'Kendi gemimizde oynayacağız'

Erdoğan’ın “hepimiz aynı gemideyiz” sözünü duyan çocuklar cevap veriyor: Senin asla olamayacağın mekan ve zamanda oyun oynamaya devam edeceğiz. Kendi topraklarımızda, senin geminde değil. Sen topraklarımızı işgal etmek dışında bir şey veremezsin ki!..

İsa der ki, “Bazıları tohumu kıraç yerlere attı; çabuk yeşerdi, güneş çıktı, susuzdu, kurudu gitti. Bazıları tohumu yol kenarına attı; kuşlar geldi, yedi, yeşermedi. Bazıları dikenlerin içerisine attı; yeşerdi ama dikenler onları boğdu. Bazıları da suyun ve güneşin bol olduğu toprağa attı; verimli çıktı, bire yüz verdi.”

İnsanlık için yaşamını katık edenlerin ve direnenlerin ülkesi olan Rojava toprakları, işte budur. Gübreli toprağa atılmış, suyu bol, güneşi bol, kerameti bol, tohumu bol, değeri bol ve insanlığı bol bir ülkedir. Bu bolluğun ve soyluluğun tohumunu atan hiç şüphesiz Halklar Önderi Abdullah Öcalan’ın düşünce ve felsefe sistemidir. Bire yüz veren bir düşünce sistemidir. Önder Öcalan, insanlığın köklerinde Kürtlerin var olduğunu ve onların topraklarını savunması için tanrısal bir tanrı olması gerektiğini söyledi. Çünkü bu kutsal toprakların sahibi olmak ve verimli hale getirmek, yaşamın sorumluluğunu üstlenmekti.

Çokça örneklere vesile olan kutsal kitap Tevrat’ta, Kürtlerin yaşadığı yerlerin bir cennetlik olduğu yazılıyor. Aslında gökte değil yeryüzündedir cennet ve cehennem. Bu topraklarda cennet de, cehennem de insan eliyle gelişir. Kutsal ve lanetli olan da insan eliyle yapılandır. Tevrat’ın ikinci sayfasında insanın yaratılışı ve oluşu anlatılırken şöyle deniliyor: “Allah önce Adem’i yarattı. Burnuna hayat soluğunu üfledi ve Adem’i yaşayan can yaptı. Sonra Havva yaratıldı. Sonra Allah ikisini alıp, onlar için Aden’de bir bahçe yaptı. Bahçenin içerisinde her türlü meyve ağaçları yetiştirdi. Bahçeyi sulamak için, bir ırmak çıkardı ve o ırmağı dört kola böldü. Bu ırmakların ismini de bıraktı; Pişon, Gihon, Fırat ve Dicle…” Yani Tanrının Adem ve Havva’nın yaşayabilmesi için yarattığı bu ülke, Kürdistan ülkesidir. İnsanlığın cenneti Kürdistan’dır.

Batı dillerinde Aden, Cennet demektir. Yani Kürdistan coğrafyasında Dicle ve Fırat’ın geçtiği yerdir. Bu cennetin bir yanı da Rojava Kürdistanı'dır. Bu cennette yaşayan insanlar, tohumu sağlam olan büyük irade ve inançla topraklarını savunuyor.

1854 yılında dönemin ABD Başkanı Franklin Pierce, Amerika’da yaşayan Duwarmish Kızılderililerin Şerifi olan Seattle’a bir mektup gönderir. Mektupta, Amerika’ya gelen beyaz göçmenlere toprak bulunmasını ve bu isteğinin kabul edilmesi halinde Kızılderililerin rahatlıkla yaşayabileceklerini belirtir. Topraklarının büyük bir bölümü zaten beyazlar tarafından işgal edilerek, zorla elinden alınmış olan Duwarmish Kızılderililerin şerifi Seattle, ABD Başkanı’na mektupla yanıt verir.

