çalışmalar yürüttü. Fakat DAİŞ’in 2006’da Irak İslam Devleti olarak kurulmasında Irak’taki ABD cezaevlerinin büyük rolü olduğu bilinmesine rağmen ülkeler özerk yönetimin çağrılarını yanıtsız bıraktılar.
Fakat tutuklu çetelerin vatandaşı olduğu ülkeler ve Uluslararası Koalisyon zaten hemen hemen her cephede Türk devletinin saldırılarına karşı direnen ve sürekli işgal tehditleri altında olan Özerk Yönetim ve QSD’yi DAİŞ’li terör tutukluları yüküyle tek başına bıraktı.
DÜNYA DEVLETLERİNİN TAVRI TÜRK DEVLETİNİ VE DAİŞ’İ CESARETLENDİRDİ
DAİŞ çeteleri, Türk devletinin de desteğiyle bölgedeki en büyük ve en tehlikeli DAİŞ’lilerin tutulduğu Sinaa Cezaevine birçok saldırı gerçekleştirdi, tutuklu çeteler birçok ayaklanma ve toplu kaçış girişiminde bulundu. Bunlardan ilki, Türk devletinin Serêkaniyê işgal harekatı sürecinde 12 Ekim 2019’da DAİŞ uyuyan hücreleri tarafından bomba yüklü araçla gerçekleştirilen saldırıdır. Ardından aralıklarla motosikletli saldırılarla cezaevi, DAİŞ çeteleri tarafından hedef alındı.
Cezaevindeki çeteler ise 29 Mart 2020, 2 Mayıs 2020, 29 Haziran 2020, 8 Eylül 2020, 30 Ocak 2021, 27 Ekim 2021 tarihlerinde cezaevinde olay çıkararak toplu kaçışlar geliştirmek istedi, fakat bu girişimler İç Güvenlik Güçleri ve QSD tarafından engellendi.
Yine Türk devleti, ağırlıkta Baxoz’dan çıkan çete ailelerinin kaldığı kamplardan DAİŞ’li kadınları MİT ve İHH organizasyonuyla kaçırarak, bunu resmi basını üzerinden dünyaya “özgürleştirme” operasyonu” olarak sundu. Fakat dünya devletleri buna da sessiz kalıp hatta yer yer pratik olarak ve basınları yoluyla buna ortak olunca Türk devleti ve DAİŞ daha da cesaretlendi.
Türk devleti ve DAİŞ bu sessizliği fırsat bilerek, giderek cezaevlerine ve Hol Kampına dönük hücreleşmesini ve planlamasını genişletti. ANF’de 4 Aralık 2021 tarihinde “MİT’in Hol Kampı ağına darbe” başlığıyla paylaştığımız haberde, Hol Kampı’na silah ve mühimmat aktarmaya çalışırken İç Güvenlik Güçleri tarafından yakalanan çete elemanları, Türk devletinin planlamasını deşifre etti. Çeteler, “Silahlar ve mühimmatlar Girê Spî’den geldi. Daha da gelecek, bu konuda büyük bir hareketlilik var” dedi.
Sonuç olarak; Hesekê’de DAİŞ-TC planlaması başarılı olmadı. Ama yarın Hol Kampı’nda da benzeri bir saldırının yaşanmayacağının bir garantisi yok. Dünya ülkeleri ve kamuoyu Türk devletinin DAİŞ oyununa tavır koymazsa sadece özerk yönetim alanları zarar görmeyecek, bu çeteler Türk devleti tarafından tüm dünyaya dağıtılacak. Nasıl ki Ezaz, Efrîn, Serêkaniyê ve Girê Spî gibi alanlardan bir kısım DAİŞ çetesi Türk devleti tarafından Libya ve Karabağ üzerine sürüldüyse yarın benzeri ve farklı şekillerde dünyanın başka yerlerinde de görevlendirilecek.