Mektubun dikkat çeken kimi çarpıcı bölümleri şöyleydi:
"Washington’daki “büyük başkan”, bizden topraklarımızı satın almak istediğini bildiren bir mektup yollamış. Dostluktan da söz etmiş "büyük başkan!"
Ama biz sizin, dostluğumuza ihtiyacınız olmadığını çok iyi biliriz.
Gökyüzünü nasıl satın alabilirsiniz ?
Ya da satabilirsiniz ?
Ya toprakların sıcaklığını?
Ağzımdan çıkan sözler yıldızlara benzer "büyük başkan" ve hiç sönmezler.
Bu yüzden söyleyeceklerime güveniniz.
Havanın taze kokusuna,
Suyun pırıltısına
Sahip olmayan biri onu nasıl satabilir ?
Kutsaldır bu topraklar benim için ve ulusum için.
Yağmur sonrası ışıltılı her çam yaprağı,
Denizi kucaklayan kumsallar,
Karanlık ormanların koynundaki sis,
Şakıyan böcekler...
Ve bilin ki;
Kızılderili adamın anıları
Ağaçların öz suyunda saklıdır. Toprak bizim anamızdır..." 

Seattle'ın bu direngenliği, 12 bin şehidin verildiği ve hayat verip hayat kurtaran Rojava topraklarında yaşayan bütün halkların, soykırımcı sömürgeci Türk devletinin karşısındaki direngenliğidir. Her sokağında, her caddesinde, her kentinde, her asayiş noktasında şehitlerin gülen yüzü var. Rojava’nın, insanlık için toprağa düşenlerin ülkesi olduğu söylenir.

Şimdi bu kutsallıklarla yüklü olan cennet topraklar işgalcilere bırakılır mı? Her gün yiğitlerin kanıyla filizlenen bu topraklarda yeni bir işgal girişimine seyirci kalınır mı? Fırat’ı, Dicle’si, Girê Moza’sı, Girê Ecac’ı, Til Xelef’i, Zenobia’nın Palmira’sı, Zeytin ağaçları unutulur mu? Sızlar, huzursuz olur ve daralır binlerce şehidin yüreği.

Şimdi de bu toprakların yeniden işgal edilmesi gündemde. Aslında hiç gündemden çıkmadı desek daha doğru olur. AKP, MHP, Ergenekon, Yeşil İslam, Yeşil Faşizm ve Doğu Perinçek gibi faşist bloklar, Rojava topraklarına yönelik yeni bir işgal stratejisi içerisindedir. Bu önemli mutabakatın içerisinde elbette CHP ve 6’lı Masa da vardır. Kılıçdaroğlu, işgalci Türk Devleti’nin KDP’nin desteğiyle 14 Nisan’da Güney Kürdistan’da gerillaya karşı başlatılan savaşta dua ederek, “temennimiz odur ki, hiçbir askerimizin burnundan kan gelmesin” demiştir. Şimdi de Tahran Zirvesi ve Soçi görüşmelerinden sonra NATO ve Rusya, Kuzey ve Doğu Suriye’ye yeni bir işgal saldırısı yapması için işgalci Türk devletine yeşil ışık yaktı. Bu yeşil ışığı gören CHP ve onun başını çektiği 6’lı Masa, bu işgal konseptinin içerisinde yer alıyor.

Erdoğan’ın geçen haftaki kabine toplantısından sonra “hepimiz aynı gemideyiz” sözünü duyan Kobanê, Qamişlo, Dêrik, Reqa, Tebqa, Hesekê, Dirbesiyê, Tirbespiyê, Til Temir, Şehba, Efrîn, Serêkaniyê, Girê Spî, Halep ve Minbic’de yaşayan ve geleceğin kurucuları olan Kürt çocukları, Erdoğan’a cevap veriyor. “Senin olmadığın ve asla olamayacağın bir mekan ve zamanda oyunlarımızı oynamaya devam edeceğiz. Kendi topraklarımızda oynayacağız. Senin geminde değil. Sen bizim topraklarımızı işgal etmek dışında bir şey veremezsin ki…”

Çocuk aklı doğruyu söyler. İşgal, talan ve kötülük dışında bu topraklara verebileceği hiçbir şeyleri yok işgalcilerin. Yaşam ve toplum değerlerine ihanet etmekten başka verecek bir şeyleri yok. Bu topraklara sel ve felaket yağdırmaktan bir şey veremezler. En önemlisi de çocukların çocukluğunu çalmaktan başka bir şey veremezler.